hesabın var mı? giriş yap

  • fenerbahçe'nin tek yarıda 18'de 17 yaptığı bir ligde 82 puan almasına rağmen tek gol farkla şampiyonluğu kaçırmış takımın teknik diretörüdür.
    bir önceki sene şampiyonla arasında 18 puan olan takımı ertesi sene potaya sokup, son maçın son dakikasına kadar mücadele etmesini sağlayan teknik direktördür.
    ligin en az mağlup olan takımının teknik direktörüdür.
    ligin en az gol yiyen takımının teknik direktörüdür.
    ligin en iyi kalecilerini takıma kazandıran teknik direktördür.
    bundan bir şey olmaz denilen burak yılmaz'ın küllerinden doğmasını sağlayan teknik direktördür.
    dünya kupasında milli takımı üçüncü yapan teknik direktördür.

    ve siz hâla bu adamdan teknik direktör olmaz diyorsanız afedersiniz ama siz bir traktörsünüz.

  • yine bir rezalet okuyacağız herhalde diye başlığa girdim ama hoca tamamen haklı. akşam saat 11'de beni yok yazmışsınız diye whatsapp'tan yazan öğrenciye ne diyeceksin başka? sanki acil bir durum olmuş. arkadaşın mı bu senin? git mail at derdini anlat, mesai saati içinde cevap verir elbet. insanların özel hayatına biraz saygı duyun ya, hakikaten hadsizlik bu.

    ülkede kişisel alana saygı olmadığından, biri atm'de ensenden nefesini verir, biri gecenin köründe saçma sapan iş için mesaj atar. az bile söylemiş hocan, git özür dile.

  • ne zaman göz önünde bir yerde olsa sözlük çöküyor. geçen konferansa geldi okula o zaman da yavaşladı. televizyona çıkıyor sözlük kepenk indiriyor. evinde bir dinamoyla sözlüğü ayakta tuttuğunu düşünüyorum. fare gibi giriyor tekerleğin içine, koşuyor sanki.

  • üst not: yazarlık hayatımın en uzun yazısı olabilir bu. ciddi bir emek var, sırf üstte kalsın diye gece yarısı yolluyorum, normal bitme tarihi 22:32. devamını okuyayım'a basmadan önce bir düşünmek isteyebilirsiniz.

    edit: ulan tottenham'ın turlamasına kurban gitti. neyse gidecekse böyle kurban gitsin.

    modern nba'e entegre olmadıkça başarılı olamayacak ama bir türlü de modern nba'e uyum sağlamaya yanaşmayan takım.

    meşhur laf vardır, bilirsiniz batının iyi yanlarını alacaksın diye. lakers'ın yaptığı şu an tam olarak bu ama iyi yanları yerine işine gelen yanlarını alarak yapıyor. yeniden yapılanan bir takıma iyi bir gelişimci koç, iyi bir menajer ve kaliteli bir genç çekirdek gerekir, golden state warriors yükselişinden beri formül bu. lakers'a göre ise yeniden yapılanma için genç çekirdek gerekir, gerisi illa bir şekilde hallolur. lakers yönetiminin miadı 2013'te kobe bryant'a o yüklü kontrat verildiğinde doldu maalesef. kobe bryant efsane oyuncudur, lakers büyük takımdır vesaire ama aşil tendonunu koparmış 35 yaşında bir oyuncuya 2 yıl 48 milyon dolarlık kontrat verilmez. hadi verildi diyelim, 2014'ten itibaren lakers'ın odağının yeniden yapılanmaya kayacağı açıktı. draftten julius randle'ı seçtikten sonra kobe'ye ölümüne vefalı davranan yönetim son 2 şampiyonluktaki en büyük pay sahiplerinden olan pau gasol'ü kışkışladı (bu yüzden 2015'te marc gasol lakers'ı reddetti, bu da dipnot olsun) ve yerine sign and trade'le carlos boozer'ı getirdi. şu hamle bile takım kalitesinin düştüğünün, lakers'ın yeniden yapılanmaya gideceğinin kanıtıydı, hatta artırıyorum 5 sene önce pau gasol'ü formunun zirvesindeyken kwame brown vererek alan mitch kupchak'ın çağdışı kaldığının da emaresiydi. o sezon koçluğa byron scott gibi modern koçluktan uzaklaşmış bir adamın sırf kobe'nin torpiliyle getirilmesi bile rezaletti.

