• anne olduktan sonra bu konu daha çok kafamı kurcalar oldu. kızımla bazen çıkmaza giriyorum, söz dinlemiyor, tehlikeli bir şeyler yapıyor. o an bir anda önüme iki yol seriliyor. kolay olan korku salma yöntemi ve zor olan konuşma/anlatma yöntemi. konuşmayı zaten sevmeyen ve beceremeyen biriyim, korku salarak ne kadar da kolay çözerdim işimi değil mi? oturup anlatmaya çalışmak, daha çok mızıldanması dinlemek, yumuşak bir otorite oluşturmaya çalışmak nasıl zor bir bilseniz. ama diğer seçenek benim için seçenek bile değil, sadece bir an aklımdan geçen bir şey. varlığını yaşadığım için bildiğim bir seçenek. cidden babam gibi yapsam ne güzel elimi şıklatınca istediğimi yapan uslu mu uslu bir kızım olurdu, aynı benim gibi. ama onun gözlerinde bana karşı azıcık bile olsa korku görünce içim acıyor, kendimden tiksiniyorum. evladımı geçtim, benden korkan bir insan veya başka bir canlı olması düşüncesi bile midemi bulandırıyor. sokak kedilerinin bile gözünde bana karşı korku görünce hakarete uğramış hissediyorum. insanlar bu korkuyla beslenip mutlu olabiliyor ama, çok ilginç. veya belki hiç umursamıyorlar. kolay yol cazip ve pratik geliyor herhalde, onun gözlere yerleştirdiği korku umurlarında olmuyor belki.

    ama aslında ne var biliyor musunuz? zor sandığım seçenek de o kadar zor değil. daha doğrusu zor ama keyifli. çünkü karşımdaki de bir insan. minicik ve tecrübesiz bile olsa, güzel sözden, sevgiden anlayan bir insan. benden aldığı kadarını bana geri verebilen bir insan. bu ikili bir iletişim ve zor bile olsa keyifli bir süreç.

    neyse nasıl bağlayacağımı bilemedim. hepinize şiddetsiz günler dilerim.
  • gordukten sonra asla unutulmayan sey.
    nefesimi keserdi.
    ilk hatirladigim havada ucan bir tabakti.. yemegin parcalarini duvarda birakarak bin parcaya ayrilmisti sanki.
    ablalarimin annemle beraber disari kactiklarini hatirliyorum. babamin kapiyi arkalarindan hisimla kapattigini.
    hemen tabagin parcalarini toplamaya basliyorum. birer birer, yavas yavas. ne de coklar. parcalar beyaz. sobanin etrafinda var bir kac tane cok dikkatli olmaliyim, onlari yanmadan almaliyim. kafami kaldiriyorum, abim her zamanki gibi kitabini okuyor.
    babamin soluklarini duyuyorum. korkuyorum.
    nefesim daraliyor.
    parcalar bitecek, sonra ayaga kalkacagim, babam beni gorecek.hala surunuyorum yerde yemek masasinin altinda.
    nefes alamiyorum, gozlerim karariyor, filim kopuyor.
  • --- la casa de papel s1 e4 ---
    raquel ve profesör arasında geçen diyalog, yaklaşık....

    - ya şimdi yanlış anlama ama, nasıl senin gibi bi kadın...
    +benim gibi bi kadın, koruma kararı aldırır?
    -yani?
    -belimde silahım filan?
    -hi hi...
    -aslinda baştan böyle başlamıyor. son derece çekici ve yumuşak bir erkek var ilk başta karşında...
    -...
    - sonra yavaş yavaş şekiller değişiyor. sana bağırıyor, seni itip kakmaya başlıyor....

    --- dizi ve diyalog sürer ---

    bu olay örgüsü hiç değişmiyor.
    çok yakın bir arkadaşım, eski türkiye dövüş şampiyonlarından biri. kocası olacak göt ise, çevresinde melek gibi tanınan, herkesin guleryuzune filan hasta olduğu bir müptezel aslında. pozitif insan kiligina girmis bir esrarkeş.

    kızı kandırıp bastı nikâhı. "çoktan bıraktım ben" tadindaydi.
    nikahtan ve gebeliğin 7. ayı dolduktan sonra ce-eeee yapıyor bu. diyor ki "ben hiç bırakmadım maddeyi. ve nah birakirim.. seviyorum ulan ben bu boku!"

