• komedi filmi diye başına oturulup hüngür şakır ağlanarak kalkılan film olmuştur bu. uzun süredir sevginin bu kadar güzel anlatıldığı, bünyede âşık olma isteği uyandıran bir film izlememiştim. çapkın ve adam olmaz imajıyla arzı endam eden bir adamın nasıl da güzel âşık olabileceğini gösterip içimizi eritmiştir.

    --- spoiler ---

    özellikle "arkadaş kalalım" ayağı çeken hanımefendiler efendisi miriam'a barney'in cevabı olağanüstüdür.

    miriam: güzel bir evliliğimiz vardı ama artık bitti. bunu kabullenmeni istiyorum.
    barney: söz konusu sen olduğunda ne zaman pes ettiğimi gördün?
    miriam: hiçbir zaman.
    barney: madem öyle, neden şimdi edeceğimi düşünüyorsun?

    barney'in miriam'la olan ilk buluşması için hazırladığı konuşma notlarında all the president's men de vardı. bu kitabın aynı isimle sinemaya uyarlanan filminde dustin hoffman'ın başrollerde oynaması tesadüf değildir mutlaka. hoştu.

    --- spoiler ---

    şuncacık kişinin hakkında entry girdiğine bakılırsa, şu listeye de girmiş bulunmaktadır:

    (bkz: az kişi tarafından bilinen şaheser filmler)
  • imdb notu 2518 oy ile 7.4 olan, 134 dakikalık, 2010 yapımı richard j. lewis filmi.
    insana hissedebildiğini hatırlatan, anlatan, gösteren, ispat eden şahane bir film bu. sinemada izlemediğime çok üzüldüm ancak sinemada olsaydım, müthiş finalin birkaç saniye akabinde başlayan i'm your man'i gözümde iki damla yaşla rahat rahat dinleyemez, izleyemezdim.*

    --- spoiler ---
    ben filme öyle bir kaptırmışım ki kendimi, boogie'nin ölüm sebebinin ortaya çıkacağını hiç düşünmemişim. hani hayatta böyle bir takım cevapsız sorular kalır ya insanın aklında, asla cevabını öğrenemezsin, onlardan biri olacak zannetmişim. hele de vasiyetinde ona bıraktığı parayı duyunca falan. o sahneden bir kaç saniye sonra su toplama uçağı ortaya çıkınca, çok acaip oldum bir anda. ardından da final sahnesi...

    acaba diyorum, aslında hayatta hiç yok mu öyle cevapsız sorular? biz o soruların yanıtlarını bir zaman, bir yerde, illa ki öğreniyor muyuz? ya da öğrenip, huzur içinde ölebilenler mi, hayatta gerçekten şanslı olanlar? şu 3 cümle bile cevapsız soru işte benim için. demek ki daha yüzülecek çook deniz, içilecek çook şarap, yaşanacak çook belirsizlik, atılacak çook kahkaha var hayatımda. yani, vardır umarım.

    bir de ne güzel detaylarla süslü bir filmdi bu yahu; solange'nin bulgaristan'da meşhur olması ve elinde first class uçak biletiyle gelip, "ben bulgaristan'a gidiyorum" demesine rağmen, barney'nin ona o haberlerin yalan olduğunu söylememesi*, sürekli dinleyici alphonse'ye ithaf edilen i don't want to hear it anymore* şarkısı, buzdolabında bekleyen soğan, kocasına en kızgın olduğu gecede bile "kendine acımayı bırak biz asla ayrı uyumayız" diyen bir kadın...

    ki aynı kadın ilişkinin adını muhteşem bir nyc manzarası eşliğinde, şöyle koymuştu:

    miriam: i want one thing from you.
    barny: anything.
    miriam: don't answer "anything". because it's not real, and life is real. it's made up of little things:
    minutes and hours and errands and naps and routine! and that has to be enough.
    after you've done to pursue me, how can i ever trust you?
    barney: that's a reasonable question.

    ---barney düşünür, güzel bir cevap arar, cebinden puro kesmek için kullanılan giyotini çıkartır---

    barney: i'll just a... i will just cut it off. right away.
    miriam: you're offering to be my eunuch?
    barney: i said that i'll do anything, for you miriam.
    miriam: you don't do that. we'll be needing it.

    öpüşmelerinin ardından gelen sahnenin nikah sahnesi olacağını söylemeye gerek yok sanırsam....