    2014-2015'i de sürüne sürüne geçtik diyelim, şimdi geldik 2015 yazına. draftten d'angelo russell'ı seçmişsin, randle sakatlıktan dönecek, daha bir de ikinci turdan seçip parlattığın jordan clarkson var. malzeme dişe dokunur, senin şimdi yapman gereken kadroya veteran ve iyi yan parça doldurup bu gençleri pişirmek ve oluşturduğun temelle hayallerini süsleyen kevin durant'e yanlamak. ama gene anlaşılmaz hareketlere devam edildi, lakers tarihinin en kötü sezonunu geçirten koçu tutmaya devam etti. serbest piyasadan roy hibbert getirildi, nick young'la sözleşme yenilenirken lou williams kadroya katıldı. (buradaki lonzo ball fanboyu arkadaş bu hamlelerin hepsini eleştiriyordu, hepsi de katıldığım eleştiriler. şimdi ise o kimliğinden uzaklaşmış vaziyette tabii) bu kadar tuhaf kadroyla sezon geçer mi, geçmez tabii. lakers tarihinin en kötü sezonunu yaşadı ve koca sezonu 17-65'le bitirdi. bu rezilliği güç bela kobe bryant'ın jübilesiyle örttü, o da olmasa ne olurdu bilemem.

    ve geldik lakers'ın ilk defa aşağılandığı, ne kadar düştüğünü anladığı yaz olan 2016 yazına. 2015 yazında hedefi kevin durant olan ve sırf onun uğruna önüne gelenle 1'er yıllık sözleşme imzalayan takım kevin durant'le görüşemedi. nba tarihinin en büyük iki camiasından biri olan los angeles lakers kevin durant'le masaya bile oturamadı. ne demek lan bu?! rezillik sadece onunla sınırla kalsa iyi, demar derozan'dan tut adamakıllı sadece 2 sene performans veren hassan whiteside'a kadar ilgi çeken kimse lakers'la görüşmedi. reddedilse gene iyi, görüşme bile yapılmadı. ve artık lakers'ın ne kadar demode şekilde yönetildiğinin kanıtı olan, mitch kupchak'ın lakers kariyerinin selasını veren timofey mozgov ve luol deng kontratları imzalandı, lakers bu ikiliye 4 yıl boyunca yıllık 34 milyon dolar vermeyi kabul etti. batı konferansı'nın en büyük takımının düştüğü nokta buydu 2016 yazında.

    ve işin komik yanı, mitch kupchak görevinde kalmaya devam etti. bu bile acziyettir, bu bile demodeliktir. lakers çok geriden takip ediyordu artık nba'i. 2016 draftinden brandon ingram seçildi, koç olarak golden state warriors'ta yardımcılık yapıp sezona 16-0'lık başlangıçla giren luka walton getirildi ama hala hatalı yönetim devam ediyordu. yeni gelmiş olsalar da koç ekibi russell, ingram, randle çekirdeğine bir şey katabilecek bir ekip değildi. hala kötü gidişat bitmeyince sonunda mitch kupchak ve jim buss kovuldu. onların yerine ise magic johnson ve rob pelinka ikilisi getirildi. sonunda kulübün sahibesi jeanie buss bile kardeşi jim ve sağ kolu kupchak'ın saçmalıklarına dayanamamıştı.

