hesabın var mı? giriş yap

  • vefakar topçu.

    c.ronaldo : "başarılarım için arkadaşım albert fantrau'ya teşekkür etmeliyim. beraber 18 yaş altı şampiyonasında oynadık. bizi izlemeye gelen sporting lisbon menajeri kim daha fazla gol atarsa takıma onu alacağını söylemişti. ''

    c.ronaldo : ''maçı 3-0 kazandık ben ilk golü attım albert ise ikinci golü attı üçüncü golde ise ben dahil herkesi etkileyen bir olay yaşandı. albert kaleciyi geçmişti ben de yanında koşuyordum albert'in tek yapması gereken topu boş kaleye göndermekti ama o topu bana pas attı. maçtan sonra neden yaptığını sorduğumda ise '' sen benden daha iyisin'' demişti. ''

    gazeteciler albert fantrau'ya hikayenin gerçek olup olmadığını sorduğunda albert '' evet hikaye gerçek ronaldo o maçtan sonra sporting altyapısına girdi ben ise futbolu bıraktım ve şu an işsizim '' cevabını verdi. gazetecilerin ''işsiz biri olarak bu kadar büyük bir eve, böyle güzel bir arabaya ve ailenin ihtiyaçlarını karşılayacak parayı nereden buldun ? '' sorusuna albert fantrau'nun verdiği cevap ise her şeyi açıklıyordu. '' bunların hepsi cristiano ronaldo 'dan.''

  • bir gün netten tanıştığım bir arkadaşımla istanbul film festivali'ne gitmek için plan yaptık. messenger üzerinden telefonlarımızı aldık. film günü için sözleştik.

    ertesi gün taksimde buluşmadan bir saat önce son durum nedir diye aradım, telefonu meşguldü. herhalde işi vardır dedim, yola çıktım. taksim'e gelirken yine aradım yine meşgul, ardından üç dört defa daha ard arda aradım hep meşgul. 5-6 aramadan sonra ekildiğime kanaat getirdim. içimden de ertesi gün msn'de atacağım nutuku planlamaya başladım. sorumluluktan girdim, insana saygıdan çıktım, aklıma geldikçe sinirlendim, sinirlendikçe tasarladığım cümleler sertleşti.

    bir yandan da sinema salonuna yürüyorum. o arada tanımadığım bir numara aradı, "naber napıyorsun ben geldim sinemaya" diye. bir anda dumur oldum kafamdaki tüm kurgu iptal oldu. sonra aradığım numarayı tekrar kontrol ettim. meğer msn'de görüp kaydettiğim numara kendi numarammış.

    bazen böyle mallıklar yapıp üstüne sinirlenebiliyorum kusuruma bakmayın :/

  • - at kaç para biliyon mu yiğenim...

    yıl 2008 eskişehir

    vakti zamanında öğrenciyiz, şimdi adını vermeyim ama bilen bilir ucuz yemek için gidilen yerlerden birindeyiz. arkadaşlar ve ben toplamda dört kişi oturmuş önce çorbalarımızı içmişiz. sonra ben ve bi arkadaşım ciğer tava ve pilav, birimiz ıspanak, birimiz ise az tas kebabı ve pilav siparişi verdik.

    tas kebabı yiyecek olan arkadaş çömez. hem şehre hem okula hem mekana yeni yeni alışan bir genç. neyse siparişler geldi yemeğimizi yedik. kasaya gittik sıra sıra herkes yediğini öderken en son çömez arkadaş tas kebabının fiyatını öğrenince (3.5 tl) şaşırdı.
    çömezliğini belli edecek ya illa "eheuhuee amca ya tas kebabını at etinden mi yapıyonuz ehuhee" dedi.

    kasada duran yaşlı bey amca gözünü çömeze dikip "at kaç para biliyon mu yiğenim" diyince çömez arkadaş liyakatını alıp çömezlikten eskişehirliliğe yükseldi.

    gel zaman git zaman o masada yemek yiyenlerden birisi belediyede işe girdi.
    o lokantanın aracının eskişehir girişinde paketlenmiş halde bir ton köpek eti ile yakalandığını haber aldı.

    ve o gün biz de anladık ki at eti köpek etinden pahalı.

  • bir çevirmen olarak şunu söyleyebilirim, ingilizceye çevrilen metinde bir yanlışlık olduğunu düşünmüyorum çünkü bu tarz bir metnin önceden belli olduğu konuşmalarda, metin böylesi yerlere mevcut çevrili vaziyette gider ki zaten okuyan kişinin takilmadigindan da bunu anlayabilirsiniz, simultane çeviri böylesi akıcı olmaz.

    en akla yatkın açıklama, türkçe açıklama türk insanının algısını değiştirmek maksatlı hazırlandı, ingilizce metin ise abd'ye aslında söylemek istedikleri/söyleyebilecekleriydi.

