• 17. yüzyılda yaşamış, çok küçük yaşlardan itibaren dogmatik inançları sorgulamaya başladığından dolayı yahudi cemaatinden afaroz edilmiş, felsefi konuları rasyonalist bir mantık dahilinde inceleyen amsterdamlı felsefeci.

    spinoza düşüncesine göre, evren'de hiçbir şey kendiliğinden, nedensiz olarak ortaya çıkmaz. var olan her şeyin, gerçekleşen her olayın, beliren her düşüncenin ortaya çıkmasını zorunlu kılan bir -ya da birden çok- neden vardır.

    ve ortaya çıkmış olan bu şey ya da düşüncenin kendisi de -yine zorunlu olarak- bir başka şeyin ya da düşüncenin ortaya çıkmasında neden olur.

    “doğasından belli bir etkinin doğmadığı hiçbir şey yoktur.”*

    ek bilgi: teolojik-politik i·nceleme, üç yüz yıldan fazla bir süre önce yazıldığında, “dinini inkâr eden yahudi'nin cehennemde şeytanla birlikte yazdığı kitap” diye adlandırılmıştı.
  • ateist olmakla suçlanıp yahudi cemaatinden aforoz edilmiştir. ama aslında ateist değildir kendisi. çok önemli bir düşünce sistemini bulmuş, kişisel görüşüme göre bunu bağladığı son noktalarda sıçmış bir filozoftur.

    gelelim spinoza'nın felsefesine. spinoza'ya göre tanrı vardır ama bu tanrı deyim yerindeyse pasif bir tanrıdır; yani tanrı tözdür; yani nedeni kendisinde olandır. spinoza'nın bu görüşü onun panteist ya da panenteist olarak anlaşılmasına neden olmaktadır. bu yanlıştır. çünkü panteizm'de tanrı, evrenin kendisi iken; panenteizm'de evren tanrıdan türemiştir; tanrı evrenin dışındadır ama onun görünümüdür. spinoza'nın felsefesinde tanrı evren'in ilk nedeni olduğu için, yani tüm bu süreci başlatan olduğundan, katı bir determinizm görülmektedir bu felsefede. insan, zorunlu bağlantılar ile bağlandığı her şeyin bir ürünüdür. bu da spinoza'nın özgür iradeyi yok saydığı ve ateist olarak görülmesine neden olan görüşüdür.

    spinoza'nın felsefesi çok kuvvetli ve derinliklidir. ama anlaşılmayan nokta, tanrı kavramı konusunda neden ısrarcı olmuştur ve nasıl olmuştur da kartezyen felsefenin aklı merkez alan ve akıl ve beden ayrımını kabul eden felsefesini uygun bulmuştur. kurduğu felsefenin dinamikleriyle çelişen noktaları kolayca yıkamamış gibi duruyor.

    spinoza'daki "pasif tanrı" düşüncesi, tanrı kavramını atıp, bir ilk neden olarak düşündüğümüzde - bana göre - daha makul durmaktadır. çünkü hiçbir işe yaramayan bir tanrı zaten uyduruk bir tanrıdır ve ontolojik olarak varlığı konusunda ısrar etmek abesle iştigal etmektir. deistlerin tanrısı gibi ne halta yaradığı belli olmayan bir tanrıdır bu. böyle bir tanrı için vardır demek, hiçbir işe yaramayan ama var olduğunu iddia etmekte ısrar edilen, "uçan görünmez tek boynuzlu atlar" olgusuna benzemektedir. kısaca, bertrand russell'ın yanlışlanamaz çaydanlığına benziyor bu durum.

    spinoza'nın katı determinizmi oldukça başarılıdır. ama ruh ve bedeni ayırıp, insanı diğer canlılardan daha özel bir konumda görmek istemesi romantik bir hayalbazlık olmuş. gerçi antonio damasio'nun descartes' error kitabındaki kartezyen düalizm bağlamında temel eleştirisini getirebilecek reformist düşünceye sahip olmasını beklemek çok fazla olurdu.
  • "insanda güçsüzlüğünü teyit eden hiçbir şey özgürlükle ilşkilendirilemez."
  • felsefeci.

    spinoza' nın felsefe, etik ve siyaset kavramlarına ilişkin aşağıdaki makalede; bu kavramlara nasıl ele aldığından bahsedilmiştir.

    makale için:

    https://dergipark.org.tr/…nload/article-file/272395
  • gece gece size anme hizmeti:

    kendisinin ismi, yani "baruch", turkce'de bildigin "mubarek" demek.
    semitik kokenl "baruch" ismi, arapca'da "b r k" kokuyle ifade edilebilir: bakara, mubarek vs.

