hesabın var mı? giriş yap

  • sahaflık etiğini bilen, müşterisine sahip çıkan site.

    akademik bir çalışma için belli konuda kitapları topluyordum. eledim, inceledim, kitapların tamamını almak için minimum (2) kargoya bölecek şekilde ayarladım. ilk sahafın kargosu hemen geldi. ikinci sahaf (x sahaf diyelim) mesaj attı: falanca kitap yok. yine de gönderelim mi?

    kitabın eksik olması kötü çünkü tematik bir sipariş veriyorum. sonradan o kitabı tek başına sipariş etmek zor. üstelik bu kitabın yokluğu nedeniyle kargo ücretsiz olmaktan çıkacakmış, kargo ücreti de ödemem gerekecekmiş. ya da aynı fiyata başka bir kitap alacakmışım.

    x sahaf'a, aldığım şeyin elma, armut olmadığını, kitap olduğunu (aynen bu şekilde) ifade ettim. cevap gelmedi.

    bunun üzerine nadirkitap yetkilisine ulaştım. hemen döndüler. sahaf adına özür dilediler. eksik kalan kitabımı başka bir sahaftan (y sahaf diyelim) bulmuşlar. onu da ücretsiz elime ulaştıracaklarını söylediler.

    üstelik, üstüne para verecek oldular. kitap, y sahafta x sahaftakinden daha ucuzmuş. aradaki farkı iade edebiliriz dediler.

    teşekkür ettim. gerek yok dedim. donanımhaber ölücüsü değiliz. o paraya o kitapları alacaktım ve almış oldum.

  • elimde camide terleme görüntüleri var. ama sanatına laf yok: çünkü bi boka benzemiyor.

  • sorumsuzca yaptığı alışverişleri yüzünden gelen kredi kartı borcunu zavallı marshall'a yığması, çevre dostu bir avukat olmak isteyen marshall'ın hayaline engel olması, kıyafetlerine ayakkabılarına gereksiz bağlılığı ve bunları hayatının merkezine koyması, sorumsuzluğu, herkesin işine karışıp durması ile lily dizide en sevmediğim ve itici bulduğum karakter.

  • orası afganistan değil maalesef . leş şiddet kültürünüzü alıkoyacağınıza oraya taşımaya çalışıyorsunuz. değişmek yerine sığındığın adamı değiştirmeye çalışıyorsunuz.

    bize vize vermek için 100 takla attırırlar . ne kadar gebeş kaplumbağa varsa güle oynaya alırlar . onlara da müstehak diyecem de giren bize girmiş.

  • sene 1922 iken, abdülmecit'in torunu münire sultan hanımın konağının yerine yapılmıştır maçka palas.. mimarı guilio mongeri bey, levanten bir ailenin varisi olarak istanbul doğumludur ve türk mimarisinin birinci dönemi olarak adlandırılan akımın öncülerinden biridir.. maçka'yı yaparken de milano saraylarından etkilenmiştir a, bey değil mi yapar efendim..

    maçka palas, dönemin sosyal yapısı itibarıyle de, bir cemaat hayatına ev sahipliği yapmıştır, ki bu coğrafyada sıkça rastlanan bir hadise değildir bu.. haniya bir entelektüel komün diyebileceğimiz "maçka palas cemaati"nde kimler yoktur ki?.. bir yanda kerime nadir romanının tashihlerini yaparken, öte yandan celal bayar'ın oğlu bey kitapları kaldırarak ağırlık çalışmakta; üst katta bir devrim mağduru olan rus aristokratı albay gorodetzki bey çift kale eskrim ve tenis çalışıp -ki türk eskrim ve tenis tarihinin bir nömreli ismidir; hatta kızı mila da kendi kazandığı tenis madalyaları koleksiyoncusudur ya-, kimce ordu nişanına bakıp ağlarken, hemen yan komşusu roni margulies bıyıklarını uzatıp elsa'sını aramaktadır.. aynı esnada, binanın doğu cephesinde mesnevi türkçe söylenmektedir ağır aksak, ve ve elbette abdülhak hâmid, bey yani..

    efendim, abdülhak hâmid bey, ziyaretçilerini maçka palas'da hep cuma günleri kabul buyurmuştur.. bu meşhur edebî, ah mon cher toplaşmaların da hiç değişmeyen bir oturma düzeni mevcuttur ya, öyle elini kolunu sallayan eli kolu sallanan bir yere oturamaz kuzum.. misal halid ziya ve cenap şahabeddin'in hâmid beye en yakın koltuklarda oturması palas'ın bir geleneğidir.. ve fakat ibnülemin teşrif etmişse o mümtaz cuma günü, bey abdülhak'ın en en dibine oturması farzdan kabul edilmiştir.. diğer onur konukları olan ubeydullah efendi, mithat cemal kuntay, sami paşazade sezai, faruk nafiz çamlıbel gibi mutena zatlar da locaydı, balkondu, kanepeydi kendi aralarında kura çekerek üleşmişlerdir; sonra gelsindir muhabbet, gelsindir sohbet oh ne âlâ memleket.. bu cuma ayinlerini bize tanıklıklarıyla anlatan taha toros beydir, lakin münevver ayaşlı hanım da hadiseye el atmıştır sonrasında..

    münevver han'fendi göre, bu toplantıların günü çarşambadır.. hatta çarşambaların değişmez konuğu da tarhan'ın derin bir gönül bağı duyduğu necip fazıl'dır, üstelik necip beyin geç kaldığı veya gelmediği günlerde, hâmid beyin bedbaht olarak, "ah gelmedi, niçin gelmedi? o gelmeyince içim sıkılıyor" diye yakındığını da biliyoruz efendim münevver hanımın anılarından.. ah ayrıca, yahya kemal beyin de bu çarşambalara iştirak ettiği ve lakin şairin, maçka palas'da kendini 'taşralı' hissederek, sıkıntı içinde kıvrandığı da bir tevatür olarak kulağımızda hâlâ duruyor azizim..

    hâmid beyin, sevgili lüsyen'niyle olan tutkulu kavgaları da maçka palas'ın tarihinde yer etmiştir; zaten kendi de son nefesini, bu dört kapılı destanın ortasındaki pirinç karyolasında vermiştir.. lakin lüsyen hanım, refikinin vefatından sonra bir süre daha maçka'da oturmaya devam etmiştir, balkonda mayo ile güneşlenmeyi pek sevmektedir çünkü.. e hal böyleyken, apartmanın gençleri arasında bir rontçuluktur alıp başını gitmeye başlamış, hadiseden enikonu bunalan ebeveynler, palas'ın emektar sahibi mösyö caivano'ya lüsyen hanımı şikayet etmişlerdir.. aldığı uyarıları hiç sallamayan hanım lüsyen ise, güneş banyolarına devam etmiş, lakin sonunda mösyö caivano tarafından apartmandan çıkarılmıştır..

    bu evlere şenlik tarih, şimdilerde guccilerin haccilerin eline düşmüştür ya ne diyelim, hangi gamdan çalalım bey.. bey sana diyorum kalk kalk, gamsız herif..