• gunumuz rus kizlarindan cok sovyetler birliginin dagilmasindan sonraki donemin ( pahali, sik restoranlar yerine parkta yuruyuse gitmek istedikleri donem ) rus kizlarini ve o doneminin iliskilerini anlatan muthis film.
  • 1948 yapımı billy wilder filmi. savaş sonrası berlin'inde geçiyor. marlene dietrich baştan çıkarıcı şantöz erika rolunde black market söylüyor.
  • 30'dan fazla albümü buluna spyro gyra'nın 2011 yılında çıkarttığı, muhteşem olduğunu söylemek zor olsa da ara sıra çok güzel kıvılcımların yakalandığı stüdyo albümü. açılış parçası 'caribe', albümün yıllar içinde gittikçe popülere kayan grubun müzikal çizgisinde çok bir değişim olmadığını haber veriyor. ancak 'khuda' ve 'samba for two' gibi kalbur üstü parçalar da var.

    (bkz: spyro gyra)
  • naziler, üçlü aşk ilişkileri, karaborsa, bombalanmış şehirler ve yıkıntılar, alman topraklarında gölgesini sürükleyen iş bilir ajanlar, erotizm ve erotik cazibe marlene dietrich unsuru... frijit amerikan dilberi ile dişiliğin nirvanası alman kevaşe dietrich karşı karşıya gelirler. buradan çıkan sonuç amerikalıların da en az naziler denli menfaatperest ve kaypak olduğudur. billy wilder ortajen amerikan denklemini alır ve almanları tırnak içinde "insan" gibi tasvir ederek film noir kanonunun haricine çıkar. bu dönemde çekilen çok az filmde amerikan-alman eşitliği yakalanabilmiştir. ama yakın tarihte örneğin spielberg'ün sahte savaş filmlerinde almanlar birer hayvan gibi gösteriliyordu. wilder ise o her zamanki wilder işte!
  • wilder'in izlemediğim birkaç filminden birisiydi. izledim, pek sevemedim. jean arthur'u bilhassa komedilerde izlemek çok keyifli olmuştu. burada da iyi oynamış arthur. marlene dietrich'inse hiçbir zamanı fanı olamadım, hiçbir zaman da keyifle izlemedim ve hatta abartıldığını düşünüyorum. burada da ne kendisini, ne de karakterini önemseyebildim -gene nazi, gene soğuk, gene fettan bir rolde. yıllarca bu role hapsedildi dietrich-. filmin ikinci esas karakterini oynayan aktörse pek başarısızdı, yanlış seçim olmuş. kısacası oyuncularda arthur öne çıkıyor. yer yer espriler gayet güzel. yukarıda da yazıldığı gibi almanları hayvan gibi göstermemesi, amerikalıları kahramanlaştırmaması da gayet iyi (neticede wilder de alman idi). filmin bir yerinde şu cümle geçiyor: "beyler, almanlar modernleşiyor olabilirler, ama onlar modernleşirken bizimkiler [amerikalılar] barbarlaşıyorlar". nazi döneminde ve hemen sonrasında geçen filmlerde böyle bir cümle bulmak zor. wilder'in sevdiğim tarafı da bu. eleştirebiliyor. her şeyi eleştirebiliyordu. mesela sunset blvd'de hollywood'u eleştirince yapımcı selznick "ekmek yediğin yere ihanet ettin" demişti. wilder'in cevabı "fuck you!" olmuştu.

    espriler iyi hoş, ordu-politik eleştirileri güzel, jean arthur keyifli, ama kalkıp da enfes bir film diyemiyorum. zira aşk üçgeni son derece sıradandı ve hatta inandırıcılıktan uzaktı. dietrich'e gene klişe bir karakter paslanmış. velhasıl wilder'in klasik filmlerinin arasında sıyrılabilecek bi tarafını bulamadım. sevemediğimi rahatlıkla söyleyebilirim.

    birkaç trivia: arthur'la dietrich birbirleriyle geçinememişler. wilder bunun üzerine enfes bir şey demiş: "birisi aynaya bakmaktan korkan, diğeri aynaya bakmaktan vazgeçemeyen iki aktrisim vardı". sevdiğim diğer cümlesi: wilder senaryo için araştırma yaparken alman bir kadınla tanışır. kadın, amerikalıların gaz sorununu çözmelerine çok sevinmiş. wilder "herhalde artık yemek yapabileceği için sevindi" diye düşünürken kadın "hayır, artık intihar edebileceğim," demiş :) arthur bu filmden önce emekli olmuş oyunculuktan. ama wilder onu son bir film için ikna edebilmiş.
  • weimar cumhuriyeti çökerken bir migrant aktristin hollywood'un tozunu atttırdığı dönemde, yani marlene dietrich'in; canlandırdığı erika'ya bedenini ödünç verirken sağ elmacık kemiğinin, alt dudağının, burun deliklerinin, ipek çoraplar geçirdiği çarpık bacaklarının bunlar bi yana o meşhur kaşları ve dürrefşan aksanına ve gülümsemesine ister istemez methiyeler düzdüren film. *

    dietrich'in namus belası mimikleriyle harkulade tebessüm edişine şahitlik etmek ayrı bir zevktir bu filmde. nitekim sinema tarihinin en ipeksi femme fatale'ine daha önce rastlamadıysanız dünya gözüyle en azından bugün şu an hemen ilk iş ivedilikle şahit olmaya iyi bir başlangıç filmidir. josef von sternberg ile yaptığı işler de iyidir ama wilder'ın greta garbo ve marilyn monroe gibi oyuncuları parlatma yeteneği düşünülünce steinberg sonra gelir bence. mevzu bahis filmde de özellikle jean arthur ile marlene in karşılıklı sahnelerinde insan gidip mezarına iki ehlam bir fatiha okumak istiyor ulan.

