• dinlerin gerçekliğine inanan biri değilim ama bu yazımı inanıyormuş gibi yazacağım.

    sevgili arkadaşlar, din tanrı tarafından gönderilen buyruklardır. 4 din gönderilmiş olarak bilinmektedir ve kendine bir din seçip inanan tüm insanlar nedense bununla yetinmeyip, kendilerini sınıflandıracak mezhepler ortaya çıkarmışlardır. incil sonrası katolik ve ortodoks olarak ayrılmışlardır. kuran-ı kerim sonrası alevi, şii, bektaşi, hanefi diyerek ayrılmışlardır. peki ya kitaplarda bunlar yazmakta mıdır ? kocaman bir hayır. tamamen kendi içlerinde sikimsonik kavgalara düşerek mezhepleri yaratmıştır insanlar. mezhep diye bir şey yoktur. temel bir din vardır ve tanrı bizden o dine inanmamızı istemiştir. bununla yetinmeyip mezhep kavramını dine sokuşturan ise insanlardır. mezhep diye bir şey yoktur. hoş, din olarak da bir şey yoktur ama hadi neyse :d
  • "alevi" kökeni arapça olan, hz.ali ile ilgili çıkmış bir kavramdır. hz.ali’ye aidiyeti, yakınlığı ifade etmek için kullanılmıştır. bu nedenle islam öncesinde ne ali ismine ne de alevi kelimesine rastlanmaz.

    anadoluda başlarda bu kelime hz.aliye soy bağını ifade etmek için kullanılmışken zamanla dönüşüm geçirmiş ve hz.ali’nin yol bağını ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır.

    anadolu dışında alevi kelimesi halen hz.ali’nin soyundan gelenleri ifade etmek için kullanılırken, anadolu dışında yol anlamına gelen kelimeler olarak yine arapça kökenli şia yada şii kelimeleri kullanılmaktadır.

    bu kelimelerin kullanımı peygamber dönemine kadar gider. hz. muhammed ve hz.ali’nin çok özel dostları alinin şiaları olarak tanınırdı ve ilk şiiler ebû zer-i gıfârî, selman-ı farisi, miktat bin esved, ammar bin yasir gibi şahıslardı.

    hz.ali’nin yolunun arapça orijinal ismi ise "isna aşeriyyeydi" türkçe ifadesiyle oniki imamcılar dendiğinde bu çizgi ifade ediliyordu. bu islami çizgi islamiyeti (peygamberin veda hutbesindeki hadisinde belirttiği gibi "size iki emanet bırakıyorum; birincisi kur"an-kerim, ikincisi de benim ehli-beytimdir") gibi iki emanet olarak kabul eden kuran ve ehli beyt olarak tanımlayan çizgidir. halende günümüzde caferi, ehli beytçi, şii, şia gibi kavramlar kullanılsa da islam literatüründe bu yolun adı 12 imamcılar anlamına gelen isna aşeriyyedir.

    peygamberden sonra islami çizgiyi allah'ın emriyle ve peygamberin hadisleriyle 12 imamın yaşatacağına inanan alevilerin, sünnilerden temel farkı da budur.

    anadoluya 12 imamların isimleri lokal durumları saymazsak kitlesel anlamda safevi etkisiyle şah ismail ve pir sultanın öncülüğüyle gelmiştir.
    şah hatayi mahlasıyla 12 imamların isimlerinin anıldığı deyişler yazan şah ismail'in ve yine aynı şekilde deyişler yazan pir sultan abdalın türkçe bu deyişleri anadolu'yu etkilemiş ve sünnileşmeyen kitlelerde 12 imamcı bir çizgi oluşmuştur.

    fakat bu çizgi okul, alim ve kaynak olmayışı bunun yanında devlet otoriteleri tarafından baskı ve katliamlar nedeniyle gelişememiş, içi bilgiyle dolmamıştır. bilinen tek şey yada hz.ali ekolüne ait yayılan tek şey 12 imamların isimleri olmuş bilgileri özellikle de fıkıh bilgileri anadolu'ya gelememiştir. bu nedenle de anadolu'da kendisini alevi kabul eden insanlarla anadolu dışındaki aleviler arasında farklı yaşam pratiği gelişmiştir.

