• eyke'nin kardeş şehri.
  • kuzey hicaz bölgesinde, thamudi, lihyan ve nabati uygarlıklarının bölgede yaşadığı dönemlere tarihlenen bir şehir. 2008 yılında unesco tarafından dünya mirasları listesi'ne alınmıştır fakat kurandaki kötü ününden dolayı suudiler tarafından uğursuz bir şehir olarak kabul edilir ve turistik faaliyetler desteklenmez. ürdündeki petra ile birlikte nabati uygarlığının en büyük mimari kalıntılarından biri olarak kabul edilmektedir.
  • bu halk yahudi ve hristiyanların kutsal kitaplarında "mudyâniler" (midianites) diye geçer. bu ad, kuzey batı arabistan'da akabe körfezinin
    doğu kıyılarında uzanan alan içerisinde yer alan bu çöl şehri sakinlerine hz. ibrahim'in keturah'dan (tekvin 25:1) olma oğlu midian'dan geldiği söylenir.

    birde diyanetin şöyle bir bilgilendirmesi var medyen halkı ile ilgili;

    medyen halkı; putperest, bozguncu, fâsık ve kâfir bir toplum idi. ölçü ve tartıyı tam yapmazlar, insanların haklarını eksik verirler ve haksızlık yaparlardı. hırsız ve hilebaz idiler. allah, kendilerine şuayb'ı (a.s.), peygamber olarak gönderdi. şuayb (a.s.) tatlı dili, fasih, beliğ ve tesirli sözleriyle medyen halkını tevbeye, tevhide, ibâdete ve kötü davranışları bırakmaya davet etti. ancak şuayb peygamberin dâvetine uymadıkları gibi, onu yalanladılar ve yalancılıkla suçladılar, ona büyülenmiş dediler. mü'minleri allah yolundan men ettiler. allah da onların kâfir olanlarını korkunç bir ses ve zelzele ile helâk etti. yurtlarında çöküp kaldılar. (a'râf, 7/85, 86, 91, 92, 93,102; hûd, 11/85-90, 94; şu'arâ, 26/183-186). (i.k.)
  • adalet ve barış isteyen insanları baskı ve zulümle yıldırmaya çalışan bir iktidara sahip; türkiye ile de benzerlikler gösteren yok olmuş bir kavim.

    yarın türkiye'de, bir adam meclisin orta yerine çıksa ve ülkeyi yönetenlere şöyle seslense;

    "ey memleketimin insanları! hizmetçisi ve maşası olduğunuz, uğruna bizi savaşlara sürüklediğiniz emperyalizmin ve patronlarının kölesi olmaktan vazgeçin! sadece allah'a kulluk edin. o'ndan başka kulluk edilecek hiçbir şey yoktur!

    ölçüde ve tartıda hile yapmayın, insanların mallarını haksızca yiyerek servetinize servet katmayın. ihalelere fesat karıştırmayın. ülkeye barış hakim olmuşken birtakım kirli siyasi çıkarlarınız için barışı bozanlardan olmayın. eğer gerçekten inanıyorsanız bu sizin için daha hayırlıdır.

    insanları tehdit ederek, insanlar üzerinde baskı kurarak, allah'ın dosdoğru yolunu çelişkili ve eğri büğrüymüş gibi gösterek insanları dinden imandan soğutmayın. her köşe başına adamlarınızı yerleştirmeyin ve haksız yere kadrolaşmayın. hatırlayın ki bir zamanlar siz azınlıktınız, sizi eziyorlardı ve allah sizi bu zulümden kurtardı. şimdi o zalimlerin sonunun nasıl olduğunu görmüyor musunuz?

    eğer içinizden bazıları inanmış, bazıları da inanmamış ise allah aranızda hüküm verinceye kadar -ki allah hüküm verenlerin en güzelidir- sabırlı olun ve birbirinize kötülük etmeyin. sen alevisin, sen ateistsin, sen budistsin, sen başı örtülüsün, sen kürt'sün, sen türk'sün diye insanları fişlemeyin, ayrıştırmayın, aranızda fitne çıkarmayın. fitne, adam öldürmekten daha ağır bir şeydir!* şüphesiz gerçek, rabbinizden gelmiştir. artık dileyen inkar etsin, dileyen iman etsin.* sizinle din adına savaşmayan, canınıza malınıza kastetmeyen ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere kötülük etmeyin ve onlara adil davranın.*"

    ***

    ne tepki alır? kimler destekçisi olur? kimler bu adama düşman olur?
    en önemlisi, bu adamın ve bu ülkeyi yönetenlerin akıbeti ne olur?

