• istediği şeye nasıl kavuşacağını çok merak ettiğim erkektir.

    sayfalarca yazılmış. bakire isteyeni var, istemeyeni var, bakire isteyene cahil diyen var, "bakire istiyoruz diye cahil değiliz bizi de anlayın" diyen var. var oğlu var altı sayfalık entryler boyunca. ya bir kişi de nasıl bakire kız bulunacağını yazmamış onu anlamadım. evleneceği kıza açık açık "bak bakiresin di mi finişe yaklaşıyoruz bi yamuk olmasın" diyenlere değil sözüm. benim derdim (nasıl söylesem bilmiyorum) kıro, maço, cahil, hödük gibi sıfatlardan kendini münezzeh kılanlarla. empati bekleyenlerle...

    var bi sevdiceğin narin, nazenin. evlenmek istiyorsun. pek güzel. kırıcı olmadan, hödükleşmeden nasıl soracaksın bu bekaret mevzusunu? evliliğe gelene kadar bi çok kereler ima etmiş olabilirsin önemini. ama senin için o kadar önemliyse bunu şansa bırakmazsın diye düşünüyorum. idealleri anlatıp duruyosun da bu işin bir de pratiğe dökülmesi var. nasıl becereceksin bunu kızın karşısında leman karikatürlerindeki tiplere dönmeden? kız bekarete önem vermiyosa "hödük" der sana haklı olarak. kız senin gibi bekaret takıntılıysa sormanı bile hakaret addedebilir.

    diyelim bu aşamaları bi şekilde geçtin, evlendin. tebrikler mutluluklar dilerim. şimdi sana başka bi soru soriyim. nasıl anlayacaksın karının bakire olduğunu? ben bi kadının bakire olup olmadığını kesin olarak anlayabilecek jinekologlardan başka bir yetkili tanımıyorum. jinekologsan ne ala. değilsen? o herşeyin ispatı, kutsal kan birçok kadından gelmiyor güzel kardeşim. sana şu kadarını söyliyim ilk cinsel deneyimlerinde vajinasından kan gelen bir tane bile arkadaşım yok. yüzde yüz bir oranım var bu konuda. hatta "ulan doğuda olsanız çoktan ölmüştünüz" esprisini çokça yapmışımdır. (evet bayanlar böyle şeyler aralarında konuşurlar, ne sanmıştın?) al sana ikinci bir kriz. medeni bi insansın sen unutma. sevdiceğini kolundan tutup hastaneye mi götüreceksin? o utancı yaşatacak mısın ona? çözümün ne bu konuda?

    şimdi aklıma asla kafamdan atamadığım bir sahne geldi. üstüne alınma sakın. şurda sohbet ediyoruz. seneler önce komşumun kızının muayenehanesindeyim. içeri bir kızcağız girdi kayınvalidesi ve kocasıyla. kayınvalide "şu kıza bi bak bozuk mu" gibi bi laflar geveledi. benim jinekolog kabul etmedi ama kızcağız üsteledi. başka bi çaresi de yoktu zaten. velhasıl kız bakire çıktı ve jinekoloğum o sinirle kayınvalideye " oğlun biraz beceriksizmiş, bu kız bakire" dedi. bunlar da defolup gittiler. ağzını bile açamadı o koca olacak herif. orda bulunduğum süre içinde adamın sesini bile duymadım. sadece önüne bakıyordu. halen aklıma geldikçe düşünürüm bi daha karısının yüzüne nasıl baktı diye.

    demem o ki, bakire bi gelin isteyebilirsin. ama bil ki kolay değil. olmak istemediğin insana dönüşmeden, yukarıda anlattığım kafası önde anasının arkasına saklanmış sümsüğe benzemeden hedefine ulaşman zor. başarılar dilerim.
  • bak bir şey anlatıcam;

