*

  • elbet, ismail hakkı demircioğlu ve erkan oğur da aşk etmişler bu güzelim türküyü. hem öyle ki kalbimize aşk etmişler, yüzümüze nakşetmişler. içinden çıkamadığımız bir ruha sokmuşlar bizi.
  • aşık hüseyin'in zamane'yi çok iyi çözümlediği, ruhi su yorumu ayrı, erkan oğur- ismail hakkı demircioğlu yorumu ayrı güzel olan türkü.
  • aşık veysel'in de söylediği bu çok bilinen türkünün çok bilinmeyen iki kıtası daha vardır. şöyle ki:

    "gönül şu dünyadan sen umma vefa
    veliler hak için çekmiştir cefa
    yalancı ahdine etmedi vefa
    nahır ta ezelden bizden olmamış

    gönül minnet etme sultana hana
    kaderin gayrısı gelmez meydana
    dostun bir fiskesi dokunur cana
    adular taşını vurmuş vurmamış"
  • dunyada uretilmis en guzel turku.
  • insanın gönlünün telini titreten, burnunun direğini sızlatan türkü. hele akla çizilmedik bir kulağının ardının kaldığı geldikçe, insanın hüseyinin ellerinden öpesi geliyor. almasını bilene bir ömür boyu yetecek hikmet dizmiş şu dizelere. yattığı yer nur olsun, bunu ona yazdıranlar allahından bulsun.
  • tam da "hayat ne güzel" derken, şamar gibi surata inen.

    ...derken "bak bunun sabahı da var" diyerek gönülçalan türkü.
  • "beni setreyleye adudan elden"

    türkünün, "her yüze gülen yar olmuş olmamış" mısrasından sonra (8. mısra), "hüseyin beyhude ah etme naçar" gelen versiyonunda, yukarıdaki mısra "adudan elden" şeklinde geçiyor, bazı yerlerde hatta "abudan elden" şeklinde.

    öncelikle, "abu" amasya-tokat-çorum yörelerinde günümüzde dahi "anne, büyük kız kardeş" manasında kullanılan bir kelime. olumsuz bir kelime kullanımı gerekiyor, ki bu "abu" değil.

    "adu"dan elden" şekli içinde derleme sözlüğe baktım, adu diye bir kelime sadece isparta'da bulunmuş sözlüğe girmiş, o da "mısır" manasında.

    o halde bu kelime büyük ihtimal anadolunun neredeyse her yöresinde "zehir" manasında kullanılan "ağu" olmalıdır diye düşünüyorum.

    ya da

    düşünüyordum,

    çünkü, türkünün bir de uzun versiyonu olduğu söyleniyor ve orada da:

    "dostun bir fiskesi dokunur cana
    adular taşını vurmuş vurmamış"

    diye bir bölüm var. eğer bu belirtilen 8 mısra da bu türkünün bir parçasıysa, ağu mantığı tamamen yatıyor, çünkü burada adu'nun bilerek kullanıldığı ve kesinlikle "taş atabilecek" kudrette olduğu (insan olduğu) gerçeği var.

    bu durumda, eğer türkünün böyle bir uzun versiyonu ve 8 mısrası daha var ise, "adu" derleme sözlüğe girmeyen ama anadolunun biryerlerinde düşman anlamında kullanılan bir kelime.

    türkü'nün kaynak kişisi kim bilmiyorum, ismail özmen'in alevi bektaşi şiirleri antolojisi 2. ciltteki kul hüseyin bölümünde de bu türküye yer verilmemiş üstelik. oradan da bulamadım. kul hüseyin ismiyle birisi 16. yy. diğeri 19. yy.'da yaşamış iki ayrı aşık var ve maalesef ikisi hakkında da yayın yok neredeyse. en kötüsü de ikisinin yazdıkları da birbirine girmiş durumda.

    edit: bir bilen (lika) gecemize güneş gibi doğup, küçük dünyamın gizemini çözdü, adu' arapça düşman anlamına gelen aduv'un türkçeye geçmiş haliymiş, yani bizim dilimizin döndüğü hali.

    türkiye türkçesi ağızları sözlüğünde de, "adöv" şeklinde geçmiş, kırşehir ve diyarbakır'da rastlanmış kullanımına.

    ışık, biraz daha ışık diye kapatıyorum.

    ekleme: aynali misket' heybesinden bizi biraz daha ışıklandırdı:

    adu sözcüğü özellikle malatya yöresindeki aşıkların demlerinde sık kullanılır. mücrimi, seyit meftuni vs...

    mesela,

    "...
    adular katlime (haydar) verse fermanı
    külüm savursalar etse harmanı
    bir aciz kulunum (ali ali) sende dermanı
    dönmezem ben senden imam hüseyin..."
    (seyit meftuni) (m.temiz, firkat albümü)

    "...
    sevgili dost ile pazar eyledim
    adular şehrinde hazar eyledim
    indim dost bağına nazar eyledim
    bülbül kan ağlıyor güller perişan..."
    (mücrimi)(m. temiz, dost ile demler albümü)

    muhabbetle...
  • babamdan kalma plaklardan biriydi, babamdan o kadar az somut şey kalmıştı ki geride, benim için hepsi inanılmaz değerliydi. plağın adı "şiirler ve türküler"di, içinde dursun bebek, şeyh bedreddin destanı, mahsus mahal ve bu türkü vardı. bu türkü her zaman içimi titretirdi. hem çok dokunaklıdır ama hem de insana tuhaf bir umut zerkeder, bağırmadan, abartmadan. bugünlerde en kıymetli bulduğum haller, varoluş tarzları bunlar. zaten olağanüstü güzel, bana hep bunları hatırlattığı için daha da güzel.

    "ah buna dünya derler hepisi geçer,
    hangi günü gördün akşam olmamış."
  • tolga sağ'ın "yol" albümünde oldukça iyi yorumladığı güzel bir türküdür.
  • farkettim de kızdığımda, kırıldığımda dinliyorum ben bu türküyü.
    yakıp yıkıyorum, kırıp döküyorum içimdekileri. küsüyorum çoğunun haberi bile yok.
    kendi kendime halleşme dertleşme türküsü bu. sonra kendime kızıyorum neden insanlardan bu kadar çok şey bekliyorsun diye. uzun uzun yazarım da aslında kayar gider mevzular. küçük küçük minik minik ne varsa beni inciten dökülür ortalığa ayağımıza batar. boşveriyorum o halde. buna dünya derler hepisi geçer...
hesabın var mı? giriş yap