    anadolu'da yaşayan ve kendisini alevi olarak kabul eden kitleler eski dinsel gelenek ve kültürlerini 12 imamların isimleriyle harmanlayarak bir yol ,bir yaşam alanı bulmaya çalışmışlardır.

    günümüzde sıkça söylenen "biz anadolu alevisiyiz onlar şii" tekerlemesi bu çaresizlikten kaynaklanan durumu çarpıtmak için kullanılan yanlı ve yanlış bir formülasyondur.

    anadoluda yaşayan insanımız 12 imamların bilgilerine fıkhına kavuştuğunda ya da öğrendiğinde bu ve benzer biz şii değiliz gibi yada biz anadolu alevisiyiz gibi aldatmacalar ortadan kalkacaktır.

    şu an günümüzde bu süreç başlamış olup 12 imamların her konudaki bilgi ve görüşlerini anlatan arapça orjinal kaynaklarından neredeyse üç yüz civarında türkçe'ye çevrilmiş kitap bulunmaktadır.

    özetle alevilik teorik olarak şiilik, şialık, ehli, beytçilik, on iki imamcılık ve caferilik kelimelerinin karşılığıdır ve islami bir inancın, çizginin ifadesidir.
    doğal olarak da bir inanç olup kuran ve ehli beyt ikilisiyle ifade edilen islami bir duruş olarak seçimi tercihe bağlıdır, aleviliğin ilkelerini kabul eden herkes alevidir.
    alevilik asla bir milliyetçilik yada ırkçılık değildir. belki kişi akil baliğ olana kadar atasının inancından kabul edilebilir yada aleviyim diyorsa kabullenebilir ancak bunun ilkesel bir tercih olarak seçilmemesi durumunda söz ve atalar kişiyi alevi yapmaz.

    bir kişinin alevi olabilmesi allah, muhammed ve hz.ali (oniki imam) çizgisine bağlılıkla mümkündür. her alevi müslümandır fakat her müslüman alevi olmayabilir. bir müslümanın alevi olması için islamı anlama yorumlama ve yaşama pratiğinin peygamber ve onun ehlibeytinin (12 imamların) öğreti ve pratiklerine uymasıyla mümkündür. yani "aliyi seviyorum bende aleviyim ifadesi" içi dolu değilse boş ve aldatıcı bir tanımlamadır.

    bu anlamda alevilik solculuk, sağcılık, kapitalizm, faşizm, sosyalizm gibi beşeri ideolojilerden uzlaştığı yada uzlaşmadığı yönleri itibarıyla farklı bağımsız bir çizgidir.

    yine bir başka meselede aleviliğin bektaşilikmiş gibi algılanmasıdır. oysa bektaşilik osmanlı padişahı 2. bayezidin balım sultan isimli sufist bir dervişe anadoluyu denetlemek ve sünnileştirmek için kurdurduğu sünni sufist bir tarikattır. nitekim osmanlıdan önce ölmüş olan hacı bektaş da türk kökenli sünni bir tasavvufçudur ki 12 imamla da ilgisi yoktur.

    osmanlı hacı bektaşı alinin soyundan birisi olarak tanıtıp keramet! sahibi bir veli! olarak ilan edip yaydığı için türk kitleler bu noktada yanılmışlar ve bu ve başka nedenlerle de bu tarikata ve isme yönelmişlerdir.

    tarih içinde pek çok değişim ve dönüşüm geçirmiş olan bektaşilik 1826 dan sonra osmanlı iç savaşı yaşamış ve osmanlı denetiminden çıkmış ve sonrasındaki gelişmelerlerde bugün artık islam dışı bir kültür sentezine dönüşmüştür. öyle ki içinde her ne ararsanız bulabileceğiniz bir organizma olarak bugün üç parçalı olarak yaşam alanı bulmaya çalışmaktadır.

