• stv, kanal 7 gibi tv kanallarının dizilerinde bir klişe olarak sarhoş ve kötü rolü vardir, bilenler bilir. sarhoş adam eve gelir karısına ve çocuğuna kotu davranır. yıllarca bütün sarhoşların boyle kötü adamlar olacağına dair mesajlar iletirler bilinçaltımıza. namaz kılan adam ise sakin, ogutleyicidir. hayatin anlamını keşfetmiştir, eninde sonunda da kazanandir. bugünkü kutuplaşmanın, hoşgörüsüzlüğün, tahammülsüzlüğün temelinde zannediyorum bu tarz dizilerin etkisi vardır. içki içen birine kıvırılan burnun, kınama halinin yahut namaz kılan biri görüldüğünde hakkında oluşan iyi izlenimin, minnet duyulan ve "ne kadar da iyi biri" diye iç geçirilen halin temelinde bu gibi bilinçaltına atılmış küçük tohumlar vardır. (müslüman birinin bakış açısına göre konuşuyorum yoksa tabi ki bir başörtülünün dışlandığı dönemleri de yaşadı bu memleket ama tersi bir durumdan söz ediyorum şu an. bu dert seçme halinden de yazının sonunda bahsedeceğim. bunları yarıştırmak da manasız bir eylem, kendini haklı çıkarmanın en kötü yolu "sen de şöyle yaptın" gibi bir yoldur. bu bir mantık hatasıdır. hatta bu hatalı argüman türünün tu quoque diye bir ismi vardır ki kendisinin şuraya linkinibırakayım.)
    lakin nasil ki her müslüman cennete girmeyecekse her yahudi de cehenneme girmeyecektir.
    (bkz: mâide suresi 69. ayet)
    (bkz: bakara suresi 62. ayet)
    her içki içmeyen iyi değildir. her içki içen de kötü degildir. islama göre içki içmek haram da olsa onu ufak bir iyilik ve bir tövbe hali cennete sokacaktır. içki içen iyi insanlar yok mudur? elbette vardir. namaz kılan kotu insanlar yok mudur? elbette vardir. ayette der ki iman edenler ile yahudiler, sâbiîler ve hıristiyanlardan allah'a ve ahiret gününe (gerçekten) inanıp iyi amel işleyenler üzerine asla korku yoktur; onlar üzülecek de değillerdir. oysa nedendir bilinmez bu ayeti pek hatırlamayız. toptanci bir anlayışla müslüman bir toplum olan anadolu coğrafyasını komple cennete; "gayrimüslim*" bir toplum olan amerika kıtasını komple cehenneme göndeririz bilinçaltımızda. bilinçaltımizda sıradan bir anadolu köyünde bir adamı işaret ederek "ermeni vaaaar!" diye bağırsak olacakları düşünün. yuksek ihtimalle yobaz insanlar tarafindan linç edilecektir. hiç yoksa dışlanacaktır. ön yargılısın diyecek olanlar gidip deneyebilirler. toplumsal tespitler kaos mühendisliği dalı ile yapılır ve bazı gerçekleri yansıtmak açısından istatistikler acımasız genellemeler yapmak zorundadır. ne yazık ki toplumumuzun çoğu cahil ve tahammülsüz insanlardan oluşur. sizin köyü bilmem. sizin köydeki x amcanın ne kadar hoşgörülü olduğunu da bilmem. genele bakıldığında durum ne yazık ki böyle. bunu inkar etmek köre nişan alıp sağırı vurmaktır. nedense ermenileri müslüman kabul etmeme gibi bir kabulümüz de vardir örneğin. oysa ermenilik hali bir dini ifade etmiyor. bir milliyeti ifade ediyordur. fakat nedense bütün ermeniler hristiyan ve kotudur gibi bir algımiz var. bişr-i hafi'yi hatırlamak lazım. o yalin ayaklı allah dostunu. bir zamanlar sarhoş olup kalbinde bir iyilik yeteneği bulunan o insanın yalin ayakliligi toprağa bulanmış bir allah lafzını kaldırmakla başlamıştı. o allah lafzının yazılı olduğu çamura bulanmış kağıt parçasını sarhoş haliyle merhamet buyurup yerden aldı ve yükseğe kaldırdı. allah da onu bu merhametinden dolayı yükseğe kaldırdı. nedendir bilinmez bu hic anlatılmaz bizim kültürümüzde örneğin. onun yerine karısına işkence edip çocuğunu döven sarhoş gibi bir profil çizilir ve sokakta içki içtiğini söyleyen herkese potansiyel bir işkenceci gözüyle bakıp onu aşağılarız. mini etekli giyinmiş bir kadına orospu muamelesi yapıp "cık cık cık cık" sesleri çıkarır ve güya "iyi insan olma" görevimizi yerine getiririz. oysa biz eline imkan geçmemiş kötülerizdir. elimize imkan geçse belki de o kadını öldürüp kutsal görevimizi(!) yerine getireceğiz. güya firavun sayesinde firavun'a söverek iyi insan oluruz.

