hesabın var mı? giriş yap

  • benim daha çok dikkatimi çeken, dondurmacının 3 milyon abonesinin olması... algoritma ikide bir karşıma çıkarmasın diye videolara bakmadım ama bu insanlar ne izliyor da 3 milyon abone topluyor? cevap belki de başlığı açanda gizli...

  • akşam ailecek sofrada otururken eşime bir şey anlatmaya çalışıyorum. ama defne müthiş tiz sesler çıkarıp konuşmamızı sürekli engelliyor. defalarca rica ettikten sonra bir noktada dayanamayıp yüksek sesle patlıyorum. bu defne'ye hayatta ilk bağırışım. son olsun:

    - yeter ama kızım annenle konuşmaya çalışıyorum!

    (birden gözleri doluyor, içine kapanıyor, yıkılıyorum, hemen sarılıyorum)

    - çok özür dilerim bağırdığım için tatlım.

    (ağladı ağlayacak, sesi titriyor, sarmaş dolaşız)

    - baba...

    - söyle canım?

    - neden...

    - neden mi bağırdım?

    - hayır, neden... neden çok üzüldüğümüz zaman alt dudağımız titrer?

  • 2-3 yabancı arkadaş edinir ve facebook'ta twitter'da ingilizce iletiler anında başlar. bununla da kalmaz, geri kalan 2819329 türk arkadaşının türkçe iletilerine bile ingilizce karşılıklar vermeye başlar. amaç: yabancı arkadaşlarım var + sadece 1 haftada ingilizce öğrendim + ingilizce benim için bir sınıf atlama aracı.

    devamında ise kafalar ortaya yuvarlak biçiminde getirilmiş* erasmus pozu...

    ek olarak da, okudukları taşra üniversitesindeki yaşamlarına geri dönünce, "ayy polonya'yı / letonya'yı / bilmem nereyi çok özlüyorum. artık türkiye'de yaşamak boğuyo abi yaaa" nidaları... ve tabi ki feysbukunda, mezun olduğu taşra üniversitesi yerine akademizia polska bilmemne hrvstsyjayka falan. amaç: avrupa' da okudum ben.

    eyvah eyvah! nasıl da unutmuşum. bir de ota boka lol, awesome tabi ki!

    not: bu tanımı yalnızca kezbanlara değil, erasmus abazanı mal erkeklere de armağan ediyorum.

  • size hiç saygı duymadım çünkü beni sürekli arkadaşlarımın yanında küçük düşürdünüz. kilolarımla dalga geçerek onlara örnek oldunuz. başarılıydım fakat her türlü etkinliğin baş kahramanı olarak sırf daha güzel gözüktükleri için hep o sevimli, şirin kız ve erkek çocuklarını tercih erttiniz. bir kere 500bin liram vardı. okulun yanındaki marketten 250 bin lira vererek cips almıştım. haliyle para üstü olarak 250 bin almıştım. çılgın bir kalabalık vardı bakkalın önünde. bakkal benim ödeme yapmadığımı sandı cüzdanımı alıp baktı. 250bin lira var bunu bana vereceksin dedi. direndim. seni okuluna şikayet edeceğim dedi. et dedim ben de. ispiyoncu sınıf arkadaşlarım olayı sana anlatmışlardı. beni, tüm sınıfın karşısında tahtaya kaldırdınız ve azarlayıp aşağışadınız. tarafınızdan iftiraya uğruyordum. o gün ağlamamıştım çünkü iğrenmiştim sizden. tek hatırladığım deli gibi kalbimin çarptığı. bir daha o markete hiç gitmedim. sizi de hiç sevmedim. yıllar sonra karşılaştık. büyümüş, zayıflamış, çocukluk halinden çıkmış ve ergenliğimi atlatmıştım. başarılıydım. sen ise bir grup öğretmen arkadaşınla oturuyordun. beni gördün ve benimle övündün, işte benim öğrencim diyerek... ben sadece samimiyetsizce gülümsedim. keşke o gün söyleyebilseydim, beni sizin iyilikleriniz, zekanız, bilgi kaliteniz yetiştirmedi, beni sizin ikiyüzlülüğünüz, gaddarlığınız ve kötülüğünüz yetiştirdi.

  • vatandaşı tecavüzcülerden, sapıklardan, hırsızlardan ve katillerden korumakla mükellef olan polis memuru devletin kendisine tahsis ettiği araçta vatandaşa tecavüz ediyor.

    "vatandaş şimdi kime güvensin ?" diye sordurtan çirkin ve aşağılık olay.

  • göçün ve aradan 1 nesil dahi geçmeden istanbul'a yeni göçeceklere 'gelmeyin yeaaa yer kalmadı burda' diye atarlanıp, 9 göbekten istanbul'lu havası yaratın.

    (bkz: yalan mı?)

    not: istanbul'da oturmuyorum, sadece yaptığınız ikiyüzlülüğü yüzünüze çarpacak biri lazımdı. hadi şimdi koşarak çok kötü butonuna. öyle yapınca göçmüyorlarmış!