    --- spoiler ---

    ben bir tek kiminle izlenmeli bu film onu çıkaramadım. böyle vasat bir cumartesi gecesinde elinde bir kadeh şarapla ve tek başına mı yoksa hayatın rutinine kapılmış giden bir haftanın sonunda, sevgiliyle battaniye altında mı?

    velhasılı mutlaka izlenmesi gereken bir film bu, şahane diyor 9 veriyorum. (o 1 puanı da sinemada izlemediğim için kendimden kırıyorum aslında, neyse bu da böyle olsun.*)
  • kızılay büyülü fener'de izledim. ankara film festivali kapsamında gösterilen siyah-beyaz bitmiş, çoğunluk başlamıştı. bir festivali daha kaçırmış olmanın yarattığı huzursuzlukla beraber aldım bileti. hem zaten ben giamatti'nin hatrına çiğ tavuk yerim. o kadar severim.

    film boyunca hep şeyi düşündüm ve bunu düşünmekten kaçırdığım yerler oldu: "allah'ım iyi ki giamatti'nin kaderine aktörlüğü yazmışsın." sonra kendime bencilliğim için kızdım ama, hak etmiştim bence.

    film, en çok sevdiğim filmler listesine kafadan girdi artık, giamatti'nin rol aldığı diğer filmler gibi.
    peki neden bu kadar sevdim bu filmi? sırf giamatti için mi? bilmiyorum. zaten sevgi anla(şıl)mak değildir, nedensiz de sevilir.
    film hakkında konuşulacak şeyler yok mu? var tabi ama size anlatıp zayi etmek istemiyorum. şaka şaka... sadece konuşursam gözyaşlarım beni boğacak. biliyorum. duyuyorum. görüyorum.

    sadece şunu söyleyebilirim: şu hayatta sizi mutlu edecek hiçbir şey olmasa, barney's version diye bir film var. sevip sevmeme konusunda şüpheye düştüğünüz insanlar varsa hayatınızda mesela, sizin doğru kararı alabilmenize bile yardımcı olacak kadar güçlü, sevmemeye karar verdiğiniz insanları bile size affettirecek kadar naif, sevmeye karar verdiğiniz ya da daha bir sevmeye başladığınız insanlara kendinizi doğru ifade edebilmenize ilham verecek kadar tutkulu bir film bu.

    şimdi dedikodular:

    --- spoiler ---

    dustin hoffman'ın göbek deliği ne tuhaf değil mi?
    yahudiler "jesus christ" der mi yahu? ilginç :/
    minnie driver korkunç komik bir kadın bence.
    boogie'nin akıbetini şak diye anlamamız da bir zeka pırıltısı değil, bu kadar göze sokmalarmış eyiymiş.

    --- spoiler ---

    dediğim gibi kaçırdığım yerler oldu, ikinci kere izler, bi destan daha yazarım artık...
    haaaa.. bi de şey var. arkadaşınızla gidecekseniz selpak taşıyanını tercih edin.

    bu da benden bkz: ankara'da yaşayıp hayattan zevk alabilen insan
    oh yes. zevk bebek.
  • sergilemiş olduğu nefis performansıyla paul giamatti'nin, bir woody allen filminde başrolü oynama vaktinin gelişini dosta düşmana gösterdiği filmdir.
  • sıcak neşeli hüzünlü hayat gibi film......
    beklentileri kesinlikle karşılayacak derin bir iç çekişle de koltuğunuzdan kalkacağınız garanti....
    (bkz: paul giamatti) ise..... şahane....
  • the curious case of benjamin button ile karşılaştırmamak elde değil. düşünüyorum da, kadın başrol oyuncusunu cate blanchett yapsaydık bu film daha da güzel olurdu. paul giamatti ve cate blanchett. tadından yenmezdi ha.

    ama çok daha gerçekçi film. lakin yine de holivud filmi izliyor hissi peşimi bırakmadı.

    --- spoiler ---

    barney'in tek gecelik bir ilişkisi üzerine karısı ve oğlundan gelen o tepki yüzünden dünyaya küsebilirim. ve..

    barney'in solange'a yaptığı incelik, ne de güzeldi! bu yüzden de yaşama sıkıca bağlanabilirim.

    --- spoiler ---
  • çok çok güzel ağlamalık film. başlarında çok güldük e o zaman sonunda da çok ağlayalım mantığıyla biraz ama değiyor. iyi ki oturup izlemişim dedirtiyor insana.

