• m.ö. 390 yılında yapılan bir savaştır. kaynaklara göre galyalıların sesinden korkan bazı roma askerleri savaştan kaçmıştır. kalanı ise çarpışmış ama kısa sürede yenilmiştir. kaçanların çoğu allia nehrinde boğulmuştur. kalanları ise, nedendir bilinmez, surları bile kapatmadan tapınaklara sığınmıştır.
    savaştan sonra roma feci bir şekilde yağmalanmıştır. campidoglio'da yığınak yapan romalılar orada da kuşatılmıştır. romalılar burada dehşet bir savunma yapmaktadırlar. bu savunma galyalıları yormuştur.
    fakat brennus kararlıdır, kuşatmayı kaldırmak istemez. sonunda, romalılara, bin pound altın verirlerse kuşatmayı kaldıracaklarını söyler. galyalılar ağırlıkları, romalılar ise altınları getirir.
    fakat galyalılar normalden hafif ağırlıklar getirince durum konsüle bildirilir. şikayetleri brennus da öğrenir ve kılıcını ağırlıkların olduğu kefeye koyar ve o ünlü sözünü söyler. (vae victis) bu sözle daha çok altın istediğini göstermiştir. roma karşısında bu muharebeyle başlayan galya üstünlüğü, m.ö. 225'teki telamon savaşı ile bitmiştir.

    kaynak
  • taa gallia cisalpina'dan kalkıp roma'ya gelen senon adında kabilenin şefi olan brennus'la altı askeri tribün tarafından yönetilen roma ordusu arasında yapılmış garip bir savaş. titus livius'a göre galya askerlerinin bağrışmalarından korkan roma askerlerinin kaçmasıyla bitmiştir. kalan delikanlı yiğitler vardı tabi ama onlar da hemencecik kılıçtan geçirilmişler.

    şimdi bu savaş roma ve dünya medeniyeti açısından neden önemli bunu anlamamız gerekiyor. o kadar entel dantel yazar var ve sadece bir entry var bu başlıkta. ortamlarda seviyoruz ama karıya kıza pompey'in freskolarını anlatmayı değil mi*?

    senon dediğimiz kabile günümüz burgonya sınırları içinde kalan sens şehrinde yaşayan maceracı bir halk. zaman zaman fırsat buldukça po ovası ve germania magna* gibi yerlere diğer kabileleri örgütleyerek önce göçler daha sonra akınlar düzenliyorlar. çok kalabalık oldukları için genelde kabile yerine kültür der yabancı kaynaklar. güney fransa'dan burgonya'ya kadar çeşitli kollara ayrılmış zamanına göre baskın bir kabile çünkü. hatta historia regum britanniae adlı çalışmada bu kabilenin efsanevi şefi brennus'un hem galya hem de britanya'da yaşayan bütün kelt kabilelerinin kralı olduğu dahi iddia edilmiş. şurada gördüğümüz üzere keltler sadece italya'ya değil her yere dağılan ve akınlar düzenleyen zamanına göre pek de medeni olmayan fakat kalabalık bir halk. dolayısıyla orta italya'ya yapılan akınlar zamanına göre çok fazla ve roma bununla uzun bir süre başa çıkmaya çalışmış.

    muharebe tarihi tam olarak bilinmiyor. tacitus mö. 393 derken livius 390 diyor. brennus ardında topladığı kabilelerle birlikte italya'ya göçme kararı alıyor. alp dağları'nın ardından italya'ya iniyor ve apenin dağları'nın kuzey kısmında bir yere yerleşiyorlar. hemen ardından etrüsk topraklarını işgal etmek adına bir dizi savaşa girişiyorlar. clusium şehrinin kuşatılmasıyla birlikte şehir önde gelenleri roma'dan yardım istiyorlar. zamanının pontifex maximus'u* olan fabia ailesinin reisi, senatonun kararıyla birlikte üç oğlunu elçi olarak bu senon kabilesine gönderiyorlar. keltler barış yapmaya hevesli olduklarını ve clusium'un toprak vermesi karşılığında aralarında uzun süreli bir barış olacağını taahhüt ediyorlar. ne oluyorsa bir şekilde masada kılıçlar çekiliyor ve bir galya şefi romalı diplomatlar tarafından öldürülüyor. normalde bir elçi kılıç çekip kimseyi öldüremez. karşında barbar diye aşağıladığın adam dahi biliyor bunu ve roma'dan bu üç elçi ölü ya da diri olarak isteniyor. roma senatosu zamanının en büyük ve en güçlü hanesinin* üç evladını senon kabilesine verme gibi bir lüksü olmadığı için bu teklif geri çeviriliyor. hatta livius'a göre cezalandırılması gereken bu üç kardeş gelecek yıl için tribunus militum consulari potestate olarak seçmişler. tam bir diplomatik fiyasko söz konusu.

