• geçen sene bahçede beyaz bir kedi bulmuştum. sözlük benim günlüğüm gibi, yazmasam olmaz. marifet diye anlatmıyorum, unutmamak için. neyse işte bir sene önce bembeyaz bir kedi buldum, uzun tüylü ama nasıl perişan. kir içinde, gözleri akıyor, iğne ipliğe dönmüş. uzun tüyler keçeleşmiş. boynunda çıngıraklı kirli pembe bir tasma... insan hayvan, herkesten korkup kaçıyordu. beni tanıyan herkes onu söylüyordu bana, sen gördün mü, bak böyle bir kedi var diye. biliyorlar ilgilendiğimi, kedilerin muhtarıyım ben.

    kedicik bir gün geldi bana. çok açtı. belki anladı benim muhtar olduğumu. başka kimseye gitmemişti. o zaman koydum aklıma onu kurtaracağım. kar yağacak dediler. bir gün aldım kutuyu elime, blok blok gezdim, pisi pisilemekten dilimde tüy bitti. tam umudumu kaybettim eve dönerken uzaktan beyaz bir gölge çıktı çalıların içinden. çok açtı, her zamanki gibi. o yemek yerken tuttum koydum kutuya. kuş gibi hafifti, hiç direnmedi bile. veterinere gittik, ciğerlerde enfeksiyon, gözde enfeksiyon, mantar, ne ararsan var. ev kedisiymiş ama muhtemelen yaşadığı evde de çok iyi bakılmamış dediler. ve yine muhtemelen üretim kedisiydi. on gün orada kaldı. biraz iyileşti. sonra bize geldi. antibiyotik damla derken daha da iyileşti. bu arada o perişan haline rağmen yuva bile bulduk. ama yapamadı yuvada. ikinci gün aradılar, paralamış insanları. kediler sizi çok feci paralayabilir, cidden. şimdi gülerek yazıyorum ama o anki şaşkınlık ve çaresizliğimi anlatamam. kaldı mı bu deli benim başıma? beyim istemez ama bu perişan sefili sokağa geri mi atayım? yuva aradım yok. gerçekten kaldı başıma. kısırlaştırdım önce. kim bilir kaç kere doğurdu, memeleri kist olmuş hep. eve alışması biraz zor oldu, evdeki diğer kedilerime nasıl saldırdı anlatamam. gariban zarife'me takmıştı, parçalamaya and inmişti. ama kısırlaştırma sonrası bayağı sakinleşti. alıştılar birbirlerine. o kadar saldırgan, o kadar deli ama bana bir kere bile tırnağını değdirmedi, biliyor musunuz?

    hah ben bunu yazacaktım. nankör derler ya bunlara, nasıl gülüyorum. nankör mü? insan hayvan ayırmadan katil gibi saldıran kedi bana bir kere tırnağını değdirmedi. biliyor çünkü. onu kurtardığımı biliyor. ben yatayım, hemen ayak ucuma yatar. hep bana temas etmek ister. güvendiği tek yaratık benim çünkü. veterinere gittik, veteriner dokununca çıldırdı. başına ben dokundum, tamam güzel kızım dedim, sakinleşti. ben böyle bir aşk görmedim be. kimse beni böyle sevmedi, kimse böyle bilmedi kıymetimi. nankör mü, bu mu nankör? gülerim size.

    pamuk dedim ben ona. büyülenmiş gibi izledim iyileşmesini. bu son bir senede bir güzel oldu anlatamam. rüya gibi geliyor, sanki hep bizimleydi. ama asıl büyüleyici olan bana olan güveni, sevgisi bağlılığı... o kadar kişi sana yardım etmek istedi, neden bana geldin acaba? sen mi beni seçtin, ben mi seni, yoksa kader mi bağladı bizi pamuk? ne güzel böyle sevilmek, güvenilmek... korkulan değil, koruyan, seven, kucaklayan, yaşatan, iyi eden olmak ne güzel... sayende ben beni de seviyorum pamuk, sağol be.

    edit : debe olmuşuz, güzel yürekli suser arkadaşlara teşekkür ederim. bu debeyi, her biri kalbimden minik bir parça koparıp giden kurtaramadığım pamuklara ithaf ediyorum. onlar daha çoklar ama böyle kurtarabildiğimiz iki üç tanesi ile avunmaya çalışıyoruz. evcil hayvanlar bizimle yaşamak için atalarımız tarafından değiştirilmiş, asıl yurtlarından koparılıp dünyanın çok başka yerlerine taşınmış yaratıklar. bize muhtaçlar, bizimle daha iyi iletişim kuruyorlar, bizi anlıyor ve seviyorlar. biz de onları daha iyi anlıyoruz. o yüzden onların acıları da bize daha çok dokunuyor. sokaklarda yaşamak, hiç bitmeyen bir savaş. ben ve benim gibiler de bu savaştaki gönüllü hemşireleriz sanırım. bazen yoruluyoruz, yeter artık diyoruz ama sokakta birileri olduğu sürece bırakma lüksümüz olmuyor. o zaman dönüp kurtardıklarımıza bakıp avunmaya çalışıyoruz. ölüm tabii ki hayatın gerçeği ama bu beton yığınları arasındaki yaşamları doğal olmayan yaratıklar için ölümü de doğalmış gibi kabullenmek pek de mümkün olmuyor.

    edit: pamuk’um ölüyor. bana bir kere diş veya tırnak geçirmeyen hayvan ölüm döşeğindeyken elimi ısırdı. elim şiş ve çok açıyor ama kalbimin acısının yanında hiçbir şey değil. bekliyorum. huzur içinde uyuyor şu an. her an gidebilir. ne zormuş ölüm nöbeti tutmak.
  • sevgili nada'nın say bakalım'ından bir şarkı.
    kucağımda bebem, balkonda şaşı/beyaz kedim, döne dolana bunu dinliyorum/söylüyorum bi süredir. çok güzel yahu!