    öyle böyle, olay kızın 9. aylık gebeliginde, adam tarafından yerlerde surunmesine kadar geliyor...

    aradan bi takım olaylar ve biseyler geçiyor. kızın bebeği 3 aylıkken, adam bi sebepten dellenip gene, kızı mutfağa yatırmaya, boğazını sikmaya kalkıyor.
    orço'nun beyin nasıl eridiyse artık, kızın dövüş şampiyonu olduğunu filan silmiş hep.

    kız üstünden atabiliyor herifi 2 hareketle ama haliyle korku da geliyor bu manyaktan. şikayetçi olup koruma kararı çıkarıyor çok haklı olarak....

    herif sonra ağıl ağıl ağladı. vay o yapar miymiş da, o öyle insan miymiş da, hiç öyle bisey yapmış miymiş da... bik bik bik da biy biy biy

    ...

    3. sayfalarda hep neticeleri okuyoruz. ama o neticelerin de önemli kısmı o 3. sayfaları dönem dönem okumuştu ve kendi başına geleceğine ihtimal vermemişti...

    bu tip adamların bir özelliği var, bu adamlar zaten eşlerinde kendilerini delirten "özel" bir yapı algılıyorlar...
    genel mantık şu, "ben melek gibi adamım zaten, bugüne kadar kime el kaldırmışım?!? demek ki beni delirten sensin!"

    öyleydi... benim babam da mesela dışarda bir sineğe el kaldırmış değildi ama annemin (sonraları benim) ağzıma sıçardı döverken...
    dışarıdaki hicbir arkadaşı, onu tanıyan kimse inanamazdı bizi dovdugune söyleseler... ama dövüyordu... çatır çatır hem de...

    aile ici şiddet, adi üstünde "aile ici" çok sinsi biseydir bazen. ensest gibidir. var olduğunu bilirsin, ama "o sekilde" yorumlamak istemezsin. disaridan bakmak istemezsin, kolay kolay da bakamazsın. cok acıdır, çok acıtır çünkü, eylemin kendisi bile...
    "o sekilde" değildir o... yapan onu "o" kasitla yapmamıştır... iyi bir adamdir; seni "bilerek" incitmek istememiştir. "bi anlik" kontrol kaybıdır, ya da eayyyhh çok abartmışsındır sen de canım!

    aslında hiçbiri "hafifletici sebep" değildir. büyük ya da küçük şiddet; ya da şiddetin "hafifletici sebep"i yoktur...

    ...ve onu yapan orço da asla idrak etmez bunu.
    sen bile çok geç idrak edersin...
    ...

    o melek gibi adamdır canım,
    onu yedi düvel taniyodur,
    onu herkes anlamıştır, bir karisi olacak manyak(!) anlamamistir,
    onu bi karisi(!) delirtebiliyordur,
    acaba neden?

    ....

    mamafih, ortada bir çocuk varsa, annenin bu konuda ekstra uyanık olması lazım, ki... o çocuk şiddeti icsellestirip, "mazur gorulebilir" bisey olarak algılamaya başlamasın.

    çocuğun duyamayacağı tondan edilse bile, bir tehdit, annenin üzerinde yaratacağı duygusal rezonans göz önüne alındığında, pedagojik olarak yıkıcı olabilir mesela....
    anne, bu durumda aksiyonunu almalı; bi gün aynı muameleyi evladının görmesi halinde, ne tip bir tepki vermesini istiyorsa, o tip bir tepkiyle olayı karşılamalıdır.

    aile ici şiddet ciddi biseydir, ve "aile"ye dahil edilmemelidir.
    kol kırılıp yen içinde kalmamalıdır.
    çünkü (hadi her şeyi siktirettim) çocuğumuzun yapmasını istemeyeceğiniz bir "fedakarliğı"; "şiddeti görmezden gelerek göz yumma"yi biz yapmamalıyız. ki, yarınlarda o da susmasın şiddete ya da tehditlere maruz kaldığında..
    çok basit bu. 2 kere 2 kadar basit
  • şiddetin en yaralayıcısıdır bana göre.. çünkü dünyada en çok güvendiğin insanlardan birisinden geliyordur.. fail ve mağdur aynı çatı altında bulunur.. doç dr celalettin vatandaş'ın konuya/soruna ilişkin ciddi çalışmaların yer aldığı aile ve şiddet - türkiye'de eşler arası şiddet adlı eserinde okuduğum bir cümle bu sorunun belki de bu kadar legal görülmesini açıklar nitelikte..

