• orgazm, zirvenin adıdır.

    orgazm anı ise “zirvenin tadına bakmak, zirveyi deneyimlemek” olarak tanımlanabilir. ya da maslow’un “doruk deneyimler”inden birisidir de diyebiliriz bu deneyim için.

    fakat zirveyi gözüne kestiren bir insan, zirveye giden yolculuğun keyfinden mahrum kalma riskiyle karşı karşıyadır. orgazm, hakikatte bir sürecin üzerine bina edilir. dağın yamaçları ve yeraltına inen o kökü olmasa zirveden söz edilemez. zirveyi zirve yapan, üstünde yükseldiği o koca dağın bütünüdür. dolayısıyla bu yolculuk süreci ne kadar dolu dolu yaşanırsa, zirvede yaşanılacak olan deneyim de o derece şiddetli olacaktır. ufak dağların zirvesi alçak olur, koca dağların zirvesi de kendisi kadar yüksek olur. fakat bu ufaklık ya da kocalık maddesel bir ölçü birimi olmaktan ziyade, ruhsal düzlemdeki bir ölçü birimidir. yaşanan halin şiddetini ifade eder. peki nedir zirvede yaşanan o hal?

    zirveye giden yol, her zaman dıştan göründüğü gibi yeryüzünden başlamaz. kimi insan için yerin ta en dibinden başlar bu yolculuk. yalnızlık içinde boğulurken bu yalnızlıktan kurtulmak için yaşanmak zorunda olunan bir deneyimdir. kimi insan için yeryüzünden başlar. sıradan giden bir hayatta, sıradışı bir tat/haz yaşama arzusudur. kimi insan için de zirveye yakın bir yamaçtan başlar. zaten yükseklerde geçen bir hayatın içinde, en üst noktadan bakılmak istenir hayata.

    kimisi kimsesiz, yapayalnız bir şekilde yatağında geçen günlerinde bir nebze de olsa o doruk deneyimi yaşamak ister. yerin altından çıkıp, biraz da olsa nefes alma çabasıdır onunkisi. kimisi yeryüzünde sıradan geçen bir aile hayatından ya da eş dost hayatından bunalır ve odasına çekilip o zirvenin tadına bakmak ister. kimileri de, holdinginden trilyonluk villasına gider ve odasına çekilerek zaten yükseklerde geçen hayatından bu zirveye ulaşmak ister.

    bu saydıklarımız zirveye giden yolculuğun yalnızlar cephesinde olanlar. burada yalnızlık derken yanımızda bir partnerimizin olup olmamasından bahsetmiyoruz, ruhsal anlamda o yolu yalnız yürümekten bahsediyoruz. zira cinsel partnerine aşık değilsen, yanında maddesel olarak bir beden bulunabilir fakat elin yerine onunla mastürbasyon yapmış olursun. zira aşk yoksa ruh yoktur. ve aşk, maddeden ruh boyutuna geçişin adıdır.

    bu yolculukta kimisi elini yoldaş edinir kendisine. kimisi zihnindeki bir porno yıldızını, kimisi yanındaki bir kadını/erkeği, kimisi de aşkını. bir insanın bu zirveye tek başına ulaşması mümkün değildir. bir partner, olmazsa olmazdır. iki insan arasında zirveye ulaştıracak tek ilişki çeşidi ise “gönülden hissedilen bir aşkın neticesinde yaşanan cinselliktir”. bunu tatmamış olanlar, yaşadıklarını zirve zannettikleri için suçlanamazlar elbette. tek gecelik ilişkilerle, kerhanelerde yaşanan cinselliklerle ya da tüketim amaçlı başlanan bir sevgili hayatı neticesinde yaşanan cinsellikle oraya ulaşmak mümkün değildir. orası aşksız ulaşılacak bir yer asla değildir.