    bugün güncelde alevilik olarak tanımlanan cem, saz, semah gibi unsurlar aslında türklerin kültürel unsurları olup bilgisizlik nedeniyle ve içine hz.ali'nin ismi ve resmi girdiği için alevilik zannedilmektedir. oysa alevilik islami bir inançtır, bunlar ise kültürel inançlardır.
    dahası 12 imam yolunda tarikatçılık hiç olmamış olup bektaşilik ise sünni sufist bir tarikat yapılanmasıdır.

    sonuç olarak;

    alevilik=şiiliktir, şialıktır, caferiliktir, 12 imamcılıktır, ehli beytçiliktir, kuran ve ehli beyt temeline dayalı islami bir çizgidir ki biz buna islamın özü ya da ruhu diyoruz………

    bugün ben aleviyim diyenlerin, ilk önce islam ile tanışmaları, hz. muhammed'in iki emanetini bilmeleri ve onlara sıkı sıkıya sahip çıkmaları gerekir. kuran'ın emirlerini ve peygamber ve onun ehlibeyti'nin uygulamalarından bihaber bi kişinin alevi olması düşünülemez.

    hz.ali ile tanışmaları onun fikirlerini öğrenmeleri ve bilinçli olarak bu sözü söylemeleri ya da hz.ali'yi beğenmeyeceklerse aleviyim demekten vazgeçmeleri gerekmektedir. hz.ali'nin sözleri hutbeleri ve islami görüşlerini anlatan nehcül belaga isimli eser türkçeye çevrilmiş olup hz.ali ile tanışmak için en güzel fırsattır.

    kafa karışıklıklarını önlemek için, önce kuran ile tanışın sonra peygamber ve onun ehlibeytini tanıyın ve onların sünnetlerini bilin, daha sonra alevi olup olmayacağınıza kendi aklınız ve fikrinizle karar verin
  • bir yalanın sonu
    ‘’ya sünnileştirin ya biz şiileştirelim !!’’

    yıllar önce söylenen bir sözün aslında hiç söylenmediğini ve yalan olduğunu yıllardır belirtmemize karşın; bazı zalim çevreler ve onlara uyan cahil çevreler bu sözü sık sık dillerine dolamaktadırlar.

    1977 yılında dönemin diyanet işleri başkanı süleyman ateş bir gün caferi müçtehitlerden ayetullah şeriatmedari ile konuşurken şeriatmedari bu bey’e güya :
    ’türkiyedeki alevileri ya sünnileştirin yada bize bırakın şiileştirelim’ demişmiş.
    oldukça planlı ve sinsi amaçlarla topluma aktarılan bu yalana bir çok çevre hemen balıklama atladı. dönemin diyanetçileri zamanı geldiğinde hayal ürünü bu sözü oldukça planlı bir şekilde topluma aktarmışlardı.

    böylece ha şii ha sünni hiçbir şey farketmez diyerek yıllardır uygulamaya koydukları sünnileştirme projesine meşruluk kazandırmayı planlıyorlardı.
    öyle ya koskoca şii alimi bile onlara bu sözle ‘sünnileştirme konusunda yetki ! ’ veriyordu. islamın şia ve sünni olarak gelişen iki kolundan birisinin en büyük alimlerinden birisi diyanetçilerin bugüne kadar yaptıkları sünnileştirme planlarının doğru ! olduğu yönünde fetva vermiş oluyordu.

    diyanetçiler anadoluda yaşayan alevileri sünnileştirmek için her yolu deniyorlardı ama karşılarında bir türlü sünnileşmek istemeyen bir kitle vardı ve son zamanlarda da bu kitle içinden biz şiiyiz, aleviyiz, caferiyiz diyen güçlü karşı çıkışlar oluyordu.

    bunlar karşı çıkmaklada kalmıyor oldukça güçlü teori ve pratiklerle şiiliğin yada aleviliğin islamın asıl temeli ve özü olduğunu kanıtlıyor ve diyanetçileri oldukça zor durumda bırakıyorlardı.
    ee diyanetçiler boş mu duracaktı, onlar ki her türlü ayak oyununu, sinsi planı uygulamış ve başarılı! da olmuşlardı.
    ‘şiilik sünnilik aynıdır, bizlerde ali’yi seviyoruz, her alevi aynı zamanda sünnidir, her sünnide aynı zamanda alevidir’ tekerlemeleriyle sünnileştirme çalışmalarına daha çok hız verirken bu uydurma tezlerine bu sözle de dayanak sağlamaya çalıştılar ve ne yazık ki birçok saf’ıda şeriatmedarinin bu sözü söylediğine inandırdılar.
    öyle ya koskoca diyanet işleri başkanı yalan söyleyecek değildi ya !