    "evlilik cüzdanı, aynı zamanda aile içi şiddete izin veren lisans belgesi görevi görmektedir.." william kornblum, joseph julian (social problems)

    okuduğum her satırda, dinlediğim her mağdur hikayesinde aileme karşı sevgim, minnetim artarken, insanlara karşı güvenim de bir o kadar azalıyor.. ama her siyahın bir beyazı, gecelerin de gündüzü var değil mi? kol kırılır yen içinde kalır mantalitesinin değişmesi, hiç bir kolun kırılmaması ümidi de olmalı o zaman değil mi?
  • cocugun aklindan yillarca cikmayacak, gerilim filmlerine tas cikaracak sahnelerdir. filmlerdeki sahnelerden farki, bir tek sizin hatirlamanizdir bu kareleri. anlatilmaz, paylasilmaz, anlasilmaz, guvenilmez...
  • çıkmaya başladık. 1. hafta üzdü, minör şiddet gösterdi. ayrıldım. yalvar, yakar başladı sonra.
    evlendik. balayım biberayım gibiydi, hakaretle geçti. sebep de yoktu oysa.
    zaman geçti, ağladım, üzüldüm hep.
    1 mayıs 2009 sevdiğim kişileri görmeye gidiyorduk. mavişehir girişinde araba kapısını açıp in aşağı dedi. direndim. çocuğum da arabadaydı. bir hışımla arabayı yol ortasında durdurdu ve beni saçımdan aşağı indirdi. çocuğumun anne haykırışları arasında basıp gittiler. nasıl bir travmaysa ne yaptığımı 2 senedir düşünüyorum bulamıyorum.
    manici kasrına gittik. sessiz, sakin, huzurlu... odada bağırmaya başladı, ağladım, ağladıkça vurdu. akşam yemeğinde ağlamaktan yüzüm gözüm şiş, diğer insanlara hava hoşmuş gibi davranarak geçti.
    hep hor görüldüm. oysa ben ailemin biricik kızı, minicik kuzusuyum. kurtaramıyorum, ailem de kurtaramıyor. her yer de vukuatlı olmaz ki, artık non stop.
    (bkz: ağlaya ağlaya)
  • gecenin bu saatinde tanık olduğum şiddet çeşididir. hala devam eden sesler içimi parçalıyor ve elden polisi aramaktan başka bir çare gelmiyor, o da tabii ki sadece bu olay için bir çözüm yolu olarak kalıyor. kavga önce kadının "git burdan" deyişleriyle başladı çok geçmeden kocası sandığım kişinin sesi yükseldi ve ardından vuruş sesleri geldi. en acısı da sesinden küçük olduğunu anladığım çocuğun durmadan devam eden "annemi bırak" "anne!" yakarışlarıydı. tam bitti derken cam kırılma sesleri ve küfürler duydum. şiddet uygulayan zihniyete mi üzülsem, bu yaşta buna tanık olup şiddete alışan çocuğa mı daha çok üzülsem bilemedim...

    (bkz: adamın bi anda amına koyan olaylar)

    edit: kavga devam etmeye başladı. kadın "nasıldı o kadının evi, şerefsiz" deyip küfür etmeye başladı, çocuk da ağlıyor.
    (bkz: aldatmak)
  • birkaç hafta önce bir arkadaşım mesaj atarak boşanmak istediğini söyledi. sadece arkadaşlarımı değil müvekkillerimi de boşanmadan önce evliliği kurtarma yönünde sevk etmişimdir hep. 'geleyim konuşalım sonra karar verirsin' dedim.

    bu sabah onunlaydım, aşık olup evlenmiş, biri on dört diğeri dokuz yaşında iki çocuğu var. kocası kendisine tapıyor ama ilginç bir şekilde çocuklardan nefret ediyor. büyüğü ilk dövdüğünde çocuk daha altı aylıkmış, gece ağlıyor diye alıp duvara fırlatmış, küçük de aynı şekilde, çocuklar mütemadiyen şiddet görüyor.

    evlendikleri zaman çocuk isteyip istemediklerini hiç konuşmamışlar. kayınvalidesi sürekli baskı yapmış çocuk için, kocası da hiç aksi bir şey söylememiş.

