• bireysel psikolojiye ilgi duyan herkes okumalı.

    insanı tanıma sanatı nda boş-gurur ve harislikten bahseder. geçen senelerde okumuştum kitabın bu kısmını, ''iyi, hoş '' idi yorumum. bugün aynı yeri yine okudum ve üzerimde bıraktığı etki ilkiyle alakasızdı. ambale oldum önce, klozete oturup düşünmek, sessiz ve derinden ağlamak istedim. meğer farkında olmadan hafif bir boş-gurur sendromu içinde geçiyormuş hayatım, adam korkunç korkunç yazmış sonra da insanların çoğunda vardır bu zaten demiş ama biliyorum ben yok öyle herkeste.. şimdi olayın en acımasız tasvirini okuduğum halde kendi üzerime bu etiketi rahatlıkla kondurabiliyorsam kurtulmuşum demektir (olabildiğince).

    eş, dost eşşolueşşeksiniz, kendimiz farketmesek...
  • gençliğinde daha çok psikanalizle uğraşan alfred amcam ilk konsültasyonu müteakip hastasına:
    "iyileşseydin ne yapardın?" şeklinde bir soru sorar, aldığı yanıtın akabinde, "e birader, git o zaman dediğin şeyi yap" deyip hastayı selamet dergahına yolcu edermiş. zaten bu yaklaşımı nedeniyle parayı psikanalizde bulamamış. devirde spor toto da olmadığından herkesin tuttuğu kendine felsefesiyle bireysel psikolojiye sardırmış.
  • "bir başkasını etkilemenin en iyi yolu, o kişiyi hak ve çıkarlarını garanti altına alınmış hissedeceği bir ruh durumuna sokmaktır."
  • ''denize düşen birisine yardım etmemizin nedeni, içimizdeki aşağılık duygusudur.' önermesiyle, nihilizmin doruklarında gezinen düşünür.
  • bu kadar cok asagilik duygusuna sahip insanlarin (ben haric degil) yasadigi gunumuzde, hakkinda sadece 29 entry'nin girilmesi ile oxymoron olusturan bilimadami..

    entry'ye asagilik duygusu ile baslamamizin elbette bir nedeni var.. freud ogretisinde cinsiyet ne ise, adler ogretisinde de asagilik duygusu odur.. adler hakkinda birseyler yazacaksak eger oncelikle bu duygu uzerine yazmamiz (adlerin anlattigi, algiladigi sekliyle) gerekmektedir..

    adler, insanin davranislarini asagilik duygusu ile izah eder.. (asagilik komleksi ve ustunluk kompleksi bu duygunun farkli boyutlari dereceleridir) bu, gunumuzde bile insanlarin kolayca kabullenebilecegi bir durum degildir.. adler oncesinde de asagilik duygusunun, butun dereceleri ile zararli, tehlikeli bir seymis gibi, sadece ahlak ve karakter bakimindan gelismemis, yetersiz, asagi tabakadan insanlarda olduguna inanilirdi.. bu durumun gunumuzde bile devam ettigini dusunuyor ve gozlemliyorum..

    insanlar asagilik duygusu terimini baskalarini kucuk dusurmek, onemsizlestirmek, degersizlestirmek icin ve hakaret anlaminda kullanmaktadirlar.. birisi bizde asagilik duygusunun oldugunu soylediginde ona kizar, ofkelenir ve sinirleniriz.. ama esasinda asagilik duygusu evrenseldir, her insan butun hayati boyunca, her doneminde dogal bir asagilik duygusu duyar.. hicbir insan kendisini her bakimdan yeterli ve mukemmel bir varlik olarak goremez..

    insan yasama arzusu ile dolu bir varliktir.. insanin yasama arzusu basta hobbes ve spinoza (bkz: #24305600) olmak uzere bircok filozofun felsefelerinin temel argumanidir.. bu duygu, baskalariyla kurdugumuz iliskileri, hayatin zorunluluklarina uyma bicimimizi yonlendirir ve daha eksiksiz, daha guclu, daha yeterli bir insan olmamizi tesvik eder..

    insanlarin, asagilik duygusunu kendilerinden uzakmis gibi gormelerinin nedeni asagilik duygusu ile asagilik kompleksini karistirmalari sebebiyledir..

    iki yasindan sonra insan, her firsatta kendini baskalariyla karsilastirir.. cevresindekileri, yaninda yasadigi annesi babasini, evdeki diger buyuklerini her bakimdan kendisinden daha yeterli daha guclu bulur.. bunun sonucu olarakta daha yeterli, daha guclu bir kendisini gerceklestirme arzusu duyar.. digerleri ile arasinda gordugu bu farki kapatmak ister, onlara benzemeye, butun ozelliklerini kazanmaya calisir.. eger yakinlari cocukun bu kendini degerlendirme ve kisilik olusturma donemlerinde anlayisli davranislarda bulunurlarsa kisinin gelismesi normal bir sekilde olusur..

