• vüs'at o. bener'in öykü kitaplarından biri. 1957 tarihlidir. 2003 yılında, bir diğer öykü kitabı olan dost ile birlikte tek cilt olarak yayınlanmıştır.*
  • içindeki öyküleri ilk okuduğumda kelimenin tam anlamıyla aptallaşmıştım. doğrusunu isterseniz böyle bir derinlik, kendine özgülük, mizah ve ironiyi kullanma konusunda böyle bir yetkinlik beklemiyordum. tekrar tekrar okunmayı hak ediyor her bir öykü.
  • ''dalgınlıkla yanıma oturdu, diyebilir miyim. sezemediği belli gibiydi. ya da artık kendini alakoyamadığı. bilmem. kimbilir. dört yıl yüzünü erkekleştirmiş. dolmuş kalktı. bana öyle geldi. pardösülerimizin altında omuzbaşlarımız yaslandı birbirine. onunki yuvarlak, kaslı. benimki kemik. tunç güzellik! kumral, kıvırcık saçlarının ayrıntısını görüyorum. o kucaklanmadan edilemez, dedim gene. sıkıldı. eskiden de neye yoracağını kestiremediği bir sıkıntı duyardı bana rastladıkça. dayanılmaz bir gerilmeyle bunalıyor şimdi, biliyorum. `ben zıt dayanılmazlığımla dirseklerini tutmak istiyorum oysa.` mavi gözlerine bakmayı. bir çeşit donuk tutkuyla. kötülüklerimin seninle ilintisi yok, dedim. mırıldanmadan. yumuşak. anladığını sandım. tartışıyorduk. beklenilmeyen bir susuntu aralığında birbirimize itildiğimiz gözümün önüne geldi. üstelik yanaklarımızda bir ıslaklık. geçiştirilen bir kazanın sonrası gibi. ısındım. soluğum düzeliyor. etim doyunmuş, çözgün. değil ama! o taş! huzursuzluğu yüzüne oyuk. gözucuyla incelemeye çalışıyor daha, yanındakini. görmez, çevresinden habersiz davranışların tedirginliğine kendini kaptırarak. yerim boşalınca, ben yok olunca daha sıkılacaktır. kurtulduğu için sevinir ya da. ölümümü diliyor belki. nedenini bilsen, aranıza girişimin, desem. seninle konuşmaktan yasaklanmak üzülmeye değebilir. bunu bilemezsin ki. böyle düşündüğüm için suç yüklenebilirim. suç yüklenmenin getireceği rahatlığı benimsemeden. anlatabilmeliydim. olmaz. dinlemiyor. yolumun yarısında indim. bir vakit iğrentisini dindiremeyecek, ama ben ne yapabilirim. duraklayarak bir kez gözgöze gelebilseydik. ona duyurmak istediklerimin hepsini anlatabileceğimi umuyordum. hiçbir şey değişmeyebilirdi. ama sonuç zaten beni ilgilendirmez. durup dineldim orada. hayıflanarak denebilir. o başını çevirmedi. çok uzaklaştığında bile. çevirememiştir. tozun toprağın havalandığı sıra, toz elenip dağılınca karısıyla da karşılaşabilirdim. budalalığını söyleyebilir miydim yüzüne. budalalığı o denli küçümsenen, bir kendini verebilme anlamında kullanmayı isterdim. yaşamanın derimle değinimini tasarlamak bile güç. ama demin, onunla omuz omuzayken bir ara yaşadığımı anladım galiba. `kapısına mermer basamaklarla varılan bir evin önündeki umutlu umutsuz kişinin gecikmiş sevinci`! her yan karanlıktı. yalnız dip pencerelerinde bir kırmızı ışık vardı. beklenebilirdim. kocasının gittiğini öğrenmiş olabileceğimi umuyorsa. öylesine de aşınmış ki. merdivenler erimiş. indim. heyecansızım. ilk istasyondan geri dönmüş, şu çınarın altına gizlenmiş olabilirdi. yok. gölge, peşlerindeydi. bir gün kendi kendine konuştu. duyurmadan. bir daha bizim bulunduğumuz yerlerde görünmesen iyi edersin. gözdağı. gülümsemiştim. anlamazdan geldi. hep öyle sessizce o yağı, ben tutkun. birbirimizin hep yanıbaşındaydık. bu mu beni iten? oyalandım. çınarın ardına saklansaydı. söze vakit bırakmayacak. oysa orada ne aradığımı ona açıklayabilirdim belki. daha odasında değilim. yadırgamadığım bir küçük oyun tasarladım. perde ardı öyle bir dördüncü olmalı ki, hıçkırıversin! üçümüz şöyle bir duralayıp