    çocuk olduktan sonra istemediğini söylemiş ama iş işten geçmiş tabii, ikincisi ise büyük hata olmuş ancak malum kaza kurşunlarından.

    kendisi hemşire, sosyal ve psikolojik sorunlarından dolayı çocukları fakülteye götürmüş, iq seviyeleri çok yüksek ama sosyal sıkıntıları var.

    dokuz yaşında olan oturup bana suriye sorununu anlattı, "ya gitmezlerse" dedi, "yıllardır buradalar daha yaşayacaklar, gidince orada yabancı olacaklar nasıl bir dünya bu böyle?" dedi.

    kesinlikle abartmıyorum yetişkin bir insanın seviyesinin çok üzerinde bir muhabbetti. nihayeti de allah konusunda oldu, yoktan var olması büyük sorunmuş, çok güçlüyse suriyeliler neden böyleymiş, madem bizi yaratmış biz oyuncak mıymışız sevaplı günahlı bir sistem yapmış vs.

    ve bu çocuk yolda duvar kenarı olmadan yürüyemiyor, suya giremiyor, yaşıtı kimseyle konuşmuyor vs.

    al sana aile içi şiddet ve sonuçları.
  • ne yazık ki bazılarımızın hayat biçimi.

    her ailede psikolojik şiddet mevcut. herhangi konuda bir anlaşmazlıkta taraflar hemen karşısındakini suçlayıveriyor. "salaksın" sen diye bağırması bile şiddet... açtığı yaralar, gözlerdeki yaşlar dinse bile birike birike çoğalan, kalbe yerleşen bugün salak dedi, geçen hafta ev anahtarının halının üzerine atmıştı köpeğe mama atar gibi, ya evvel ki hafta itivermişti ya beni hareketleri, sözleri.

    katlanmalar, içe atmalar, dayanmaya çalışmalar. neden? çünkü yıllardır aynı durum yaşana yaşana sizin gücünüzün kalmaması, kendinizi işe yaramaz bir aptal, salak gibi hissetmeniz. çocuğa sığınıp onunla konuşmalar, hata olduğunu bile bile. ve çocuğun da ilerde böyle bir yaşama alışık olması.
  • aile içi şiddet, bir aile üyesinin; diğer bir üyesi veya eski üyesine karşı fiziksel ya da psikolojik olarak hükmetme veya zarar vermesidir.

    şiddet kavramını güç ve baskı uygulayarak insanların bedensel ve ruhsal açıdan zarar görmelerine neden olan bireysel ve toplu hareketler olarak tanımlamak mümkündür. şiddetin uygulayıcılarına ve muhataplarına göre ifade biçimi değişebilmektedir.

    aile içi şiddet, dünyanın her yerinde yaşanmakta olan bir insan hakları ihlalidir. bu şiddetin kurbanları, genellikle, ailenin çocuk, kadın, yaşlı ve sakat, yani ailenin sıcaklığında korunduğu düşünülen üyeleridir. şiddetin var olduğu ailelerde genellikle ailenin birden çok üyesi şiddete uğramaktadır.

    şiddetin çeşitlerini özetle dört başlıkta toplamak mümkündür:

    fiziksel şiddet

    duygusal şiddet

    ekonomik şiddet

    cinsel şiddet

    türkiye’de kadına yönelik şiddet

    aile içi şiddetin en önemli kurbanları olan kadınlar, şiddetin tüm unsurlarıyla karşılaşmaktadır. kadına yönelik şiddetin birden çok nedeni ve niteliği söz konusudur.

    karşılaşılan yaygın şiddet türleri

    1.fiziksel şiddet

    tokat atma, üzerine yürüme, sarsma, hırpalama, dövme, hapsetme, silahla yaralama ve öldürme fiziksel şiddet olarak tanımlanır. evdeki eşyalara zarar verme, kadının evden ayrılmasına izin vermeme de fiziksel şiddetin bir parçasıdır.

    kadının istemediği kişiyle evlendirilmesi ya da istediği kişiyle evlendirilmemesi de diğer şiddet türleri ile birlikte fiziksel şiddet kategorisine de girmektedir.