    vakti zamanında bi kız arkadaşım vardı. üniversiteye yeni gelmiş olmanın verdiği gereksiz özgürlükle, biz baya bi açılıp saçıldık... kendisi bekarete çok önem veren biriydi, büyük ihtimalle ilerde kendisiyle evlenecek eleman(şu an nişanlılar). "a ne güzel eşim bakire. namuslu(!) kadın." diyecek ama olayın arka planında neler döndüğünü bilmiyor.
    evet kendisi ile birlikte olmadık. ancak sinemalarda, arkadaşların evinde(yurtta kalıyoduk amına koyim yoksa önümüz açıktı) her türlü naneyi yedik. öpüşüp yiyişmeden tut, oral seksine kadar her şeyi yaptık. hatta tersten ilişkiye bile girebileceğimizi ima etti bir iki kere ama ben anal seksi hiç sevemedim. porno sitelerinde videolarını bile izlemişliği yoktur amk. neyse böyle bir arkadaştı kendisi. ha bu arada yazdıklarımdan çok ahlaksız, işte böyle kaşar, şöyle namussuz anlamları çıkarılmasın. iyi kızdı, cinsel olarak açtı ancak toplum dayatmaları kendisini bu duruma getirmişti maalesef.
    her türlü naneyi yiyip, "bakire kızla evlenmek isteyen erkek modeli" yüzünden ya ayrılırsak bakire olmadan beni kim alır, kimle evlenirim korkusu yaşıyordu büyük ihtimalle. saygı duydum kendisine hiç de zorlamadım ver ver diye, korktum biraz da bu yükün altına girmeye...

    yani bana ne ama naçizane bu erkek modeline diyeceğim; deli danalar gibi bakire kız arayacağına; güvenebileceğin, düzgün bir kız ara.

    ha bak bu erkek modeli, hiç cinsel münasebet yaşamamış, kendisini eşine sakladıysa, isteme hakkına da sonuna kadar saygı duyarım. o ayrı

    ekleme: la olm ne mal adamlar var amına koyim şu sözlükte... basit bi olay anlatıp, düşüncemizi dile getirdik. ama neymiş; sözlük kızlarına selam çakıyormuşuz da, mesaj butonumuzu şenlendirmek istiyormuşuz da. lan herkesi kendiniz kadar aciz sanmayın, pes vallahi.
  • kendi bakirse bu beklentisi bir nebze olsun anlasilabilir erkektir. ancak daha once defalarca baska kadinlarla "sevisip", hatta coguyla "sikisip" sonra bakire kadin ariyorsa defolup baska kapiya gidebilir.