    ***

    kur'an'da çeşitli surelerde, geçmiş zamanlarda yaşamış bazı halkların neden ve nasıl helak edildikleri anlatılır. ve okursanız göreceksiniz ki, tüm halkların kendine has bir helak sebebi vardır. kimisi hırsızlıkta ileriye gitmiştir, kimisi adaletsizlikte, kimisi sapıklıkta, kimisi zalimlikte ve kimisi ilahlık taslamakta.

    şimdi gelin kur'an'a dönelim ve medyen halkının neden helak edildiğine bir göz atalım.

    a'raf suresinin 85. ayetinden itibaren anlatılan medyen halkı ile ilgili pasajı aynen hep birlikte okuyalım, üstteki adamın seslenişinden farklı bir şey bulabilecek miyiz, bakalım.

    - a'raf 85. medyen halkına, kardeşleri şu'ayb'ı gönderdik. dedi ki: "ey kavmim! allah'a kulluk edin. sizin için o'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. rabbinizden size açık bir delil gelmiştir. artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın. insanların mallarını eksiltmeyin. düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk etmeyin. eğer inanıyorsanız bu sizin için daha hayırlıdır."

    - a'raf 86. "bir de tehdit ederek, allah'ın yolundan o'na iman edenleri çevirmek, allah'ın yolunu eğri ve çelişkili göstermek üzere her yol üstüne oturmayın. hatırlayın ki, siz az ve güçsüz idiniz de o sizi çoğalttı. bakın, bozguncuların sonu nasıl oldu!?"

    - a'raf 87. "eğer içinizden bir kısmı benimle gönderilen gerçeğe inanmış, bir kısmı da inanmamışsa, artık allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin. o, hüküm verenlerin en hayırlısıdır."

    peki bunun üzerine toplumu yönetenler şu'ayb'a ne cevap vermiştir dersiniz?
    sıkı durun.

    - a'raf 88. toplumunun büyüklük taslayan kodamanları dediler ki: "ey şu'ayb! ya kesinlikle bizim yolumuza dönersiniz ya da mutlaka seni ve seninle birlikte inananları memleketimizden çıkarırız." - şu'ayb; "ya istemiyorsak; zorla ve baskıyla mı?" dedi.

    medyen halkının kodamanları; "ya bizden taraf olursunuz, ya da bertaraf olursunuz!" demiyor mu apaçık bir şekilde :)

    "ya sizden taraf olmak istemiyorsak, zorla ve baskıyla mı yapacaksınız?" diyor şu'ayb. biliyor çünkü zor kullanılarak, baskı ve zulümle, biber gazlarıyla yıldırılmaya çalışılacağını. şu'ayb, allah'ın elçisi! selam olsun ona…

    şu'ayb bu laf üzerine şu cevabı veriyor;

    - a'raf 89. allah bize dosdoğru yolu gösterdikten ve bizi sizin yolunuzdan kurtardıktan sonra sizin tarafınıza geçecek olursak şüphesiz allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz! rabbimiz allah istemediği sürece sizin tarafınızda olmamız söz konusu dahi olamaz. o, her şeyi bilgisiyle kuşatmıştır. ve biz yalnızca o'na dayanıp güvendik. ey rabbimiz! toplumumuzla bizim aramızda hak ile hükmet. sen, çözüm getirenlerin en hayırlısısın."

    kodamanlar baktılar ki şu'ayb davasından vazgeçmiyor, bir umut şu'ayb'ın yolundan gidenleri tehdit ediyorlar;

    -a'raf 90. toplumunun küfre** sapan kodamanları dedi ki: "ey insanlar, eğer şu'ayb'ın yolundan giderseniz, hüsrana uğrayanlardan olursunuz."

    ----

    sonuç mu?