    oysa söz kuyruklu bir yalandı ve 1977 yılında söylendiği iddia edilen bu söz şeriatmedarinin vefatından sonra kamuoyuna duyurulmuştu.
    böylece iki kişi arasında geçen bir sözü diğeri vefat ettiği için yalanlayamayacaktı.
    bu diyanet işleri başkanı olan beyefendi 1977 de söylenen böylesine önemli bir sözü bunca yıl neden kimseye söylememişti?
    ve bunca kitap yazmışken bu sözü hiç yazmamıştı? da alevilik her tarafta örgütlenirken ve dahası sünnileştirme projesi açmazlardan kurtulmaya çabalarken birden bire aklına geliyor ve sözü hatırlıyordu.

    bir diğer hususta binlerce yıldır bunca caferi alim birçok ülkede böyle bir söz söylememişken neden ille de türkiyede böyle bir söz dolaşıyordu?
    dahası beğenilsin veya beğenilmesin şii akımda bütün baskılara rağmen tarihin hiçbir döneminde sünnileşmeyi kabul etmemiş olmasına rağmen birden şii bir din adamının sünnileştirmeye izin fetvası vermesi mümkün mü? mantıklı mı?
    şiiliğin ve anlayışının karakterini biraz bilen her normal zekalı insan bu sözün bir şii müçtehidinin ağzından çıkmayacağını bilir.

    binlerce yıldır hz.ali’nin imametini savunan ve bu uğurda sürekli maddi ve manevi acı çekmiş bir ekolün en büyük mensuplarından birisi binlerce yılın inkarı anlamına gelecek böylesine bir sözü söylemesi mümkün mü? çevremizdeki en cahil bırakılmış biralevi ye dahi söyletemeyeceğiniz bir sözü bir müçtehidin söylediğine nasıl inanabilirsiniz?
    biz yıllarca süleyman ateşi bu aktarımından dolayı yalancılıkla suçladık

    nitekim bir gün ;.
    süleyman ateş mehmet ali birand’ın 32.gün isimli programına konuk oldu ve söz konusu program konusu alevilik olan ve 3 bölümden oluşuyordu. proğramın 3. bölümünde m.ali birand ,eski diyanet başkanı s.ateşe : 1979 yılında ayetullah şeriat medari size alevileri ya sünnileştirin yada bize bırakın şiileştirelim dedi mi?
    diye sordu….
    s.ateş ise soruya hayır ,şeriat medari öyle bir şey söylemedi ama yanındakilerden birisi öyle söyledi diye cevap verdi.
    böylece verdiğimiz bilgiyi doğruladı ve daha önce söylediği sözün yalan olduğunu başka bir yalan ile örtbas etmeye çalıştı
    çünkü dünyadaki hiçbir alevi (tabi özü ve sözüyle alevi olan) hiçbir zaman alevileri sünnileştirin!!! demez…..

    bu cümleyi kullananlar hem alevi sünni farketmezi işlemeye çalışıyor hemde bizi devletin b plancısı olarak itibarsızlaştırmaya çalışıyor

    1-dünyada hiçbir bilinçli alevi ha şii ha sünni farketmez demez çünkü hepimiz hz.ali'nin yolunun çok özel olduğunu alevi olmanın çok özel bir statü olduğunu biliriz