    türkiye de yaygın olmamakla birlikte bazı islam ülkelerinde kadın sünnetinin yasal açıdan zorunlu olması ya da yasalarla engellenmemesi de kadına yönelik fiziksel ve cinsel şiddet olarak değerlendirilmektedir.

    bu konuda yapılan bir araştırmaya göre 1 kocasıyla kendisi tanışan ve ailesinin onayıyla evlenenlerin %22'si, görücü usulüyle evlenenlerin %37'si, kendileri tanışıp ailelerinin onayını almadan evlenenlerin %49'u şiddet görmektedir. ankete katılan kadınların %89,4’ü dayağın haklı görülebilecek bir tarafı olmadığını düşünmektedir. bir başka endişe uyandıran sonuca göre, yükseköğrenim görmüş her 6 erkekten biri eşine fiziksel şiddet uygulamaktadır. kaba dayak yiyen kadınların yarısı bu durumdan daha önce hiç kimseye bahsetmediğini söylemektedir.

    1.1 töre-namus adına işlenen cinayetler

    töre kavramı bilindiği gibi yazılı olmayan ancak toplumda kural haline gelmiş örf ve geleneği yansıtmaktadır. namus ise, köken olarak (nomos) yunancadan arap ve fars dillerine geçmiş olup iktidar, kanun gibi anlamlar taşır. köken olarak nomos, aynı zamanda nema’dan gelmektedir ve sahiplenmek anlamındadır.

    töreye dayalı namus cinayetlerine genel olarak bakıldığında toplumda yerleşik bulunan ve gerçekte temel insani değerlerin yanlış ataerkil kalıplar içine hapsedildiği geleneğin baskın bir rol oynadığı görülmektedir. aynı şekilde kadının bu kalıpların dışında gelişen kişiliğinin etkisiyle bireysel taleplerini ifade etmesi veya bu talepleri için mücadele etmesi de baskın gelenek tarafından cezalandırılabilmektedir. öyle ki töre sahiplerinin uygun gördükleri biri ile değil kendi rızası ile başka biriyle evlenmek isteyen bir genç kız, töreye karşı geldiği için hem de aile meclisi kararıyla infaz edilmektedir. türkiye’de bu cinayetlerin sembol ismi “güldünya” olmuştur.

    namus algısı ile ilgili toplumsal yargı, sadece kadının bedeninin korunması üzerine kurulduğundan gelenek adeta erkeği kadına göz kulak olmakla sorumlu tutmaktadır. dolayısıyla bir kadın, sokakta, alışverişte yabancı bir erkek ile konuşurken görüldüğünde töre normları anında devreye girmekte, kadının kiminle ve niçin konuştuğu, görüştüğü dahi sorulmadan aile meclisi devreye sokulmaktadır. töreye göre bu durum sadece kadının değil ailenin namusunun da lekelenmesi anlamına gelmektedir ve cezai yaptırım gerektirir. sonuçta bir suç ihdas eden, bu suçun cezasını kendisi takdir eden, kendi normlarına göre yargılayan ve alınan kararı yine kendisi infaz eden bir “toplumsal cinayet mekanizması” işlemeye devam etmektedir.

    bir araştırmaya göre 2 namus adına işlenen cinayetlerin algılanış biçimlerinde önemli bir eğilim, araştırmaya katılanlar, namus saiki ile işlenen cinayetler ile aile meclislerinin kararıyla gerçekleşen cinayetleri birbirinden farklı görmektedir. buna göre, özellikle aile meclisi kararlarının geçerli olduğu töre cinayetleri, bireysel bir eylem olduğu düşünülen namus adına işlenen cinayetlerden ayrı olarak değerlendirilmektedir. diğer taraftan bu tür olayların daha sık yaşandığı yerlerde, özellikle de bu olayların içinde yer almış ya da yakın tanığı olmuş kişiler, töreye dayalı namus cinayetleri ile diğerleri arasına pek bir farklılık görmemektedir.

    cinayetler, genel olarak erkekler tarafından işleniyor olsa da, infaz kararlarının alınmasında çoğu kez anne, kayınvalide, kızkardeş ya da görümce gibi kadın aile üyelerinin büyük rolleri olduğu bilinmektedir ve sanıldığı gibi kadınlar da bu vakalarda çok da masum değillerdir. buradaki temel etkenin toplumsal cinsiyet algısı olduğuna inanılmaktadır.

