• metro ve ankaray arasındaki ayrımı bilmektir. ya da şöyle de denebilir bi şehirde iki tane raylı sistemle yaşamaya alışkın olmaktır.
  • güvercinleri bir fabl elemanı gibi görmek demek ankaralı olmak.sadece yürümekte olan güvercine bile rol yüklemek demek zaman zaman.
  • dolmuşa ayakta bindiyseniz, trafik polislerini gören şöförün "ışıkları geçene kadar çökebilir miyiz bir zahmet" ricasıyla yere çömelip polislere görünmemeye çalışmaktır.
  • ankaralıyım ben evet; ankaralı olmayı ankaralı olmayan bilemez.

    ankaralı olmak,
    bir akşam üstü aldığın sıcacık ankara simidini güvenpark'ta havuzun kenarına oturup yemektir.

    ankaralı olmak,
    canının sıkkın olduğu bir gün kumrular'da ağaçların gölgesinde, serinliğinde yürümek,
    paranın olmadığı bir gün mithatpaşa köprüsü'nün altında tavuk dönere talim etmek,
    paranın olduğu bir gün ise karum'a ya da atakule'ye gidip kumpir yemek,
    cumhurbaşkanı'nı, başbakan'ı, bilimum bakanları, devlet büyüklerini görmek,
    onların araçlarının kırmızı plakalarını, gördüğünde içinde kim varmış bilmek için ezberlemeye çalışmaktır.

    ankaralı olmak,
    'devlet baba'ya olan sinirini ata'nın huzuruna çıkıp da onunla paylaşmak,
    karın usulca yağışını konur sokak'ta kitapça'ya oturup sıcak çikolata eşliğinde izlemek,
    gazi mahallesi'nde hemzemin geçit sırası beklemek,
    çiftlik'te kokoreç yemek,
    hayvanat bahçesi'ne gitmek,
    kuğulu park'ta kuğularla dertleştikten sonra tunalı kıtır'a gitmek,
    ardından sallana sallana tüm tunalı hilmi caddesi'ni yürümek,
    bestekâr'a inmek,
    corvus'ta bir bira, hayyami'de bir kadeh şarap içmek,
    kızılay meydanı'nda ali haydar'dan milli piyango bileti çekmek,
    ya da gima'nın önünde randevulaşmak,
    sakarya'da köşedeki hosta'dan et döner yemek,
    yanındaki can dostunla beraber midyecinin tepsisini satın almaktır.

    ankaralı olmak,
    yağan yağmura inat sevgiliyle beraber beşevler'den maltepe'ye yürümek,
    üstüne üstlük daha da yürümeyi istemektir.

    ankaralı olmak,
    üst geçitlerde müzik yapanların yanına kurulup da onlara eşlik etmek,
    evden okula giderken geçen süreyi uyuyarak değerlendirip de yolun uzunluğu yüzünden uyumaktan bile sıkılmaktır.

    ankaralı olmak,
    dersanenin camından atatürk bulvarı'nı izlemek,
    lisedeyken okulu kırıp dreamland'e gitmek,
    kazandığın biletlerle hediye alabilmektir,
    ankara arı stüdyosu'nda çekimleri izlemek, hatta onlarda yer alabilmek,
    başkalarının ana haberlerden gördüğü kurumlara annenin, babanın yanına gitmek,
    dava dosyalarını karıştırmak,
    canlı yayın araçlarıyla şehri gezmek,
    kaza yaptığın yerden bir süre geçememek,
    abiyle beraber ankara'nın her yerinde bir fotoğrafa sahip olmaktır.

    ankaralı olmak,
    şehrin her köşesinde bambaşka bir anıya sahip olmaktır.

    ankaralı olmak, ankara'da yaşamaktır.
    ankaralı olmak, ankara'yı yaşamaktır.
  • arada sırada, ulus'taki heykel'den gara doğru yürümek, yürürken de sağda birinci, ikinci meclisleri, solda ankara palas'ı geride bırakıp 19 mayıs stadyumu'nun önünden geçip dış sahaların önünden oynanan maçları öylesine izleyerek ilerlemek, az ötedeki paraşüt kulesini terennüm etmek, gardaki büfeden çay içip geri dönmek.

