hesabın var mı? giriş yap

  • sünek malzemeler düşük sıcaklıkta gevrekleşir ve kopma yarılma gibi olaylar yaşanır. bu sıcaklığa geçiş sıcaklığı denir.
    çelik ne kadar dayanıklı olsada dönemin koşulları gereği bir takım testler yapılamamış ve çarpmanın etkisiyle oluşan 100 metrelik çizikte yer yer yarıklar oluşmuştur.
    yarıklardan okyanus suyu çok büyük kütlesel bir debi (birim zamanda akan miktarı) ile geminin alt kısımlarına dolmaya başlamıştır.
    geminin tasarımında buna da çözüm vardır, su ile dolan bölgedeki kapılar kapanırsa güvenli şekilde yola yola devam edilebilirdi ancak kapıların geç kapanması ve çelik kapılardaki perçinlerin esneme payı ihmal edildiğinden fazla basınca dayanamayarak onlarda kopmuştur.
    artık geminin ön alt kısmının büyük bölümü su ile doludur.
    ön taraf batmaya başlamış devasa pervaneler su yüzeyine çıkmıştır.
    meydana gelen çok büyük iç gerilmeler geminin ortadan ikiye bölünmesine yol açmış ve geminin batışı 3.5 saate yakın sürmüştür.

  • bu acıya birinci taraftan şahidim. abim öldüğünde annem 43 yaşındaydı. abimin cenazesinden 1 hafta sonra işine döndü, 1 ay sonra ev taşıdık, 3 ay sonra tatil yaptık. annemin yaşamaya çalışmasını gözünden görüyordum. öyle bir acı ki bu kendini bir pençelerine bıraksa bir daha toplanmaz korkusu vardı kadının gözlerinde. bizim için yaşamayı seçti. annem bir hafta sonra işine dönerken böyle densizler yine eleştirmişti, annem cevap olarak da 'ben şimdi dönerim dönmem, dönmezsem ne değişecek ki, en azından bir işe yarıyorum' demişti. kendisi sınıf öğretmenidir. hayatınızda en fazla kırılan kemiğin acısını yaşamışsınız, sizin ne haddinize nasıl acı yaşanır öğretmek?

  • sdp il binasında yakalanmıştır. kendisini hem polise sdp flamasıyla molotof atıp hem de doğruca il binasına gittiği için kutluyorum. kahraman polisimizi hiç uğraştırmamıştır.

  • bir paylaşımında "kadınlarımız" ifadesi geçiyor diye zülfü livaneli'yi linç eden, çoğunluğu feministlerden oluşan kesimdir.

    gerekçe şu:

    "neden 'kadınlarımız' deyip sahiplik ifadesi belirtiyorsun?"

    "biz, kimsenin bir şeyi değiliz."

    "sadece 'kadınlar' diyeceksin."

    hiç beklemediği bu tepki karşısında adamcağız şu açıklamayı yapmak zorunda kalmış:

    -----
    beyinlerdeki hastalık korkunç düzeyde. bazı kadınlar korkunç cinayetleri unutmuş, “kadınlarımız” dememi eleştiriyor. peki , çocuklarımız, yurttaşlarımız, yoldaşlarımız , işçilerimiz de demeyelim. kadınlarımız diyen nazım hikmet’i de sansürleyelim. oldu mu?

    peki bu kadar soğukkanlı biçimde davrandığınız öldürülen, yakılan kadınlar için öneriniz ne? kadınlarımız’ı kadınlar’a çevirmek mi?

    sahiplenmek ile sahip çıkmak iki ayrı kavram.
    -----

    "kadınlarımız"lı paylaşım
    açıklama

    neden bu ülkenin hiçbir şeyi normal değil?