    --- spoiler ---

    filmde hiç birşeyin farkında olmayan barney'in "neden ağlıyorsun aşkım , sana bugün yeterince sevgi göstermediğim için mi ?" lafı da bir erkeğin bi kadına söyleyebileceği en güzel sözlerden biri olabilir kanımca.

    --- spoiler ---
  • paul giamatti başroldeyse hadi izliyim bari diye oturduğum sonlara doğru iyice duygu yumağı olduğum filmdir.ciddi insana sıcaklığı,mutluluğu,hüznü birebir hissettirebilen çok çok başarılı bir filmdir.bi kere bir adamın 30 yılda nasıl ne şekilde yaşlandığını,hayatını bir film şeridi gibi oldukça sıcak ve sanki o adam çok bi yakınınızmış gibi izleme fırsatı bulabiliyorsunuz,efsane italya sahneleleri,ılık ve inceden müzikleri ise cabası.

    müzikleri de pek şahane leonard cohenli falan hani,dance me to the end of love mı desem ı'm your man mi desem..
    soundtrack listi ise şu şekilde:

    1. barney’s version
    2. jaymay – all souls
    3. leonard cohendance me to the end of love
    4. rome
    5. donovansunshine superman
    6. ella fitzgerald – the way you look tonight
    7. dd. way – river runs deep
    8. clara
    9. clara’s father
    10. absofacto – no power
    11. miles davis all stars – solar
    12. shelby lynne – i don’t want to hear it anymore
    13. climb
    14. barney
    15. john lee hooker – i’m wanderin’
    16. where’s barney
    17. poncho sanchez – moon pie
    18. leonard cohen – i’m your man
    19. end
    20. sylvie lewis – stories we tell
    hani izlesem mi izlemesem mi diye muallakta kalıyorsanız,hayır kalmayın hatta buyrun burdan yakın bi fragmanı izleyin kesin kendinizi filmi izliyorken bulacaksınız:

    http://www.youtube.com/watch?v=nsfjxnmqt8i

    ayrıca filmin official sitesi için:
    http://www.barneysversionthemovie.com/
  • uzun soluklu bir soap operanın yapımcısı barney'nin hikayesi; kadını, kadınları, babası, cemaati, çocukları, işi, dostları filan.

    --- spoiler ---

    basbaya iyi ve kötü huyları olan, hiçbir şekilde idealize edilmemiş tutkulu bir ana karakter ve onun hayatı. ama bir adamın hikayesinden çok bir aşk filmi sanırım. bence en azından. yani goy goy ooh çok eğlenicez şimdi diye açarken, sonunda gözyaşlarımın sel olacağını hiç düşünmemiştim. yani gerçi alzheimer sosunun ciddi dramatik aşk hikayelerine yol yaptığını da the notebook'tan iyi biliyoruz.son sahne birazcıkta o tanıdık histen dolayı perişan ediyor. insan ne iş yaparsa yapsın, nasıl yaşarsa yaşasın, nasıl biri olursa olsun hayatında birini böyle sevebilmeli galba ya. gerçi miriam gibi kadınlar/erkekler var da biz mi sevmiyoruz.

    --- spoiler ---

    ders yok, mesaj, yok beylik laflar yok, zihinsel açılımlar, sanatsal kaygılar minimum, öylesine sapsade ve çok güzel bir film. paul giamatti ile ilgili olabilir tabi bu güzellik.

    ek: herkesin hayatı var ve hikayeleri var. bu da barney panofsky'ninki.
  • imdb puanı şimdilik 7.5 olan film. iki kadın arasında kalan bir adamın komik hikayesini anlattığı söyleniyor. bu kadar bilindik bir hikayenin tekrar karşımıza çıkarılmış olması açığını dustin hoffman'ın varlığı ile kapama niyetinde olduklarını düşünmek istiyorum.

    edit: tamburello sağolsun. bazı eklemeler yapmak gerek. film aslında bu kadar basit değilmiş. filmde daha çok barney'nin hayatının değişik evreleri sırayla anlatılıyormuş. bu açıdan klişe romantik komedilerden çok benjamin button özdeşleştirilebilirmiş. "komediden çok özellikle 2. yarıda dram ağırlıklı zaten. dustin hoffman iyi, paul giamatti neredeyse sideways'deki kadar iyi. bir başyapıt değil ancak insana hüzün aşılayan bence güzel bir film." izlemek en mantıklısı sanırım.
hesabın var mı? giriş yap