  • "boş yapma abdülhamid" diyerek osmanlı kültürümüzü hedef alan diyerek yazar açıkça yalan söylemektedir. burada abdülhamid adlı bir twitter kullanıcısı ebrara söylediklerine karşılık ebrar cevap vermiştir. bunun açık açık böyle olduğunun bilinmesine rağmen yalan söylemek büyük kötülüktür.

  • 5-6 yaşlarında iken [1992-93] yaşadığım ve hayatta garibanlık sebebiyle başıma gelen en acı olaylardan birini paylaşmak isterim.

    izmir'in küçük bir ilçesinde yaşayan 5 çocuklu fakir bir aileydik. babam iş bulunca çalışan ama beş çocuğa yetişeyemen bir badanacı [duvar boyacısı] ydı.
    elektriksiz, susuz farklı evlerde aralıklarla 7-8 sene kadar rezilce yaşadık. ailecek yoksulluğun ve muhtaçlığın her türlüsünü gördük. camiden, mezarlıktan su taşıdık, pazar bitimi ucuz sebze meyve almaya, toplamaya gittik. daha neler neler...

    neyse, bir yaz akşamı annem ve 5 kardeşimle parktan eve dönmüştük. koşup oynadık derken o kadar susamışım ki, eve girer girmez hemen koşup tahta dolabın içindeki bulduğum ilk şişeyi kafama diktim. zira evde buzdolabı bile yoktu.

    ansızın içime bir ateş düştü, boğazıma bir bıçak saplanmış gibi oldu. can acısından ve boğazımdaki yanmadan sesim bile çıkmadı, gözlerimden kanlı bir yaş gelmeye başladı, boğuk sesler çıkara çıkara köpürmeye başladım. meğer evde aydınlanmak için kullandığımız gaz yağı bitmiş, annem de bakkaldan gazyağını yeni alıp gelmiş ancak aceleyle evden çıkarkan ulaşamayacağımız bir yere koymayı unutmuş.
    içtiğim suya benzer sıvı gazyağıymış. gırtlağım ve ses tellerim oracıkta parçalandı...

    annem durumu farkedince çığlık çığlığa beni kucağına alıp büyük ablamla birlikte hastanaye koştu, taksi vs çevrede yok, arabalarsa tek tük geçiyor. yolda babama ve sarhoş bir arkadaşına rastladık, onlar da geri dönüyorlarmış. bu kez onlar da peşimize takıldı bir süre sonra acil servise vardık. ben olanı biteni fragmanlar halinde hatırlıyorum. acilde önce litrelerce suyla midemi yıkadılar, daha sonra yine belki bir litre kadar zeytinyağını mideme bastılar ve ambulansla behçet uz çocuk hastanesi'ne bizi sevk ettiler.

    birkaç gün hastanede yatmışım, uyandığımda babam ve ablamın çok acıktıkları, simit alacak kadar bile paraları olmadığı ve benim kurtulduğuma dair sevindirici haberi ilçedeki anneme verecek bir telefonu edemediklerine dair bir yürek burkan bir konuşmaya şahit oldum. ikisi de yoksulluktan canlarindan öyle bezmişlerdi ki ben ayılınca önce usul usul sonra da hüngür hüngür ağlamaya başladılar. zavallı annem kim bilir o iki gün zarfında ne hissetti, nasıl kendini teskin etti bilemiyorum.

    kendimi toparladıktan sonra hastaneye babamın bir senet imzalayıp bırakarak bizi çıkardığını, ilçeye giden dolmuşlara yalvar yakar veresiye binerek eve geldiğimizi hatırlıyorum. boğazım ve ses tellerim aylarca kendine gelemedi, konuşamadım. az buçuk sesler çıkarmaya başladığımda da sesim ergenlik çağına yeni girmiş akordsuz bir oğlan çocuğu gibi çıkıyordu. fakat katı gıdaları belki bir sene kadar rahatça çiğneyip yutamadım.

    sonraki yıllarda hayatı toparlamak ve ailemin güçsüzlüğüne inat güçlenmek için elimden geleni yaptım, babamın babası, ablalarımın abisi rolüne büründüm, küçük yaşta çalışmaya başladım. para, pul, itibar, kariyer vs hepsini tek tek söke söke kimsenin de hakkına girmeden çekip aldım. ailemi yoksulluk girdabından bir şekilde çıkardım.
    ramazan ayları başta olmak üzere büyüdüğüm semtlerde tıpkı bizim gibi yoksul ailelere elimden geldiğince son 8-10 senedir yardım etmeye çalışacak bir hale geldim.

    kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmazmış derler. soğuk su işi bende yıllar geçtikçe takıntıya dönüştü, o günden sonra asla ılık ve sıcak su içmedim, içemedim. yaz kış dolapta her daim soğuk su bulundurdum. beni yakından tanıyan evine gittiğim veya evime gelen herkes mutlaka soğuk su ikram etmeye yoksa da mutlaka ılık su dolu bardağın içine buz atıp getirmeye başladılar. zira kimseye açıklayamasam da o soğuk suyu içmezsem sanki yine içimin yanması başlayacakmış gibi hissediyorum...

    kıssadan hisse çevrenizde yardıma muhtaç birileri varsa mutlaka bir şeyler yapmaya çalışın, kimin hayatına nasıl dokunacağınızı bilemezsiniz...