    2-eğer biz devletin b planı olsaydık devlet toplantılarında üniversitelerin yaptıkları alevilik toplantılarında akp nin yaptığı alevi! açılımlarında (muaviye açılımı)
    egemenlerin medya organlarında ki alevilik toplantılarında davet edilirdik yer alırdık söz söylerdik
    devletçe yok sayılmazdık
    kendi sosyal statüm sınıfım içinde hz.ali'yi anadoluda ilk keşfedenlerden birisi olduğum halde
    yada iran islam devrimininde etkisiyle 12 imamların gerçek kimliğini ilk tanıyanlardan birisi olduğum halde bir dakika bile ne canlı nede bant yayınlarda konuşturulmadığımız halde nasıl olurda devlet destekli kabul edilebiliriz?
    son 30 yılım alevilik konusunda devletin çeşitli kurumlarıyla sürekli kavga halinde geçmesine rağmen devlet bizi b planı olarak nasıl desteklemiş oluyor? tabi akıl fakiri bu önermeleri yiyen saflar olacaktır ve onlar zaten bu saflara hitap ediyorlar
    devlet her bir yana alevileri ve aleviliği devletleştirmek için
    hızır paşalar öncülüğünde cemevleri kuruyor sahtekar dedeleri öne çıkarıyor bu adamlar sürekli devletçi yapının propagandalarını yapıyor ama kafa dağıtmak gerçekleri saklamak için bunlar değil biz devletçi olarak yada b planı olarak lanse ediliyoruz traji komik bir durum ama buda hak batıl mücadelesinin tecellilerinden parçalardır.
  • bu devirde anlamı mı kalmış bunların? herkes paranın esiri olmuş. paran ve statün kadar değer görüyosun.gerisi palavra.
  • alevilerin taraftar desteği iyi ama çıkarsa sürpriz olur.bir üst turda şii vs sünni derbisi bekliyorum ben.
  • allah'ın vizyonsuz safevisi! düşündün düşündün bunu mu buldun? gerçekten alevileri hacı bektaş-ı veli'nin sünni bir teosofist olduğunu ve dışlamaları gerektiğini empoze ederek kandırabileceğine inanıyor musun?

    bir defa cehalet aleviliği izaha etimolojiden başlamakla kendini gösteriyor. buna emin olabilirsiniz. zira bugün alevilik dediğimiz kültürün gerçek adı kızılbaşlıktır. alevi denince suriye'de esad'ın bağlı olduğu mezhep akla gelir ki bunlar muhtemelen heterodoks bir hıristiyan mezhebiyken müslümanlaşan semitik bir halktır.

    burada bir parantez açıp altını çizmekte fayda var. sünni medresenin nusayri adıyla sınıflandırdığı suriye alevileriyle anadolu alevileri dediğimiz halkın ne dinsel ne etnik açıdan hiçbir bağlantısı yoktur. dediğim gibi alevi adı bugün anadolu'daki kızılbaş türkmenleri ifade eden biçimiyle son yüzyılda devşirilmiş bir sözcüktür.

    kızılbaşlara alevi demeyi ilk akıl edenler kemalistler oldu. böyle diyerek sünni çoğunluğun kızılbaş nefretinden kaçınıp kızılbaş türkmenleri ulusal entegrasyona daha rahat dahil edebilmeyi planlamışlardı ki bir ölçüde de başarmışlardır.

    fakat eleman doğru bir noktaya değinmiş. tarihsel açıdan hoca ahmet yesevi ve hacı bektaş veli hiçbir şüpheye yer bırakmayacak biçimde sünni-hanefidirler. hoca ahmet yesevi'nin gençliğinde eğitim gördüğü medrese bellidir, hocaları bellidir, aynı hocalardan ders alan diğer ilahiyatçıların sünni eğilimleri bellidir, bunların rahlelerinden çıkmış ekoller sünnidir ve bektaşilerin bu ekollere sünni ve yesevi kökenleri nedeniyle geliştirdiği pozitif ilişkiler belli ve ispatlıdır.

    bir de sünni sufizminde alevi tarikatler-ebu bekri tarikatler diye başka bir ayrım vardır. işin ilginç tarafı bektaşilik bu anlamıyla da alevi değil ebu bekri tarikatlerdendir. bu durum silsilenamelerde apaçık bellidir. hacı bektaş veli'nin yetiştiği gelenek hz ali'ye değil hz ebu bekir'e bağlanır.