    edit: takla atan terlik ve heecnormal'a tesekkurler. "nebze" olmus "benze".
  • insan yaşlandıkça hakkındaki fikirlerinizin değiştiği ve çeşitlendiği erkek modelidir.
    ne demek istediğimi kıssadan hisse yöntemi ile açıklayacağım.
    hikayeme geçmeden önce belirteyim, ben kendini feminist olarak tanımlayan biriyim. dilersen bundan sonrasını okumadan kaçabilirsin.
    bunu belirtmemin sebebi ise şu, gençken bu model erkekleri cahil, sığ, erkek kezban ve tekdüze bulurdum. vay efendim "ya o bakire sandığın kız sadece vajinal yolda birlikte olmadıysa, ama başka birçok cinsel yaşanmışlığı varsa nereden bileceksin gerizekalı" derdim. "sen bakir değilsen o niye bakire olsun, nerede eşitlik" derdim. bu başlıkta birçok kez yazılmış, o ilk akla gelen ve insana kalimero bakışı ile "ama haksızlık bu öyle değil mi?" hissi veren her şeyi söylerdim.
    çünkü haksızlık bu gerçekten. yani olaya sosyal-toplumsal çerçeveden bakıldığında. insan gençken insan ilişkilerinde de hep büyük resmi görüyor, toplumsal etkilerine bakıyor olay ve kavramların.
    şimdi olaya daha bireysel bir düzeyde baktığımda ise şunu söyleyebilirim ki, konu aslında toplumsal çerçevedekinden bile daha vahim.
    bir erkek sizinle birlikte olmak/evlenmek için bakire olmanız şartını koşuyorsa, o adamdan koşarak kaçın. o kadar hızlı uzaklaşın ki, ardınızda o çizgi filmlerde görülen toz bulutu kalsın sadece.
    çünkü bu adam bizim dimağımızın alamayacağı bir egonun ürünüdür.
    ben evlendiğimde bakireydim. bu bilinçli olarak yapılmış, beklenmiş saklanmış, "bekaretimi eşime saklıyorum" tribi kaynaklı olmuş bir olay değildi. öyle oldu, öyle denk geldi, hayatım böyle şekillendi diyebilirim. evlenmeden önce 3 yıllık bir birlikteliğimiz oldu. bu süre zarfında kendisi benimle birlikte olmak istemedi. bunun sebebi her ne kadar bir milyon romantik kılıfa büründürülse de, ben evlenmeden kendi deyimi ile "bekaretimi bozan" kişi olmak istememesiydi. ya evlenmezsek? ben bakire olmadan yeniden nasıl koca bulurumdu? kendince benimle birlikte olursa evlenmek zorunda olacağını düşünüyordu. sadece "bekaretimi bozduğu" için.
    bana bakire olduğum için çok mutlu olduğunu söylemişti bir keresinde. insan o zaman bunun ne kadar vahim bir laf olduğunu algılayamıyor. yani nihayetinde bakire olmayınca "keşke bakire olsaydın" lafı yaralayıcı olabilirken, bakire bir kıza "iyi ki bakiresin" dendiğinde aslında aynı yaralayıcılıta bir laf edildiğini algılayamayabiliyor. hele ki, gençsen, hele ki aşıksan, hele ki salaksan vs. vs.
    sonra ne mi oldu? hayatımın en korkunç bir yılını geçirdikten sonra söz konusu şahıstan boşandım.
    ve bana bu tecrübe şunu öğretti, bir insanın egosu, bencilliği ve hoşgörüsüzlüğü ne kadar yüksek ise, bekarete verdiği değer o oranda artış göstermektedir.
    aslında konu ne erkek olmak, ne bekaret, ne de tek eşlilik. konu insan olmak ile ilgili. yani insani değerlere, anlayışa ve hoşgörüye sahip olmak ile ilgili. bir insan özünde iyi ise, içinde bir miktar da olsa sevgi ve hoşgörü barındırabiliyorsa, sizi bakire olup olmayışınıza göre yargılayamaz zaten. sizi materyalize etmez, kendine ait bir mal olarak görüp sıfır kilometre araba takıntısı gibi bakire takıntısı oluşturmaz. her insanın değişik yaşam süreçlerinden geçtiğini, hayatının çok farklı ve belki de erken dönemlerinde karşısına çıkanların ve yaşadıklarının onu yargılamak için parametre olmayacağını algılayabilir. herkes farklı bir hayat yaşıyor. ve sevgi ancak hoşgörü ile mümkün. eğer bir insan sizin ondan önceki yaşanmışlıklarınıza saygı ve hoşgörü ile yaklaşamıyorsa, emin olun ki ilerleyen zamanlarda da size o hoşgörü ve saygıyı göstermeyecektir.
    uzun lafın kısası, toplumsal olarak bakıldığında oldukça vahim olan bu bekaret takıntısı, bireysel düzeyde aslen daha da vahim. çünkü uzaktan bakıp "bu da onun tercihi, istiyorsa eşim bakire olsun der, istiyorsa yanağında beni olsun der, kendi tercihi" diyebiliriz. neticede kimi erkek de patates köfte pişirmedi diye karısını öldürmeyi tercih edebiliyor. tercihlerimizi egomuz yaptığı sürece ne kendimiz ne de çevremizdekiler sağlıklı bir yaşam sürebiliriz.
    velhasılı bu model erkeklerin içinde sevgi, hoşgörü, değer ve anlayış dörtlüsü kendisine yer bulamıyor. bu sebeple böyle bir erkekle yapacağınız evliliğin ne kadar sağlıklı olacağını varın siz hesap edin.
  • kendisinin de bakir olması gereken erkek çeşidi.
  • türkiye'de cinsel hayatın rezil olmasının, evlilik kurumunun absurd hale gelmesinin kökenindeki kişidir.