    ama lakers'ta isimler değişse de kafa yapısı değişmemişti, bunu son 2 senede de görmek mümkün. 2017 haziran'ında mozgov'un devasa kontratı d'angelo russell'la beraber yollanarak sözleşmesi 2018'de biten brook lopez ve draft hakkına çevrildi. bu da lakers'ın "nükleer kış" olarak tarif edilen 2018 serbest piyasasına maaş boşluğu ile girmesini sağlıyordu. buraya kadar her hamle doğru ama buradan sonra dananın kuyruğu koptu. d'angelo russell bu takımın draftten seçtiği en hazır oyuncuydu ve yollanması demek yeniden yapılanmanın bitmesi demek olmalıydı. chicago'da ya sabır çeken jimmy butler ve indiana'da gemileri yakmış paul george için girişimlerde bulunulmalı, 2018'de de ona göre bir kadro kurulmalıydı. ama lakers yeniden yapılanmaya devam etmek istedi ve lonzo ball'u seçti. ve lakers için kırılma anı da bu oldu. paul george'un getirildiği bir lakers her oyuncuya cazip gelebilirdi. genç oyuncuların kendini bulması nereden baksan 2-3 sezon alıyor, anthony davis ve damian lillard gibi istisnalar haricinde böyle bu. ve sen 2018 serbest piyasası için niyetini belli etmiş durumdasın, ona göre cazip bir takım kurman gerekiyor. olası bir playoff yarışı ve yıldız oyuncu demek los angeles şehrinin gücüyle birleştiği zaman banko yıldız oyuncu demek. ama yeniden yapılanmayı tercih etti magic johnson ve yeni yönetim. 2017 drafti yetenek kaynıyordu ama yetenek kaynayan draftler aynı zamanda inanılmaz tehlikeli oluyor. bill simmons bu konuda 2014 draftini çok işledi, bu kadar çok 1 numara adayı varken (wiggins, embiid, exum, parker-embiid dışındakiler toz duman oldu) yapılması gerekenin takasla asset alıp aşağı inmek olduğunu yazdı çizdi adam. bence 2017 drafti de böyle bir draftti ve lakers bu drafte hiçbir şekilde girmemeliydi. gard olarak lonzo, fox ya da smith jr seçebilirsin, smith jr lisede çapraz bağ koparmış (atletik oyuncu için handikap), fox ise %23'le üçlük atıyor, lonzo ball'un ise şut stili sakat. seçme, daha iyi. bırak başkası uğraşsın adamdaki cevherle. senin amacın 2018 serbest piyasası ise bir an önce hazır olman lazım ki tercih edilebilir ol. 1 senelik zamanın var, randle belli bir düzeyde kalmış, ingram çok ışık vermemiş, clarkson'la nance jr desen potansiyelleri belli. senin yapman gereken amiyane tabirle bozuklukları tümlemek.

    ama lakers bunu da yapmadı ve üzerine 2018 piyasası için maaş boşluğunu daha da artırdı, clarkson ve nance jr'ı yollayarak clarkson'ın 2020'ye kadar olan 2 yıl 25 milyon dolarlık kontratından da kurtuldu. bu esnada takım karıştı, lonzo beklentileri karşılayamadı, ingram istikrarsız oynadı. randle ise nance jr gittikten sonra kariyerinin en iyi dönemini geçirdi. bir de 2017 draftinin ortalarından kyle kuzma ve josh hart seçildi, onlar da fena çıkmadı. geldik 2018'e. gençlerle iyi kötü gelmişsin bir yere. yapabileceğin iki senaryo var, ya gençlerle devam edeceksin ve gene orta halli rol oyuncuları alacaksın ya da yine yeniden yapılanmayı bitireceksin ve kazanmaya başlayacaksın. lakers öyle saçma bir iş yaptı ki aklınız durur. lakers 34 yaşındaki lebron james'i kadroya kattı. lebron james iyi kötü efsanesini oluşturmuş ve daha da güçlendirmek için lakers'a gelmiş. bu ne demek, lebron james'in kariyerinde kısa sayılabilecek bir dem kalmış ve şampiyonluğa oynayacak demek. ama bunu yaparken süper zeka yönetim takımdaki tüm potansiyelli oyuncuları tuttu, tek ciddi ışık veren oyuncu olan julius randle'ı ise takımdaki pivot yokluğuna rağmen tutmadı. güler misin ağlar mısın? 2017-2018'in lakers'ın son 3 sezonunun açık ara en iyisi olmasının en önemli sebeplerinden birisi randle'ın takas bitiminden sonra gösterdiği performansken ve enes kanter'e veya evan turner'a yapılan manyakça teklifler gibi bir teklif yapılmamışken randle'ın tutulmaması açıklanamaz. benzer bir şekilde geçen sezon ribaund zaafı dışında faydalı bir oyuncu olduğunu ortaya koyan ve 3 milyon dolardan öte teklif bulamayan brook lopez'in tutulmaması da açıklanamaz cinsten. zaten ikisi de yeni takımlarında son derece iyi performanslar ortaya koydular bu sezon.