gülmeye başlıyoruz. durumun acıklı ağırlığı olduğu gibi yıkılır. adamın yerinde olmak güzel şey. hakkın karışmadığı bir güçlülük. bu denli güçlü olabilir insan. istiyor muyum? bana kalırsa. ben olsaydım. saçma. tersine yürütülemez olay. üçümüz birer köşe noktası. yerlerine çivili. başka türlü olamayacak. ne olursa olsun, ben karısını öperken o içeri girer. suratı allak bullak. üzerime yürüyecektir. kadın duvara doğru geri geri gidecek mi? pencereden atlamaya kalkışmak delilikti. yüksek çünkü. bunların tek anlamı olabilir. bir bıçak atımlık uzağındaydım. ayakparmaklarımın büküntülerini, baldırlarımı, göğsümü kasıyorum. tırabzanın topuzunu sıkan sağ elime ışık vurmuştu. köşe sokak fenerinden düşen ışığın korkak parçası. perde kımıldadı. bekleniyorum demek. dönsem mi? buraya gelişim getirildiğime inanmadığımdan. sürükleniş. dönmek yaptıklarımın en kolayı. bu kez de daha yöresinde dolanırken savuşabilir miydim? ötesi umurumdaydı. olayın tümüyle unutulmasına bile benzetilemez. hiç anılamasa da! atlanılmış bir zaman bölüntüsü. daha iyisi. öyle olabilirdi. dönülemeyeceğine inanlı mıyım. ilk kez. öyle görünüyor. yağmurla yumuşamış toprağa dalacak bir pulluk. ya derinlik sertse. içtenin düzeni eritmesini isterken istemiyorum. istemek. istendikçe değişemez yanın gücünü daha iyi anlayıp istememesini bilmeli. tutamağımdan nasıl koparabilirim kendimi. ölürüm. `üstünlüğümün kuruluğu, renksizliği, acısı, bağıntısızlığı içinde bileyli.` yitirmişliğin dışında. ne olacağı başından belli öyleyse. gene de? kapının tokmağını tıkırdattım. birkaç hızlı adımda merdivenleri aşarken, penceredeki gölge silinmişti. çabuk aralandı kapı. 'geleceğini biliyordum!' bilmekle başlandı. sürgüsü itilen kapıya dayandım. yorgun. üçüncünün bir benden kuşkulanması sinirlenmeye değer. hiç değilse serüven tadına başka tepkiler karışabilirdi. onunsa: 'üç günü geçirmem, merak etme,' demediğini sanmam. demiştir. sigarasını tüttürüp. bilinenler biraraya toplanınca. `çiçekli sabahlıkla karşılanışta, güzel koku sürünüşte hazırlanışların bayağılığı.` kötü! merdivenleri çıkarken neden gıcırdatmamaya çalıştık. ev boş. elini tutmak isterken de kaçırdı. masa lambası yanık. tavandan sarkan avize sönük. düzen. ellerimi dizlerime kenetledim. gömüldüğüm koltukta. vicdansızlığımın içime çökerttiği acıyı anlayan bir kadınsılıkla sokuldu. 'nen var?' 'hiç, biraz heyecanlıyım. düşündüğün değil.' hışırtısını sürükleyerek dışarı çıktı. anlasaydı 'canım' demezdi. kesme kadehlere boşalan lıkırtıyı duydum. lıkırtı sarı. loş odanın dört bucağında. 'geldin geleli bir kere yüzüme bakmadın!' yapmacığı eklentisiz. fısıltısının boğukluğu dingin. ama bu durmadan gülmek korkusuna ne demeli. sesim çatlayıverirse. kırık dökük çıkmalı. doğru bakmadığım. susadım. su istemekse sorusuna karşılık değil. değil. başlarken bitirmeli. ağzımı bir daha açmadan gidivermeliyim. zorun önüne duramayacağı bir gidişle. bu uygunu. bırakıp kaçmaların aralıksız dürtüsü. nasıl kaçmalı ama! bunu yapamadım mı çekeceğim var. varsın alınsın. kalkıp bakacağım. gözlerinin ta içine. bir de süzükse. gevşekse. iyi ya! ne korkuyorum. sarılmaklığım mı geçecek. çokbilmişçesine kucaklarım. gözlerim yumuk. parmaklarımla oynuyor. bir kumaşın dokusunu inceler gibi. `o hırçın, ateşli mektupları yazan bu eller şimdi susuyor.` 'niye konuşmuyorsun?' öpeyim. durmayayım. kargaşalığa getireyim. elimde değilmiş! dayanamamışım! dişlerimi sıktım sıktım. `küçüktüm. bir köpek ezilmişti. dudaklarını aranırken, kamyon bir daha altına aldı köpeği. ezdi.