    elini yoldaş edinen bir insan ruhuna acı çektirir. çünkü ruh cinsellik esnasında tıpkı beden gibi birisiyle birleşmek ihtiyacı hisseder. ve biz maddesel düzlemde yaptığımız her şeyin ruhsal düzlemde bir karşılığı olduğunu bilemeyecek kadar alt bilinç düzeylerinde yaşayan canlılar olarak, yalnız ya da aşksız yaşanan her cinsel deneyimde ruhumuza acı çektiririz. orgazm yolculuğu asla yalnız (aşksız) yürünmemesi gereken bir yolculuktur. bu yolu uzun süre ve defalarca yalnız başına yürümüş olan insanlar, bir süre sonra yalnızlık ve asosyallik tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar. insanlardan soğuma ve uzaklaşma hali çok ciddi düzeyde baş gösterir. cinsel uyarım, ruhu bir partner arayışına sokar. fakat ruh bir bakar ki, karşısında ruhsal düzlemde bir muhatap yoktur. ve ruh bu süreçte yalnızlığa alışır. aslında alışmaz ama bu durumu kabullenir diyelim. insan, göz göre göre ruhuna acı çektirir. peki nedir bu süreci yalnız yaşamamaktan kasıt? kerhaneden (ya da sosyal medyadan) tek gecelik bir partner bulmak çözüm müdür bu soruna? (bkz: one night stand)

    orgazm iki ruh arasında tutkal görevi görür, hakiki düzeyde aşık (kendini unutacak kadar yükselmiş) iki ruh eş zamanlı bir orgazm yaşadığında bu iki ruh arasında bir bağ kurulur ve gerçek aşk ilk defa o zaman deneyimlenir. bu an ikiliğin ortadan kalktığı, hakiki manada birliğin yaşandığı ilk andır. bu an’ı deneyimleyememiş hiçbir çift hakiki aşkı da, hakiki orgazmı da, hakiki birliği de deneyimlememiştir. fakat buraya giden yol epey zordur. aşkın uğruna kendini unutacaksın, aşkınla o yolu yürüyeceksin, aşkınla zirveden kainatı seyredeceksin. bu deneyim sadakat ister, masturbasyonsuzluk ister, pornosuzluk ister, sabır ister, benlikten kurtulmayı ister. ölme eşeğim ölme. bunun yerine geç odana, aç bir porno ve yap mastürbasyonunu…? ya da bul tek gecelik bir partner, “az olsun bizim olsun” mantığıyla gerçek orgazmın yanından dahi geçemeyecek düzeyde bir orgazmı yaşa geç…? ya da yap bir sevgili, onu sevdiğine ikna ettikten sonra at yatağa ve kendini tatmin et. aslında onu sevmediğini, onu kandırırken kendini de kandırdığını o anda fark et ve ayrıl…?

    cinsellik esnasında pek çok insan ya o zirvedeki hazza kilitlenir, ya da partnerinin cinsel organı zihninin ortasındadır. fakat bir de zihninde doğrudan partnerini görenler vardır. eğer partneri de kendisi gibi yüksek bilinç düzeyine sahip bir bireyse, bedenler birleşirken aslında partnerinin zihnindeki kendisiyle birleşir. burası biraz karmaşık gibi görünse de durum oldukça basittir. eğer hayatı gönülden yaşama moduna geçerek cinsel organları ya da orgazmın hazzını değil de yalnızca partnerimizi (gönülden) düşünmeyi başarabilirsek ve o da o esnada tıpkı bizim yaptığımız gibi zihnini tamamen bizimle doldurmuşsa, birleşme esnasında herkes partnerinin zihnindeki kendisiyle temasa geçer. ve işte o an “birlik/tevhid” hali yaşanır. fakat zihinler partnerimizle dolu değilse, orgazm ile ya da partnerin cinsel organı ile meşgul ise aslında biz ruhsal anlamda partnerimizle değil; partnerimizin zihnindeki obje ile cinsel ilişki yaşamış oluruz.

    bu halin ne kadar yüksek bir hal olduğunu gora filminde dört elementin ortasında ceku ile öpüşerek anlatmaya çalışan cem yılmaz’a da selam göndermeden edemeyiz tabi bu noktada…(link) kendisinin öyle kolay yenilir yutulur bir insan olmadığını, mistik konularda da oldukça bilgili ve deneyimli olduğunu buradan anlamamız mümkündür.

    bu muhteşem hali yaşayabilecek kadar güçlenmiş bir ruh, erken boşalma gibi bir sorunu da asla yaşamaz. ve partneri de kendisi gibi güçlü bir ruh ise, eş zamanlı orgazm ile bu birlik/tevhid halini tatmaları mümkündür. fakat bu halin en önemli koşulu her iki tarafın da birbirini gönülden sevmesi, gerçek anlamda aşık olmasıdır.

