• "sen benim kalbimde bir yara açtın
    bana yalnızlıklardan yalnızlık yaptın"

    sözleriyle beni benden alan şarkıdır. allah'ım insanlar bu sözleri yazıp para kazanıyorlar daha kötüsü bunu alıp albümüne koyan megastarlar var.

    herhangi bir posta gazetesindeki şiir sayfasında bundan daha anlamlı sözler bulunabilir. bir örnek te benden gelsin;

    "sen bana ellerinle bir yufka açtın
    bana domates soğandan menemen yaptın."
  • nazan öncel'e karşı eleştiriyi beste satmak isteyenlerin bok atması olarak açıklamaya çalışan çokbilmişlerin ahkam kestiği başlık ne yapsın demek ki hayatta her şeyi çıkar için yapan biri.

    bir de " hiç açılmadan kaybolan mektuplar gibisin" sözünü çok beğenmiş,

    nereden bilsin elvis'in " return to sender address unknown, no such number, no such zone" sözlerini.

    bu muhteşem sözleri ben daha da mükemmelleştireyim bedavaya bari;

    " spam kutusuna düşüp kaybolan e-mailler gibisin"
  • elvis'in sözleriyle alakası olmadığını anlayacak kadar ingilizcemiz var da saçma sapan manipülasyonlara kanmıyoruz çok şükür.
  • yazık la sözlükte ak troller nazan öncel'e de sarmışlar belli ki geziye verdiği desteğin kuyruk acısı geçmemiş. şarkı da sözleri de on numara tabii anlayana.
  • mutlu sonlar düşmanı
    öyle gitmekle olmuyor
  • insanların menfaatleri yüzünden oluşturduğu duygu.
  • tarkan'ın bu şarkıya klip çekip her yerde bangır bangır çalmasını sağlayamaması büyük hata. sonbaharda yayınlasın klibi yaza kadar dinlemekten sıkılır insanlar. o derece iyi şarkı.
  • tarkan’ın 10 albümünün en iyi şarkılarından biri. gece kulaklıkla dinlediğinizde insanı hüzün denizinde boğar, yorar, yıpratır. acımasız duygu yüklü eşine az rastlanan güzellikte, şahane bir şarkı.
  • insanların çok kolay yapıştırabildikleri etiket.

    etiketlerini yapıştırdıkları gibi gitseler iyi, üstüne üstlük hobileri olan yargılamalara devam ederler:
    "nasıl bu kadar gaddar olabilirsin?"
    "nasıl bir anda silebilirsin?"
    "nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranabilirsin?"
    "nasıl..?"

    velhasıl, bu nasılların sonu gelmez.
    insanoğlunun varoluşundan bu yana süregelen korkunç merakı; buradan da eksik kalmaz, başkalarının üstüne yapışır. tıpkı bir kene gibi, minik ama ölümcül. etten kemikten olmayan bu kene; ruhtan kopardığı parçaları, buruşturulmuş kağıt misali, sonsuzluk denizine küçük bir tekmeyle fırlatıverir. bu kadar basittir onun için.

    yargılaması zevklidir, fırlatıp atması tatmin edicidir, nasıl diye sorması kolaydır. oysa sadece sorup kenara geçmek yerine; empatiden yoksun beyinlerini çok incitmeden, zihin süzgecinden olanı biteni geçirseler ve görmeye çalışsalar, bakar kör olmasalar; aslında karşısındakinin merhamet kredisini dibine kadar sıyırdığını, defalarca yanlışlarına ses çıkarmadığını anlasalar...

    anlamasına anlarlar ama bunların göstere göstere yapılması gerekiyor sanırım. merhametin de, tüm yapılan güzelliklerin de gösterişlisi prim yapıyor bu devirde.
    ne de olsa show business, ne de olsa show must go on babe. dımtıs dımtıs.
    eğleniyo muyuz gençleeerr?*
  • acımasız sertlik sadece yatakta bir numara olarak kalmalı, insan hayatı, ruh macerası içinse her an bir çeldirici gibi. ne yapak, ne yazık öfke baldan tatlıdır.

    hayal dünyasında yaşayan insanlara acırız, onları düzeltip yönetmeye de kalkarız. ama radyoaktivite gibi kırk yılda bir deneyimliyor olabilecekleri özel bir güzellik bize öyle zor varacak hediyedir ki, acıdığımızı kıskanmak işten bile değildir. kolay yaşam da bizim zor da. tek bir tarz ömür boyu geçerli değil. anın hakkını kim verirse ödüllendirilecektir. başa dönelim, acımaya acımasızca analiz koymak gerekir.

    "mehmed hem dindar hem acımasızdır, hırslı ve gaddardır. oluk oluk kan akıtmaktadır. caesar'ı ve romalıların yaşamöykülerini latince özgün metninden okuyabilen bir bilimadamı ve sanatseverdir de. baygın bakışlı, zarif gözlü ve papağan burunlu bu adam, yorgunluk bilmez bir işçi, yaman bir asker ve başarılı bir diplomattır." stefan zweig - sternstunden der menschheit (bkz: bizans'ın fethi/@ibisile)

    "içten içe bilinir fakat *doğa kadar yabancıdır, sevgi dolu ve şefkatlidir ancak kader gibi acımasızdır, neşeli ve bitmez tükenmez bir yaşam vericidir - mater dolorosa [kederli ana] ve ölümün ardından kapanan suskun bir kapıdır." carl gustav jung - aspects of the feminine

    "insanın en üst melekesi, ilahi armağan olan aklı küçümsemeyi de doğru bulmuyorum. fakat tam bir tiran rolündeki aklın hiçbir anlamı yoktur - karşıtının yani karanlığın olmadığı bir dünyada ışığın da bir değeri yoktur. insan, annenin bilge önerisine ve her varlığa sınırlar koyan acımasız doğa kanununa uymayı önemsemelidir." carl gustav jung - aspects of the feminine

    "hiçbir şey kıskançlık kadar uzlaşmasız ve acımasız değildir. yine de kıskançlık uyandırmak için durmaksızın çaba harcarız!" arthur schopenhauer - die kunst glücklich zu sein

    (ilk giri tarihi: 11.11.2018)

    (ilk giri tarihi: 6.5.2018)
hesabın var mı? giriş yap