    ama eger cocukun yakinlari, asiriliga kacan yumsakliklar gevseklikler gosterirse cocuk gerekli hayat denemelerini yapamaz.. yakinlari, sert, kirici, degersiz, onemsizlestirici, kucultucu tarzda davranirlarsa, cocuk asagilik kompleksinin etkilerini duymaya baslar..

    annesi babasi tarafindan her firsatta azarlanan, hor gorulen bunun sonucu olarak annesi babasi tarafindan istenmedigine begenilmedigine sevilmedigine inanan cocuk bir yandan istenmemesinin sevilmemesinin nedenini onemsizligine arar... kendisini, annesi babasinin onu gordugu gibi onemsiz gorur. gorur cunku annesinin babasinin her seyi en iyi bir sekilde gorebileceklerine inanir.. onlarin hicbir yargilarinda yanilmadiklarini dusunur... bu yuzden annesi babasi gibi tanidigi onemsiz kendisinden sogur hatta nefret eder... kendisini yavas yavas daha asagi bir varlik gibi algilar, yasadigi surece oyle kalacagini sanir... ve cocukumuz artik asagilik kompleksinin pencelerine dusmustur.. (cocuk sahibi olmadan once icin j.j. rousseau'nun emile'ini okumak gerek)

    asagilik kompleksi yetersizlik gucsuzluk bilincinden dogan bir varligi devam ettirme zorlugu, yoklugun yakinligi korkusudur...insanlar vardir su veya bu sekilde cocukluklarinda kendilerini yetersiz eksik kusurlu asagi bulmuslardir... bunun da sonucu olarak ustun olmak arzusunu uymuslardir. bu arzularini gerceklestirmek icin buyuk bir caba gostermislerdir...

    adler icin en onemli olgulardan biri olan asagilik komleksini ,adler bakis acisinda anlattiktan sonra, adler psikolojisinde en az onun kadar onemli olan ustunluk kompleksine gecebilriz..

    ustunluk duygusu da asagilik duygusu gibi normal sekliyle butun insanlarda yer alir.. ustunluk duygusu ancak normal seklini kaybettiginde, patolojik bir mahiyet aldigi zaman zararli tehlikeli olmaya baslar... bu gibi hallerde insan kendisini herkesten ustun gorur.. daha dogrusu herkesten ustun oldugunu gormek ister... bunun sonucu olarakta baskalarinin da kenisini kendisi gibi tanimalarini arzu eder.. baskalarinin kendisini, kendisi gibi gormediklerini degerlendirmediklerini gorunce sinirlenir... baskalarini dar goruslulukle dusmanlikla kinar.. ustunlugunu gormek istemedikleri icin bu sekilde hareket ettiklerini dusunur.. bunun icin baskalariyla anlasamaz, hemencecik bozusur catisir... goruldugu gibi ustunluk duygusu da asagilik duygusundan meydana gelir... insan kendisini isledigi kadar yeterli bulmadigi icin ustun gorunmek arzusunu duyar... insan kendisini kucuk gordugu olcude buyukluk ozlemini uyan bir varliktir.. ustunluk kompleksini duyan insanlarda asagilik kompleksinin belirtilerine rastlanir... asagilik kompleksi duyduklari icin ustun gorunmeye calisan insanlar alingan olurlar, havadan nem kaparlar, yanlarinda birbiriyle alcak sesle konusan insanlarin kendini cekistirdiklerini eglendiklerini sanirlar... baskalarini begenmez kucuk gorurler, sadece onlarin dusunce tarzlari dogrudur, sadece onlar espriden anlar, sadece onlar memleketi, tanriyi, ataturku, sever.. ehu..

    adlere gore insan olmak demek asagilik duygularina sahip olmak demektir, cunku doga karsisinda insan gucsuzdur ve bunu kavrayabilecek akla sahiptir.. akil demisken akil akil gel c-kime takil demeden adlerin akil konusundaki goruslerine de deginelim.. akil, icinde toplumsal ilgininde bulundugu bir zekadir.. akil bozuklugu konusunda kantla gorus birligindedir ve kant'in ''tum akil bozukluklarinin tek ortak noktasi, sagduyunun kaybi ve ona karsi ozgun kisisel duyunun gelismesidir'' sozunu kabul eder.. burdaki sagduyu kelimesi onemlidir, sagduyu mantikli demektir.. mantikli olmak, toplumsal bir varlik olan insanin toplumla yasamanin gerekliligini yerine getirmesini gerektirir..