    "asla aşağıya bakma" isimli filmde de mistik konularda deneyimli kızımız genç çocuğumuza erken boşalmama eğitimi vermektedir. ve çocuğun zihninin cinsel organ ya da orgazm ile değil de yalnızca partneriyle dolu olması gerekmektedir. tabi bu filmde anlatılan yöntem, aşık olamayan ruhların o yüksek hali deneyimleyebilmek adına giriştiği çeşitli basit yollardan birisidir. fakat bu çaba da gerçek orgazm halinin yanında çok ufak bir deneyim sunar. insanlar bu tip felsefeleri kullanan kişilere asla pirim vermemeli ve hayatı gönülden yaşamak için gayret göstermelidirler. zira gönülden yaşanmayan her ilişki, karşıdakini ve kendimizi tüketmek demektir.

    yukarıda anlatılan koşullar dışında, hiçbir cinsel birliktelik gerçek anlamda “birlik” halini tattıramaz. peki ne yapmalı? bu muhteşem, madde ötesi hali deneyimlememizin önündeki engeller nelerdir? neden günümüzde pek çok insan erken boşalma ve erektil disfonksiyon (sertleşememe) problemi yaşamaktadır? bu sorunların kalıcı çözümü gerçekten ilaç firmalarının elinde midir? yoksa bizden bazı gerçekleri gizleyerek bizleri kendilerine köle mi yapmaktalar? bu sorunlar eski zamanlarda da günümüzde olduğu kadar yaygın problemler miydi?

    modern çağımızda bilim oldukça ilerlemiştir elbette. ve faydaları da sayılamayacak düzeydedir. fakat bilimin de bir hududu vardır. ve kendisini, bedenini ve ruhunu, tanıyamamış olan insan; bilimin her şeye çare olacağını zannetme yanılgısına kapılmaktadır. çünkü birileri böyle olmasını istemekte ve insanların bu inanca sahip olmaları için özel bir çapa sarf etmektedir. bu kısım bizim başlığımızın kapsamı dışında olduğu için, konuyu dallandırmamak adına hafif ucundan dokunup geçmekte fayda var. aslında bizi hangi silahlarla bu muhteşem halleri yaşamaktan alıkoyduklarına ve çeşitli hastalıklara (?) düçar ettiklerine, bunun neticesinde de bedensel ve ruhsal açlığa düşen insanoğlunu nasıl sömürdüklerine kısaca değinmek pek mümkün değil. fakat yazının genel içeriğinde bu konuda birkaç ipucu bulmak da mümkün. zira bu piyasa öyle bir piyasa ki, pornosundan ilaç sektörüne kadar hepsinde çok ciddi paralar dönüyor ve bu sektörde paralar hep aynı kaynağa akıyor. olan kime oluyor?

    -one night stand
    -fuck buddy
    -porno
    -masturbasyon

    daha pek çok alt başlık sayabiliriz fakat bunlar bu konunun ana başlıkları olması nedeniyle şimdilik yeterli. gönül, insanoğlunun en yüksek bilinç düzeyidir. ve gönülden yaşamanın ne demek olduğunu görmek isteyen bir insan, bebekleri ve çocukları sık sık seyretmeli ve onlarla bol bol vakit geçirmelidir. yaşanan tüm sorunların en temel çözümü gönülden sevmek, gönülden sevmediğimiz bir insanı da asla koynumuza almamaktır. ve gönül kerhane misali, yol geçen hanı değildir. oraya alınacak kişi özenle seçilir, o kişi rüyalara girer, yokluğunda onu düşünmekten “ben” demeye fırsat bulamayız, ayrılırsak biteriz/yok oluruz. tüketim toplumu ne yazık ki her şeyi olduğu gibi insanı, yani birbirimizi tüketmeyi de öğretti bize. ve aslında neyi tüketirsek tüketelim, hakikatte kendimizi tükettiğimizi bize hiç kimse söylemedi. söyleyenleri de biz duymadık, ya da duymazdan geldik.