    - a'raf/91-92. derken, onları o korkunç sarsıntı yakaladı ve yurtlarında yüzüstü hareketsiz çöküp kaldılar. şu'ayb'ı yalanlayanlar sanki orada hiç oturmamışlar, orada hiç yaşamamışlar gibiydi. şu'ayb'ı yalanlayanlar var ya, asıl zarara uğrayanlar onlar oldu!

    ve şu'ayb'ın şu sözüyle medyen halkının kıssası son buluyor;

    - a'raf 93. şu'ayb onlardan yüz çevirdi ve dedi ki; "ey halkım! ben size rabbimin mesajını ilettim, öğüt verdim. şimdi sizin gibi inkarcı bir topluluğa nasıl acırım?"

    işte böyle sevgili kenyalılar.

    allah bunları hikaye olsun diye anlatmıyor elbette.
    "bunlar eskilerin masalları abi yeaa" diyenlere selam olsun.

    ***

    "zalimler, nasıl bir devrim ile devrileceklerini yakında görecekler." (26:227)
  • ayrıca, bir ekşi sözlük yazarı. hoşgelmiş. * *
  • şöyle bir yerdir.

    bağlantıda salih peygamberin de adı geçiyor ama bilemedim yine.
  • kuran’a göre hırsızlık ve yolsuzluk yüzünden helak olmuş kavimdir .

    lut kavmi örneğini veren islamcılar nedense bundan hiç bahsetmezler çünkü ucu kendilerine dokunur .
  • medyen kelimesinin kökeni hakkında farklı görüşler ileri sürülmektedir. hz. şuayb’ın ve gönderildiği kavmin arap, dolayısıyla bu kavmin adı olan medyen’in “ikamet etmek” anlamındaki müdûn veya “hükmetmek” mânasındaki dîn kökünden türemiş arapça bir kelime olduğu ileri sürüldüğü gibi arapça olmadığı da ifade edilmektedir.

    kitâb-ı mukaddes’e göre medyen (ibrânîce’de midyan/midian, tevrat’ın yunanca tercümesinde madian/madiam) öncelikle bir şahıs adı olup hz. ibrâhim’in üçüncü eşi keturah’tan olan dördüncü oğlunun (tekvîn, 25/2; ı. târihler, 1/32), aynı zamanda bu kişinin soyundan gelen ve midyânîler (midyanim, madianites) denilen halkın ve onların yaşadığı bölgenin adıdır. tevrat’ta, hz. ibrâhim ve keturah’ın üçüncü çocuklarının adı olan medân’ın medyen’in farklı yazılmış şekli olup ikisinin aynı kişi olduğu da ileri sürülmüştür.

    kur’an’da hz. şuayb ve mûsâ kıssaları dolayısıyla on yerde geçen medyen kelimesi, şuayb’ın peygamber olarak gönderildiği (a‘râf, 85; hûd, 84; ankebût, 36) ve hz. mûsâ’nın mısır’dan çıktıktan sonra evlenip yıllarca aralarında kaldığı kavmin yaşadığı (tâhâ, 40; kasas, 22-28) bölgeyi ifade etmekte, bu kavimden de ashâb-ı medyen (tevbe, 70; hac, 44) ve ashâbü’l-eyke (hicr, 78; şuarâ, 176; sâd, 13; kaf, 14) diye bahsedilmektedir.

    kur’ân-ı kerîm’de verilen bilgiye göre medyen halkına mensup olan ve bu halka peygamber olarak gönderilen hz. şuayb kavmini çok tanrıcılıktan uzaklaştırıp allah’a tapmaya çağırmış; ölçü ve tartıda, alışverişte haksızlık yapmak, ülkede bozgunculuk çıkarmak, tehditle insanları allah’ın yolundan alıkoymak gibi tutum ve davranışlara son vermelerini istemiştir (a‘râf, 85-86; hûd, 84-87). ancak kavminin önde gelenleri şuayb’ı yalancılıkla itham etmiş, isteklerine karşı çıkmış, ona inananları tehdit etmiş, kendisini ve ümmetini ülkeden sürme tehdidinde bulunmuştur. bunun üzerine şuayb onlara ilâhî azabın geleceğini bildirmiş, nitekim şiddetli deprem ve korkunç bir gürültü onları helâk etmiştir (a‘râf, 85-92; hûd, 84-95).