    şimdi gelelim filmin anti- amerikan yaklaşımı, emperyalizm eleştirisine ve daha da önemlisi sinemadaki, şimdilerde dikte edilen kota gibi zorunluluk gibi her filmde kadın olmak zorunda ve o kadın karakterleri ekseriyetle kadınlar yaratma zorunluluğunun o dönemki sinemadaki yansımalarına... bu filmi ya da what ever happened baby jane? gibi filmleri izleyince klasik hollywood'un ışığında bile insan eskiden böyle bir diktenin pek olmadığını görülüyor. belki bilişsel global bir femimizmden söz edilemediği için olabilir. ki filmde "kadınlar moda olan şeyleri biriktirler şapkalar gibi" şeklinde bir replikte var. filmin yapısına, konstrüksiyonuna dikkat kesince bu ufak detay bütün o politik ağırlığın içinde inci gibi beliriyor. idealizm ile pragmatizm simgesi gibi iki kadın filmdekiler.

    billy wilder bu filmi çektiği dönemde, frankfurt berlin arası geziler filan yapıyor, çünkü abd dayıyı sinema endüstrisinden sorumlu/yetkili olarak almanya'ya gönderiyor. harabe ötesi yıkılmış şehirlerde gezerken haliyle savaştan dönmeyen erlerin eşleri ve kızlarıyla filmde de geçen bir sürü diyaloga ve mizansene şahitlik ediyor. yani wilder filmin merkezine subayları orduları almaktan daha başka birşey yapmak istiyor. bu vesileyle kankalarından filmin ilk halinin yazarı david shaw da filmin hikayesini neşrediyor. ilk hali filmdeki kara komediyi pek yansıtmayan " aç insanlara ekmek verirsen bu demokrasidir. ama etiketi ekmeğin üzerinde bırakırsan bu emperyalizm olur." şeklinde nükteler barındıran sonu itibariyle aynı draft. ama önemli dokunuş işin inceliği oyası işlemesi wilder içindeki cinsiyet fikirlerini nüanslar halinde filmin içine iliştirmesiyle oluyor.

    hikayede ikinci dünya savaşı sonrası harabeye dönmüş küllerinde bata çıka devinen, bölünmüş berlinde amerikan yetkili phoebe hanım formal ve otoriter karakteri ile askerlerini teftişe gelmiştir. berlin'de geçirdiği kısa sürede önemli bir nazi askerinin öldürülmesine de şahitlik eder.ama phoebe için aslen olay o külden tozdan bertaraf olmuş şehirde memleketi iowa'lı bir askerle yaşadığı ilişki nezdinde kendi dişiliği ile münasebetidir. wilder filmi savaş ve komedi çerçeveli bir kadın diyalektiği şeklinde perdeye aktarmıştır. misal giyinmeyi seven, eğlenmeyi ve güzel kadın kaşlarını bilen idealist alman erika karakteri ile burjuva amerikan phoebenin sahneleri müthiş anekdotlar taşımaktadır. ve bunu safi bir erkek yazmıştır.

    evet cinsiyetçi tasnifler, bir takım öteki-karşı cins laf salataları yaptıktan sonra, filmin amerikan bakışaçısına gelmek gerekirse; paramount şirketi filmin özellikle nazi almanyası ile tango vari bir şekilde diş geçiren ironik havasını ilk baş tehlikeli buluyor. filmde phoebe iowa song'u söylerken tavernada uğradığı baskında tavanda asılı kalması vs gibi absürd koreografilere sıcak yaklaşamıyorlar. nazi sembolleri vs ile şaka yapmak zorluyor yapımcıları. fakat sonra kani oluyorlar, ingilizler bile filmi seviyor. en nihayetinde film berlin duvarı yıkılana kadar almanya'da yasak olsa da almanyada wilder'ın iyi işlerinden sayılıyor.

    çok güzel film çok. iki kadını izlemek gibi. bazen olur ya, iki kadın ile oturursunuz, ikisi de paçalarından zerafet akıtır, ama iki gözünüz iki kadını yanyana göremez bi ona bakarsınız bir ötekini dinlersiniz, bir ona gözlerinizi diker dikkat kesersiniz sonra boynunuzu çevirir ötekine bakar dalarsınız. öyle haller yaratıyor. tabii ki dietrich sayesinde en çok.

    bir de adamlar savaş sonrası berlin de film çekti acaba bizim oralardaki savaş bölgesinde film çekmeye kimsenin bızığı yetecek mi...
hesabın var mı? giriş yap