    latince yazdigi "ethica"da kullandigi "mens" kelimesi bazi cevirilerde "ruh" bazi cevirelerde ise "zihin" olarak cevriliyor. ikisi de dogru, ikisi de yanlis. zira, orta cag felsefesinde "ruh" denilen kavram, gunumuzde "zihin" dedigimiz sey. bu yuzdendir ki ingilizce cevirilerde "mind", almanca cevirilerde "geist" kullanilir. ama spinoza'nin kullandigi anlamda "mens", bizim su anda gunluk dilde kullandigimiz zihin.

    yine ayni eserinde "corpus" olarak kullandigi kavram, turkce'ye cogunlukla "beden" olarak cevriliyor. halbu ki latince corpus, ayni zamanda "cisim" demek. ingilizce'de ikisi de "body" olarak ifade ediliyor.

    yani, ethica'nin 3. bulumunde ortaya "mind" - "body" ikilemi ve monizmi, hem ruh-beden, hem de zihin-cisim duzleminde ele alinmali. onermlelerin icerigine gore, tum anlamlar degerlendirilmeli. yoksa cok ciddi bi anlam kaybi/karmasasi yasayabilirsiniz. ama unutmayin ki asil ifade etmek istedigi, "cisim"ler ve "zihinler"in kokeninin ayni tozden geldigi. bu yuzdendir ki kendisi althusser tarafindan "tek gercek materyalist gelenek" olarak adlandirilmisti. bu baglamda kendisinin "doganin bir amaci yoktur" onermesi' 1960'lar sonrasi marksizm'inde teleolojiden kurtulmak icin onemli bir cikis yolu sundu.

    "body" demisken; spinoza, ethica'da aslinda ayni zamanda bir "fizik" teorisi de ortaya koyar. descartes'ten alintiladigi ve daha da ileri tasidigi bir fizik teorisi. felsefesinin belki de en onemli ozu olan "conatus" doktrini aslinda "varolussal eylemsizlik" (existential intertia) diyebilecegimiz birsey. kendisi, newton'un costugu donemde "yasakli" bir filozof oldugu icin newton tarafindan alenen referans verilmez. ama newton, henry oldenburg uzerinden spinoza'nin calismalarini gayet iyi bilir. bu yuzden de kendi "fizik" teorisi, bir nevi spinoza'nin tamamlanmamis fizik teorisinin tamamlanmis halidir. ha, spinoza'ninki de aslinda descartes'in uzerine katilmis halidir. ne demistik: diyalektik!

    diyalektik demisken; kendisi hegel'in unlu diyalektiginin mimaridir: 50. mektup.
    sekil/sekle sokmak, sonsuz tozun olumsuzlanmasi ve belirlenimi, her belirlenimin bir olumsuzlama olmasi temali 50. mektup hegel icin muazzam bir aydinlanma anidir. hegel, daha sonralari spinoza icin "kesfettigi seyin ne kadar onemli oldugunun farkinda degildi" diyecektir.
  • #97001696 (devam edelim)

    nasil ki genc ve olgun marx icin (grundrisse oncesi ve sonrasi) bi "epistemolojik kopma"dan bahsedebiliyorsak, spinoza'da da bundan bahsedebiliriz: teolojik politik inceleme (ttp) oncesi ve sonrasi. spinoza her ne kadar magnum opusunu ethica ile yapmis olsa da aslinda aklinda olan sey insanlarin bir toplumda uyum halinde nasil yasayabilecegine dair bir kilavuz ortaya cikarmak. bunun icin de ise yasadigi donem ve ulkede egemen fikirlerin nasil olustugunu ifsa etmekle basliyor. 17.yy hollanda'si sosyolojik acindan oldukca ilginc bir donem geciriyor. bir taraftan sehir devletleri, bir taraftan da agir bir kalvinizm. spinoza icin kalvinizm ister istemez cok onemli bir onem teskil ediyor. icerdigi doktrin geregi oldukca kati olan kalvinizm koken itibariyle kati bir hristiyanlik iceriyor. spinoza da ise kitab-i mukaddes'i (ekstra not: incil degil, kitab-i mukaddes) elestirerek basliyor. bunu yaparak yasadigi toplumda (hem onceleri dahil oldugu yahudi hem de icinde bulundugu kalvinist flemek toplum) din eksenli bi yasam bicimi yerine akil eksenli bi yasam bicimi sunmaya calisiyor. kitabin sonlarina dogru da politik felsefeye gecerek cesitli yonetim sekilleri icin tavsiyeler veriyor. iste ethica spinoza icin bi "ama olayin ozu su gencler" kitabi. ethica ve ttp birbiri icin ve birbirleriyle uyumlu yazilmis kitaplar. spinoza'nin ethica'da yaptigi isi en genel tabiri ile seylerin ve dusuncelerin duzenini aciklamak. asil ulasmak istedigi sey, insan'in ne kadar "passion"larin etkisi altinda kaldigini gostermek. burda passion tutku diye cevrilebilirse de asil ifade edilmek istenen edilgiler; yani insanin aslinda nasil edilgen bir canli oldugu. bunu aciklayabilmek icin de mind-body monizmini acikliyor. zira asil konu insanin zihni ve ondan orta cikanlarin (dusunceler, duygular, duygulanislar vs.) ayni seyler gibi davrandigi. burda "seyler" olarak ortaya konan bildigimiz elle tutulur, maddesel seyler. nasil ki seyler belli bi deterministik hareket yasasina (bkz: newton'un hareket yasalari) tabi, ayni sekilde zihnin davranisi da belli bi deterministik hareket yasasina bagli. cunku ikisi de ayni kokenden geliyor: tek toz (substance, cevher vs.). spinoza da bu baglamda bu kadar edilgilere tabi olan insanlarin nasil bir arada uyum icinde yasayabilecegine dair cesitli cikarimlar ortaya koyuyor. ethica sonrasi yazilmaya baslanip yarim kalan politik inceleme, spinoza'nin asil amacini daha da onemli bir sekilde gozler onune seriyor.