    "one night stand" (tek gecelik ilişki) kavramı çok ilginç bir kavramdır… bazı insanlarca kullanılan “tek gecelik aşk” çevirisi de hatalıdır. tek gecelik aşk olmaz. ve o insanlar asla gerçek anlamda iki aşığın yaşadığı orgazmı yaşayamaz. ufak bir tepeden etrafı seyretmektir onların yaptığı. fakat o kadar derin çukurlarda yaşarlar ki, o tepe bile onlara zirve gibi gelir. zaten bir yerden sonra o tepe de zevk vermez! fuck buddy de bu duruma hizmet eden, sempatikleştirilmiş ve güzelleme yapılarak masumlaştırılmış bir kavramdır. bunları alışkanlık haline getirmiş insanlar da insaflı düşünecek olurlarsa bilirler ki bu deneyimler eskiden verdiği hazzı vermez. ve bu tip deneyimler insana ruhsal anlamda büyük bir çöküntü yaşatır.

    aşk ben’i unutmak ve zihnin ortasında sevdiğini taşımaktır. zihin, kalbin bilince yansıdığı perdedir. kalpten bir kesit alınır ve zihne, yani perdeye bir çeşit projektör ile yansıtılır. burada zihin kalp ile bilinç arasında bir bağlantı görevi görür. dolayısıyla bir şeyi zihninde daimi olarak taşıyabilmen için kalbinde o şeyin bir yeri olması gerekir. kalbin aşağı alemlerine “gölgeler diyarı” denilir. ve orada da birileri barındırılabilir elbette. burası gönül değildir fakat kalbin içidir. gönül, kalbin zirvesidir. oraya herkes giremez, fakat kalbe kainat girer. aşağıyı dolduran insan aşağılarda yaşar, yukarıyı dolduran insan yukarıda yaşar. gönülden yaşamak için, gönülden yaşayan güzel insanların tavsiyelerine kulak vermek gerekir. onlardan pek çok konuda olduğu gibi, bu konuda da oldukça büyük faydalar görülecektir.

    ve insan zihninde kimi daimi olarak tutarsa ona benzer. maddesel olarak değil, kalbi olarak ona benzer elbette. hatta sevdiğini düşünmekten kendisini unutmuş öyle insanlar vardır ki, simaları da sevdiklerine benzemiştir.

    “çiftler birbirine benzer” sözü de hakikatte buradan gelir. ama bu sözü günümüzde modifiye etmemiz gerekir. çok eskilerde aşık olmayan çift sayılamayacak kadar az olduğu için, aşıklar yerine çiftler kelimesini kullanmışlar. fakat şimdi çiftlerin çoğunluğu aşık olmadığı için bu söz geçerliliğini yitirmiştir. “aşıklar birbirine benzer” diye düzeltmemiz daha uygun olacaktır.

    burada ufak bir hatırlatma yapmakta fayda var. bir insana sürekli öfke duyarsak, sürekli onu eleştirirsek, nereye gidersek gidelim hep ondan bahsedersek yine o insanın huyları bize bulaşır. hatta en çok eleştirdiğimiz huyları bir bakmışız bize geçmiş. bu da aynen yukarıda anlattığımız mekanizma ile çalışan bir süreçtir işte.

    sürekli porno izleyen bir insan ve sürekli o görüntüleri düşünerek mastürbasyon yapan bir insan, bir yerden sonra o filmlerin kahramanlarını ve verdikleri pozları zihninin ortasından atamaz ve o görüntüleri kendisiyle birlikte taşımak zorundadır. o insanlarla zihnen o kadar çok beraber olur ki, farkında olmadan kalbi de o filmlerde sunulan karakterlerin kalbine benzemeye başlar. zihnimizin ortasında yer edinen kişiye çok ciddi manada benzemeye başlarız… işte zihninin ortasında bir porno yıldızını çok uzun süre taşıyan insanlar, aslında ruhlarını satmakta ve kalplerinde çok ciddi bir yıkıma yol açmaktadırlar. buna bizleri “orospulaştırma”nın modern yolu da diyebiliriz. bu duruma düşmüş pek çok insan pornoları ve mastürbasyonu bırakmak için yoğun çaba sarf etmektedir. fakat tuzağa düşmüştür bir kere… (bkz: nofab) (bkz: porno bağımlılığı) (bkz: mastürbasyon bağımlılığı)