    2.duygusal şiddet

    sık karşılaşılan şiddet türü olarak duygusal şiddet; daha çok bağırma, hakaret/küfür etme, küçük düşürme, tehdit etme, iletişimi yasaklama gibi ruh sağlığını bozucu eylemlerle kendini göstermektedir.

    sevgi göstermeme, aşağılama, devamlı eleştirme, kıskançlık, başkalarının önünde küçük düşürerek gururunu incitmek de duygusal şiddetin bileşenleridir.

    kadına yönelik şiddet denildiğinde insanlar zihinlerinde daha çok mağdur tarafından saklanan duygusal yara izlerini değil, oluşan morlukları ve kırıkları canlandırmaktadır. oysa ruhsal şiddet de, en az fiziksel şiddet kadar yıkıcıdır. duygusal şiddetin çoğu zaman fiziksel şiddetten daha çok iz bıraktığı konunun uzmanlarınca dile getirilmektedir.

    duygusal şiddete maruz kalan kadın, kendini değersiz ve yetersiz hisseder. bu şiddet şekli, eleştiri, tartışma ve davranış bozukluklarının yaygın olduğu evliliklerde daha çok görülür ve karşı tarafta suçluluk duyguları meydana getirir. kadın mağdur olduğu durumda, kendisini hep suç işliyormuş gibi hisseder. içinde bulunduğu ruh halini, “ne yapsam, nasıl davransam suç, sağa baksam suç, sola baksam suç” şeklinde ifade eder.

    duygusal şiddet en kolay uygulanabilen şiddet türü olmakla birlikte ispatı ve yaptırımı konusunda koruyucu mekanizmalara ulaşmak açısından da en zor şiddet türüdür.

    3.ekonomik şiddet

    çokça görülen şekliyle kadının çalışmasının engellenmesi, zorla çalıştırma, gelirini elinden almak ekonomik şiddettir. emeğine ve ürettiği değere el koymak ta şiddet sayılmaktadır.

    ekonomik şiddet çok farklı özellik taşır:
    1.
    geliri nedeniyle aşağılamak, küçümsemek

    2.
    başlık parası

    3.
    zorla çalıştırılmak, istemediği işte çalışmaya zorlanmak

    4.
    mirastan yoksunluk, eşitsiz miras hakkı

    3.5 boşanma sonrası nafaka ödememek

    3,6 kadının eviçi emeğinin görülmemesi ve karşılığının olmaması

    4.cinsel şiddet

    genel olarak kadına yönelik cinsel istismar, taciz ve tecavüz cinsel şiddetin öğelerini oluşturmaktadır. eşin rızası olmadan cinsel ilişkiye zorlamak olan “evlilik içi tecavüz” cinsel şiddet olarak değerlendirilir. istenmeyen davranış ve ilişki biçimleri de evlilik içi tecavüz kapsamındadır.

    başka kişilerle cinsel ilişkiye zorlama, cinsel yönden aşağılama, cinsel organlara zarar vermek cinsel şiddet olarak değerlendirilmektedir.

    aile içi cinsel şiddet (ensest) bir şiddet türü olarak çoğunlukla kadın ve kız çocukları mağdur hale getirmektedir.

    tecavüze uğrayan kadını tecavüzcüsüyle evlendirmeye çalışmak, kadını doğum yapmaya ya da kürtaja zorlamak ta aynı şekilde cinsel şiddet olarak kabul edilmektedir.

    yapılan çalışmalarda 4 ekonomik ve cinsel şiddetin kadınlar tarafından diğer şiddet türlerine göre çok az tanımlanabildiği gözlenmektedir.

    ekonomik ve cinsel şiddetin kadınlar tarafından şiddet olarak tanımlanmaması, kadınların bu konudaki bilgilerinin yetersiz olduğunu ya da bu davranışları şiddet olarak görmediklerini düşündürmektedir.

    karı koca arasında yaşanabilecek cinsel olayların, evlilik ve aile yapısı içinde şiddetten sayılmaması ya da bir yabancı ile paylaşılamayacak derecede mahrem bir konu olarak algılanması da mümkündür. ayrıca kadınlar arasında fiziksel ve sözel şiddeti tanımlayanların oranının yüksek olmasının nedeni bu şiddet türlerinin toplumda daha fazla görülmesinden kaynaklanabilmektedir.