    yasamda hic bir bireyin siyrilamadigi bir is varsa o da bircok sorunu cozmek zorunda oldugudur.. bu sorunlar :baskalarina karsi olan davranis sorunlari, meslek sorunlari ve ask sorunlaridir ve bireyin bu sorunlara karsi verecegi yanit yasamina verdigi yanittir esasinda.. yasam her zaman yenmeye, kusursuzluga, basariya yoneliktir, yasayan bir canliyi hicbir zaman yenilgiyle egitemez, yenilgiye kosullandiramazsiniz.. adler, ben calismamin daha baslangicinda insanda bir birlik oldugunu buldum der bireysel psikolojinin (kurucusu adlerdir ve sik sik bireysel psikoloji ile psikanalizin farkli oldugunu anlatir en buyuk fark, freud'un zevk-haz ilkesindedir) baslica gorevi her bireydeki birligi kanitlamaktir.. birlikten kasdettigi sey dusuncesindeki, duygularindaki, hareketlerindeki, kisiligini her ifadesindeki bilincinde ve bilincdisindaki birliktir ve bu egodur..

    bu noktada bilinc ve bilincdisina gecebiliriz.. adlere gore bilinc, bilicaltinin yansimasindan baska birsey degildir... bir insani en iyi tanitan seyler soyledikleri yada yaptiklari degildir bilincsiz davranislari ve sozleri, duygularidir.. adler insan kisiligini belirleyen duygunun cocukluk doneminde olustugu gorusundedir.. yetersizlik duygusu ile gelismemis toplumsal ilgi nevrozun sebebidir.. burda nevroz konusuna gecis yapabiliriz artik..

    neyse aciktim, belki sonra devam ederim etmezsem su bilinsin ki nevrozda tedavi aslinda hastaya kendi yasam bicimindeki hatayi gostermektir, ona toplumsal yarari olmayan bir ustunluk eregi ugrunda cabalamakta oldugunu anlatmaktir..

    ben kahvaltimi yaparken sizde sunu okuyun: #21171278 (bkz: aglaya ivanovna yepançin)

    not: entrydeki cumlelerin bir cogu adlerin kendisine aittir ve bu entry dr halis ozgu'nun psikanalizin uc buyukleri kitabi ile adler'in psikolojik aktivite kitaplarindan yararlanilarak yazilmistir..
  • bireysel psikoloji sistemiyle kendini kabul ettirmiştir. adlerin yaklaşımı daha çok geleceğe dönük ve bireyin bütünlüğü üzerinedir. insan davranışları aşağılık duygularından ileri gelir. birey kendinde bulduğu eksiklikleri daha iyi olduğu bir alanla kapatmaya çalışır. insanların davranışlarında çevrenin daha büyük etkisi olduğunu söyler.
  • "insan olmak, kendini yetersiz hissetmek ve üstün bir konumu ele geçirmek üzere çaba harcamak demektir." demiş efsane bilim adamı.
  • "intihar(öç alma hareketi): intiharcının
    hayatında daima başkalarını acılarıyla üzme eğilimi vardır. saldırının kime
    yönelik olduğu, olaydan en çok kimin üzüldüğünü görmekle kolayca
    anlaşılabilir." cümlesinin sahibi, üç büyüklerin (bkz: sigmund freud) (bkz: carl gustav jung) bireyselcisi olan psikiyatr. bireyselci anlayışı, insanın sosyal bir varlık oluşunun içindedir. yani adler'e göre birey; isteklerinde burnunun dikine giderek değil, toplumda yer edinecek, amaçlı istekleriyle çabasını anlamdırır.
  • adler zengin bir ailenin çocuğu olarak viyana'nın bir banliyösünde dünyaya geldi. mutsuz çocukluğu hastalıklar, abisine duyduğu kıskançlık önemsiz ve çirkin olma, annesi tarafından reddedilme duygularıyla damgalandı. adler annesinden ziyade babasına kendisini daha yakın hissetti.daha sonra freud'un ödipal karmaşa tanımlamasını reddetti, çünkü bu teori tıpkı jung'da olduğu gibi kendi çocukluk deneyimlerini yansıtmamıştı. pek umut vermeyen bu başlangıca rağmen adler çok büyük azimle çalıştı ve büyürken arkadaşları arasında oldukça popüler biri haline geldi. bunun sonucunda, başkalarıyla birlikteyken ailesinde hiç bulamadığı kabul edilme ve kendine saygı duygusunu elde etti (orgler, 1965)
    başlangıçta adler kötü bir öğrenciydi. o kadar yeteneksizdi ki öğretmeni babasına bu çocuğun ayakkabıcı çıraklığı dışında hiçbir mesleğe uygun olmadığını söylemişti. ancak sabrı ve kendini adaması sayesinde adler sınıfın en kötü öğrencileri arasından yükselip en iyi öğrencileri arasına girdi. sosyal ve akademik olarak sahip olduğu olumsuzlukların ve aşağılık hissinin üstesinden gelebilmek için çok çalıştı, böylece birinin zayıflığını telafi etmesi gereğine ilişkin teorisinin bir örneği haline geldi.
    not:duane p. schultz/ sydney ellen schultz
    modern psikoloji tarihi kitabından alıntıdır. adler hakkında sayfalarca bilgiyi yine bu kitaptan bulabilirsiniz.
hesabın var mı? giriş yap