    (öte yandan yukarıda da belirttiğimiz gibi kur’an’da hz. şuayb’ın peygamber olarak gönderildiği bir eyke halkından da söz edilmektedir (eş-şuarâ 26/176-189). eyke kelimesinin “sedir ağacı, sık ve bol ağaçlıklı yer” anlamına geldiği, kelimenin leyke şeklinde de okunduğu, bu takdirde şehrin adı olduğu söylenebilir. nitekim ashâb-ı medyen (ehl-i medyen) ve ashâbü’l-eyke’nin kur’an’da anlatılan vasıfları birbirine uymaktadır; hz. şuayb’ın bu kavme tebliği de medyen halkına olan tebliğinin aynıdır (şuara, 177-183). ancak bazı müfessirler, kur’an’da şuayb’dan medyenliler’in kardeşi diye söz edilirken eykeliler hakkında böyle bir nitelemenin bulunmadığını dikkate alarak bunların iki ayrı kavim olduğunu ileri sürmüşlerdir (ibn kesîr, tefsîrü’l-kur-âni’l-azîm, ııı, 346). bize göre de kur’ân-ı kerîm’de medyen halkının deprem, sarsıntı veya gürültü ile, eyke halkının ise “gölge günü”nün azabı ile (gündüzü karartan korkunç kasırga) cezalandırıldığını belirtilmiş (a‘râf, 91; hûd, 94; şuarâ, 189; ankebût, 37) olması nedeniyle medyen ve eyke halkları farklı kavimlerdir. ancak hz. şuayb’in, her iki kavme de tebliğde bulunmuş bir peygamber olduğu hususu tartışmasızdır.)

    medyen halkının ticaret işleri ile uğraştığı eski ahit’ten de (tevrat) anlaşılmaktadır: eski ahid’e göre medyen, mısır ve ken‘ân ile ticaret yollarını elinde tutan yerleşik ve göçebe kabilelerin hâkimiyetindeydi (sayılar, 31/10). (eski ahid, midyânîler’den ilk defa hz. yûsuf dolayısıyla bahsetmektedir. tüccar olan ve mısır’a mal satan midyânîler kuyuya atılan yûsuf’u oradan çıkarıp bir rivayete göre 20 gümüş karşılığında ismâilîler’e vermiş (tekvîn, 37/28), diğer bir rivayete göre ise bizzat kendileri mısır’a götürüp potifar’a satmışlardır (tekvîn, 37/36).

    meydenliler, ticaret yollarının üzerinde olan bir bölgede yaşamakta ve ticaret aracılığı ile zengin olmuş bir kavimdi. ancak putlara tapmakla birlikte kendilerine verilen sayısız nimetler onları şımartmış/azgınlaştırmıştı. çeşitli hileler, alışverişte ölçü ve tartıya dikkat etmeme gibi yöntemlerle zulmün içine batmışlardı. halkın malını kötü gösterip düşük ücretlerle satın almak, onlar için övünç kaynağıydı. halkın içinde fesat çıkarıyorlardı. bir tarafta hakkını alamayan mazlumlar, diğer tarafta zenginlikleriyle şımarmış, küstahlaşmış ve yaptıklarını marifet gören zalimler kitlesi vardı:

    “medyen’e kardeşleri şuayb’ı (gönderdik). dedi ki: "ey kavmim! allah’a kulluk edin; sizin o’ndan başka tanrınız yoktur. size rabbinizden açık bir delil gelmiştir. artık ölçüyü tartıyı tam yapın, insanların mallarının değerini düşürmeyin, düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır. inananları tehdit edip allah yolundan alıkoyarak ve onu eğri göstermek maksadıyla her yolun başında (pusu kurup) oturmayın. düşünün ki, siz az sayıdaydınız, sonra o sizi çoğalttı. bozguncuların sonunun nasıl olduğunu da düşünün! eğer içinizden bir grup bana gönderilene inanmış, bir grup da inanmamışsa, artık allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin! o, hükmedenlerin en iyisidir." (a’raf, 85-87).