` 'beni öpeceğini biliyordun.' ne demek istedi. ne olacak biliyordumsa. yatkın bir iplik. yoklamaya gelmiyor. sitemin yeri. öpeceğini biliyordun. bundan daha saçma bir suçlama olur mu? suçlama gösteri için olmasaydı. bildiğini biliyorum. kendimi bıraktıysam, bile bile demeye getiriyor. dengedeyiz. ölü nokta. birimizin kıpırdaması gerekti. o oynadı. 'çocuksun.' belki çocukluk öyküleri hoşuna gider. inanılmaz olmalı. o denli hoşa gider. kadınlardan korkum. hiçbiri değil. teneşirdeki kadın. insan anca böylesine uzayabilirdi sevgilim. sevgilim. usandırıcı teklik. bıktırıcı dönenme. çocuksun! `büyüksü, bilgicimsi soğukluğunla olur şey değilsin sevgilim.` 'onunla kolunda olmaktan sıkılmayacağım, bir biblo gibi güzel yüzünü seyretmekten hoşlanacağım biri olduğu için evlendim,' diyordu mektubunda. sonra bir gün onca ilginç bir şiiri kocasına okurken -yüksek sesle okusun, duygulanmasa da- bir canlı, dinlediğine onu kandırsın istemişti, berikinin acıktığını anlamış. burun delikleri bayağı et kokluyormuş. madem öyle, ağlamak nesi. otur oturduğun yerde. `bir horozu kesmek ilgi çekicidir. kanatlarına basan ayağının altında sıcak gövdenin direnişini duymak.` ibiğin diri pütür kırmızısı koyulaşır. kirli turuncu, yarı örtülü gözderileri. açılıp kapanan gaganın içinde kurumuş dilin sivriliği. paslık bir ıslık. 'canım ne tatlı anlatıyorsun.' canım mı? çalınmış bir şeyler var bu gecede. beklemediğim mi? elbette beklediğim. ellerim eğreti. cam göz. kollarım çözük, eklemli. `'ama bir gün bunlar anlatılmış, tüketilmiş olacak biliyor musun? onun için sana gelmek istemem. hayaliyle yetinmeye çalışırım.'` gerçek. onu çağırmıştım. ben! 'gelecek!' demiştim. 'haklısın bir gün değil. yoktu ki, tükensin. başlamayan bitti.' 'sen o kadar başkasın ki. duyduğumu söylemedim. aklım öyle diyor.' öyle. anı! anılar galiba hep yaşanmamışlar. ne yapayım. ihtiyacı vardı zahir. kocasında doğma var olan güvenle gizlice alay edebilme yetisine erişmeyi diledi. eh, bu da bir şeydir. dizüstü çöktü. başını kucağıma yatırdı. tarazlıyorum saçlarını. ona neler dediğimi biliyorum. ölemeyen bir örümceğin ayaklarını titretişindeki büyüyle. eğlendi. düğüm böylesi uğraştırmadan çözüldü. gereksiz bir sokulganlıkla uyuşuk. daha da sokuldu. ağzımı kapattı. 'sus. bak ne diyeceğim.' sustum. 'sence elde edilmemesi eksiklik olacak hiçbir şeyi anlamazdan gelemem. zaferin tam olmalı.' pek örtüsüz. 'zafer ha?' 'öyle! hadi!' oyun tam olmalı. gülümsedim. şaşırtıcı bir çabukluğun çirkinliğiyle soyundu. burnumun ucuna durmadan bir görünmez tatarcık konup kalkıyor. 'artık gidebilir miyim?' 'memnun olmadığını iddia etmiyorsun ya?' 'hayır, hayır.' ne evet ne hayır diyebilmeliydim oysa. ayak parmaklarının üstüne dikildi. dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı. soluğum kesilinceye dek dayandım. ne diye? pis huy. dayanırım. 'bu sahneyi hatırlayacaksın hep!' doğru, oyunlar anılır. 'seni seviyorum. soğuksun ama seviyorum. sana gelseydim zaferinin anlamı kalmazdı. kolaylık seni rahatsız eder.' iyice güldüm. 'hiç anlamadım, ama zararı yok. allahaısmarladık.' 'mektup yazma olur mu?' o bana yazdı. geçen yıl. 'korkmadığının başına geldiğini söyledim, bu durumda boşanmaya hazır olduğumu da. alay etmeye kalkışmaz mı? inanmaz görünüyor hala. içine şüphe kurdunu soktum ama. nasılsın? bunu sana yazmaya beni neyin zorladığını bilmiyorum, yalnız, ne bileyim, fena halde sıkılıyordum, aklıma geldin, aldırmayıver, zaten sen aldırmazsın.' *

    vüs'at o. bener
hesabın var mı? giriş yap