    şöyle kısaca açıklayayım; bu zihniyet yüzünden türkler, kadın erkek farketmeden, ekseriyetle cinsel açlık (abazan)
    içinde yaşamaya devam ediyorlar. özellikle de ömürlerinde en yüksek cinsel isteklerinin olduğu 15-25 yaş dönemini...

    kızlar bu dönemde cinsel isteklerini yoğun bir şekilde bastırıp bol bol obsesyon kazanmaya yönelirken, erkekler
    yarı bastırdıkları duygularla anksiyete içinde kız peşinde koşar ve bir akademik başarısızlık abidesine dönüşür.

    bu talep toplumda yoğun olduğu için kızlar üzerinde ki baskı o kadar yoğundur ki evlendikten sonra dahi geçmez.
    ve mutsuz evliliklerin temeli daha baştan atılmış olur. "kız" evlendiğinde kadın olmak yerine "anne" olmayı tercih eder ki
    cinsel bir kimlik sahibi olmaktan kurtulsun. sonuç: mutsuz ve problemli bir evlilik...

    bakire talebinin altında ise oedipus kompleksiyatar. oedipus kompleksinin bu mevzuda tezahürü kendi penisinden
    daha büyük bir penisin kadının geçmişinde olma ihtimalidir. daha büyük penis ise iktidarı, yani babayı temsil eder.
    bu yüzden bakire kız isteyen arkadaşın asıl istediği kaybedebileceği bir rekabete girmemektir.

    ayrıca kaynana (erkeğin annesi) bekaret meselesini körükler ki kendine oğlu üstünde bir rakip çıkmasın.
    nasıl ki 5 yaşında bir kız çocuğu süslenerek annesiyle rekabete girmek isterse, 50 yaşında ki teyze'de
    kendisine rakip olamayacak gelin arar durur. (annelerimizin biz türk erkeklerine evlen diye gösterdikleri
    kızlar genellikle kadınsılıktan çok çok uzaktırlar)

    bunların sonucu mutsuz türk yapısı: yıllarca geçen abazanlık dönemini takiben anneye dönüşmüş, çocuklarına
    takıntılı, obsesif bir kadın ve cinsel olarak, duygusal olarak tatminsiz ve bu tatmini dışarıda aramaya çıkıp
    ailesiyle mesafeli yaşayan bir erkek...
  • lan kime ne sana ne!
    mal mısınız lan siz.arkadaş isteyen istedigi kızla evlenir. sen bakire olan bir kızla evlenmek istiyorsan buyur evlen, diğeri için önemli değilse o da istediğiyle evlensin.
    asıl mesele şu;kimsenin kimseyi tercihlerinden ötürü yargılamaya hakkı yok. ne bazılarının dediği gibi "geri kafalılık", ne de diğerlerinin dediği gibi "midesizlik" .saygı duyacaksınız arkadaş!

    şuna da özellik deyip durmayın, sanki bakire olmayanlar bir özelliğini kaybetmiş gibi..
  • daha sevmenin ne olduğunu bilmeyen erkektir.

    sene daha 1950'ler.. dayım o zaman genç. anadoluda zamanın şartları, düşünceleri, yaşam şekli malum. dayım aynı sokakta komşu olduğu bi kızı seviyor. kız da dayımı seviyor. elini tutmayı bırak, dayım işten dönerken pencere önünde kızın gölgesini görse 2 gününü mutlu geçiriyor. kız dayımdan 1-2 yaş büyük mü ne artık, rahmetli annannem evlenmelerine izin vermiyor. dayım kahroluyor. o zamanların aşkları da şimdiki gibi değil sanki.. bi türlü unutamıyor. tası tarağı toplayıp şehrini terkediyor, anasını bacılarını da alıp.
    gel zaman git zaman annannem bi kız buluyor, dayım yengemle evleniyor, seneler geçiyor, 2 oğlu oluyor.. oldu mu sana 90'lar..
    bi akşam dayımlardayız, nasıl içli saz çalıyor, mihribanı çalarken o masmavi gözlerinden yaşlar akmaya başlıyor. dağ gibi dayım, nasıl ağlar? rakı bardağını tepsiye vuruyor. oğullarına bağırıyor hışımla, "günün birinde keraneden karı getirseniz, baba ben bunu sevdim, helalim artık deseniz, gıkımı çıkarırsam en şerefsiz adam benim, kendi elimle düğününüzü yaparım" diyor.

