• çok kolay bir şekilde türkçe kelimelerle anlatılabilecek bir konunun kasım kasım kasılarak okunmaz hale gelmesiyle sonuçlanan, merak edenin bile merakının yazarı tarafından köreltildiği talihsiz hastalık.
  • kronik ve aşırı alkol tüketimi bilindiği üzere karaciğer hastalıklarının major sebeplerinden biridir. siroz'dan ölen hastaların yaklaşık %50'si alkolik karaciğer hastalığı sonucu hayatını kaybetmektedir. buradan sonrasını okuyacaksanız belli başlı bazı bilimsel terimleri bilmenizde yarar var. yoksa hiç devam etmeyin okumaya. sonra "ne yazmış bu amk?" demenizi istemiyorum.*

    1- patogenez'e bakacak olursak, alkolik karaciğer hastalığı üç kiritik aşamada progressive hale gelir. ilk olarak hepatosteatoz adı da verilen karaciğer yağlanması, ardından alkolik hepatit'e dönüşüm ve son olarak da siroz ile sonlanma. bu klasik triad alkol bağımlısı hastaların %10-20'sinin geçireceği klasik durumlardır. karaciğer yağlanması, sosyal içici diye tabir ettiğimiz haftada 1-2 kadeh içen insanların dahi %90'ında görülmektedir. dolayısıyla hepatosteatoz için felaket senaryoları türetmek gereksizdir.

    peki alkol vücuda girdiği andan itibaren vücudumuzda ne gibi değişiklikler meydana gelir? alkol direkt olarak hepatotoksik etki gösteren bir moleküldür. metabolize olduktan sonra inflamatuar bir kaskadı aktifler ve daha da sonrasında birçok metabolik cevabı tetikler. sterol regulatory transcription factor ve peroxisome proliferator-activated receptor alpha (ppar-alpha) üzerine etki ederek lipogenez'i artırır ve steatoz'u indükler, yağ asidi sentezinde artışa yol açar ve yağ asidi oksidasyonu'nu deprese eder. intestinal-derived endotoxin üzerinden toll-like receptor 4 ve tumor necrosis factor-alpha'yı aktifler ve hepatositlerde apoptoz ve nekroz'a yol açar. tabii vücutta bir hayli artmış bu endotoksin ve hücre hasarına bağışıklık sistemi de bir yanıt vermek ister. "karaciğerime zarar geliyor, noluyor amk? hemen bir şeyler yapmam lazım." diyerek doğal ve adaptif immün sistem aktiflenir. tnf-alpha gibi proinflamatuar sitokinler ortama çökmeye başlar, kemokinler salınır, t ve b lenfositler prolifere olmaya başlar. bizim akıllanmayan hastamız daha da içmeye devam ettikçe barsak mukozasından geçmemesi gereken normal lipopolisakkaridler hepatik bölgeye doğru göç etmeye başlar, böylelikle steatoz iyice indüklenir. sürekli olarak indüklenen steatoz'un da sonu, bozulmuş barsak florası ile birlikte dysbiosis'e ilerlemedir. en son noktada ise stellat hücre aktive olur ve kollajen üretimi artar ki bunlar fibrogenez'in major tetikleyicileridir.

    alkolik diye tabir ettiğimiz, her akşam bir 70lik devirenlerde ise karaciğer yağlanma ile dahi kendisini kurtaramaz. kendisini inflamasyona sokar. bu duruma işte alkolik hepatit diyoruz. artık bu noktaya gelmiş bir hastanın siroz'a ilerlemesi çok uzun sürmez. bu tarz hastalarda 60 yaş üzerinde 4 yıllık survival ortalaması %40'larda geziniyor. yani bu şu demek; alkolik hepatit tanısı almış ama amiyane tabirle "atın ölümü arpadan olsun" diyen insanların %60'ı 4 yıl içerisinde hayatını kaybediyor.

    tüm bunlara rağmen ortada öylesine bir paradoks var ki, işte bu paradoks alkolün aslında hepatotoksin olarak adlandırılmasını zorlaştırıyor; alkolik insanların sadece %20'si hepatosteatoz'dan alkolik hepatit'e dönüşüm geçiriyor. %80'lik bir kısma ise hiçbir şey olmuyor. bu durum gerçekten ilgi çekici.

    2- biraz da etyolojik risk faktörlerini inceleyelim. ilk olarak alkol miktarı. evet içilen alkolün miktarı ile hastalığın progresyonu arasında bir doğru orantı var. ama ne kadar içersek sıkıntıya giriyoruz? erkeklerde günlük 40-60 gram'lık bir etil alkol tüketimi o kişiyi karaciğer yağlanmasına götürecektir. en az 10 yıl boyunca günlük 160 gramlık bir tüketim ise alkolik hepatit ya da sirozla sonlanır. üstte de bahsettiğim üzere ne olursa olsun alkolik insanların sadece %20'lik kısmı için geçerli bu söylediklerimiz.

    ikinci risk faktörümüz ise cinsiyet. kadınlar, erkeklere oranla alkole karşı daha duyarlı. günlük 20 gram etil alkol tüketiminde dahi uzun vadede alkolik hepatit'e dönüşüm sergilemekteler. peki neden kadınlarda bu meret daha sıkıntılı tablolara kolayca dönüşebiliyor? östrojen etkisi ve vücut yağ oranı fazlalığı. tam mekanizma henüz tam olarak anlaşılabilmiş değil; fakat kadınlarda alkolün gastrik metabolizması da yavaş işlediği için daha küçük dozlarda dahi patolojik dönüşümler geçirdiği su götürmez bir gerçek. dolayısıyla kadınların kronik alkolizm'den kaçınmaları tavsiye olunur.

    üçüncü risk faktörü hepatit c infeksiyonu. alkolik karaciğer hastalığı ile birlikte komorbid bir hcv infeksiyonu survival'ı yaklaşık %100 oranında azaltmakta ve erken yaşta ölüme neden olmakta. hcv infekte bir kişinin orta-hafif derece diye tabir edilebilecek günlük 15-30 gram etanol tüketimi bile hepatoselüler kanser ve siroz'a progresyonu hızlandırıyor.

    dördüncü risk faktörü ise pnpla3 adı verilen bir protein'in varlığı. açılımı patatin-like phospholipase domain-containing protein 3 olan bu protein alkolik siroz ile ilişkilendirilmiş.

    gerisini editleyerek devam ettireceğim. şu anda resmen sıkıldım.*
  • ortaya karışık duble copy paste, sen ne anlattın lan. bu adam harbiden haste.
  • yazarının bile yazarken sıkıldığı bir dille anlatılmış hastalık.
    (bkz: açılın ben doktorum)
  • çok özet geçiyorum;

    alkol içtin. karaciğerine yağ çok daha kolay geçti. karaciğer yağlandı. bir taraftan da alkolün verdiği etki ile karaciğer hücrelerinde bozulmalar da oldu.

    alkol içmeye devam ettin. mide mukozasında da bozulmalar oldu. geçmemesi gereken çoklu kompleks şekerler de geçti kana.

    sıkıldım devamını arkadaş editleyince, özetlerim*
hesabın var mı? giriş yap