hesabın var mı? giriş yap

  • geçen evin ordaki bir işportacıda nike marka ayakkabı satıldığını görüp, meraktan ne kadar diye sordum: 35 tl dedi eleman. vietnam'da imal edilen imitasyon ürünlermiş... lan o kadar güzel duruyor ki, insanın aklını çeliyor ayakkabılar. birkaç tane denedim, baya da rahat. ayağımdaki skechers'larla kapışıyor nerdeyse.
    alsam mı almasam mı diye düşünürken, direkt bu başlık geldi aklıma amk. 5 bin tl kazanmıyorum ama fena değil maaşım. dedim ahmet boşver arkandan bik bik öteler, mühendis adam çakma nike giyiyor derler. arkamı döndüm tam gidiyorum, demesin mi eleman "gel abi sana 30 lira olur" dayanamadım aldım bir tane. ertesi gün de işe giderken giydim, tam 2 haftadır kullanıyorum herkes ayakkaplarımın ne kadar şık olduğunu söylüyor, soranlara da 220 liraya aldım diyorum.

    henüz anlayan-şüphelenen çıkmadı, işportacıyı görürsem bir tane daha alıcam.

  • işsizim, hem de ağır. 10 bin 15 bin alanlar var bi saniye. lan kazı kazanda kazanmayı hayal edebildigim en yüksek meblag 10 bin benim. allahinizi severseniz ciddi misiniz lan? ben aylık 2 bin alanlara zengin gözüyle bakıyor, ve hedef olarak ancak 2 bin lira kazanmayı koyuyodum önüme, bin lirasini giderlere versem bin lirasi oh mis, hatta iyi bi cocuk olursam araba bile alabilirdim. ama siz 10-15 diyince.. lan ya.. dil bilmek çok önemli tabi. neyse memurluk da güzel tatili fln var, garanti iş.. dimi lan :(

  • yıllar önce konya'da saray çarşısı'nın oradaki akbank'ta sıra bekliyordum. bankada inanılmaz bir kuyruk vardı. müthiş sıcak bir yaz günüydü. bankada klima çalışmıyordu, leş gibiydi ortalık. en az 4-5 vezne olmasına rağmen, 1 veya 2'si aktifti. işin en çileden çıkartıcı tarafı ise, şubede mevcut q-matik denen sistem kurulu olmasına rağmen, banka yönetimi niyeyse sistemi çalıştırmıyordu. herkes ayakta, kıç kıça bu kuyruğu bekliyorduk. artık sabredemediğim ve önümdeki ihtiyarın epey zorlandığını anladığım bir an, "ne biçim iş bu, şu q-matiği bari çalıştırın, neden bütün vezneler çalışmıyor" minvalinden söylenmeye sesimi yükseltmeye başladım. anında bütün yüzler, tüm içerideki insanlar, hepsi birer mirket refleksiyle bana döndü. gişe memuru vızırdanırken, "yok mu senin müdürün?!?" dedim, hay huy falan bir tartışmadır sürerken ve bu mirket konya insanları yüzüme bön bön bakıp hiç bir söylemde bulunmazken:

    sırada arkamda bulunan bir karabıyıklı 35-40 yaş adamı "ne var birader? bi sen mi sıra bekliyon? bak hepimiz bekliyoruz, ne gonuşup duruyon??" diyerek bana çıkıştı. bu gücetapan kardeşimize dönüp "birader soyadın sabancı mı?" diye sordum. "yııoo" diye karşılık verdi. "lan o zaman asdaicaaewadazxc!!!!!" şeklinde çıkışmaya başlamıştım ki, önümdeki ihtiyar kolumu tuttu, "diklenme, dik dur. hoo diyecen altını kürüyüverecen" nasihatlarine girişti ve ben de bu kalabalıkta hak aramanın manasızlığını gördüm...

    işte o insanların beklediği sıradır. anlayamazsınız.

  • alkolün de etkisiyle kesiştiğim kız dışarı sigara içmeye çıkınca peşinden gidip selam verdim..kız bön bön bakıp ''nothing'' dedi,ingilizcem zayıf olduğu için yanan sigaramı cebime koyup uzadım.

    not:bu hikayedeki kezban benim.

  • yurtta kalıp sadece yemekhane fişleriyle yemek yiyip ve sadece aldığı bursla geçinen arkadaşlarım oldu benim. ona rağmen parası yetmediği için ağır şartlarda ve az miktarda paralara çalışmak zorunda kaldı.kendini bilmezlerin embesil diye adlandırdığı gibi okulunu da uzattı evet. peki ne oldu:bir sene uzattı ama babasının gururunu kırmadı giyecek hiçbişeyim yok diye. annesini darlamadı babama söyle param kalmadı diye. dışardan atıp tutmakla ahkam kesmekle olmuyor o işler. annesi babası da engelli ya da hasta da olabilir. geçimini sağlamak zorunda diye bono poro vorocokson denmez öyle.

    not: ben de okulumu uzattım ve paşa paşa da çalıştım. hiç de pişman değilim. yine olsun yine uzatır yine çalışırım