    neyse sezona girildi, bir mağlubiyet serisi bir galibiyet serisi derken lakers herkes birbirinin ensesindeyken konferans 4.lüğüne kadar yükseldi. bu sezon için filmin koptuğu yer de chrsitmas day'de yapılan golden state warriors maçı oldu. bu maçta lebron james sakatlandı ve lebron james'in yokluğunda potansiyelli gençler resmen şamar oğlanına döndü. bunlar şamar oğlanına dönünce lebron james pabucun pahalı olduğunu gördü ve sezon başında menajeri rich paul ile anlaşan anthony davis'in takas edilme isteğini açıklamasıyla tüm gemileri yaktı. bu da lakers için başka bir rezillik oldu. bütün sezon dalgalı ve yetersiz performans gösteren gençlerle anthony davis gibi mvp kalibresinde bir ismi almaya çalıştılar ve tarihi bir bozguna uğradılar. new orleans pelicans menajeri en son magic johnson'ın telefonlarına çıkmamaya falan başladı. herkesle takır takır takas yapan new orleans pelicans'ın şu hareketi çektiği belki tek takım olma başarısını gösterdi lakers böylece. durmak bilmeyen bir baskı ile anthony davis'i kapmaya çalıştılar ama pelicans magic johnson'ın blöflerini gördü ve yemedi. ondan sonrası ise lebron james'in iyice gevşemesi ile bitirilen bir sezon oldu. playoff beklentisi ile sezona başlayan takım geçen sezonki galibiyet sayısını sadece 2 artırabildi ve playoffa kalamadı.

    şu 6 sene boyunca sürekli bir plansızlık ve bir kaos ortamı hakim olmuş durumda lakers'ta. çağdışı yöneticiliğin zarar verdiği ve bu zararı kapamak için alelacele ve görece modern hamleler yapan bir takım hüviyetinde lakers. bir nevi osmanlı imparatorluğu gibi yani. 1700'lü yıllarda osmanlı da geride kaldığını görüyor ve işine yarayanı alıyordu ama ülke içi odaklar sebebiyle tam manasıyla gelişemiyordu ve yerinde sayıyordu. lakers'ın durumu da aynı bu. jeanie buss bu takımı hala aile şirketi gibi yönetebileceğini sanıyor ve inatla lakers geçmişi olan isimlere görev veriyor. ama artık işler eskisi gibi değil, eskiden lakers zaten kral olduğu için ne olursa olsun başarılı olması daha kolaydı. ama maaş olayının dengelenmesi ve artık milwaukee, detroit, minnesota gibi şehirlerin globalleşme sayesinde kıyıda köşede kalmaması sayesinde her takım belli bir güçte. en çağdaş örneklerden biri, minnesota timberwolves 2017'de logosunu değiştirdi ve uzakdoğu pazarına açılmayı başardı. ki o zaman bu takım nba'in en uzun süre playoff göremeyen takımıydı. ona rağmen minnesota'nın dahi bu pazara açılabilmesi demek işlerin değiştiğinin en önemli göstergesi. millet bir 10 sene önce bu pazara açılabilmek için yi jianlian'ı falan draft etmek zorunda kalıyordu. ama globalleşme öyle bir boyuta ulaştı ki sizin parasal olarak forsunuz eskiden 10 gömlekse şu an 3-4 gömlek. takımı doğru yönettiğiniz ve lüks vergisini abartı bir şekilde aşmadığınız sürece zarar etmeniz zor.

