• bunu başka bir yere yazmıştım, buraya da göndermek istedim.

    beyaz yakayı çok net bir şekilde ikiye ayırmak lazım. genelde operasyonel işlerde çalışan, işi özel bir kabiliyet gerektirmeyen, dolayısıyla da kolay replace edilebilecek insanlar birinci grupta. bu gruptaki birinin zaten ay sonunu getirmek dışında yapabileceği pek bir şey yok artık, hele ki günümüz türkiye şartlarında alım gücü bu kadar düşmüşken, yaşam bu orta sınıf için git gide daha çok güçleşiyor. özellikle de geçmişte alışkın olduğu lükslerinden de uzaklaşmak zorunda kalınca çok ciddi bir sıkışmışlık bunalımına giriyor insanlar haklı olarak. ınstagram etkisi, mal mal insanların acayip zengin olması, kadınların beklentilerinin yükselmesi etc bunlar hep psikolojisini bozuyor herkesin. bu noktada olan arkadaşlara ikinci gruba pivot etmelerini önermekten başka çaremiz yok, o da yaş, istek ve çalışkanlıkla alakalı bir şey.

    ikinci grupta nispeten daha niche alanlarda çalışan, globalde geçerliliği olan (globalde de para eden) spesifik kabiliyetlere sahip olan, yaptığı işin aynısını yurtdışındaki x bi ülkeye gidip de bugün yapabilecek, çalıştıkları şirketlerde ya profit-center'larının kalbinde, ya da cost-center olsa bile operasyonun kritik noktalarında çalışan insanlar var. bu arkadaşlar birinci grubun yaşadığı daralmadan etkilenmedikleri gibi, genelde döviz kazandıkları için mevcut pozisyonlarını daha da sağlamlaştırdılar, üstelik beyin göçü sebebiyle bu adamlar daha da kıymete bindi.

    aramızda da ikinci gruba ait insanlar var, benim de bir sürü tanıdığım arkadaşım var bu alanda. ikinci gruba aitsen zaten world is my playground modunda yaşamaya devam ediyorsun ve dünyanın her yerinde para edecek bir yetenek setine sahip olmuşsun demek. şu anda uluslararası bir şirkette 90 bin dolar nete imza atsan (ki senior bir çalışan için avrupa standartlarında aman aman bi para değil), aylık yaklaşık 45 bin lira yapıyor. aylık 45 bin lira demek, eğer çar çur etmez de düzgün yatırım yaparsan aşağı yukarı 2 senede bu ülkede kalan hayatını garanti altına aldın demek. bu tarz işler var, amma velakin atıyorum türkiye'de 3 kişilik bi kadro var o alanda çalışan. o 3 kişinin ya yurtdışına gitmesini, ya emekli olmasını, ya da ölmesini falan bekliyorsun. ama var.

    kariyer planlamasındaki en büyük problemimiz, insanların "iş alanı geniş" alanlara odaklanması. misal inşaat mühendisi olmak istiyor adam çünkü çok inşaat yapılıyor. genele gidiyoruz hep memur kafasıyla. kpss'de ne kadar çok alana başvurabilirsen o kadar iyi diye bakılıyor (ki yıl 2020 olacak, bir torpil olmadan kpss'ye bel bağlamaya ben inanılmaz bir pollyannacılık olarak bakıyorum) lakin dünya, genel işlerin ya otomatikleştirildiği ya da değersizleştiği, spesifik işlerin ise standarda göre çok daha fazla kazandırdığı bir noktaya geldi. herkes yapabiliyorsa zaten bir para etmiyor o iş, inşaat o yüzden patladı. o yüzden spesifikleşmek lazım. inşaat diyorsan atıyorum gökdelen inşası üzerine bir şey yap. yılda 1 gökdelen inşa edilsin ama o projede de seni çağırsınlar, gibi. (inşaat bilmediğim bir alan olduğu için saçma bir örnek vermiş olabilirim)

    buna örnek vermek gerekirse de: misal bir sürü sap danışmanı var piyasada, ama türkiye'de hiç "sap security professional" görmedim. linkedin'de aratınca dünya çapında sadece 116 kişi çıkıyor, muhtemelen kafayı ve parayı kırmış 116 tane manyak. her yıl yapılan yüzlerce milyon dolarlık sap işinin içerisinde, güvenlik için 3 milyon dolarlık iş dönse, sizce türkiye'de bir bu danışmanlara ne kadar para vermeleri gerekir? binlerce sap danışmanı içerisinde farklılaşmak için böyle bir argüman fena olmaz mıydı?

    https://www.linkedin.com/…results/people/?keywords="sap security professional"&origin=faceted_search

    https://training.sap.com/…tem-security-architect-g/
  • ülkemizi "ürettikleri katma değerler" ile dünyanın gelişmiş ülkeleri ligine sokmuş (!) "beyaz yakalılar". akşama kadar saçma sapan bir evrak hazırlama ve sunum yapma vb. gibi tırt işlerini alengirli laflarla (bkz: plaza türkçesi) abartan ve aslında çalıştıkları şirketlerin muhasebe hırsızlıklarına kafası zerre basmayan kıymetli beyaz yakalılarımız "üf memur maaşları çok ühühü" diyorlar. gelir vergilerinin yüzde kaçını memurun maaşından otomatik çekildiğini bilmeyecek kadar üstün zekalı kitle (!) olduklarından memur olamıyorlar haliyle.