    (bkz: empati/#25356011)
  • şahsen bir istanbullunun okuduğu romanda her gün geçtiği mekanlar anlatıldığı zaman çok da heyecanlanmadığını düşünüyorum. sırf bu yüzden sait faik'in öykülerinden hiç zevk alamıyorum bir ankaralı olarak. ancak şöyle bir baktığımda herhangi bir roman ya da öyküde yenişehir, cebeci, kavaklıdere, keçiören kelimeleri geçtiğinde elim ayağım dolanıyor. o kitabı sonuna dek okuyorum. işte ankaralı olmak, şehrini bir şarkıda, romanda, filmde gördüğün zaman heyecanlanmaktır.
  • ahmed arif'in karanfil sokağını yaşamaktır.
  • denize kıyısı olan bir şehirde doğupta, denizsiz şehirleri yadırgayanlara anlam verememektir.
  • bütün sözlükçülerin ankaradan bildirdiğini düşünmeme sebep olan durumlardan biri.
  • bakanlıklar - meclis - akay kavşağı'na alt geçit yapılmayan yıllarda saatlerce kırmızı ışık beklediyseniz,
    eskişehir yolu'ndaki tivoli'den hamburger yediyseniz,
    kendinizi bildiniz bileli eskişehir yolu'nda metro inşaatı varsa,
    kanal a ve başkent tv'deki sokak röportajlarını sırf tanıdık görürüz belki diye izliyorsanız,
    la bebe ya da la sözleri size içten içe çekici geliyorsa,
    birisi ımmmmm dediği zaman hemen ardından megasite diyebiliyorsanız,
    normal bir günde bir anda kendinizi eylem/protesto/miting gibi bir vavelyanın içinde bulabiliyorsanız,
    "oraya girersek çıkamayız, kızılay'da eylem varmış" lafını haftada iki kez kullanıyorsanız,
    dolmuşla kızılay'a gelirken ışıklara kadar çökmeniz gerektiğini artık kabullendiyseniz,
    balgat dolmuşuna binince şöföre "hocam" diye hitap etmeniz gerektiğinin bilincindeyseniz,
    adı a ile başlayan alışveriş merkezlerini artık birbirine karıştırıyorsanız,
    kızılay'da metropol , megapol ve ankapol hangi sokaktaydı diye her seferinde tereddüt ediyorsanız,
    mithatpaşa ve meşrutiyet caddelerini karıştırmanıza rağmen herkes nerden bahsettiğiniz anlıyorsa,
    lise hayatınızı konur, karanfil, selanik, sakarya , izmir caddesi gibi ortamlarda geçirdiyseniz,
    ankara döneri diye bir olayın varlığından haberdarsanız, ama bu olguyu başka şehirden arkadaşlara inandıramıyorsanız,
    alışveriş merkezi ve yürüyen merdivenler ile yeni karamürsel, soysal pasajı, onur çarşısı gibi ortamlarda tanıştıysanız,
    bakanlıklar'daki beğendik olması planlanan devasa yapının yanından her geçtiğinizde "burası da mahkemelik miymiş neymiş" diye hayıflanıyorsanız,
    migros konsepti ile demirtepe'de, metro konseptiyle etlik'te tanıştıysanız,
    orası demirtepe mi yoksa maltepe mi sorusu hep bir çelişki ise,
    bakanlıklar'da açılan ilk mc donald's ve içindeki kendi kendine çalan piyanoyu hatırlıyorsanız,
    kocatepe camii'ni beğendik olmadan da hayal edebiliyorsanız,
    kızılay'da buluşmak için kendinizi vakko'nun önü, ptt, dost kitabevi ve ykm'den başka koordinat vermekten aciz hissediyorsanız,
    belediyecilikte fıskiye ve su birikintisi ekolü size hiç yabancı gelmiyorsa, döner kavşaklarda fıskiye görüp küfretmişseniz,
    bakanlıklar'da karşıya geçerken, halkın gücünü kullanarak critical mass theory'i boşa çıkartmıyorsanız,
    kızılay tüp geçitlerinden geçtiğinizde ortalıkta kaval çalan kimse olmadığı zaman kendinizi tuhaf hissediyorsanız,
    telefon söz konusu olduğunda aklınıza ilk gelen yer ısrarla maltepe pazarı ise,
