• arkadas z. ozger'in vaktiyle cozmeye giristigi az bilinmeyenli denklem. hatta buna uygun bir ilhanca siiri yazmis. ilk bolumunu mesele dergisinin besinci sayisinda haydar ergulen'in yazisinda gordum. soyle:

    sen biryerlerden tanidigim unutamadigim
    sen su gozlukleri bugulu oglan
    bulvarlanmis saatleri ben mi yarattim
    hem mutlak anlatir karanliga sorsan
    o huzun kackini gozlerini gorunce
    kendimi bu otel odasina zor attim

    sanki olmus, sanki bir rehberin rontgeni cikmis ortaya degil mi sozluk ahalisi? hem de o zaman o kadar kuvvetli olan bir sairle yirmili yaslarinin erken doneminde bir baska sair dalgasini gecmis, siirin icinden ona elestirisini yapmis koymus sayfaya. arkadas'in niye arkadas olduguna dair bir de notum olsun bu madem...
  • syd barett'ın bir benzerini bob dylan blues'ta gerçekleştirdiği kinaye.
  • (bkz: #11605696)
  • tek maddelik rehberdir;
    "ekmeğe yüklen... kırk fırın olunca belki."
  • kimsenin veremeyecegi, var olmayan rehber.

    (bkz: hayallerde yaşıyor bazı terbiyesizler)
  • arkadaş'ın başladığı çalışmayı ahmet ada attila ilhan'a ithaf bir nazireyle tamamlamış;

    attilâ ilhan

    sen orada bol kirpikli bir sabaha
    uyanıyorsun, güneşi güneş istanbul'dasın
    gökyüzü bulutsuz deniz dingin
    deniz unutmaz hiçbir yazı

    bense burada hanidir akdeniz
    gözlerim hasretten narlıkuyu koyu

    öyle dupduru gökyüzüyle sen orada kal
    ben burada nasılsa karanlık kerem
    yağmur yağıyor ıslanıyorum sırılsıklam
    hayal meyal görüyorum saklı koyu

    ben burada kuşlarla yürüyorum yokluğa
    rüzgârın varlığını sorguluyorum
    sen orada çok uzaklığı yaşıyorsun
    akşam inerken lacivert sulara

    telefon et sık sık sesini duyayım
    gece gündüz ayrılığa çalışıyorum

    ahmet ada
  • sisler içinde yalnız bir gemiden
    uzak limanların çığlığı duyuldu

    bir bulvar akşamı üsküdarda
    buğulu camların ardından yağan kar
    çocuk duyguların özlemidir
    saat 3e 10 kala

    deniz fenerlerinden yoksun uçurumlar
    şilep mezarları kadar yorgundu
    ki
    bir denizcinin dalgasında vurulan
    yalnızlığın diğer adıdır onlar

    bir yokluğun ayak sesleri
    gümbürtüsünde sabahları boş yolların

    tren garlarında köşe başlarındaki
    ıssız bir merhaba buhranında kalmıştık

    sensiz bir aykırılıkta
    ki güzel bir sonbaharın deviniminde yürüdüm
    parisin aydınlık yüzlerinde
    apansız bir kördüğümdüm

    ****
  • (bkz: #1958073)
    (bkz: #17163037)
    (bkz: #2206602)
    ve
    (bkz: #358086)
    he amk he yazarsınız her şeyin iyisini siz bilirsiniz siz yaparsınız üstada saygı ulan.

    meraklısına attila ilhan'ın kendi sesinden
    [http:// https://m.youtube.com/watch?v=gowmxyjwozo cebbaroğlu mehemmed]
    [http:// https://m.youtube.com/watch?v=m3eq7vkmgho barak muslu mezarlığı]
    [http:// https://m.youtube.com/watch?v=vdafwiv-zzy kirli yüzlü melek]
    [http:// https://m.youtube.com/watch?v=9xk6za7yd8c emperyal oteli]
  • bir kaç zamandır ustayı okuyorum, kendisini cok cok severim. ama bazı tip şiirlerini nasıl yazdığını az buçuk çözdüm. size de anlatayım hemen.

