• ruh, özgür irade gibi romantik inançlara gönülden bağlı insanların genelde sağlıklı tespit edemediği farklara sahip karşılaştırma. ister istemez 'bilgisayar asla düşünemez, aşık olamaz, sevemez, üzülemez' gibi tepkiler veriyorlar. ancak bilgisayarınızda müzik dinleyebiliyor, uçuş simülatörü kullanabiliyorsanız, zamanı geldiğinde bilgisayarların tüm bu yapamaz denilen şeyleri yapabiliyor olduğu ortaya çıkacaktır. çünkü temelde çok büyük bir fark yok ortada, mesele biraz paralel işlem yapma kapasitesinin artması, biraz geri besleme mekanizmalarının geliştirilmesi(artık insan beyninin haritasını çıkarmak için daha iyi yöntemler mi bulurlar, oluşturulan neural networkleri süperbilgisayarlarla hızlı bir evrimden mi geçirirler bilemem)

    tabii burada bilincin tam olarak ne olduğu sorusu da yatıyor. bir insanı alalım(verin). adı hızır olsun. süpersonik bir teknolojiyle vücudundaki her taneciğin göreli konumunu, türünü, sıcaklığını(hızını), kılını, yününü ölçüp kaydedelim. sonra başka bir süpersonik teknolojiyle tüm bu oluşturulan haritaya göre deneğimizin bir kopyasını oluşturalım. bu kopyaya da yunus adını verelim. işte yunus oluşturulduğu anda hızır'ın haritası çıkarılırken hızır ne düşünüyorsa, ne hissediyorsa onu düşünecek ve hissedecek. ve hatta hızır'ın tüm anıları yunus'un da anıları olacak. aynı iki insan, farklı iki bilinç. hatta hızır'ın haritasını uyurken çaktırmadan çıkaralım, yunus'u uyur vaziyette oluşturalım, hızır'ı öldürelim, yunus'u yatıralım yatağa. sabah uyandığında böyle bir değişikliği kim farkeder? ailesi, arkadaşları, kendisi? hiçbiri bi bok farketmez. yunus gider arkadaşına 'nasıl koydu ama cimbom' der. yani aynı materyalin aynı formuyla, aynı işi yapan iki farklı bilinç ortaya çıkabiliyor. o zaman her uyuduğumuzda ölüp başka bir bilinçle uyanmadığımızı kim iddia edebilir?

    babacım o yunus çalışmaz, canlı değil çünki, ruhu yok, ölü yani diyenler olabilir. canlı nedir, canlının bana geçerli bir tanımını yapabilir misin, inandığın ve ruh dediğin şeyin ne olduğuna dair bana mantıklı üç cümle kurabilir misin gibi sorularla o güzel insanların kalplerini kırmayacağım. başka bir formülüm daha var. şimdi hızır'ın haritasını çıkardık. birebir kopyalamak yerine bir humanoid yapalım. adı asime olsun. asime insanın beş duyusunun vereceği sinyalleri kamerasıyla olsun, mikrofonuyla olsun gayet güzel modelleyebiliyor. hatta insanın hormonlarını, mideden gelen açlık iletilerini ne varsa modelliyor. verilen sinir ağı haritasına göre de herhangi bir beyni modelleyebiliyor. aman efendim bir makine nasıl insan beynini modelleyebilir, diyecek olanlar varsa, hiç demesinler, kendilerine yazık ederler. hızır'ın haritasını şimdi asime'ye yükleyelim. asime'yi çalıştırdığımızda yine hızır'dan farklı davranmadığını göreceğiz. nasıl test edeceğimiz hakkında en ufak bir fikrim olmasa da, asime'nin de herhalde bir bilinci olacaktır, en azından zavallı asime'cik öyle olduğunu iddia edecektir. herhangi bir insan bilinci olduğunu iddia ettiğinde hiç üzerinde düşünmeden kabul ediyorsak, asime'yi neden dışlayalım öyle değil mi? robot da olsa, insan insandır. neyse, konuyu dağıtmayalım. şu halde, yapısal olarak tam bir bilgisayar, tam bir makine olan asime'nin hızır'dan, senden, benden ne farkı var? materyal olarak tamamen farklı olan iki yapıdan, benzer bilinçler çıkabiliyorsa, o zaman mesele form meselesidir diyebilirim, dedim bile. asime'nin senden, benden pek farkı yoksa eğer, senin makine olmadığını düşünmenin nedeni ne? veya bir karınca sürüsünün yahut makro ölçekte pek karmaşık formlar oluşturan galaksilerin bile değişik düzeylerde bilinçler oluşturabileceğini gözardı ederek kendine varlıkların en şereflisi, yaratılmışların en mükemmeli gibi sıfatlar vermenin nedeni ne?
    (bkz: baş ağrısıyla entry girmek)
  • henüz bu tip bir karşılaştırma yapmak için çok erken zira insan beyni ile kıyaslanmayı akla getirecek kadar güçlü bilgisayarlar daha çok yeniler. üstelik insan beyni'nin bilgi işleme kapasitesini tatminkar bir şekikde ölçebilecek bir yöntem de yok henüz. şu an için tek yapılan, bilgisayardaki transistör sayısı ile insan beynindeki nöron sayısını karşılaştırmak ki bunun da hiç de gerçekçi bir yöntem olmadığı aşikar.

