• tam adı "a personal journey with martin scorsese through american movies" olan 225 dakikalık martin scorsese belgeseli. bbc desteğiyle çekilip aynı kanalda 3 bölüm halinde gösterilmiş.

    belgesel, bir kronoloji sunmaktan çok konu başlıkları altında ilerliyor, scorsese'nin kendi kariyerinin başladığı 70'lere kadar sürüyor ama filmin en büyük eksiği personal'lıktan çok muzdarip oluşu. tamam koca scorsese başına buyruk bir belgesel çekme hakkına sahip ama hem konu başlıkları kapsayıcı olmaktan uzak (örneğin chaplin gibi bir devin adı bile lütfen anılıyor) hem de bölümlerin içeriği başlıkların içini dolduracak kadar yüklü değil.

    film yönetmen - yapımcı ve stüdyo arasındaki gerilimi işleyen ve bir film çekmenin ne kadar meşakkatli olduğunu anlatan vincente minnelli'nin the bad and the beautiful'uyla açılıyor, hemen her bölümde de bu çekişmeyle ilgili belli belirsiz bir sitem var. (john cassavetes'in criterion setindeki dvdlerden birinde bulunan cineastes de notre temps serisinin cassavetes bölümünde bu meşakkatin en iyi anlatımını yine cassavetes yapar, karizması ve tutkusuyla fırtınalar estirir)

    nihayetinde çok iyi bir belgesel sayılmaz ama sinema tarihini konu edinen kaç farklı belgesel var ki, ilgili olan illa bulup izlesin, emule'de de bulunabiliyor.
  • martin scorsese'nin duygulandirdigi belgesel.. oyle ki, adam filmin sonunda konusurken gozlerim doldu.. ama bence filmin geneline yayilan bir huzunlu hava var, scorsese'nin gozleri hep bugulu..

    filmin ayrica kapsayici olmak gibi bir niyeti, derdi de yok. ismindeki 'personal' ifadesi ya da scorsese'nin, uzerine basarak "evet biliyorum, cok atladigimiz yonetmen var, ama ne mutlu ki onlar hakkinda bir suru kitap ve makale yazildi" demesi, bu belgeselin niyetini acik ediyor. bu niyet de, scorsese'nin cocuklugundan beri etkilendigi sinemacilari anma cabasi..

    her sey bir kenara, bu belgeselin en onemli yanlarindan biri, insanin hayatina yol verebilecek kadar onemli scorsese vecizeleriyle dolu olmasi. "kucukken" der scorsese, "bir rahip olmayi isterdim, ama buyudukce asil yapmam gerekenin sinema oldugunu anladim. sinemalarla kiliselerin bircok ayristigi buyuk farklilik olmasina ragmen, cok onemli ortak noktalari var. ikisi de insanlarin toplandigi yerler ve ikisi de ruhsal deneyimlerin yasandigi alanlar.. sinema, insanlarin ruhsal ihtiyaclarini karsiliyor, ortak hafizayi olusturuyor."

    yuru be scorsese demek istiyorum ben bu noktada..
hesabın var mı? giriş yap