• anadolu'nun bir köşesinde fakirlikten kırılıyorsunuz, emeklilik maaşıyla zar zor geçiniyorsunuz. ev mev kalmamış, amasya'nın amasya olmayan yerlerinde bile kiralar sırf al satçılar yüzünden şişirildikçe şişirilmiş. o vakte kadar hukümet politikalarını eleştirenlere siz de kızmışsınız fakat bir bakıyorsunuz, tek vasfı belediye başkanı olmak olan birisinin her yerde fotoğrafı var. bu yokluk zamanında yaptığı gövde gösterisinin anlamı nedir? halk fakirleşirken belediye başkanı neden marmara denizinde faaliyet gösteren ido'da kendi reklamını yapabiliyor? bunca sıkıntının içerisinde hemen dibinizdeki tokat'a hukümet gidiyor ve "derdiniz nedir?" diye bile sormadan istanbul büyükşehir belediye başkan adayı için oy istiyor. ne tokat önemli, ne amasya ne de çorum.

    sonra gelsin %20 fark. insanlar zor zamanlara gerekirse katlanır da, enayi yerine konulmaya katlanamaz.
  • küçüklüğüyle 1 hafta sonu gezmek için ideal, gastronomik olarak pek bir şey vaat etmeyen, ucuzluğuyla şaşırtan şehzadeler şehri.

    konaklama için ziyagil konağı tercih edilir. konağın her tarafı misler gibi sabun kokmaktadır. biraz daha fazla para ödeyerek nehre bakan odalarda konaklayabilirsiniz. ahşap bir evde, gece nehre bakarak yanan ışıklar güzel duruyor.

    amasya kalesi'ne çıkıp şehrin bir tarafından kuş bakışı izleyip ardından da yamaç bistro tarafındaki tepeye çıkıp şehrin öteki tarafından görünüşünü deneyimleyebilirsiniz.

    ziyagil konağı'nın bulunduğu konum ecnebice adlandıracak olursak old town gibi. dar sokaklarda sıralı ahşap konaklar ve hediye dükkanları bulunuyor.

    hemen buradan da pontus kayaları'na merdivenlerle çıkabilirsiniz.

    yıldız hamamı otelin hemen karşısında. otelden ayrılacağınız sabah güzel bir kese ve masajla güne mükemmel başlayabilirsiniz. hamam, kese, masaj toplam 350 lira.

    yine aynı lokasyonda şehzadeler müzesi ile hazeranlar konağı müzeleri ziyaret edilebilir.

    ii. bayezit camii'nde bir vakit namazı kılıp saat kulesi ve atatürk anıtı'na nehir boyunca yürüyebilirsiniz. o meşhur selfie çeken heykel ve diğer padişah heykelleri bu nehir boyunca sıralanmış.

    amasya arkeoloji müzesi ve burmalı camii de merak edenlere hep aynı bölgede sıralanmış.

    yemek konusu olarak her ne kadar yöreye ait en meşhur şey haşhaşlı çörek olsa da amasya anadolu mantı evi kesinlikle denenmeli. 6-7 çeşit mantı ve hepsi de mükemmel. vejetaryenler için peynirli mantılar olduğu gibi arzuya göre haşlama ya da kızartma çeşitleri de var. yine burada yarım porsiyon keşkek denenebilir.

    şehir gayet misafirperver olduğundan nereye gitseniz elmalı çay ikram ediliyor. şehirde fiyatlar da ucuz. otopark ücretinin saatliği 8 lira. :) ha keze yeme içme ya da hediyelik eşyalar da öyle.

    müzeler 50-60 lira. müze kart geçmiyor hiçbirinde.

    aracınızla dilerseniz 1 saatlik mesafedeki borabay gölü'ne de gidebilir; yolunuzun üstündeyse merzifon'a da uğrayabilirsiniz.

    edit: hı bir de ferhat ile şirin müzesi var ancak beni cezbetmediğinden gitmedim.