    önce ekstra dramatik bir giriş yapalım mesela;

    "gün ışığında zifiri karanlıkları yaşamaktan yoruldum"

    sonra birini suçlayalım hemen. atıyorum platonik aşık olduğunuz bir kadın olsun;

    "oysa sen de hiç görmedin beni"

    sonra onu dusundugumuzu, iyi olsun istedigimizi soyleyelim;

    "şu siyah bakışlarını kaldır üstümden
    üşüyorsun gördükçe bu tedirgin gülümsemeyi"

    ilk kıtamız oldu:

    "gün ışığında zifiri karanlıkları yaşamaktan yorgunum
    oysa sen de hiç görmedin beni
    şu siyah bakışlarını kaldır üstümden
    üşüyorsun gördükçe bu tedirgin gülümsemeyi"

    ikinci kıta için google maps'i açıyoruz. paris'te hafif ünlü bir meydan seçiyoruz ste marguerite sonra bu meydanda ne olabilir diye düşünüyoruz işte akşam üzeridir, gök yüzü kırmızıdır, birisi saksofon çalıyordur, turistler vardır filan. bunu olduğu gibi yazıyoruz. birilerine gömmemiz de lazım, turistlere gömüyoruz:

    "ste marguerite'de gök kızıla çalmıştır şimdi
    saksafon çalan zenci raksına başlamıştır
    gayesiz turistlerin gürültüleri hiç kesilmez
    dünyanın bin bir köşesinden gelmişlerdir
    anlatsalar asla dinlemezsin"

    üçüncü kıta çok önemli. yakınlarda cafe bistro gibi bir şey seçiyoruz. o meydana yakın şurası var: la ravigote. kadın orada oturuyor bir şeyler sipariş ediyor. uzaklarda bir toplu taşıma aracı kalkıyor (tren, şilep, tramway dikkat edelim otobüs filan olmasın) garsona gömüyoruz ve sonunda karamsar bir şey söylüyoruz:

    "şimdi çoktan la ravigote'de oturmuşsundur
    o çelimsiz garson grog kadehini koymuştur önüne
    uzaklardan bir tren kalkmıştır saat 19.25'te
    sana doğru bensizlik getiriyordur"

    dördüncü kıta ile kapanış yapacağız. açılışını o restorandaki gelecek hesap üzerinden yapıyoruz. ama maddi şeylere girmeyin. mesela uzak olmak hesaba dahil olsun. burada ayrıca dramatik bir şeyler vermek lazım. mesela gözlerden kan damlar, başınız şarap kadehine düşer, gökler yarılır gibi şeyler. en sonunda da kimsenin pek bir şey anlamayacağı bir şey yapmanız lazım. ben "yalnız yolculukları düşletme"yi seçtim ama siz "o eski kulübeyi", "çöl ortasında salınan bedeviyi" düşletebilirsiniz. veya o kişi olabilirsiniz. şair sizsiniz her şeyi yazabilirsiniz, "dünyanın zirvesinden inen bir zavallıyım şimdi" gibi bile bitirebilirsiniz. her okuyan kendine göre bir anlam çıkaracaktır zaten:

    "böyle senden uzak olmak da hesaba dahil
    tek basina bir şilep gibi ıssız bir denizde
    gözlerimden kan damlıyor izledikçe
    yalnız çıktığım yolculukları düşlüyorum"

    böylelikle şiirimiz tamamlandı, adı da bensizlik treni olsun:

    ----bensizlik treni----
    gün ışığında zifiri karanlıkları yaşamaktan yorgunum
    oysa sen de hiç görmedin beni
    şu siyah bakışlarını kaldır üstümden
    üşüyorsun gördükçe bu tedirgin gülümsemeyi

    ste marguerite'de gök kızıla çalmıştır şimdi
    saksafon çalan zenci raksına başlamıştır
    gayesiz turistlerin gürültüleri hiç kesilmez
    dünyanın bin bir köşesinden gelmişlerdir
    anlatsalar asla dinlemezsin

    şimdi çoktan la ravigote'da oturmuşsundur
    o çelimsiz garson grog kadehini koymuştur önüne
    uzaklardan bir tren kalkmıştır saat 19.25'te
    sana doğru bensizlik getiriyordur

    böyle senden uzak olmak da hesaba dahil
    tek basina bir şilep gibi ıssız bir denizde
    gözlerimden kan damlıyor izledikçe
    yalnız çıktığım yolculukları düşlüyorum

    kitapta görseniz ne güzel şiir dersiniz. böyle yazılıyor işte. öğrenin diye yazdım.
hesabın var mı? giriş yap