    aynı durum hud suresinde de zikredilir: şuayb (as) kavmine; “ey kavmim! allah’a kulluk edin. sizin o’ndan başka ilâhınız yoktur. ölçeği de, teraziyi de eksik tutmayın. ben sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum. bununla beraber yine de sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum. ey kavmim! ölçerken ve tartarken adaleti yerine getirin. halkın malının değerini düşürmeyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak başkalarına zarar vermeyin. eğer mümin iseniz, allah’ın helâlinden size ihsan ettiği kâr sizin için daha hayırlıdır. bununla beraber ben sizin üzerinize gözcü değilim.” (hud, 84-86) diyordu. kavminin ileri gelenleri ise cevaben “dediler ki: ‘ey şuayb, atalarımızın taptıklarını terk etmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana dinin mi emrediyor? oysaki sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın.” (hud, 87). şuayb dedi ki: ‘ey kavmim! şayet ben rabbimden ispat edici bir delil üzerinde bulunuyorsam ve şayet bana, o kendi katından güzel bir rızık ihsan etmişse, söyleyin bakalım ben ne yapmalıyım? ben size karşı çıkmakla sizi menettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. ben sadece gücümün yettiği kadar sizi ıslah etmeye çalışıyorum. başarım da ancak allah’ın yardımı ile olacaktır. ben yalnızca o’na dayandım ve ancak o’na döneceğim.’” (hud, 88).

    ancak toplumda baskı, zulüm ve menfaat çetesini kurmuş olan medyen’in “ileri gelenleri”, düzenlerinin bozulmasını istemiyorlardı. hz. şuayb, elinden geldiği kadar onları tek olan yaratıcıya inanmaya çağırıyorsa da toplumdaki zalimler, tebliğe uymak şöyle dursun onu ve ona inananları kendilerine benzetmeye çalışıyor, aksi takdirde beldelerinden çıkaracaklarını açıkça ilan ediyordu. ancak hz. şuayb, bütün bu tehditlere rağmen allah’a dayanmayı sürdürüyor ve nihayetinde kavmi ile kendisi ve ona inanalar arasında allah’ın adil hükmün verilmesini diliyordu:

    “kavminden büyüklük taslayan önderler kesimi şöyle dediler: "ey şuayb! ya seni ve seninle beraber inananları kesinlikle şehrimizden çıkaracağız veya mutlaka dinimize döneceksiniz!" şuayb dedi ki: "istemesek de mi? doğrusu allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek allah hakkında yalan uydurmuş oluruz. rabbimiz allah dilemedikçe sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir! rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. biz sadece allah’a dayanırız. ey rabbimiz! kavmimizle bizim aramızda adaletli hükmünü ver. sen hüküm verenlerin en hayırlısısın." (a’raf, 88-89).

    en sonunda hz. şuayb: “ey kavmim! sakın bana karşı muhalefetiniz sizi, nûh kavminin veya hûd kavminin yahut sâlih kavminin başlarına gelenlerin benzeri bir musibetin başınıza gelmesine sebep olacak günahlar işlemeye sürüklemesin! lût kavmi zaten sizden uzak değildir. rabbinizden bağışlanmayı dileyin, sonra o’na tövbe edin. muhakkak ki rabbimin merhameti ve sevgisi boldur" (hud, 89-90) dedi. devamında medyenliler, "ey şuayb! söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz, ayrıca aramızda seni zayıf görüyoruz! eğer kabilen olmasaydı, seni mutlaka taşlayarak öldürürdük. bizim karşımızda sen güçlü biri değilsin" dediler. şuayb da, "ey kavmim! size göre benim kabilem allah’tan daha mı hatırlı ki o’nu arkanıza atıp unuttunuz. şüphesiz ki rabbim yaptıklarınızı kuşatmıştır. ey kavmim! elinizden geleni yapın! ben de yapacağım! kimin başına aşağılayıcı bir azap geleceğini ve (böylece) yalancının kim olduğunu yakında öğreneceksiniz! bekleyin! ben de sizinle beraber beklemekteyim" (hud, 91-93) dedi.

    hz. şuayb (as) bütün bunlara rağmen ısrarla hakkı anlatmaktan geri durmuyor fakat azgın ve sapkın olan ileri gelen zalimler hz. şuayb’i tehdit etmek bir yana yolları keserek halkın o’nun yanına gidip bir şey öğrenmesine engel olmaya da çalışıyor ve halka, “…‘eğer şuayb’a uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız.’” (araf, 90) diyerek, öne sürdükleri tehditlerle insanları caydırma, gözlerini korkutmaya çalışıyorlardı. hz. şuayb (as) atalarının başına gelenleri, kavminin yaptıkları işlerin kötülüğünü bu gidişin sonun nereye varacağını anlatıyordu ama dinleyen yoktu. ahiretteki acıklı azabın hatırlatılması, medyen’in ileri gelenlerine bir şey ifade etmiyordu. sonunda onlara tanınan mühlet doldu ve vaat edilen helak günü gelip çattı:

    “nihayet o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında yere serilip kaldılar. şuayb’ı yalanlayanlar sanki orada hiç yurt tutmamış gibi oldular. böylece asıl hüsrana uğrayanlar, şuayb’ı yalanlayanlar oldu.” (a’raf, 91-92).