    gayrı müslim

    müslüman.

    muslumandan gayrisi.

    diğer dinleri boyle ifade etmek bile aslinda merkeze aldığı nokta bakımından nezaketsiz. müslümani merkeze alan bu anlayış diğer bütün dinleri gayri, öteki kabul eder ve hepsini bir torbaya koyar. aynı zamanda olumsuz bir çağrışımı da vardır. kendisini cennetlik diğerlerini cehennemlik ve kötü ilan eder. oysa bu gerçeği yansıtmaz. olsa olsa gerçeğin yalnızca bir yorumudur.
    "beynimiz dış gerçekliğin kendi yapabileceği en iyi yorumunu sunar bize. ve bu yorumlar sıklıkla o kadar iyidir, dünyanın gerçekte olduğu biçime o kadar benzemektedir ki, gördüğümüzün gerçek degil, bir yorum olduğunu fark etmeyiz. bellek ve algılarımızın mutlak gerçekliği yansıttığını düşünmekle hata ediyoruz."

    müslümani cennete direkt koyan anlayış kuran gerçeğinin bir yorumudur. ve bu yorum yorumu getiren kisinin niteliğinden de etkilenir. dünyadaki sey ile zihindeki sey ayni degildir. sadece gerçeğin zihnimizce bir yorumudur. o halde kuran ayetleri hakkında getirdiğimiz yorumlarda cüretkar degil had bilen kimseler olarak kalmalıyız. hatalı yorumlar getirebileceğimiz ihtimaliyle "doğrusunu allah bilir" demeliyiz.

    "çocuklar nesneyi algılayış biçimlerinin onun gerçek özelliği olduğunu sanırlar. herkes o nesneyi onların gördüğü gibi görmelidir. dünyadaki sey ile zihindeki şeyin ayni olduğunu düşünürler. tabii olgunlaştıkça, algının aslinda tümüyle bakış acısına ilişkin bir durum oldugunu anlarlar. dünyayı kendi gördükleri biçimde görmeyen, kendilerinden farkli düşünen insanları hainlikle, şaşkınlıkla suçlayan kisiler; düşünce olgunluğu bakımından çocukluk evresinde takılıp kalmis olsalar gerektir."

    "hayal etme becerimiz, kusur ve eksikliklerle malul. bunu anlamak için, geçmişi görmemizi sağlayan hafıza becerimizin ve şimdiyi görmemizi sağlayan algı yetenegimizin eksikliklerini anlamamız gerekiyor.
    deneyimlerimiz belleğe yüklenirken, tümüyle degil, belli başlı unsurlara indirgenerek depolanır. ve ne zaman deneyimimizi hatırlamak istersek, bellegimiz cok cabuk biçimde elindeki ipuçlarıyla o ânı yeniden dokur ve biz sanki o ân tümüyle saklanmış gibi bir illuzyona kapılırız. çalışmalar göstermektedir ki, beynimiz geçmiş deneyimlerimizi hatirlamaz, onları yeniden dokur. dolayisiyla da olaydan sonra edinilen bilgi olayın nasil hatırlandığını değiştirir. bugün geçmişe nüfuz eder. hatırlama eylemi gerçekte depolanmamis olan ayrıntıları tamamlamayı içerir. tamamlama o kadar çabuk ve bilinçdışı gerçekleşen bir süreçtir ki, bunu ne zaman yaptığımızı bile bilmeyiz.