    insanlar aşıklar ve aşık olmayanlar diye ikiye ayrılırlar. aşık olanlar hayatı severler, her şey güzel gelir onlara. yerinde duramaz aşık. toz pembe görür dünyayı. adeta beyaz bir filtrenin ardından bakar hayata, hiçbir leke göremez. tabi bu hal, aşkının yüksekliğine göre değişir. hakiki bir aşık bu bahsettiğimiz hali yaşarken, kendini aşık zanneden bir insan bu hallerden aşkının çapı ölçüsünde nasiplenir. örneğin gri bir lekeyi göstermeyecek kadar güçlü olabilir aşk filtresi, fakat simsiyah bir lekeyi göstermeyecek kadar kuvvetli bir filtre olmadığı için çok bariz kusurlar yine de gözüne batabilir. biz burada aşk derken mecnun’lardan bahsediyoruz. hakikatte mecnun’luk mesleğidir çünkü aşk. ve yeryüzünde mecnun’lar da asla bitmez elbette. dünya aşk ile döner, insan aşk ile yaşar. gerisi ölüdür. gerçek anlamda aşık olan bir insan, simsiyah bir lekeyi dahi göremez.

    benliği çok güçlü olan insanlar, zihinlerinin ortasında “ben” yerine başka birisini taşıyamazlar. kendilerini unutup başka bir insanı orada barındıramazlar. dolayısıyla aşık da olamazlar. sevme yetilerini çeşitli nedenlerle kaybetmiştir onlar. belki bir insandan dolayı, belki başka bir nedenden dolayı. fakat aşık olabilmenin önündeki tek engel “güçlü bir benlik”tir. o benlik kiminde eski aşkına düşmanlıktan dolayı güçlenmiştir, kiminde sürekli insanlara kin kusmaktan, kiminde herkesi küçük görmekten… benliğin güçlenmesinin sebepleri her insan için büyük bir hassasiyetle incelenmelidir. fakat sonuç maalesef herkeste aynıdır; sevememek ve aşka, dolayısıyla insanlara küsmek. bu duruma düşmüş insanın benliği her geçen gün güçlenir. kişi yalnızlığın elinde boğulacakmış gibi hisseder. ve bir yerden sonra gözyaşı dahi dökemeyecek kadar sertleşmiş bir kalp ile büyük bir yalnızlıkla hayatını tamamlar. ve bu insanlar aşksızlıktan dolayı o kadar yorgun düşmüşlerdir ki; tv karşısında, sürekli bir şeyler yiyip içerek, sürekli yorgun bir halde yaşar giderler…

    eskiden sıradan halkın benliği bu kadar güçlü değildi, sadece elit kesimde görülen bir hastalıktı benlik hastalığı. fakat günümüzde köylüde de kentlide de, çöpçüde de profesörde de benlik hastalığını oldukça yaygın biçimde görmemiz mümkün. işte bu nedenle gerçek aşkı yaşayan bir insanı bulmak günümüzde oldukça zorlaşmıştır. dolayısıyla yukarıda bahsettiğimiz cinsten yüksek halleri yaşayabilen insan sayısı da oldukça azalmıştır.

    cinsellik, orgazm gibi kavramlar çok yüksek değerde kavramlardır. ve iki insanın birbirinden kopmamak üzere bağlanmasına hizmet eden oldukça yüksek bir hali yaşatırlar bize. fakat telefonunu ya da arabasını dahi “herkesin elinde folloş olmasın” zihniyetiyle kimseyle paylaşmamayı akıl eden insan; bedenini, kalbini ve dolayısıyla ruhunu elden ele dolaştırarak kendisini tüketmekle gurur duyar hale getirilmiştir…

    özetle hayat, gönülden yaşayan bir gönül ehliyseniz her açıdan çok güzeldir. gönülden yaşanmayan bir hayat ise, ölümden beterdir. kendimizi ve başkalarını, hatta her şeyi tüketmekle sonuçlanacaktır. bu durumda bize çeşitli reçetelerle gelen sahte doktorların peşinde koşmaktan yorgun düşüp pes etmemiz, köşemize çekilmemiz ve çaresizce ölümü beklememiz de kaçınılamaz bir sondur.

    ayrıca (bkz: #69228220)
  • (bkz: bu kadar uzatacak ne vardı kardeş)

    al şu 100 doları bi rahatla gel...

    bir 31 ancak bu kadar uzun betimlenir... eğer bu entrye de düşmezse, yazıklar olsun bu sözlüğe. herif emek vermiş amk az emeğe saygı...
  • metro turizm?
hesabın var mı? giriş yap