    debe editi: (#160408493) buradaki arkadaş yemek konusundaki söylemimi iddialı bulmuş. olabilir ancak amasya için örnek verdiği yemek tokat kebabı. hıı bir de şimdi aklıma geldi, iri (ya da yarma dedikleri) dövmeli sarmaları mevcut. pirinçten değil de o iri dövmeden yapıyorlarmış. denemediğim için bir yorum yapamayacağım.
  • yaklaşık 8 senemi ankarada geçirdikten sonra formasyon gereği geldiğim şehir. bu yazımda sadece amasya değil büyük şehirden buraya gelmiş bir insan gözüyle bir kaç tespitten bahsetmek istiyorum. insanlarına baktığınızda çok yardımsever ve misafirperverler. tabii ki her bölgenin her zaman manyak insanı vardır fakat bunun genel tabloyu bozacağını düşünmüyorum. ankaradaki insanların, insanlardan kaçan ve yıpranmış hallerini gördükçe amasya gözümde daha da güzelleşti. yıpranmışlık derken şunu da belirtmek isterim ki, amasyadaki bir insan yorulmuşsa ankaradaki adam yıpranmıştır. yorulmak ya da yıpranmak konusu öyle önemlidir ki benim için, hayat tercihlerini yaparken koca bir kitap yazabilirim. gezmeye ziyadesi ile doymuş yahut gezmeye o kadar da düşkün olmayan, hele bir de büyük bir şehirden gelmiş bir insan için cennet gibi bir yer. ankarada bırakın toplu taşıt kullanmayı, 15 dakikalık yolu yürümeye erinirken, burada fırsat olunca 20 25 dakika yürümeye seviniyorum bahane çıktı diye. hele bir de anıt meydanı gibi küçük bir merkezi olan şehirde, diğer caddelerinde kalmayı tercih ettiyseniz en yoğun saatlerde bile araba sayısı 3ü 5i pek geçmiyor. tabi bu yorumum ankaraya kıyasla. havasının temizliği, her sokakta nereye bakarsanız bakın dağların manzara gibi gözükmesi, insanların azlığı!, yürümeye teşvik edici yolları ve doğası, insanı haritaya bakıp da amasya deyip geçmesi konusunda ne kadar yanıldığını gösteriyor. hayatta bazı ayrıntılar vardır insanın yüzünü güldürür, kimine önemli kimine manasızdır. geçtiğimiz cumhuriyet bayramında belediyenin anons yaparak halktan bayraklarını pencere ve balkonlarına asmasını rica etmesi, beni hem şaşırttı hem de tebessüm ettirdi. bazen olur ya küçük bir ayrıntı yaşadığınız yeri sevdirir insana, öyle bir durum. şaşırdım çünkü kaç sene ankarada kaldım; insanların bayrağını, ülkesine sevdasını rahatça ifade edip yaşama duygusunu koskoca başkentte hissedemedim. kaldı ki bir de anons yapacaklar güya :) burada ağzınızı açıp sürekli ifade etmekten bahsetmiyorum dikkat edin; bu sıraladığım değerleri düşünürken içinize bir huzursuzluk ve tedirginlik düşer, durum bu. üniversite yıllarında beytepe kampüsünde apo bayrağı açılmış, başkentte bir kampüste ortalık karışmıştı. insanın beklemediği yerlerde beklemediği şeyler yaşanınca.. bilemiyorum altan, yıpranmışız sadece izlerken bile. büyük şehirleri hiç sevemedim. insanların bahsettiği o imkanlar, bunları bahsederken küçük şehirlerin küçüklüğünden dem vurmaları imkanlarını yermeleri, bana yıllar geçtikçe daha çok manasız gelmeye başladı. bir insan büyük şehirde on gün yaşıyorsa, büyük şehirde yaşamanın getirdiği hayat mücadelesinden dolayı ancak bir gün o şehrin imkanlarından yararlanabiliyor aslında. peki geriye kalan dokuz gün? bir yerden bir yere gitmenin saatler sürmesi, saatler süren bir taşıta binerken bile izdiham yaşanması, bitmek tükenmek bilmeyen neredeyse her alanda bulunan kuyruk durumu, insanların öfkelenmeden selam dahi alıp verememesi, tahammülsüzlük, ankarada gördüğünüz on insandan dokuzunun ankaralı olmaması(?), dolayısıyla öngörünün zayıflığından ortaya çıkan; yeni tanışmalarda hissedilen tedirginlik, yeri geldiğinde üç saate çıkan yolculuk süresi yüzünden iş imkanlarından faydalanamamak.. elime fırsat