    (ek not: chomsky'ye gore descartes'in mind-body sorununu dualizme baglamasi, kendisinin uzaktan kuvvet gercegini bulamamasiyla alakali. 50 yil sonrasinda ancak newton bunu basarabiliyor. spinoza'nin monizmi bilimsellikten uzak olup soyutlamayla ortaya konulmus diyebiliriz)

    mind-body monizmi demisken; eger body olarak latince'de kullandigi "corpus" kelimesini sadece beden degil ama asil cisim anlaminda ele alirsaniz, insan bilincinin (ki zihnin kokeni) aslinda bir cisim olan sinir hucreleri ile ortaya ciktigi gercegiyle de birlestirirseniz size nur topu bi mind-body monizmi ortaya cikar. kendisinin bu basarisi, bilincin de metafiziksel birsey degil de gayet deterministik ve maddeyle ayni kokene sahip, ayni doga kanunlarina tabi olan yapiya sahip oldugu cikarimlari, kendisini einstein ve schrodinger'in en favori filozofu yapmaya yetiyor.

    (dip not: einstein'daki spinoza etkisi o kdar buyuk ki kendisinin tanri inanci degisiyor. millet olum doseginde incil okurken, einstein kiz kardesine hastayken ethica okuyor)

    hazir einstein ve kendisinin "ben spinoza'nin tanrisina inaniyorum"a gelmisken biraz da ondan bahsedelim. spinoza'nin teolojik olarak yaptigi devrimlerden birisi de tanriyi "personal god" olmaktan cikarmasi (ki bu spinoza'nin neden tasavvuf felsefesiyle eslestirilemiyeceginin en guzel kanitidir). semavi dinlerin aksine (tasavvuf da dahil) tanriya insani ozellikler (kizma, affetme, sefkat, sevgi vs.) atfetmiyor. spinoza'nin tanrisi bizim doga diye bildigimiz sey. ama tanrinin kendisi doga degil. dogayi iceriyor ama doga olarak bildigimiz sey tanrinin "uzam" ve "dusunce" sifatlarinin tezahuru. spinoza'nin panteizmi tasavvuf felsefesindeki panteizmden oldukca farkli.

    ama spinoza'nin panteizmi bize kendisinden etkilenen (tarihsel surecteki konumu itibariyle de asiri onemli) ludwig feuerbach tarafindan species being kavramina evriliyor (tabi bu noktada da hegel'in absolute mind kavramini es gecmemek gerekiyor). spinoza icin insanin mutlak tozun (tanrinin) bir mode'u olmasi, ve dusunce ve uzam sifatlarini iceriyor olmasi daha sonra feuerbach'ta species being kavramina evriliyor: “ın thinking, ı am bound together with, or rather, ı am one with—indeed, ı myself am—all human beings”. daha sonra bu species-being kavrami marx'ta ikinci bi evrime giderek marx icin "insan dogasi" kavraminin kokunu olusturuyor. marx demisken; spinoza, hem feuerbach, hem hegel, hem schopenhauer hem de marx tarafindan sevilen tek filozof olabilir.

