• 2007 yilinda burger king de part time calismistim.
    franchising olan bir sube oldugundan mudur gideri azalttikca prim aliyordu. mudur sabahlari toplanip kolaya daha cok buz atin patatesi az koyun diye emir veriyordu, masalarda kalan ketcap mayonezleri cope attirmayip tekrar verdiriyordu. gidip halden en dandik salata domatesi aliyordu,ekmek bayat olsa da kullandiriyordu. suresi dolup cok placak burgerlerin saatini ileri attirip satilana kadar tutuyordu. arkadas daha detayli anlatmis. ben dondurmali sufle disinda bisey yemiyorum ordan.
  • burger king'in entry'i yazana dava açmasıyla sonuçlanacak, yüzsüzlükler ülkesinde sıradan bir olaydır
  • burger king değil anlatacağım şey ama onu da kapsadığına eminim. hijyen koşullarına dikkat etmedikleri entry ile açıklanmış yeterince. geçen ay başında bir mayonez markasının tadımını (patates ile birlikte) yaptırdım migros'ta promotör olarak. stantta bana bırakılan fritözü açtığımda olduğum yere yığılacaktım. muhtemelen satın alındığı günden bu yana bir kere bile su yüzü görmemiş ve insanlara onunla defalarca patates servis edilmişti. içerisi simsiyah ve yağ katmanları vıcık vıcık. kullanılamaz halde kısacası. hemen ajansı arayıp "ben bu tencerede hiçbir şey pişirip veremem insanlara." dedim. bana gelen cevap şu oldu: "otlu içini müşteriye göstermeden pişirip versen?" marketteki görevlilerin izin vermediğini ilettim. (böyle bir durum elbette yok. yalan söyledim ajansa) o şekilde adamlar tel ve yağ çöz alıp tencereyi temizlememe ikna oldular. tencereyi migros yemekhanesinde bir gün yağ çöze (bütün şişeyi döktüm) ve sıcak suya yatırıp ertesi gün bir saat ovarak ancak kullanılacak halde getirdim. sonuç olarak eve gelir gelmez aileme kurduğum cümle: "sakın markette verilen şeyleri yemeyin."
  • bu tip fast food satıcılarında en çok merak ettiğim şey şuydu:

    insan buralardan bir menü yediğinde bile vücuda yüklenen o devasa kaloriyi hissederken, sadece bir menü bile insana kendini kilolu hissettirirken, nasıl olur da bu menülerin kapış kapış satıldığı yerde çalışan ve her gün burada satılan gıdalardan beslenen insanların kolları çöp gibi, yüzleri açlık grevine girmiş gibi olabiliyor?

    yukarıdaki yazı merak ettiğim ve emin olamadığım her şeyin cevabı oldu.
  • https://www.google.com.tr/…esi-gerekiyor-82173.html

    şuradaki haberden, prim yapmak için araklanmış bir entry mi yoksa aynı kişiler mi kestiremediğim olay.
  • öncelikle yazacaklarım burger king’i savunmak için yazılan şeyler değildir. bu yazacaklarımı londrada mc donaldsda çalışmış bir insan olarak yazıyorum.

    burger king mc donalds gibi şirketler herkesin bildiği üzere franchise yöntemiyle veriyor şubelerini. kalitenin de kontrolünü yapıyor düşüp düşmediği konusunda. şimdi bu adamlar senin çalışma saatlerinle ilgilenmezler. açıkçası onları bağlayan bir durumda yoktur. onlar hamburgerlerin satımında sorun var mı yok mu, marka değerlerini kötü etkileyecek bir durum var mı yok mu bununla ilgilenirler.

    londrada çalıştığım süre içerisinde bu arkadaşın söylediği durumların bir tanesi ile bile karşılaşmadım. belirli saatlerde denetim gelme durumu olurdu her gün o saatte big macleri jilet gibi hazırlamamız gerekirdi. her gün denetleneceğiz riskiyle hareket ederdik yani günde iki kere. çalışanlar her konuda birbirlerini uyarırlardı, özellikle temizlikle alakalı konularda. bu arkadaşın anlattığı şeylerle taban tabana zıt durumdaydı benim çalışma ortamım.

    peki ülkemizde bu durum neden böyle değil ? çünkü bizim insanımız ahlaksız. çünkü bizim ülkemizde işçilerin hakkının korunduğu bir sistem yok. sistem var da, uygulayan yok.

    müdür karını arttırmak için temizlikten ödün verebiliyor bu ülkede. buna burger king ne yapsın arkadaş. adam isim hakkını verip köşeye çekiliyor. bir de gelip senin kanunlarına göre senin şubeni mi inceleyecek bu adamı şu kadar saat çalıştırmışsın falan diye. bu devletin işidir. burada yazılanların yüzde doksanı devletin problemi. devlet yiyecek sektörünün temizliğini adam gibi denetlerse, çalışma saatlerini sadece iş kanununa saat yazmakla bırakmayıp ağır cezalarla desteklerse burada yazılanların yüzde doksanı düzelir.
  • her zaman söylerim yine söylüyorum, bu ülkenin en büyük problemi '' hiçbir şeyi takmıyorum, bana bi şey olmaz yeaa ve minvalinde açıklamalar yapan ayda ortalama 4-5 bin kazanıp kendisini zengin zanneden sığırlardır''

    arkadaş burada detaylı bir şekilde problemleri sıralayıp kamuoyunu bilgilendirmiş, hala olayı hafife alan, yok kesin intikam peşinde diyen insanlar var.