    aynı çalışmada şiddet davranışlarının şiddet türlerine göre dağılımını gösteren tablo ise şiddetin yaygınlığı bakımından önemli ipuçları vermektedir.

    aile içi ve kadına yönelik şiddetin nedenleri ve şiddeti besleyen ögeler

    geleneğin etkisi

    toplumda yaygın ve bir o kadar hurafelerle, ön kabullerle dolu olan gelenek/töre yapısının aile üzerinde halen ciddi etkileri devam etmektedir. insan sürekli gelişen, tekâmül eden bir varlık olduğuna göre o’nu geçmişin yanlış anlayış ve davranışları içine hapsetmek insani bir yaklaşım değildir. gelenekler insani değerleri korudukları ve eşitliğe, özgürlüğe ve insan onuruna saygı gösterdikleri ölçüde varlıklarını koruyabilirler.

    muharref din algısı

    şiddetin meşru sayılmasında muharref din algısının rolü de yadsınamaz. özellikle hadis temelli kadın algısı bizatihi kuran ve hz. peygamberin kendi yaşamıyla çelişen unsurlarla doludur.

    din, insan ilişkilerinde çok önemli bir yere sahiptir. ataerkil dini kalıplara sahip olan kesimler, geleneğin de etkisiyle aile içi ve kadına yönelik şiddeti meşrulaştırmaktadır. sözüm ona dine dayandırılarak kadının darp edilmesi, temel özgürlük taleplerinin yok sayılması, iş hayatından, eğitim hayatından mahrum bırakılması şiddetin en önemli nedenleri arasındadır.

    bu algıdan beslenen toplumsal kabulde bazen aile, gereğinden fazla öne çıkarılmakta ve kadına birey olarak değil de ancak ailenin bir parçası olması halinde bir değer atfedilmektedir. anneliğin yüceltilmesi ve kadına yaşam alanı olarak evinin sunulması, dışarıya çıkan kadına iyi gözle bakılmaması da yine kadının din adına sınırlandırılmasıdır.

    toplumsal cinsiyet algısı

    cinsiyetimizi belirleyen yaradılış özelliğimizle birlikte toplumsal özelliklerimizi belirleyen ve içinde doğduğumuz toplumun kültürü, kimliğimiz ve davranış kalıplarımız toplumsal cinsiyet rollerimizi oluşturur. kadının toplumda ikinci sınıf varlık gibi görülmesi, dışlanması bir başka şiddeti besleyen unsurdur.

    kadının şiddeti içselleştirmesi

    şiddetin hak edilir bir şey olduğunu düşünen kadınların sayısı az değildir.

    bir cezalandırma mekanizması olarak görülebilmektedir.

    aile içi sırrın ifşa edilmesi olarak görüldüğü için koruyucu mekanizmaya erişilmemesi.

    çocuklar çoğu zaman kadının kendisine yönelik şiddet karşısında çaresizlik hissetmesine neden olurlar. çocukların özellikle sosyal ve psikolojik bakım/gelişiminden annenin sorumlu tutulması kadının üzerine artı bir yük olarak binmekte ve şiddeti görünmez kılma zorunluluğu duymasını getirmektedir.

    aile içi şiddet yalnızca bedenlere hasar vermekle kalmayıp aynı zamanda kadının öz saygısını, ihlale direnme ve hak arama arzusunu zayıflatarak veya yok ederek “öğrenilmiş çaresizlik” denilen mevcut durumun değiştirilemeyeceğine dair yaygın kanata sürüklemektedir

    boşanmalarda adil mal paylaşımı hayata geçirilemediği için kadınlar ekonomik yoksunluk ve çocukların bakımı gibi gerekçelerle şiddete göz yumabilmektedirler.

    kadının toplumsal cinsiyet konusunda farkındalık geliştirememesinde medyanın bu rollere yönelik tavırlarının etkisi büyüktür.reklamlar, moda vs.. kadını toplumsal cinsiyet rollerine göre şekillendirmeye ve kendince bir “değer” üretmeye çalışmaktadır.

    eğitim

    eğitimli olmak şiddete maruz kalmamak adına son derece önemlidir. bununla birlikte eğitim seviyesinin artması ve kırsaldan kente doğru gelindiğinde şiddetin azalacağı algısı pek çok çalışmanın sonucunda yanıltıcı bir algı olarak görünmektedir.

