• (bkz: raskolnikov) , (bkz: oblomov) , (bkz: anna karenina) , (bkz: anastasiya flippovna), (bkz: prens mişkin), (bkz: aleksey fyodoroviç karamazov), (bkz: zosima dede), (bkz: yevgeniy vasilyiç bazarov), (bkz: çiçikov), (bkz: pyotr andreyiç)

    bunlar çok sevdiğimiz, rus edebiyatının en çarpıcı karakterleri belki de. bu ağır topların iç dünyalarına yolculuk yaptığımızda, kendi dünyamız ile alakalı bir çok paralellik kurarız çoğu zaman.
    anlamlandıramadığımız içsel sıkıntılara dalarız.
    çevremizi sorgularız ya da benliğimizi.

    ve bu karakterlerin dünyalarına yolculuk yaptığımızda tek bir şey hasıl olur kafamızda.
    "sorunların kökenine indiğimizde, gerçeklerin farkına vardığımızda, biz insanların omuzlarına yüklenen vicdani bir yük"
    ve bu vicdani yük, ekseriyetle mutsuzluğu da beraberinde getirir.

    dünya sorunları ile ilgilenmeyen, insanların davranışlarındaki tutarsızlıkların köküne inmeyen, sorgulamayan ve her önüne gelene inanmakta beis görmeyen kişiler hiç şüphesiz daha mutludur.

    bunun aksine dünyadaki yaşanan onca acıyı her yönüyle tahlil eden, insanların davranışlarındaki sorunları tamamı ile irdeleyen entelektüel bireyler mutlu olmayı nasıl bekleyebilir?

    peki bu bilince vardığınızda artık geri dönme şansınız var mıdır?
    "ben böyle çok mutsuz oluyorum, eski halime döneceğim" diye bilir misiniz?

    hayır. artık geldiğiniz noktadan, daha geriye gidemezsiniz.
    geldiğiniz yer sizi mutsuz etse de artık o geldiğiniz yerde de duramazsınız, hep daha ileriye gitme isteği sarar tüm ruhunuzu.

    bilinç ve vicdan bir bütündür.
    vicdanını ortadan kaldırmak için bilinçlenmeyi reddeden kimseler, evet o mutsuzluğu belki de çekmeyecektir.
    ama çevresindeki güzelliklere de gözlerini ve kulaklarını artık kapamışlardır.

    bilinçli olmak, sadece acıları, sorunları, yolunda gitmeyen şeyleri değil etrafımızdaki güzellikleri, mutlulukları, sevinçleri de algılamamızı sağlar.

    en altrüist insanlar, aynı zamanda kitaplardan, müzikten ve filmlerden en çok keyif alan insanlar değiller midir?
    ancak ve ancak doğanın ölmesini kendine dert edinen insanlar, güneşin doğuşundaki o güzelliği görebilir.

    mutluluk uğruna bilinç ve vicdan olgularımızı bastırmak ne kadar doğrudur?

    nitekim alain chartier, “mutluluğu bir nimet gibi arayıp gözetlemek yok mu, işte bu her şeyin üstüne can sıkıntısını bir tül gibi örter" demiştir.
  • bu sabah şirketin olduğu sokakta kaldırımda yatan bir adam olduğunu söylediler.
    cama koştum. ben görene kadar 7 dakika geçmiş. benimle birlikte cama koşan diğer arkadaşım hemen aşağı indi. ilk yardım uygulayabilmek için. o inene kadar da 5 dakika geçti. o sırada ambulans geldi adama kalp masajı yaptılar ve sanırım öldü adam. neden daha önce cama bakmadım ve görmedim, neden her zaman yaptığım gibi dışarıyı o anda seyretmedim diye ağlamaya başladım. o an birkaç sene önce bir düğünde yanı başında babası kalp krizi geçirerek ölen arkadaşım düştü aklıma, ona ağladım. babam, eşim, dostum hatta ben bile olabilirdim dedim ona ağladım.
    ben ağlarken ilkyardım eğitimi olduğunu bildiğim bilmem ne müdürü geldi. "camdan bağırdım adam düşünce ambulansı arayın dedim. aramadılar" dedi.
    küfür ettim o anda işte. bilinç ve vicdan başlığı tam denk geldi bu olayın üzerine.
hesabın var mı? giriş yap