    işin felsefi kısmı ise biraz daha karışık. en bastinden karşılaştırmayı insanın yapıyor olması bile, henüz birşeylerin tam oturmadığının kanıtı olarak görülebilir.
    (bkz: saman altından mesaj vermek)
  • bilgisayarın düşünsel modeli sayılan turing makinaları için hangi algoritmaların sonlandırılabilir hangi algoritmanın sonlandırılamaz oldugunun tespit edilemeyeceği godel'e ait bir tezin sonucu olarak ispat edilmiştir. yani, sonlandırılabililir algoritmaları tespit eden bir algoritma yoktur ve turing makinası - ya da bilgisayar - sonuca ulaşıp ulaşamayacağını asla bilemez denir, insan beyninin üstünlüğü olarak da sezgisi, daha ilk adımlarda sonucun mümkün olup olmadığını kestirebilmesi gösterilir.

    lakin bu pek de çelişik bir açıklamadır. bir yandan beynin, henüz işleyişini anlayamadığımız için adına sezgi dediğimiz bir yöntemle, sonuca varılıp varılmayacağını kestirebileceğine inanmak bir yandan da sonuca varılıp varılmayacağının formal kurallara dayanarak bilinemiyeceğini kabul etmek insani megolomanlıktan başka birşey olamaz bana göre. eğer beyin, bu kainatta geçerli olan yasaların dışına çıkmadan işliyorsa ve sezgisel yollarla sonuca varmanın mümkün olup olmadığını tespit edebiliyorsa bilgisayarın edememesi, ancak kendisine verilen yönerge ve/veya bilgilerin eksikliğinden kaynaklanıyor olabilir. bu genellikle bilgisayar ile beyin karşılaştırılırken - özellikle de beynin tarafını tutanların - sıkça yapılan bir hatadır. bilgisayara 4 tane kural veripte bu kuralları uygulayarak sonuca ulaşıp ulaşamayacağını görmesini beklemek ve bunu yaparken de hayatının 20 yılını matematik öğrenerek geçirmiş bir insanın tüm yeteneklerini sergilemesini istemek hem abes olur hem de dinimizce mekruhtur.
  • bilgisayarın insan beyninin gösterdiği tüm yeteneklerini gösterememesinin çok basit bir nedeni olduğu kanaatindeyim: insan, bilgisayarı, kendisi kainatı bilinci ile nasıl algılıyorsa o şekilde çalışacak şekilde üretmiştir. bilgisayar ile insanın denk olamaması insan bilincinin kendisine ait tüm gerçekliği kavrayamamasından kaynaklanır.

    sezgi dediğimiz, bana göre sadece beynimizin bilinç dışı faaliyetlerinden ibaret olan yöntemleri, bir bilgisayara anlatabilecek kadar iyi kavrarsak, o gün, kendimiz kadar akıllı makineler yapabilmek için önümüzde tek engel bu makinelerin insan beyni ile kıyaslanabilir hızda çalıştırabilmemiz olur.

    ve o gün insanlık için gerçekten de acı bir gün olur; işleyişini bilmediğimiz için özel sandığımız, ilahileştirdiğimiz, büyük ve üstün gördüğümüz kendimize ait son şey olan sezgimizi de çözdüğümüzde, artık maddeselliğimizi nasıl inkar edebiliriz bilemiyorum.

    o gün, sanatın, bilimin, matematiğin birleştiği gün olur.