    edit: genel çeşitli yanlış algılardan dolayı ekleme yapma ihtiyacı hissettim. bu çeviri, efektif olarak bir yazılı çeviridir ama görünüşte uygulanış itibarıyla insanlarda ardıl çeviri intibası bırakmaktadır. yani bu konuşma türkçe olarak hazırlandıktan sonra bir de çeviri sürecine giriyor ki devlet kademesinde bu önemde yapılan çeviriler genellikle çeviri yapıldıktan sonra başka biri tarafından tekrar kontrol edilir ki hata olmasın. bir de çeviri türleri hakkında sizleri aydınlatmak istiyorum. iki türü vardır, sözlü ve yazılı. sözlü çeviride de iki tür vardır ve bunun ilki ardıl çeviridir, konuşucu duraksadıktan sonra sözlü olarak yapılır ve hiçbir zaman rte trump görüşmesi esnasındaki gibi akıcı değildir. örnek olarak yabancı futbolcuların, basketçilerin yaptıkları basın toplantılarından görebilirsiniz. bir diğeri ise simultane çeviridir. bu türün ardıldan farkı, bekleme olmamasıdır. tümce geldikçe çevrilir ve gene bu derece akıcı değildir, zaman zaman doğal olarak teklenir çünkü tümceler farklı bir insana aittir ve arada çeviriyle ilgili düşünme süreci vardır. bu tarz aniden yapılan çevirilerde de kaynak metni bilerek ve isteyerek farklı aktarma durumu çok güçtür çünkü zamanınız kısıtlı. son bir bilgi daha vereyim, tercüman sözlü çeviri yapana, mütercim ise yazılı çeviri yapana denir. çevirmen ise her ikisini kapsamaktadır ve görece daha modern bir terimdir.

    velhasıl, ortada kesinlikle bir hata yoktur, bilerek ve istenerek yapılmıştır. ingilizce metin ya rte'den habersiz bir şekilde çeşitli kaygılar göz önünde bulundurularak yapıldı ya da rte'nin de bilgisi dâhilinde biz türk halkının algısını yönetmek için yapıldı. ancak şu noktadan sonra her iki şekilde de bok, çevirmene atılacaktır ve olayın üzeri kapatılacaktır.

  • bir aile yemeginde babanin sisman olan ogluna "keske seni balet yapsaydik" demesi ustune, "benden balet olursa at yarragindan gramofon ignesi olur" demek isteyen oglanin, aile yemegi protokolleri uyarinca sansur arayisina girisi ve su sekilde basarisiz olusu: "benden balet olursa, sey yarragindan gramofon ignesi olur"

  • öğrenci evi. evde 4-5 kişi kalıyoruz. bir arkadaşın kardeşi haftasonu ziyarete geldi. mutfağa bir daldı çocuk. nasıl temizliyor. utandık.
    dur da diyemiyorum ben. gittim artık en azından "ya uğraşma zahmet etme" içerikli bir şey söyleyeyim dedim. baktım ocağı silmekle meşgul.

    - ya uğraşmasaydın onunla bi de. bi ton zahmete girdin.
    + olur mu abi ya. bi iki sene daha rahat edersiniz işte.

    daha karışmadım ben. kimseye karışmadım ama. belediye bizim evi yıktı geçen gün. ayar yerim diye gık diyemedim.

  • galatasaray şimdi de kendisiyle ilgileniyormuş hürriyet'in haberine göre. geçen gün de ze roberto sesleri vardı. takım iyice dedelere bağladı amk.
    rijkaard'ın niye gönderildiğini şimdi anladım, adamı futbolcu diye almış bizimkiler, hiç bi maçta sahada göremeyince de kovmuşlar.

  • 90’lı yıllarda elektrik faturası iki ayda bir gelirdi. kimse de elektrik faturamız çok fazla diye inlemezdi.
    eğitim ücretsizdi örneğin özel okul yok denecek kadar azdı. özel üniversite yoktu.
    sümerbank diye bir yer vardı. vatandaş aklınıza gelecek her türlü kıyafeti hesaplı bir şekilde satın alabilirdi.
    sebze, meyve, süt, süt ürünleri falan son derece ucuzdu.
    bir siyasetçi bir şekilde yolsuzluğa karışırsa istifa ederdi.
    kimse cumhurbaşkanına hakaretten hapis yatmazdı.
    alkollü içecek fiyatları meşrubat fiyatlarına çok yakındı.
    öğrenci bütçenizle bir pubda bir şeyler içebilirdiniz ve bu sizin bir elektrik ya da doğalgaz faturanız kadar tutmazdı.
    televizyonda her şey sansürlenmezdi.
    liste uzar gider. hülasa şimdikinden bin kat daha modern ve medeni şartlarda yaşayan bir toplumduk.
    son olarak önceden ülkemiz mülteci cenneti değildi.

  • ilk ve son kez 7 yaşındayken gittiğim eğlence parkı.

    okul gezisi ile gitmiştim. koluma takılan bir bileklik sayesinde, ücret ödemeden her oyuncağa istediğim kadar binme imkanı bulmuştum. ferdi gidenlerde de bu imkan var mı bilemiyorum ama o zaman bu bana çok ayrıcalıklı ve hoş bir durum gibi gelmişti.

    en çok masal ağacını, sadece bir yerinde aksiyon olan ve orada da gizli fotoğraf çekilen su kayağını ve baya dolambaçlı ve uzun yolu olan treni beğenmiştim.

    tatilya yıkıldı ama ben hala unutamadım. çıkarken satın aldığım üstünde tatilaya'nın maskotu olan karakterin olduğu kupayı kullanmaya devam ediyorum. su kayağında habersiz çekilen fotoğrafı ise, hala evde bir yerlerde muhafaza ediyorum.