    elektronik bir şey lazım olduğunda konya sokak'ta kesin vardır diyorsanız,
    su, tesisat,mutfak-banyo malzemeleri için ilk bakılacak yer rüzgarlı ise,
    amerikan malı bir şey ararken amerikan pazarı'na baktın mı diye lafa atlıyorsanız,
    sizin için ankara'nın en dev yapıları, sabancı kız yurdu ve işbankası ise,
    şehrin en uzak noktasına bile yaklaşık 15-20 dakikada gidebiliyorsanız,
    kızılay-demirtepe bölgesinde belediye otobüsleri için ayrı şeritten yollar olduğu zamanı hatırlıyorsanız,
    alp billuriye izdihamlarına bizzat malzeme olmuşsanız,
    zihninizdeki tunalı hilmi trafiği bazen yukardan aşağıya doğru akabiliyosa,
    reşit galip, nenehatun, esat caddesi aslında ters yöne gidiyorsa,
    eskiden gölbaşı'na, ümitköy'e, batıkent'e gitmek başlı başına uzun yol gibi geliyordu ise,
    kuğulu park kavşağı henüz fayanslar ile döşenmemişken, köşedeki dikiş tutturamayan devasa disko'yu hatırlıyorsanız,
    hassas bölge'deki aspava sizin için daha güzelse,
    edessa duvarlarındaki ünlülerle çekilen fotoğraflara bakmaktan yemeğinizi soğuttuysanız,
    kolej semtinde gerçekten kolej olduğunu hatırlıyorsanız,
    96'lar, ahmetler, eski et-balık kavşağı, türkeş'in mezarı, aydınlık sapağı, bülbülderesi merdivenler, bahçelideki eski gima, eski sampi denince nereden bahsedildiğini anlıyorsanız,
    bentderesi denildiğinde aklınıza tek bir olay geliyorsa,
    çinçin ya da yenidoğan denilince içten içe geriliyorsanız,
    papazın bağı denildiğinde hep "bir gün gidelim ya" diyorsanız,
    dikmen'e çıktığınızda ankara'nın dikmeni diye espri yapmıyorsanız,
    balgat'ı siyasetin merkezi olmadan da hayal edebiliyorsanız,
    milli kütüphane'yi sadece otobüs durağı olarak kullanıyorsanız,
    hiç bir yerde bulamadığınız bir şeyi bulabileceğiniz son adres hep ulus ise, "kesin ulus'ta vardır" diyorlarsa,
    ulus'a dair yol tarifleriniz daima heykel'den başlıyorsa,
    etimesgut sizin için etimesut ise,
    pizzatek hamsisinin tadını hala unutamadıysanız,
    chevrolet taksilerin bahçelievler-kızılay arası dolmuş olarak kullanıldığı zamanlar hala aklınızdaysa,
    size göre bahçeli yedinci cadde, hatta komple bahçeli bir zamanlar sadece yaşlıların, emeklilerin takıldığı nezih bir ortamsa,
    tunalı hilmi ve bahçeli cadde/sokaklarının santim santim her köşesinde türlü hatıralarınız yatıyorsa,
    seğmenler parkı'na pazar günleri köpeksiz girenlere ezik gözüyle bakıldığı zamanları hatırlıyosanız,
    atakule'yi matah bir şey zannetiğiniz zamanlar, atakule'nin tepesi gerçekten dönüyor mu diye test etmeleriniz hala aklınızdaysa,
    atakule'nin tepesine çıkıp evinizi bulmaya çalıştıysanız,
    cinnah caddesi'nden otobüslerin ve yukarı ayrancı dolmuşlarının iniş yapabildiği, akabinde fren patlatarak kitle imha silahına dönüştükleri günleri acıyla anıyorsanız,
    kimi zamanlar canınız, a.o.ç. dondurması ve kokusunu çekiyorsa,
    şehirdeki ilk kumpiri atakule'de tattıysanız,
    siteler esnafı, aşti taksicilieri ve seyran gençliği diye bir topluluktan haberdarsanız,
    siteler denildiğinde aklınıza ilk gelen yer ismet möble ise,
    karayalçın dönemindeki kömür karası hava kirliliğini anımsıyorsanız,
    eski terminal ve izdihamlarını dün gibi hatırlıyorsanız,
    aşti ilk açıldığında gerçekten büyük bir şehirde yaşama psikolojisine büründüyseniz,