    amanın o da ne demek? ev susuyor. sanırım sevgi ile ilgili ilk dersimi o zaman alıyorum. sevmeye saygı duyuluyor bizim ailede. kimse kızına "önüne gelene verebilirsin evladım" demiyor. ama "sevdim de yaptım" diyecek kadar mert olabilin, yaptığınızın arkasında durun, sevmişsen sevilmişsen o yaptığın ne içinde, ne ailende ne de toplumda sana zaten yük olarak gelmeyecek, deniyor.

    sikmek, sokmak, birinin girdiğine(!) girecek kadar midesiz olmak kavramları yok o zamanlar. sevgiye, aşka, paylaşılan en değerli anlara saygı duyuluyor.

    şimdi ben bunları yazdım ama, pişmanım da bi yandan. insan değilsiniz ki okuduğunuzu anlayabilesiniz. (bkz: no offense)
  • tercih meselesi hmm. bir de denmiş ki "hangi kucaklarda hopladığını düşünmek".. demezler mi adama, sen kimleri hoplattın o kucakta? olay hoplatmaya gelince sorun yok ama hoplayana abooovv... geri kafalılık mıdır tercih midir bilemem ama çifte standardın alasıdır onu bilirim. çocuğumun annesi bir tek bende hoplamış olsun ama çocuğumun babası olarak istediğimi hoplatırım hoplattım demektir.

    umarım sözlükte rahatça yazılan "çatır çatır siktiğim karı" gibi öbekler de malum anlayışa göre çocuğun "temiz" annesine aynı şekilde iletilir, hatta çocuk büyüyünce de ona aktarılır; hatta ve hatta belki kim bilir, bir gün o "karı" yolda kucağında bebeği, yanında kocası mutlu bir aile tablosu şeklinde görülür de, yüzüne bakılacak güç bulunmaz.

    hoplatmak. evet.
  • tercih meselesi değildir, erkek egemenliğin genç bünyede yarattığı etkidir. "kız", evlenmeden önce sevişmek dahil bir çok etkinlikte bulunmuş olabilir, bu etkinliklerden bir kısmını başka erkeklerle yapmış olabilir. bu etkinliklerden bir kısmı zevk verici de olabilir. ayrıca "kız" daha önce birilerine aşık olmuş da olabilir. bunlar "bünyemizi" çok etkilemiyor, ama zar etkiliyor. paket açılmamış olacak. neden? işte, çünkü bünye "kız"ın kullanılmamış bir mal olması gerektiğine inanmış, onu kucakta hoplatılan bir oyuncak olarak hayal etmiş, kendinden önce kimse oynamasın istiyor. erkek egemen kültürün bir defekti işte. oysa "kız" da, evlenmeden önce de, çeşitli zevklere sahip ve o da oğlanlarla "oynama" hakkına sahip.

    ha "yok ben ille kullanılmamış oyuncak, birinci el mal isterim" diye tutturan varsa söyleyelim, evlenmeyi düşündüğünüz her "kız" zaten ikinci el olacak: başta babaya aitti, şimdi kocaya devrediliyor. inanmazsanız, ismindeki kadın ibaresi çıkartılarak "aile ve sosyal politikalar bakanlığı" adını alan bakanlığa, kadına kadın değil de anne ve eş demekle övünen devlet büyüklerimize, bireylere değil birilerinin (erkeklerin) eşleri ya da kızları olan kişilere sigorta hizmeti sunan sigorta kurumumuza, ağaçların yapraklarına, yumurtadaki cana falan bakın. kadın bir birey değil, birine ait bir şey her zaman, bugünse bu durum her türlü kadın (feminist) itirazına rağmen kurumsallaştırılıyor. o yüzden de bugün din, töre, kültür gibi kadim ezicilerin etkisinde olmadan da, modern bir şımarıklıkla, bir tercih gibi sunularak da kadının mal yerine konması bünyelerce deneyimleniyor. "yeni oyuncak" isteme şımarıklığının, sarışın kadın istemekten, spor ayakkabı tercih etmekten farkı yok yani bugün. yersen.
hesabın var mı? giriş yap