    sözlerini de yazayım tam olsun:

    çiçekler hep açar (miyav)
    bir gün hepsi solar (miyav)
    her şey gelip geçer (miyav)
    (miyav)

    bir tek sevgi kalır (miyav)
    bir tek dostluk kalır (miyav)
    bunu bilir insanlar (miyav)
    (miyav)

    bugün biraz yağmur yağdı
    rüzgar sustu güneş küstü
    sokaktaki beyaz kedi
    üşüdün mü?
    beni düşündün mü?

    bulutlar ardında (miyav)
    güneş uykuda (miyav)
    herkes bir rüyada (miyav)
    (miyav)

    tekrar oyun başlar (miyav)
    sevdiğim arkadaşlar (miyav)
    günler gelip geçer (miyav)
    (miyav)

    dinlemelik link!
  • istanbul-bakırköyde tattoo ve piercing üzerine bir iş yeri. ücretsiz 'atatürk imzası' dövmesi yaptıklarını biliyorum.
  • canım kedim, neler de okudum öyle hakkında; ama yok benimki sağır değil maşallah en ufacık seste gözlerini pıt açıveriyor; hayır ben de sağır sayılırım fena olurmuş, ayrıca bu sağırlık sonradan olmuyormuş, doğuştan geliyormuş. ankara’da sahiplendim, ankara kedisi de değil van kedisi de; kısa tüylü, uzunca bedenli her şeyiyle tam bir tekir ama bembeyaz işte ovlum, niye öyleyse, kimse kimlerdense iki kez sokağa atılmış, aslında üç aylık bir yavruyu tercih ediyordum, kader kısmet on aylıktı aldığımda, kocamandı, iyi ki de çıkmış karşıma. hala isim koyamadım, ne düşünsem ovluma yakışmıyor sanki. ovlum diyorum, bakıyor, bekliyoruz bakalım kulağına okuyacağım ismi.*
  • tanışalım, ben nazlı: görsel

    bu fotoğrafımda iki aylığım. 8 ağustos’ta üç ayıma basacağım.

    şimdi rengimden bahsediyoruz ya. bu aslında o kadar iyi birşey değilmiş, biliyor musunuz? benim insanların televizyonunda bir belgesel vardı, oradan izledim: doğada düşmanlarından gizlenmek ve avına görünmeden yaklaşmak için farklı renk ve desenlerdeki bir kürke sahip olmak daha avantajlıymış.

    nitekim, kar leoparı denilen bir abla var. yerinden sıçrayana kadar ben bile göremedim. hayır, ekrana o kadar iyi kamufle olmuş ki, kokusu bile elektron ve sıcak kablo gibiydi.

    kaplan dedikleri heybetli bi abi var. onun da çizgileri aynen ormandaki ağaçların gölgesi gibi. uzaktan bakınca göremiyorsun.

    ben ise nereye saklanırsam saklanayım, belli ediyorum kendimi. neyse ki evdeyim, doğa denilen yerde hayatta kalma şansım zormuş doğrusu.

    peki niçin beyazım ben? annem de beyaz olduğu için. gerçi babam griymiş, ırkı da farklıymış. onun için bana “melez” diyorlar.

    bu iyi birşeymiş mesela. her iki ırkın üstün özelliklerini almışım. bu özelliğim, beni genetik hastalıklara karşı daha güçlü yaparmış.

    “safkan” arkadaşlar ise daha hassasmış bu konuda. benim gibi beyaz ama mavi gözlü ankara kedileri sağır olabilirmiş. yine benim gibi beyaz ama kulakları kıvrık olan scottish fold’ların ise kıkırdakları zayıf olduğu için, ömür boyu ağrılar çekermiş. yazık değil mi?

    işte doğadaki arkadaşlarda bulunmayan ama benim gibi ev kedilerinde olan kıvrık kulak; tüysüz, kırışık deri; kısa kuyruk gibi özellikleri hep siz insanlara borçluymuşuz. yani bu kuzenlerim, sizin yarattığınız “frankenstein”larmış.

    bunu duyunca üzüldüm. “ben frankenstein mıyım?” diye miyavladım insanıma. şükür ki değilmişim. dedim ya, melezim ben. hem alnımda bir duman lekesi var, babamın hatırası.
  • bembeyaz olan yani. cinsinden ırkından bağımsız olarak beyaz kedi her zaman en fazla tercih sebebi. beyaz bir tekir kedi dahi, insanlar arasında diğerlerine tercih edilir "evde beslemek için". zaten çoğunlukla göz renkleri haricinde van veyahut ankara kedilerinin beyaz tekir kedilerlerle arasında kayda değer fark bulunmaz. kedi kedidir, beyaz kedi de nadir bulunur...
  • kedilere beyaz rengini veren gen, aynı zamanda kedileri sağır eden bir gendir. araştırmalara göre, iki beyaz kedinin çiftleşmesinden doğan kedilerde sağırlık oranı %22, mavi gözlü olunca ise %85'e kadar çıkabiliyormuş. bilginiz olsun.

    araştırma da burada : a
  • sağır olduklarından dolayı sinirli ve paranoyaktırlar. hiç neden yokken gelip saldırabilir. kediler insanların ses tonundan o anki ruh hallerini neşeli, sinirli vs anlayabilir.

    ancak beyaz kediler hiç bir şey anlayamıyor. iç güdüleriyle hareket ediyor.

    https://evrimagaci.org/…orkulu-ruyasi-sagirlik-3018
  • (bkz: ankara kedisi)
    (bkz: van kedisi)
hesabın var mı? giriş yap