• yabancıların overacting dediği; beden, mimik, ses gibi unsurları abartılı bir biçimde kullanma biçimi. özellikle tiyatroda seyirciyi yorar, oyuna konsantre olmayı ve takibi zorlaştırır. karakterleri gerçeklikten uzak kılar, samimiyetsizleştirir.

    öyle tiyatro uzmanı filan değilim, fırsat buldukça gitmeye çalışırım. çoğunlukla şehir ve devlet tiyatrolarına giderim. tek tük çok beğendiğim, hayran kaldığım oyunlar oldu. ama beğenmediklerimin en büyük ortak özelliği abartılı oyunculuklardı ve maalesef çok sayıda bu tarz oyun izlemiş bulundum. gereksiz bağırış çağırışlar, oradan oraya koşturmalar, kendini yerden yere atmalar, gereksiz mimikler... offf düşüncesi bile yordu.

    özel tiyatrolara kısıtlı tecrübem dolayısıyla yorum yapmayacağım. ama devlet ve şehir için konuşacak olursam bence tiyatronun kanseri bu olay. bir de millet çok beğenip finalde alkış yağmuruna tutuyor ya bu oyunları, onu hiç anlayamayacağım.
  • abartılı oyunculuk tabirini sektör dışından kullananların sıçmığı. ya arkadaş bilmediğin konularda niye yorum yapıyorsun. tiyatroda elzem olan şey kamera karşısında olmaz.
    ayrıca farklı karakter çıkaran adamı ya beğenirsin ya da beğenmezsin. abartılı oyunculuk, tanımı bile değil yukarıda yazılan.
  • haluk bilginer bu konuda en ön sırada yer alır benim için.
  • yabancıların (bkz: overacting) ve (bkz: chewing the scenery) olarak adlandırdıkları oyunculuk terimi.

    yerine göre gerekli ya da gereksiz olabilir.
  • tiyatro oyununda sürekli bir devinim olunca izleyici için çok yorucu olabiliyor bu durum.

    özellikle oyunda yük tek bir oyuncuda ise onun için de zorlayıcı bir şey bu. sürekli sesini yükselttiği, mimiklerini aşırı kullanıp kendini oradan oraya savurduğu oyunun sonunda, oyuncu "işte ben böyle sanat icra ederim, bakın alnımdan nasıl da ter aktı" ifadesiyle alkış beklerken, birçok seyirci oyundan baş ağrısıyla çıkıyor.

    oysa ki daha natürel işlense, yani basit olsa... bazen bir fısıltı, bir çığlıktan daha etkileyici olabilir. bence tiyatrocular bunu bir düşünsün...
  • türkiye'de rol kesmek şeklinde vuku bulur.

    rol yapması için dizilere yerleştirilen tipler, rollerini ölü balık gibi bakarak ve en fazla bağırıp çağırarak icra ederler.

    dolayısıyla bizde oyunculuk eskilerde kaldığı için abartılısını da bulmak pek mümkün olmuyor.
  • jet sosyete'de oynayan şiveli kadın. hanım efendi o kadar abarmış ki galiba başka bir şey oynayamıyor.
  • türkiye'deki oyuncular arasında giderek artan ve kendilerinin henüz farkına varamadıkları durum.
  • sadri alışık bir gün dedi ki:

    "tiyatro'da izleyici ve oyuncu arasında hep bir mesafe olduğundan, duygularını jestle ifade edersin ki seyirci senin o anda sevindiğini, üzüldüğünü anlasın. yüz ifadeni seçmesi mümkün değil. ben tiyatroda bunu yaptım. ama sinemaya geçince baktım ki bu işler sırıtıyor. kendi kendime şunu dark ettim. eğer hislerini gözlerine yansıtabilirsen sinema oyunculuğunda başarılı oluyorsun. "

    şimdi üstadın dediğine göre asgari mimik göz ifadesi. bunun üstüne çıkmasan da olur. kendisine bu konuda katılıyorum. donuk ve ifadesiz biriyimdir. oyunculuk denemelerimde de donuktum. çünkü benim için bir şeyi beğenmeme ifadesi aşağı yukarı "meeeehh" mimiği iken, oyun esnasında bu kadarı yeterli olmuyor. ama kalkıp "4000 tl benim mazotuma yetmez" diyen kadın gibi kelime başı 33 mimik de itici oluyor.

    doğal oyunculuk diye bir şey esasen yok. bir michael caine var mesela. çok az mimikle oynar. ama oynar ki ne oynar. oynadığı rollerle de alakalı tabi. şimdi al sayın caine'i koy die hard serisine. o kadar cool oynamak mümkün değil. ama dark knight'da bir alfred performansı var...

    şimdi janr ve tür ile ilgili olunca bu işler, bizim diziler abartılı oyunculuğun membası şeklinde tezahür ediyor. dizi dediğin otur başına klkmadan pür dikkat izle bşr iş değil sinema filmi gibi. icabında arada çocuğa bak, çay koy, telefonla konuş dikkati dağılıyor insanın. bu esnada ekranda olan bitenden kopmamayı sağlıyor bu tür oyun.

    telefon çaldı diyelim. dizi izlerken. konuştuğunuz bir dakikalık süre içinde kendi kendine (yüksek sesle) konuşup, şekilden şekile giren, bu esnada tırnak bile yiyen stresli bir tip gördünüz ama konuşulanı duymadınız. işte o zaman kopmuyorsunuz konudan. hepimiz gibi kendi kendine süşünürken içinden düşünüp, bir sigara yaksa bu tipleme, aklından geçeni duyamadığımızda konuyu kaçırmış oluyoruz. oysa overacting sayesinde sinsi bir plan yaptığını anlayıp devam ediyoruz kaldığımız yerden.

    kısaca: yersiz uzun ve bir yere varmayan boktan dizilerimizin kendilerine olan güvensizlikleri nedeniyle bu işler var. oysa behzat ç gibi düzgün işler abartmadan hatta oynanmadan çekiliyor. çünkü konu kısa ve yapımcı şundan emin: ben bu işi saniye saniye izletirim arkadaş.
hesabın var mı? giriş yap