    kızılbaşların şiaya meyli hacı bektaş'tan çok çok sonraya * osmanlı-safevi politik çekişmesine dayanır. bu tarihten önce zaten on iki imamcılığın şia içinde bile popüler bir akım olduğunu söylemek mümkün değildir. tarih boyunca radikal şiiliğin aktığı asıl mecra yedicilik yani sebeiyye/ismailiyye/batıniyye denen harekettir. bu akım özellikle fatımi devletinin kurulmasıyla islam dünyasının hemen her yerine sirayet etmiştir.

    bugün iran ve şiilik bağlantısı çok doğal gözüküyorsa da tarihsel açıdan böyle bir durum sözkonusu değildir. mısır, iran'dan çok önceleri şiiliğin merkezi konumunu elde etmişti. ve mısır on ikici değil yedici şiilik güderdi. o zamanlar on ikici şiilik lübnan'daki dürzilerce temsil edilen kenarda kalmış zayıf bir inançtı. şia dendiği zaman akla gelen ismailiyye yani yedicilikti.

    on ikicilikle yedicilik arasındaki fark hz. ali'den sonra gelen imamların kim olduğu sorununa dayanıyor. şii akımlar arasında cafer-i sadık'ın imameti bir kırılma yaratmıştır. yedici/ismaililer bugün iran'da neredeyse peygamber muamelesi gören cafer-i sadık'ın imametini kabul etmezler. günümüz anadolu kızılbaşlarıysa cafer-i sadık'a çok yoğun bir muhabbet beslerler. yani anadolu kızılbaşlarının ismaili/batıni/karmati olmasına imkan ihtimal yok. bu gruplar arasında olsa olsa etkileşim olmuş olabilir ama organik bağa olasılık yok. bu hz muhammed'in peygamberliğini kabul etmeyen birine müslüman demek kadar abes. o işi bir kalem geçelim.

    gelelim anadolu alevilerinin on ikici şiiler olduğu safsatasına. yukarıda değindiğim gibi kızılbaşların horasan yani maveraünnehir yani günümüz orta asya'sına dayanan organik kökenleri bugün dahi çok iyi bilip hatırladıkları kurucu liderlerinin kimliği bu ihtimali ortadan kaldırıyor. gerçek adı kızılbaş olan anadolu alevilerini şiileştirmek için hacı bektaş-ı veli'yi ve hoca ahmet yesevi'yi alevilikten kaldırıp atmanız gerekiyor. ama günümüz kızılbaşlar bu kişileri çok net biçimde hatırlıyor. hacı bektaş veli'nin anadolu'da ocakları nasıl kurduğu, kurulmasına önayak olduğu biliniyor. delinin zoruna bak! alevilere hacı bektaş sünnidir sepetleyin gitsin demeye getiriyor. güler misin ağlar mısın?

    gerçekten böyle yaparak başarılı olabileceğine inanıyor musun?
  • alevi ismi koken olarak anadolu halki luvilerden gelmektedir. aleviligin islamiyetle hic bir alakasi yoktur. bektasilik osmanli doneminde devlet politikasidir ve alevileri bolmek, tanimlamak ve kontrol altina almak icin uydurulmustur. alevi deyislerine dikkkatlice bakarsaniz islamiyetle alakasi olmadigini gorursunuz.
  • 3 ü de saçmalıktan başka bir şey değildir.

    tanrı yok, din yok, bu tür saçmalıklara da gerek yok.

    kendinizi insan olarak adlandırın. bu kadarı yeterli olur sizin için.
  • bektaşiliği beşiktaşlılık olarak okuyen ben. bizim ki de böyle işte.
  • şu sözleri de okumuş olduk bu sayede:

    "...tarihsel açıdan hoca ahmet yesevi ve hacı bektaş veli hiçbir şüpheye yer bırakmayacak biçimde sünni-hanefidirler..."

    nasıl bir kafa var sizde? nasıl bu kadar rahat uyduruk iddialarda bulunuyorsunuz? kaynaklarınız ne? pir sultan da sünni hanefi miydi? fuzuli? yunus emre? tapduk emre?

    bektaşi silsilesinden haberi yok tutup bekir silsilesine yerleştirmeye çalışıyor cahil adamlar!
hesabın var mı? giriş yap