    “ne zaman ki, emrimiz geldi, şuayb ve beraberindeki müminler, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtuldular. ve o zalimleri korkunç bir gürültü yakaladı da oldukları yerde çöküp kaldılar. sanki orada hiç güzel gün görmemişlerdi. dikkat edin, semud kavmi nasıl helâk olup gittiyse medyen de öyle yok olup gitti.” (hud, 94-95)

    medyen kavmi, kâfirlerin kaçınılmaz sonu olan helake maruz kaldıktan sonra, şuayb (a.s)'ın üzüntüsü, kur'an'da şöyle bildirilir: “o da onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: "ey kavmim, muhakkak size rabb'imin mesajını, tebliğ ettim ve size öğüt verdim. şimdi ben, inkâra sapan bir topluluğa nasıl üzülebilirim?" (a’raf, 93).

    işbu çalışma, lut kavmine (örtülü) gönderme yapılarak “lgbtli sapkınlar” ifadesinin kullanıldığı ve bolca yorumlandığı bir dönemde, medyen halkının neden helak olduğuna dair bir hatırlatma yapmak amacıyla derlenmiştir. bugün kime sorsanız detaylarını bilmeden üstelik bilmediğini de bilmeden ve bütün bu eksik bilgisine rağmen lut kavminin eşcinsellik nedeniyle helak edildiğine dair açıklama yapmakta beis görmez. üstelik bu güruh içinde yer alanların pek çoğu, lut kavminden bahis geçtiğinde ağızlarını doldura doldura “haa şu ib..ler!!!” de derler ancak lafı lut kavminden alıp, medyen kavmine getirirseniz ne bu kavmin adını, ne işledikleri günahları ne de neden helak olduklarını bilirler. bir başka deyişle medyen kavminin başta şirk ve adaletsizlik olmak üzere her türlü zulüm, ölçü ve tartıda hile, alışverişte (satın alırken) malın değerini düşürerek ve (satarken) fahiş fiyattan satarak haksızlık yapmak, zenginlikten şımarmış olmak, (toplumun ileri gelenlerinin sahip oldukları yönetsel güç sayesinde) mazlumları ezmek, ülkede bozgunculuk çıkarmak ve tehditle insanları allah’ın yolundan alıkoymak gibi nedenlerle helak olduklarından bihaberdirler. günümüz koşullarında pek çok paralellik taşıması nedeniyle medyen kavminin yaşamı ve hazin sonu daha da ibretliktir. toplumun ileri gelenlerinin kendi deyişleri ile “lgbtli sapkınları” dillerine pelesenk etmek yerine ve/veya aynı zamanda medyen halkını ve ibretlik sonunu da anmaları, bu doğrultuda kendilerine çeki düzen vermeleri, akabinde toplumu doğru yola sevk eden tedbirler almaları, ezcümle medyen halkına da en az lut kavmi kadar atıfta bulunmaları elzemdir. aksi takdirde hafazanallah insanların ve insanlığın sonunun medyen halkı gibi olması işten bile değildir, çünkü her şey bir anda o’nun “ol demesiyle olur” (bakara, 117) ve unutulmamalıdır ki “allah emrinde galiptir. fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (yusuf, 21).
  • iktisadi faaliyetlerde istedikleri gibi davranmayı meşru gördükleri söylenir. hz. şuayb'a karşı gelerek tartı ve ölçüde hile yapmış, emeği sömürmüşler. günümüz alimleri bu kavmi liberal/kapitalist toplumlara benzetir. sonunda helak olup gitmiş olan toplumlarda biridir.
  • azılı fenerbahçeli, ağır ezik troll……………
    ciddiye alıp vaktinizi harcamayınız…………
hesabın var mı? giriş yap