    lakers bunu göz ardı etti, "biz los angeles lakers'ız, illa alırız birilerini" diye düşündü. ama hem oyuncuların daha hızlı bir şekilde başarı istediğini (2015'te lamarcus aldridge'in lakers yerine ufak şehir takımı spurs'ü tercih etmesi) hem de artık göz önüne gelmek için los angeles, new york gibi şehirlere gitmek zorunda kalmamalarını göz ardı etti. bu şehirler tabii ki bir oyuncu için para demek, sponsorluk demek ama artık hepimizin elinin altında instagram var, lebron james'in bet sesiyle annesine "mutlu yıllar sana" diye şarkı söyleyişini bile duyabiliyoruz. (lebron hayranları laf etmesin, adam çok içten söylüyordu ama adamın sesi bet, yapacak bir şey yok) marcus morris'in çocuğundan tut, jae crowder'la d'angelo russell'ın büyükannelerine kadar her şeyden haberdar olabiliyoruz. eskiden kim marcus morris gibi rol oyuncularına dair bir şeyler bilirdi? ikizi markieff morris ile birbirlerinin yerlerine sınavlara girdiklerini dahi biliyoruz ya. bu adamların daha fazla spot ışığına gerçekten ihtiyacı var mı? bunun antitezi olarak kawhi leonard örneği verilebilir ama san antonio spurs tüm nba'in bu konudaki en müstesna iki takımından biri, öbürü de mormon kenti salt lake city'nin takımı utah jazz. onun dışında geri kalan 28 takım epey göz önünde ve üstüne üstlük takımlarının yükselişiyle houston, san francisco, toronto gibi nba için yeni büyük pazarlar da ortaya çıkmaya başladı, bu pazarlara ileride belki de seattle (geri dönerse), las vegas, kansas city gibi şehirler de eklenecek. bu da büyük pazar takımlarına alternatif yaratan başka bir durum. sen başarılı değilsin, alternatifin de var, o zaman tercih edilemezsin ki. yıllar yılı ingiliz futbolunun en büyüğü olan liverpool bile 2010-2015 arası fetretle kendine reset attı, klopp'un başarıları ve düzgün yönetimle yeni topluyorlar ortalığı. senin yapman gereken de tam olarak bu.

    ama tutup da tyronn lue gibi bir basiretsizi getirirsen, 2 senedir ne yaptığı anlaşılamayan rob pelinka'nın yerine iş bilen birini tutup getirtmezsen ve sırf lakers'la bağlantılı diye iş bilmez adamlarla iş yaparsan sonun bu olur. artık nba takımı yönetmek hata kaldırmıyor. hem iyi koç hem iyi yönetici lazım. bir zamanlar lakers'ta ikisi de vardı, mitch kupchak 2000'lerde kraldı, phil jackson'ı anlatmaya gerek bile yok. ama 10 senede tarihinin gölgesi altında kalan bir takım oldu lakers. yapılması gerekenler belli, umarım yapılır da gelecek sezon kanser olmayız.

  • surf&turf,amerika birleşik devletleri ve avustralya nın başını çektiği yeni bir yemek modasına verilen isim. aslında eski bir moda ama bize yeni geldi işte. deniz mahsulleri ile kırmızı eti aynı menü içerisinde servis ediyorsun buna da surf&turf diyorsun.

    kelime öbeğinde yer alan surf ibaresi ıstakoz, karides ve büyük etli balıklar gibi tüm deniz mahsullerini kapsamakta. diğer yandan turf kelimesi ise kırmızı et (özellikle bonfile gibi yumuşak özellikli etler) grubunu karşılamakta. surf&turf yemek anlayışının geçmişine bakıldığında; bu yemek tarzının yaklaşık altmış yıl önce özellikle kuzey amerika’da orta sınıfın karnını doyurmak için tercih ettiği bir yöntem olarak ortaya çıktığı ve asıl özelliğinin ise ekonomik ve doyurucu yemek yaklaşımı olduğunu söylemek mümkün. diğer yandan surf&turf beslenme tarzı günümüzde artık lüks restoranların menülerinde de yer almaya başlayan yeni akım bir yemek alışkanlığı olarak da kabul edilmektedir

  • dogfish head'in lezzeti bir ipa icin oldukca ayarindadir. bira manyagi amerikalilar arasinda oldukca populerdir. serbetciotu baskin ale tipi bu biranin tadini begenmeyip tuborg, efes gibisi var mi diyen koyludur. net!