    sosyo-ekonomik seviyesi yüksek kadın ve erkekler de şiddetin öznesi olabilmektedirler. ancak yaşadıklarını şiddet olarak tanımlamak ve koruyucu mekanizmalara ulaşmak konusunda daha şanslı olabilmektedirler.

    sözü edilen çalışmanın bir başka tablosunda kadınlar aile içi şiddetin artması hakkında görüşlerini açıklamışlardır.

    kadına yönelik şiddetin önlenmesinde din görevlilerinin rolü

    toplumun aydınlanması ve insanlık dışı uygulamaların azaltılması bakımından çok önemli bir rolü bulunan din görevlilerinin en önemli avantajları, yaygın bir toplumsal kesime hitap etmeleri ve ifadelerinin dini içerik taşıması nedeniyle insanlar tarafından büyük bir dikkatle izlenmesidir. bu yüzden din görevlileri bu avantajlarını iyi değerlendirerek aile içi ve kadına yönelik şiddetin önlenmesinde öncü bir rol üstlenebilirler. bu amaçla;

    1. şiddeti meşrulaştıran muharref din algısı ile mücadele etmelidir.

    2. kur’an da kadın ve erkeğin ortak rolüne ilişkin “biz sizleri bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbiriniz tanıyasınız diye sizi milletler ve kabileler haline koyduk. allah katında en değerli olanınız en çok takva sahibi olanınızdır. (49/13)” ayeti gibi önemli ayetleri sıkça vurgulamak gerekmektedir.

    3. birçok sahih rivayetten de açıkça anlaşılacağı gibi, hz. peygamber’in kendisi, erkeğin karısını dövmesini şiddetle kınamış ve çeşitli vesilelerle, “içinizden biri, köle döver gibi karısını dövüp sonra da gece onunla yatabilir mi?” buyurmuştur (buhârî ve müslim). başka bir hadiste ise, “allah’ın hizmetkarlarını hiçbir zaman dövmeyiniz” sözleriyle kadını dövmeyi yasaklamıştır (‘ıyaz b. abdullah’dan rivayetle ebû dâvûd, neseî, ibni mâce, ahmed b. hanbel, ibni hibbân ve hâkim; abdullah b. ‘abbas’dan rivayetle ibni hibbân ve ümmü gülsüm’den rivayetle beyhakî). isyankar bir kadını dövme izni veren yukarıdaki kur’an ayeti vahyedildiğinde hz. peygamber’in, “ben bir şey istedim. ama allah başka bir şey irade etti. allah’ın irade ettiği şey, en hayırlısıdır” dediği rivayet edilmiştir mevar v74 bütün bunlarla birlikte, vefatından kısa süre önce veda haccı münasebetiyle yaptığı konuşmada, kadının sadece “gayriahlakî davranışta bulunmaktan açık şekilde suçlu bulunması” halinde dövülebileceğini ve bunun da, “acı vermeyecek şekilde yapılması” (ğayr-i müberrih) gerektiğini bildirmiştir. bu mealdeki hadislere müslim, tirmizî, ebû dâvûd, neseî ve ibni mâce’de rastlanmaktadır. bu hadisler ışığında bütün otoriteler, eğer her şeye rağmen dayağa başvurulursa, bunun hafif veya sembolik nitelikte olması, “bir misvakla veya benzeri bir şey” ile (ilk dönem alimlerinin görüşlerine dayanarak taberî) veya hatta “katlanmış bir mendil” ile yapılması (râzî) gerektiğini vurgulamışlardır; ve bazı büyük islam bilginleri (mesela şâfiî) dayağa istisnaî olarak izin verilmiş olduğu ve tercihen bundan sakınılması gerektiği görüşündedirler. nitekim bu görüşü hz. peygamber’in konuya ilişkin şahsî hassasiyetiyle de desteklemişlerdir.

    4. hz peygamberin hayatından örnekler sunularak kadına yönelik şiddetin gayr-ı islami bir anlayış olduğuna dikkat çekilmeli ve hadislere vurgu yapılmalıdır 5

    "dikkat ediniz, sizin kadınlarınız üzerinde, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır. kadınların, üzerinizde olan hakkı günün şartlarına göre onların yiyecek ve giyeceklerini sağlamanızdır"

    "sizin en hayırlınız kadınlarına karşı huyu en iyi olanlarınızdır. ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım"
hesabın var mı? giriş yap