    son olarak da biraz 3. tur bilgiden bahsedelim. gorece cok soyut bir kavram olan bu "sezgisel" bilgi, benim yorumlayabildigim kadariyla, insanin bir biyolojik tur olarak "kazandigi" (burda chomsky vari acquisition'dan bahsediyorum) doga kanunlari bilgisi diyorum. zaten tanri dedigimiz sey de bu doga kanunlari degil mi? tam da bu yuzden de 3. tur bilgi en ust duzdey bilgi degil mi?
  • "...acı da iyi bir duygudur, çünkü incinen kısmın henüz çürümemiş olduğunu gösterir."
    ("etika"dan)
  • düşünce suçlarına yönelik kanunlar, kötü niyetlilerden ziyade fikir üretenleri etkiler ve suçluları dizginlemekten çok, namuslu olanları tahrik etmek üzere
    uyarlanır.
  • spinoza'da özgürlük

    solmaz zelyüt spinoza’daki mutlak özgürlük anlayışını self-determinasyona dayandırır ve şöyle bir tanımlamaya girişir: “tanrı veya doğa dışında hiçbir şey başka şeylerin müdahalesinden muaf veya özgür değildir. çünkü spinoza’ya göre, yalnızca tanrı veya doğa, kendi doğasının zorunluluklarıyla eylemde bulunur; sadece ve sadece kendi düzenlemesinin, kendi nizamının ve tanziminin kuralları ile faaliyet gösterir. tanrı veya doğa bu anlamda self-determinasyonun, öz belirlenimin ta kendisi olarak eyler ve bu yüzden tam anlamıyla özgürdür” o zaman bu durumda spinoza’nın insanı belirli bir özgürlük alanı içerisinde tanımladığını görürüz; insan ancak ve ancak kendisini özgür hisseder bu onun özgür olduğu anlamına gelmemektedir. insandaki imkânsıza indirgeme yaklaşımı yüzünden aslında insan, özgürlüğünün sınırını dahi göremez ve olayların nedensel bağlantılarının keşfinden yoksun olduğu için ya kendisini sınırsız bir özgürlüğe sahip olarak görür ya da tamamıyla tutsaklık içerisinde olduğunu varsayar. böyle bir durum spinoza için kabul edilemez. onun için özgürlüğü anlamanın yollarından birisi de devlet tanımında yatar ve insan doğal hakkını devlete kiraladığı ölçütte özgür olacaktır.

    elbette buradan insanın seçim hakkının olmadığını varsayamayız zira spinoza teolojik politik inceleme’de iyi ve kötü arasındaki seçim hakkımızdan şöyle bahseder: “bir başka deyişle, her insan iyi iki şeyden daha iyi olduğuna karar verdiği şeyi ve iki kötü şeyden kendisine daha az kötü gözükeni seçer.” böylelikle özgürlük insanın doğal hakkından feragati ile başlar ve devletin amacı ile örtüştüğü zaman ortaya çıkmış olur. devletin amacı ifadesini abartılı olmayacaktır çünkü spinoza’ya göre devletin yegâne amacı işte bu özgürlüğün tahsisidir. bunu da yine teolojik politik inceleme’de şu sözlerinde açıkça görebiliriz: “devletin amacı insanları akıllı varlıklardan hayvanlara ya da otomatlara dönüştürmek değildir. tersine bu amaç, zihinsel ve bedensel işlevlerini güvenlik içinde yerine getirmelerinden ibarettir. bu amaç, insanların, kinle, öfkeyle, hilekârca rekabete girmeden ve kötü niyetli bir çatışmaya sürüklenmeden, özgür aklı kullanmalarından başka bir şey değildir. demek ki devletin gerçek amacı özgürlüktür.”

    burada hakların devri özgürlüğün devri demek değildir çünkü özgürlüğün ortaya çıkabilmesinin koşullarından birisi de bu devirdir. doğa durumunda insanları yönlendiren şey tutkuları olduğu için ve bu tutkuların da herhangi bir özgürlük alanı oluşturması mümkün olamayacağı için işte bu doğa durumundan çıkıştan sonraki devir, mutlak olmasa da (ki o yukarıda belirtildiği üzere sadece tanrı’ya içkindir) belirli bir özgürlük alanının tahsisini sağlar.

    özetle; spinoza özgürlüğü dışarıdan bakıldığında bir feragatten çıkartır ancak yukarıda belirttiğim gibi özgürlüğün tahsisi için öncelikle özgürlük kavramının şekillenmesine ihtiyaç vardır.
  • "insan, insan için bir tanrıdır. bununla birlikte insanların akıl düsturuna göre yaşamaları çok nadirdir; insanlardan çoğunun hasetçi olmaları ve birbirlerine karşı zarar vermelerinin sebebi işte bu akıl düsturuna göre yaşamanın çok nadir oluşudur."
    (etika'dan)
hesabın var mı? giriş yap