    bu güçlü ve fark edilemeyen tamamlama özelliği, şimdiyi algilayisimizi da etkiler. görsel algı esnasında beyin kör noktaya düşen cisimleri göremez, ama tamamlama özelliği sayesinde gerçekte görmediği seyi gördüğü diger seyler bağlamında doldurur. bu eksik olani en iyi tahminle tamamlama özelliği sadece görsel algıya özgü degildir üstelik. algimiz gerçeğin olduğu gibi bir kopyası degildir. beynimiz duyu organlarından gelen uyarıyı işler. algılar birer portre gibidir. fotoğraf degildir. çizilen seyin gerçekliği kadar, çizen ressamın niteliğinden de etkilenir. iki kisi aynı nesneye bakar, ama farklı şeyler görür."

    o halde kolektif bir algının parçası olmayı kabul etmek yerine iyi insan biriktirmek anlayışında olmalıyız. kolektivizm birey olmayı becerememiş asalak insanların ait olma ihtiyaçlarını karşılar. fakat sonuç olarak fanatik, şovenist, inanışını taassub derecesine vardıran bireyler yetiştirir. ennihayetinde dert seçen asalaklara dönüştürür. ateisti kendi işine yarayacak dertleri ve mağduriyet haberlerini seçip kendi ideolojisini güçlendirir ve reklamını yapar; müslümanı yine aynı şekilde. doğrusu nedir diye soracak olursanız bence doğrusu herkesin hakkını korumaya çabalamak ve dert seçmemek. nerede dert seçmece varsa orada adaletsizlik vardır.

    bizi kurtaracak olan adalettir.

    "herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin."
    mâide suresi 8. ayet.

    edit: imla.
  • algıladıkların ve gerçekler farklıdır. bir orman resmi
    ormanın kendisi değildir.

    alıntı : zihin tetikçileri- aydın serdar kuru
  • büyük bir kısmı subjektif olduğu için yorumlardan ibarettir. ama aslında çok büyük olanaktır bu. gerçeğin bile ötesindedir. düşünsenize hayatı muhteşem olarak algılayan bir insan kadar mutlu kim olabilir ki? muazzam. algılarımı kontrol edebilseydim keşke...
  • bir gün genç bir çift ile tanıştık. faruk ve kız arkadaşı.

    faruk için, kız arkadaşı şöyle diyordu:

    -hayatımda gördüğüm en yakışıklı erkek.

    benim faruk'a baktığımda gördüğüm ise, atarlı maço lezbiyen.

    faruk, henüz geçiş sürecine başlamış kadından erkeğe transeksüeldir.

    evet faruk, kız arkadaşı için, şimdiye kadar gördüğü en yakışıklı erkektir.
  • hem kişiye hemde başkalarına zarar veren şeylerde direnme.
  • bir taş attılar kafama, kafam yarıldı, algım kırıldı. kafama dikiş attırdım, kafam düzeldi, algım yüceldi. meğer her şey algısal bir düzendeydi.
  • sosyal medya ve yoğun internet kullanımı sebebiyle günümüzde artık her şeydir. algı, yalan bile olsa gerçeklerden daha hızlı yayılıyor. gerçeğin yüzüne bakan yok tabi.
  • gelen duyusal verileri organize ederek anlamlaştırma süreci sonucunda ortaya çıkan anlamlı üründür.
  • algı, psikoloji ve bilişsel bilimlerde duyusal bilginin alınması, yorumlanması, seçilmesi ve düzenlenmesi anlamına gelir. algı, duyu organlarının fiziksel
  • algı ne değişik mesele
    aynı süre
    biri küslük yüzünden konuşmamak diğeri neden konuşmadığını bilmemek
    ne kadar da farklı iki his
hesabın var mı? giriş yap