    ülkede ilk metroya binenlerdenseniz, test sürüşü için yok yere ailecek aşti-dikimevi seyahatine çıktıysanız,
    ankaray ile metro arasındaki farkı yabancılara anlatmakta zorluk çekiyorsanız,
    ankaray ve metro hattında atatürk kültür merkezi dahil kullanmadığınız tek bir durak bile kalmadıysa,
    araba arızası ile alakalı gidilecek ilk adres ya şaşmaz ya da iskitler oto sanayi ise,
    taksici sorduğu zaman, "kâzımkarabekir'den gidelim abi" gibi bir cümle kurabiliyorsanız,
    köroğlu işkembecisi'nin önünden alkollü araç kullanarak geçilmeyeceğini biliyorsanız,
    sokaklarda umarsızca eğlenen insanların ankaralı olmadığını şap diye anlayabiliyosanız,
    karum, gençlerin süslenip püslenip "balkon yaparak" piyasaya çıktığı yegâne yer olarak zihninizde yer ettiyse,
    cumhurbaşkanıydı, başbakandı trafikte rahat ilerlesin diye yeşil ışıkta öle boş yere beklediyseniz,
    anıtkabir ya da ankara kalesi ile aynı şehirde olmanıza rağmen en son ortaokulda gittiyseniz,
    işe giderken her sabah aynı insanları görüyorsanız, otobüs beklerken muhabbet edebilecek birilerini mutlaka bulabiliyorsanız,
    3 katlı apartmanlar size garip gelmiyorsa,
    sağda solda gördüğünüz her ankara panoramasında sik gibi bir atakule görmekten artık hicap duymuyorsanız,
    34 plakalı araçların ani hareketlerinden tırsıyosanız,
    ultra lüks araçlara aşina değilseniz, ara ara gördüğünüz ulta üst sınıf araçlar da zaten 34 plakaysa,
    gölbaşı yolunda sarhoş sürücülere yönelik temkinli gidiyorsanız,
    bilkent yolunun neden ölüm yolu diye anıldığını biliyorsanız,
    enka'da araba kapıştırmak diye bir konsepte aşinaysanız,
    "kırmızı ışıkta sağa döneceğin zaman yol müsaitse kırmızı yansa bile dönebilirsin" gibi bir trafik kuralının başka şehirlerde olmadığını fark ettiyseniz,
    istanbul trafiğinde kargaşaya sebep oluyorsanız,
    vapur, minibüs, dolmuş jargonuna sahip değilseniz, istanbul'da dolmuşa bincem diye sora sora, sarı gubidik bir şey ile karşılaşıp afalladıysanız,
    televizyon'da gördüğünüz anda işte burası ankara diye doğru çıkan tahminlerde bulunabiliyorsanız,
    şehrinizde can güvenliğinize güvenerek sokağa çıkabiliyorsanız,
    pavyon, tombala, gazino kültürüne aşinaysanız,
    sokaktaki herkesi dış görünüşüyle anında sınıflayarak, kim olduğunu az çok kestirebiliyorsanız,
    devlet dairelerini en verimli ve pratik şekilde nasıl kullanabileceğinizi artık bellediyseniz,
    e5 'miş, tem'miş, sürekli karıştırıyorsanız, yoğun akıcıymış, ana arterler tıkalıymış falan sizi hiç ilgilendirmiyorsa,
    her dışarı çıktığınızda tanıdık görme olasılığınız 100de 90lara vuruyorsa,
    sizin için ankara sembolu hala hitit güneşi ise,
    bir gördüğünüz insanı mutlaka bir gün bir yerde bir daha görebileceğinizin bilincindeyseniz,
    dolmuş'a dolmuş, simit'e simit, çekirdeğe koçlar gibi çekirdek diyorsanız,
    "beuuuu bu şehirde gidilecek, yapılacak hiç bi yer yok, deniz yok, grisiniz hepiniz, memursunuz, bık bık bık" diye sizinle dalga geçen bünyelere içten içe kin besliyorsanız,
    ve bu şehirde hakikaten gidilecek ve yapılacak hiç bir şey yoksa ve buna rağmen şehri olduğu gibi kabulleniyorsanız,

    gerçekten ankaralı olmuşsunuz demektir efem. tebrikler.
hesabın var mı? giriş yap