    guncelleme: turkiye'de bulabileceginiz iyi ipa'lar; meantime india pale ale, brewdog punk ipa, brooklyn east ipa (burdaki east india bildigimiz hindistan'a tekabul eder, amerikayi hindistan zannetmelerinden dolayi ortaya cikmis bir karisiklik. bu yil dunya kriket sampiyonu olan west indies de amerikalarin hindistan olmadigi anlasildigi andan sonra uydurulmus bir isim. aslinda hindistan'i gercekten batida bulduk ama dogudaki de hindistan tabi)

    2020 guncellemesi. turk menseli en kral ipa gara guzu'nun 4c ipa'sidir - yeri gelmisken; gara guzu turkiye'de uretilmis en iyi craft biradir-.
    yine brewdog'un jack hammer adli ipa'si gonlumun bira efendileri arasina girmistir. bardaga doldurduktan sonra ilk koklayista bile hafif cakirkeyf oluyorum

  • bir gece sofrada atatürk misafirleriyle otururken, ekmeğe bir kuruş zam yapılacağı hakkında bir mevzuu açıldı.

    yapılacak zam hakkında herkes bir fikir beyan ediyordu. tartışmalar sürerken, atatürk “durun bakalım, bizim sofracıbaşımız ibrahim’in de fikrini alalım, o halk çocuğudur. bu hususta bakalım ne diyecek ?” dediler. sonra ibrahim’e dönüp “söyle bakalım ibrahim, bu ekmek zammına ne diyorsun ?” diyerek cevabını beklediler.

    ibrahim bey arkadaşımız “paşam, ekmek fakir fukara halkın başlıca gıda maddesidir. bu itibarla yapılacak 1 kuruşluk zam zengin tabakayı zaten ilgilendirmez. halk tabakası ise günde üç dört ekmek yer, bu da cebinden 3, 4 kuruş fazla çıkması demektir. zengin ve varlıklı olanlar esasında francala yer. onun için yapılacak zam, ekmeğe değil, francalaya ve buna mümasil diğer yiyecekler olan pasta, börek, çörek, bisküvi gibi varlıklı insanların yedikleri unlu mamullere yapılmalı” dedi.

    atatürk sofrada bulunanlara dönüp “ibrahim’in söylediklerini işittiniz mi?” diye sordu.

    -“evet, işittik”.
    -“o halde biz de ibrahim’in fikrine iştirak edelim ve ekmeğe yapılacak 1 kuruşluk zammı kabul etmeyelim”

    atatürk’ün yanıbaşında - çankaya köşkü kütüphanecisi nuri ulusu’nun hatıraları - derleyen mustafa kemal ulusu- doğan kitap

  • ahanda en uyuz olduğum müşteri tipi gel hele keke gel bak ne anlatıcam şimdi. te yazın ramazan bayramı haftası diye siparişi yüklü girdik 2 tır geldi. o malları atana kadar canımız çıktı. ardından her yeri domestosla cifle dip köşe bucak temizledik. temizlik arabamız var 3-4 tur dönmüşümdür. herşey bitti tam kasaya geçicem o da ne müşterinin biri geldi yerler cips içinde herkes basıyor süpürge varsa süpürün yazık dedi. lan dedim ne cipsi amk 1 saattir temizlik yaptım her yer cillop demeye kalmadan ne göreyim abartmıyorum ekmek dolabının ordan içecek reyonuna kadar yaklaşık 30-40 adım yerler cips kırıntıları.

    ama nası çıldırdım nası gözüm döndü bulsam yapanı orada sikicem o sinirle. neyse 10 dakkada süpürüp temizledim söylene söylene ama sesli söyleniyorum ki şayet duyuyorsa utansın pezevenk yok efendim nerdeee bunların ar damarı çatlamış ar damarı. kasaya geldim bir araba yanaştı elinde bomboş cips paketini uzattı "ben bunu yödim göçsene gasadan" bi de böyle parmağını ağzına sokup dişinin kenarında kalan cipsleri de yiyo herif gözlerimde etna yanardağı patladı amk şimdi ben bu sığıra neyi anlatacam da anlayacak olm. o günden beri adamın adı yaban kaldı. mına kodumun keltoşu. kel sözlük yazarlarını tenzih ederim sözüm size değil canlar.