    adeta çıldırmış olan galyalı kabileler clusium'dan roma'ya kadar durmadan bağıra bağıra geliyorlar. bütün insanlar yollarından kaçar hale geliyorlar bayağı dehşet bir ortam var. halikarnaslı dionysius'a göre roma'nın dört lejyonu ve toplama olarak zorla silah altına soktuğu askerlerle toplamda yirmi dört bin civarı askeri olduğunu yazar. galya kabileleri konusunda kimse mutabık değil fakat büyük ihtimalle çok kalabalıklardı. çok detaya gerek yok çünkü savaş allia ve tiber nehirleri arasında yapılan çok kısa sürede neticeye varıyor. bağrışmadan korkan toplamalar kaçarken boğuluyor ve bazı lejyonlar da buna uyuyor bazıları kalıyor fakat ekmek doğrar gibi doğruyorlar adamları. kaçabilen veii şehrine kaçıyor ve kalanı ölüyor.

    kabilelerin iki gün oyalanmasıyla birlikte romalılar kendi şehirlerindeki tepelere yığınaklar yaparak savunma savaşına girdiler. aralarında eski bir konsülün de olduğu birçok senatör kılıçtan geçirildi ve yayılan salgın hastalık dolayısıyla barış çağrısı yapıldı. yüz kilo altın tazminatı karşılığında roma, rahat bırakılacaktı. galya teraziye ağırlıklarını, roma ise altınlarını getirdi ve nasıl oldu ben de anlamadım ama bir tür hile karıştırılarak roma'dan fazla altın alındı. bunu protesto eden romalı senatörlere ise senon şefi brennus teraziye kılıcını fırlatarak vae victis* der. bunlar olurken marcus furius camillus yani senato tarafından diktatör olarak atanmış şahıs veii şehrinden kaçanlarla birlikte şehre girer ve roma'nın altınla değil demirle korunduğunu söyleyince arbede yaşanır. galyalı kabileler roma'dan ayrılır ve sur dışında kamp kurarlar. daha sonra yenilirler ve evlerine dönerler.

    şimdi neden önemli ona değinelim. roma galya'dan o kadar korkmaya başlıyor ki bu savaştan sonra tanrılara bir çift yunan ve bir çift galyalı gömerek adetlerinde olmamasına rağmen insan kurban ediyorlar. hatta bu korku öyle bir hal alıyor ki yıllar sonra gaius ıulius caesar'in galya seferine bazı senatörler intihar gözüyle bakıyorlar. hatta gnaeus pompeius magnus kılını bile kıpırdatmıyor nasıl olsa hallederler diye. öyle bir korkudan bahsediyorum. caesar'ın galya seferi ölüme ve korkuya meydan okumaktı. fetihten sonra adamın ilah olması* filan tesadüf değil yani. bunun yanında roma'nın daha fazla militarist olmasına sebep oluyor ama 800 yıl sonra vizigotlar tarafından roma tekrar yağmalanıyor.

    tarihsel anlamını anlattığımıza göre kendi alanımdan incelemek istiyorum biraz. paul jamin'in brennus ve ganimetten payı adında bir tablosu var şurada görebilirsiniz. akademik sanatın bir yansıması olsa da incelediği konu bakımından kendine has bir çizgi oluşturmuş. savaş sonrası kabile şefine düşen kadınlar ve altınlarla birlikte amforayla seramikler resmedilmiş. ganimetleri sunan bir adam, galibiyetinden ötürü göğsü şişmiş brennus ve beş romalı cariye görüyoruz bu tabloda. yerde ve duvarlarda freskoları görmekteyiz fakat tarihsel anlamda burada bir yanlışlık var çünkü yanılmıyorsam duvar freskoları o dönemde bulunmamış bir teknolojiydi. bu yüzden antik grek sanatında özellikle resimler yerlere yapılıyordu. bu konuda sanatçı yanlış bilgi vermiş. beş cariyenin biri hariç hepsi soyulmuş ve bunlardan ikisinin elleri bağlanmış. bir cariye mucize için tanrıların kralı jüpiter'e yalvardığını görüyoruz. heykel altından ve çok büyük bir şey değil. kalan cariyeler ya ağlıyorlar ya da sahip olunmayı bekliyorlar gibi resmedilmişler. sanırım bu kadar yeterli zira ayrıntıya başka bir başlık açıp orada anlatabilirim.

    sonuç olarak roma'nın aldığı en büyük yenilgilerin başında geliyor bu ve tarih boyunca bu kara lekeyi taşımak zorunda kalıyorlar.
hesabın var mı? giriş yap