• alain badiou'nun, nicolas truong'un "aşk" üzerine sorduğu sorulara verdiği cevaplardan oluşan kitabı. yani bir konuşmanın kitaplaştırılmış hali. daha öncesinde can yayınları'nın yayımladığı kitap, geçtiğimiz günlerde orçun türkay çevirisiyle tellekt yayınları'ndan yayımlandı.
    badiou, aşkı klasikleşmiş tanımlardan kurtarıyor ve bambaşka bir yorum getiriyor. aşkın sürekli icat edilip, sürekli geliştiğini söylüyor. kitabın adının jean-luc godard'ın filminden esinlenerek verildiğini de belirteyim.

    "oysa ben aşkın ortaklaşa bir zevk olduğuna neredeyse herkes için yaşama yoğunluk ve anlam kazandıran bir şey olduğuna inanıyorum. bence aşk bütünüyle risksiz bir düzende yaşamın zenginliği olmaktan çıkar. bu bana biraz da bir ara amerikan ordusunun yaptığı "sıfır ölüm"lü şaka propagandasını anımsatıyor."

    "aşkta özne kendinden öteye, özseverliğin ötesine geçer. cinsellikte, ötekinin aracılığıyla da olsa kendinizle ilişki içindesiniz."

    "masallarda pek bir şey söylenmez öyle değil mi? masallarda şöyle denir: 'evlendiler ve bir sürü çocukları oldu' evet peki ama aşk evlenmek demek midir, bir sürü çocuğumuzun olması demek midir? bu açıklama biraz zayıf ve basmakalıp kalıyor. aşkın bir aile evreninin yaratılmasıyla tamamlandığı ya da gerçekleştiği düşüncesi doyurucu değil. aile evreni aşkın bir parçası değildir demek istemiyorum -ben aşkın bir parçası olduğuna inanıyorum- ama aşk ona indirgenemez."

    "proust aşktaki öznelliğin gerçek, yoğun ve şeytansı içeriğinin kıskançlık olduğuna inanır. bence bu da ahlakçı ve kuşkucu savın başka türlü ileri sürülmesidir yalnızca. kıskançlık yapay bir aşk asalağıdır aşkın tanımında kesinlikle yeri yoktur. her aşk ilan edilebilmek, başlayabilmek için dışarıdan bir rakip saptamak durumunda mıdır? haydi canım siz de!"
  • “aşktaki içkin güçlükler, iki'nin sahnesindeki uyuşmazlıklar üçüncü bir kişi, gerçek ya da varsayılan bir rakip üstünden açığa çıkabilir. aşkın güçlükleri kimliği saptanmış bir düşmanın varlığına bağlı değildir. aşk sürecinin içinde yaşanırlar: farkın yaratıcı oyununun içinde. aşkın düşmanı bencilliktir, herhangi bir rakip değil. şöyle de denebilir: aşkımın en amansız düşmanı, yenmem gereken düşman, öteki değil, benim, farka karşı özdeşliği isteyen, farkın prizmasında süzülmüş ve yeniden oluşturulmuş dünyaya karşı kendi dünyasını dayatmak isteyen “ben”.”

    alain badiou, nicolas truong
  • “tout le monde le sait, l'amour est une réinvention de la vie..” *

    sevginin hedonizm ve tüketimciliğin bir çeşidi haline geldiği, modernizmin kurgusal gerçekliğine yenik düşen bu zamanda, aşkı endüstriyel bir ürün haline büründüren dijital aşklara gerçek bir manifesto!
    éloge de l amour.

    arthur rimbaud'un “cehennemde bir mevsim” adlı şiirinde yer alan ''aşkı yeniden icat etmeli, besbelli'' epigrafı ile başlıyor.
    nicolas truong'un, alain badiou'ya aşka dair sorduğu sorularla ilerleyen kısacık bir kitap..
    çıkış konusu paris'te billboardlara asılan bir tanışma aplikasyonunun reklamları oluyor.
    ”aşkı rastlantıya bırakmayın”,
    “aşka düşmeden aşık olunabilir” sloganlarına itirazı üzerine ilerliyor.

    ilginç ki badiou dating sitelerinde yaşanan şeyi amerikan ordularının yaptığı
    "sıfır ölümlü savaş" propagandasına benzetiyor ve
    "beklenmedik olana yer olmayan sıfır riskli aşk" diye tanımlıyor.
    "aşk yalnızca iki birey arasındaki karşılaşma ve kapalı ilişkiler değildir, o bir kurma işlemidir, artık bir'in değil iki'nin bakış açısından bir yaşam oluşur. ben buna
    "iki'nin sahnesi" diyorum." ayrıca aşk ilanının artık rastlantı noktasından çıkıp yazgıya geçtiğini, bu yüzden de kimisine göre korkutucu, kimisine göre deli cesareti ve bazen tehlikeli bulunur diyor.

    ayrıca kitapta şu yalın, derin ve görkemli tasvire bayıldım.
    “asla iki kez göremeyeceğiniz bir şeyi sevin..”

    aşkın pek de hafife alınamayacak yönlerini ve schopenhauer'den levinas'a aşkın dönüşümlerini sorguluyor aslında.
    bu yoğun tutkuya, analizlerle, yeni fikirlerle tanımlar getiriyor, aşkla bir sahne, bir dünya kurmanın yollarını arıyor. arıyor çünkü sanal gerçeklikle biçimlenmiş bir siber ego tutkuların yerini alıyor günbegün.. ben biraz “bauman-akışkan aşk” tadı aldım. o da sanal yakınlığın dayanışmadan ve tinselden uzak, güvensiz ağında tutunmaya çalışanlar, yalnızca tüketim zevki yoldaşı, stilize, tek tip, dışa dönük, hızlı akan, derinlikten yoksun bir ilişki ağı içerisinde olabilirler diye uzun uzun anlatır.
    badiou'ya göre oysa ki aşk; önceden kestirilemeyecek, dünyanın yasalarına göre olmayan bir şey. orada bir mucize oluyor, varlıklar yoğunlaşıyor, özneyle nesne birbirine karışıyor. büyülü bir dışsallıkla tüketip, yok etmeyin, karşımıza çıkan ilk engelde, ilk sıkıntılarda, ilk görüş ayrılığında vazgeçmek aşkın bozulmuş halidir. aşka sirayet edecek olası bir risksizlik planı, bireylerin hakikat üretimini yerle bir eder. aşkta hiç acı çekmemek mümkün müdür? bu varoluşsal bir proje. inat ister, sadakat ister, emek verin diyor.

    kendi deyimiyle militan bir felsefe geliştiren, politikadan, bilime, sanata, matematik, psikanalize kadar geniş bir alanda yer edinen özellikle fransızlar için yirminci yüzyılın önemli düşünürlerindendir badiou. birden fazla disiplinin içinden konuşur ama hepsinin ortak noktası, yeninin icadı-olasılığıdır. işte bu tuhaf zamanda kıyıda köşede saklı kalmış, yapaylıktan, bencillikten uzak, zarif ve fakat çok gerçek, sürdürülebilir bir duygudaşlığa çağırıyor okuyucusunu..
    kendisinin de benzettiği, mallarme'nin şiiri gibi, sevinçlerde bile önce karşısındakini görebilmeyi,
    farklılıkları “değiştirmeden” nasıl bir birliktelik yaşanabiliri, sanki yanı başındaymış gibi anlatıyor. öyle ki en iyi şöyle tanımlanabilir sanırım, hesapsız kitapsız ve çok cesurca bir insan becerisi olan aşkın nefis savunusu..

    “döndün dalga içinde/çıplak sevincine” *
hesabın var mı? giriş yap