geçerse iş imkanlarından dolayı, ilk fırsatta buraya tekrar geleceğim. çünkü burada yorulduğumda yıpranmadığımı fark ettim. yorulursun yatar uyursun. yıpranmışlık öyle değildir.. tabi bu düşünceler maddiyatı ön plana koymuş, hayatı ancak getirileriyle yaşamayı seven insanlar için manasızdır. çünkü o insanlar için önemli olan şey her zaman hayatın neresinde olduğundur. hangi basamakta durduğundur. bunlar iyiyse, zihinler yorulmaz başka bir şey için. fakat benim gibi biraz daha manevi ve soyut düşünen, bazen fikir sancısı çeken, anlamı ve doygunluğu da zihinlerde yaşayan bir insan için paha biçilemez değerde tüm bunlar. şehirde bir dinginlik ve sakinlik seziyorum. bu da insanın hayatın akışında durup düşünmeye ve akletmeye sevk ediyor. insan kendini iyi tanımalı, tanımalı ki nerede yaşaması gerektiğini bilebilsin. sakin biriyim, hayatın gerektirdiği hareket dışında, oldukça koşturmasız hareket ederim. çünkü huzuru ve mutluluğu hızda değil dinginlikte buluyorum. bilmiyorum belki de fazla romantizm yapıyoruz burada, sonuçta şehir dediğimiz şey sadece bir şehirdir. fakat hislerim böyle söylemiyor işte. çünkü şehir, insana durup düşünmek için vakit tanıyor. eve varmak saatler sürmüyor. daha eve yürürken dinlemeye başlıyorum. bazen de geceleri pencereyi açıp bir sigara yakıyorum. amasyanın sokaklarından dağların tepelerine kadar çıkan ışıkları görüyorum. büyük şehir gibi uyuma taklidi yapmıyor, geceleri gerçekten uyuyor şehir. ankaranın o büyüklüğü şu küçük gönlümü ve aklımı almadı da, bu küçük amasya gönlüme sığıverdi. koşturanlara, koşturabilenlere, durup düşünmeyenlere, durup düşünmeyi istemeyenlere, büyük şehrin izdihamlarında kolay gelsin dostlar. ben fazlasıyla tattım, üstü kalsın mümkünse. şu kısacık yaşadığımız ömrümüzde, varsın üç beş imkan az oluversin, hele ki internet devrinde. ben dinginliğin, sakinliğin, ve yıpranmamışlığın olduğu buralarda kalmak istiyorum. insanlığın öldüğü yerlerde değil, bir tebessümlerinin insanlığı hissettirdiği yerlerde insanca yaşamak istiyorum. selam olsun sana, merkezinde tamimi gururla sergileyen, güzel amasya...
  • eski belediye baskanina her tarafa cesme yaptirdigi icin $ir$ir huseyin, yeni belediye baskanina da her yere trafik tumsegi yaptigi icin kambur ismet lakaplarinin yakistirildigi sehir.
  • bir parkın, üstelik 137 ağaç kesilerek, benzin istasyonu yapılmasını engellemek için o parkı korumaya alan insanların da olduğu şehir. #direnamasya'dan takip edebilir, destek olabilirsiniz.
  • ruhu olan şehir, amasya'ya gitmeden önce bu kadar güzel olduğunu düşünmemiştim, nefismiş.
  • türkiye'de bulunan minas trith'tir kendileri. gerçekten şehre girerken orta dünyayı gözünüzün önüne getirin sonra şehre bakın birebir aynısı vesselam güzel topraklar.
  • belediyesinin amsterdam'dan " i amasya" sloganını ne zaman araklayacağını merak ettiğim şehir.
  • fotoğraf çekimi amacıyla şehir merkezini,kimi köyleri ve gümüşhacıköy'ü görme fırsatım oldu. doğasını havasını bir kenara bırakıp insanı hakkında yorum yapmak isterim. bir şekilde iletişim kurduğumuz herkes nazik,misafirperver ve ilgili insanlardı. gerçekten hayranlık duydum. iki hafta önce bulunduğum nevşehir ile kıyaslayınca gözümde daha bir yüceldiler. her ikiside türk şehri olmasına rağmen arada bu derece keskin farklar olmasının sebepleri üzerine sosyolojik bir araştırma yürütme niyetindeyim.
    buradan güzel amasya insanına saygı ve selamlarımı iletiyorum.
    not: amasyalı değilim
  • tam anlamıyla piç bir şehir. ne çevresinde bulunan çorumun tokat'ın yobazlığını almış, nede samsun'un karadenizin faşitliğini.
hesabın var mı? giriş yap