    ayrıca kamu bütçesinin %55'inin memura harcanan kısmına zırlıyorlar. kapitalizmin en ucuz kullandığı ve içten içe kapitalizm bayraktarı olan bu kimseler, kadıköy barlarında bomonti filtresiz içip sosyalizm & komünizm hasreti çekerler. bunlar eğitilemedikleri için şirketlerimiz bu insancıkları kesinlikle sömürmüyor. bunların karınlarını doyuracak para vererek avutuyor. şirketlerimiz bu insancıklar kitlesi sebebiyle üretim yapamayıp, muhasebe defterlerinde rakamlara takla attırarak varlığını sürdürmeye çalışıyor.

    ekşi sözlük vb gibi platformlarda memur maaşları çok, öğretmenler tatil yapıyor, 24 yaşında doktor şu kadar para kazanıyor, polisler şöyle böyle vs. başlıklarında ağlarlar.

    memur kelime anlamı gereği "zorunda olan kimse" demektir. kamu işlerini yaparlar haliyle. fakat herhangi bir ülkenin bütün (ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal vb) iklimini hangi yönetim şekli olursa olsun şirketler dolayısıyla beyaz yakalılar belirler. siyasi iktidarların kim olduğundan tutun da ülkedeki sosyokültürel birçok şeyin nedeni şirketlerin ve sahipleri/çalışanlarının tutumudur.

    not: memur veya beyaz yakalı fark etmez işinin hakkını verenlere saygım sonsuz.

    ayrıca bir not: işinin hakkını vermeyen memurlar da yukarıda bahsini ettiğim ekşi sözlük platformuna ağlama duvarı muamelesi yapan beyaz yakalılardan zerre kadar farkı yoktur gözümde.
  • zordur beyaz yakalı bir çalışan olmak. kimsenin çocukluk hayali değildir bütün gününü dört duvar arasında ve bir sandalyenin üzerinde monoton bir şekilde geçirebileceğin işe sahip olmak. ama şartlar bir şekilde buna sürükler insanı.

    hayat o kadar sıradanlaşır ki yaşadığını bile hissedemezsin. tüm yıl patronlarını zengin etmek için didinip durur, karşılığında aldığın üç kuruş parayı dişinden tırnağından arttırarak tatile çıkmak için biriktirirsin. sonra bir yılda biriktirdiğin o parayı iki haftada bir otel odası kiralamak ve denize girmek için harcar; bunun muhabbetini diğer bir tatil anına kadar yaparsın. çünkü sen yaşıyorsundur ve bunu ispatlamak zorundasın. öncelikle de kendine.

    mesela işçilerden de farklısındır sen. evet, onlar senden çok daha zor şartlar altında daha az ücretler karşılığında çalışmaktadırlar. ama kendini farklı görürsün. bir kere iyi bir eğitim almış; okulu da iyi bir derece ile bitirmişsindir. buna rağmen okul arkadaşlarından bir aptalın kendisini bir şekilde devlete attığını görünce tüm yaşama sevincin gider. çünkü sen hep hayalini kursan da devlet memuru olamayacak kadar yalnızsın. senin bir torpilin yok, bu yüzden çaba bile gösteriyorsun. ve malesef bir çıkış yolu da bulamıyorsun.

    o yüzdendir ara sıra öğretmen veya bekçi maaşlarını diline dolayıp sosyal mecralarda bir şeyler yazıp durman. herkesin rahatlamaya hakkı var değil mi sonuçta.

    sık sık emeklilik hayali kurarsın; ve alacağın evi düşünürsün. sanki tüm ömrünü bunun için yaşamışsın gibi.

    hasılı dostum, ne uzar ne de kısalırsın bu hayatta. bir gün sen de çekip gidersin dünyadan ve hiç var olmamışsın gibi olur dünya. belki seni seven birkaç kişinin hafızasında kalırsın ama onlar da göçünce bu dünyada artık kimse adını anmaz olur. hiç yaşamamışsın gibi.
  • bir tanıdığımın çocuğunun bakış açısına göre bütün gün dönen sandalyelerinde bilgisayarlarıyla oynayan ve eğlenen insanlar grubu :)))
  • patron degilsen işçisindir boş tatavaya gerek yok. ha tornacı olmussun ha muhasebeci işçisin bitti. kısa ve net.
  • modern köledir bu ülkede. emegini satmak filan demeyin, gelişmiş ulkeler icin gecerlidir o. koca koca insanlar amirinden patronundan azar yer, sosyal haklari verilmez. dalaşmayayim işimden olurum mantigiyla suratina tukurulmeyecek tiplere el ovalarsiniz. beyaz yakaymiş peh!
  • kedi ulaşamadığı ciğere ne der hep birlikte bu başlıkta izliyoruz :)
  • sabah işe gidip akşam eve dönen, tayyör takımlı ablalardan, takım elbiseli sinek kaydı traşlı abilerden oluşan grup. büyük şehirlerde çoğunluk gösterirler. çoğu göbeklidir ve erken yaşlanma belirtileri vardır. içlerinde evli ve çocuklu olanlar çocukları dedeye nineye verip işe devam ederler. izinleri çok azdır. iş yerinde plaza dilini ve edebiyatını kullanırlar. 34 plaka fluence, egea, linea, clio gibi beyaz arabaları vardır. alışverişi genelde internet üzerinden yaparlar. bana göre yaşayan ölüler grubu. kazandıkları parayı harcamaya vakitleri varsa amenna.
  • hakikatli bir eleştirisi için (bkz: küçük şeyler)
hesabın var mı? giriş yap