    belki kıyamet de o gün kopar. zira ondan sonra artık kimsenin bugün inandığımız anlamında bir tanrıya inanabileceğini de sanmıyorum.
  • acı çekmek ya da zevk almak algısal ve hormonal durumlardır ve aynen nöronlar gibi bunlar da modellenebilir. nasıl ki bugün müzik aletlerinin seslerini örnekleyip daha sonra parametrik olarak tekrar üretebiliyorsak çok yakın bir zamanda insanlarının duyu organlarının ürettiği sinirsel akımları ve vücudundaki hormonal seviyeleri kaydedip örnekleyebileceğiz, bu örneklenmiş duyular tekrardan insanlara verilebileceği gibi yukarıda belirttiğim türden bir sanal beyine de algı olarak verilebilir. mesela bu beyni (yada sanal insanı diyelim sanal bir vücut içinde) içinde varolacağı sanal bir dünyaya koyalım ve bu dünyayı bu örneklenmiş duyularla algılasın ve hatta bu dünyada kendi gibi başka sanal bireyler ve hatta sisteme dışarıdan katılan gerçek insanların sanal yansımaları olsun. bu sanal insan bu sanal dünyada yaşasın, büyüsün diğer sanal ve gerçek insanlarla ilişkiler kursun sonra mesela gerçek internete de bağlanabilsin (tabii ki bir insan olarak) ve hatta sözlüğe yazar olsun (lakin burda bir sorun var zirvelere katılamayacağını anladığında varlığını sorgulayabilir****) sonra gelsin bu entry'i okusun.. ne olur?*, ne düşünür, loop'a girer mi?
    (bkz: ciddi başlayıp cıvık bitirmek)
  • cpu gucleri kiyaslanacaksa eger beynin en buyuk avantaji analog olmasidir.. dolayisiyla bir bilgisayar analog olmadigi surece (?) asla beynin yapisini bire bir modelleyemez ancak yakla$abilir.. (elektronik devre emulatorleri gibi)

    analog olmasinin avantaji ise insan beyninin kendi icindeki "weighting" mekanizmasinin sonsuz derecelendirme kabiliyetine sahip olmasidir. bu sebepten bir nesnenin kafanizdaki neural network icindeki agirlik $emasi mukemmele yakinsama konusunda sinir tanimaz.. o yuzden beynin dijital neural network modellerinin aksine tikanma ihtimali muhtemelen hic yoktur zira analog yapisinin dinamikligini ta$ir..

    onun di$inda beynin bilgisayar kar$isinda en buyuk avantaji dogru modellenmi$ olmasidir.. zira neural network'lerde en buyuk sorun dogru topolojiyi kurmaktir. bunun ise bugune kadar "iyi bi$ii cikana kadar parametreleri sallamak" (evet dogru duydunuz) di$inda formulize edilmi$ bir yontemi yoktur..

    bu konuda insan beyni genetik evrimin getirdigi en buyuk avantaja, milyonlarca yil evrimle$mi$ mukemmel bir neural network topolojisine sahiptir.. layer'lar, propagation point'ler hepsi benim bu entry'yi girebilecek kadar kafa cali$tirabilmeme sebebiyet verecek kadar idealize olmu$tur.

    bu iki hususu saymazsak insan beyninin cali$ma hizi (noronlar arasindaki ileti$im hizi) bugun bir bilgisayarin yapabileceginden cok cok daha yava$tir.. bu sebepten bir gun bilgisayarda insan beyninin bire bir modeli cikartilirsa insan beyninden daha iyi sonuc verebilir.. ne yapacagimizi soyleyebilir.. sadece satranc'ta degil go'da da elimize verebilir..

    tek yapilmasi gereken saniyede milyonlarca input vererek 25 yil boyunca egitmek.. :) onun da matrix gibi hizli bir programi bulunur belki sonra..
  • bilgisayar ile insan satranç oynarken insanın güvenebileceği tek özelliği, uygun olmadığını farkettiği hamleler üzerinde düşünerek vakit kaybetmemesidir. yoksa bilgisayar, rakibinin mükemmel oynayacağını varsayarak zaafa düşmez. bilgisayar için satranç oynamanın zorluğu hesaplanması gereken ihtimallerin çokluğundan kaynaklanır. her posizyon için kabaca 20 hamle olduğunu varsayarsak 10 kez oynandığında durumun nasıl olabileceğini hesap edebilmesi için bilgisayarın yaklaşık on katrilyon durumu gözden geçirmesi gerekir. tüm bunlar içerisinden en uygun olanı seçtikten sonra rakibin nasıl oynadığının pek de bir anlamı kalmaz doğrusu.

    insanın bilgisayarı yenmesinin yolu da bu ihtimal çokluğundan faydalanmaktan geçer. büyük ustalar bilgisayarla satranç oynarken az hamlesi olan kısa açılışları tercih etmeyi önerirler. (kasparov deeper blue ile oynarken at önü açmıştı sanırım) bu sayede bilgisayar oyunun başından itibaren hesap yapmak zorunda kalacak açılış kütüphanesini kullanamayacaktır. oyun başında taş değiştirmekten kaçınmak da iyi bir taktik olabilir zira bu sayade makinenin hesaplaması gereken ihtimaller de azalmamış olur.
  • beyinler bilgisayarları yapar*, bilgisayarlar* beyin yapmanın yakınından bile geçemez..*
  • bilgisayarda bir şeyi silebilirsiniz ama beyninizden bir şeyi silemezsiniz
  • (bkz: #13515853)
    (bkz: #13515933)
hesabın var mı? giriş yap