    biraz farkındalık oluşmasına katkıda bulunun biraz insan olanlara saygı gösterin pek sevgili çomarlar.

    insan hayatı, insan sağlığı sandığınız kadar basit değil.

    umarım sağlık bakanlığı bu arkadaşın söylediklerini dikkate alıp gereken önlemleri alır.
  • şaşırtmamıştır.
    lades piliçleri vardı hala var mı bilmem. kuzenim orada çalışıyordu. tavuk eti ağzına sürmez oldu. bağdat caddesindeki restoranlara mal veren en büyük şirkette çalıştı. zeytin, ton balığı, kızartma, salata ve yumurta içeren herhangi bir şeyi yemez oldu. paul diye bir yer vardı şimdiki nusret'in yerindeydi yanlış hatırlamıyorsam. orada yere düşen omletin servis edildiğini görmüştü.
    zeytinler kararsın diye paslı demir atılır kuyulara.
    tavuk diye bir hayvan yok artık.
    yumurta kırmamak için pastörize iğrenç bir karışım kullanıyor restoranlar pastaneler.
    patates yediğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. patates şeklinde ne idüğü belirsiz kızarınca sertleşen bir şey yiyorsunuz. püre ise tozdan yapılıyor. yufka fabrikasına portör taraması yapmıştı annem. işletme müdürü kendisi söylemişti çok koruyucu var fazla hazır yufka tüketmeyin diye.
    gıda sektörü tıp sektörünün orospusudur.
    yemeyin. en fazla aç kalırsınız.
  • abartısız 15 senedir burger king ve benzeri markaların yakınından geçmemiş biri olarak gururla ama tiksinerek okuduğum itiraf/bilgilendirmedir. öncelikle hala yiyen arkadaşlara şunu söyleyeyim. boğazına dur diyemeyen bir adamım. ben yemeyi bıraktıysam herkes bırakabilir hiç artislenmeyin. size en yakın yurdum büfesi bile bunlardan daha insaflıdır emin olun.

    ikinci diyeceğim ise bu uyarıyı yapan arkadaşa. belli ki bir intikam hırsı bürümüş gözlerini. burada bu uyarıyı yaparak ortalığı karıştırma, markaya zarar verme peşinde. umarım marka bundan zarar görür. fakat... e be kardeşim. sen vicdansızca orada müdürlük yaparken aklın nerdeydi. senin izin verdiğin bakterili etleri insanlar yerken maaşını mı sayıyordun ne yapıyordun? o zaman insan değildin de şimdi nerden esti de insanlığa yaklaşayım dedin? kimse ekmek parası demesin, insanların sağlığı üzerinden oynanan kumardan ekmek parası mı olur. o para helal midir? ayrıca hadi diyelim ki büyük bi aydınlanma yaşadın tünelin ucundaki ışığı gördün de günah çıkarıyorsun. bütün bunları destekleyecek görüntüler, kamera kayıtları alsaydın da elle tutulur bir şeye dönüşseydi, dava açsaydık kamuoyu oluşturmaya çalışsaydık. kazanamayacağımızı bilsek bile ses getirirdik.

    özetle, bok çukurundan çıkmış ama üstü başı bok içinde birinin boka bok demesidir.
  • tanım; rezalettir, ancak bilindik bir rezalettir.

    bu tip çalışma şartlarının hikayelerini o kadar çok duydum ki aksi bir hikaye, insanların emeklerine saygı duyulan bir iş hikayesi duyduğumda kulaklarıma inanamıyorum.

    bunun normalleştiği bir üçüncü dünya ülkesidir türkiye. insanların kıymetsiz olduğu ve malın değerinin kişinin değerinden daha fazla olduğu kapitalist bir distopya.

    düşünün ki birisi tüm sömürüyü normalleştirmiş, sağlığı tehdit eden faktörleri kabullenmiş olarak diyor ki 'servis sürelerinin kötü olması bla bla bla...'

    bir başkası da işten ayrıldıktan sonra yazmasının samimi olmadığını söylemiş. sanki ülkede iş kolay bulunuyor, ortalığa para saçılıyormuş gibi. insan işinden ve o beğenmediğiniz kuş kadar gelirinden olmamak için, ailesine boynu bükük görünmemek için nelere katlanıyor bilmeyen birisi yazabiliyor bunu anca. olsun yahu! o da yazsın, öbürü de! sanki bir bok mu olacak? ben bunu yazınca bir halt mı değişecek?
hesabın var mı? giriş yap