• bunun ayri bir kulturu vardir. raki bardagi bulunmayinca baska bir sey aranmaz. su bardagi nedense mide bulandirir, bira bardaginda icen direk sizar, en iyisi cay bardagidir.
  • sene 2005. aylardan şubat ama hava buz gibi. dershaneden gelip yemek yemişim ve yatağımın üstüne uyuyup kalmışım. saat dokuz gibi telefonun sesine uyanıyorum. arayan liseden bir arkadaşım. alışılmışım aksine bana küfürler ediyor telefonun diğer ucunda. sinirleniyorum ve ben de karşılık veriyorum. derken bir başka arkadaşım alıyor telefonu; "kusura bakma, içti de bu mal. ne dediğini bilmiyor." deyince o arkadaşın içince ne hallere düştüğünü hatırlayıp "aha eğlence çıktı!" diyerek üstümü giyiyorum ve babama "baba ben arkadaşlara gidiyorum. birkaç saate gelirim." diyorum. adam suratımdan mı anlıyor neyse "iyi bir şeyler için. viski falan için." diyerek sırıtıyor.

    beş dakikada bana küfreden arkadaşın evinde soluğu alıyorum.* arkadaşın ailesi senenin altı ayı köyde kaldığı için evi yol geçen hanı olarak kullanıyorduk o zamanlar. kapıyı bir başka arkadaşım açıyor. "sen de mi burdasın lan?" diyorum, "telefon etti, zorla getirtti." diyor. derken salona giriyoruz. yer sofrası kurulmuş, beş tane atletli adam ellerinde çay bardakları, ortada tekirdağ şişesi, bir yandan soba yanıyor harıl harıl. ve tam baş köşede beni arayıp küfreden, evin sahibi olan arkadaşım. (ki kendisi bir deri bir kemikti o zamanlar.) beni görünce bir küfür daha savuruyor ve "nerdesin lan sen? hani gelecektin bu akşam? saat kaç oldu amua koyum!" diyerek saati gösteriyor. ama gözler kaymış, sözler ağzından yarım yamalak çıkıyor. öylece saate bakıp kalıyor. bir şey diyemeyince "kaç olmuş lan saat? söyle bakıyım" diyorum. biraz daha bakıyor duvardaki saate, sonra yanındakine "saat kaç lan? ben seçemiyom!" diyor. o derece şuur gitmiş.

    sonra zorla beni sofraya oturtuyor. zorla, çünkü istediği yapılmayınca bağırıp çağırıyor ve ağlamaya başlıyor. "için lan" diyor sofradakilere. herkes ellerindeki çay bardaklarından sek rakı içiyor. şok oluyorum. bir yudumda bitiriyorlar ve suratlarında en ufak bir değişiklik bile olmuyor. "doldurun bu da içecek!" diyor. "yok oğlum. ben alışık değilim. çarpar öyle sek." diyecek oluyorum, susturuyor. dolduruyorlar çay bardağına, veriyorlar bana. bir yudum alıyorum ki, su. bildiğin musluk suyu. ben de fondip yapıyorum. tabi bu arada evin sahibi olan arkadaşım şişeyi bitiriyor. yanımdakine sessizce "bu ne olum? suyla sarhoş mu oldu bu mal?" diye soruyorum. "ilk dublede kafayı buldu. sonra biz rakıyı bitirince yenisini istedi. komaya girer diye musluktan su doldurduk. üç şişe su içti hala anlamadı." deyince kahkahayı patlatıyorum. şişe bitince tekrar bağırmaya başlıyor. "bu da bitti amua koyum! para verin tekele gidiyom ben" diye ayaklanmaya çalışıyor ama olduğu yere yığılıyor.

    derken sofra orta yerden kalkıyor. bana kapıyı açan arkadaş "ben gidiyim artık, babam hasta. beni bekler." diyerek ayaklanıyor ama ev sahibi olan sarhoş "hayır, bu gece burdayız. kimse bi yere gitmeyecek." diye haykırıyor. "iyi tamam o zaman. bi tuvalete gidiyim bari ben." diyecek oluyor arkadaş. gelen cevap "sobanın arkasında kömür kovası var. ona sıç." oluyor. aradan biraz zaman geçince millet evine gitmek istiyor ama beyefendiden izin koparamıyoruz. aklımıza onu uyutup kaçmak geliyor ama adam öyle inat ki kör kütük sarhoş olmasına rağmen yatmıyor. çocuk kandırır gibi başka bir arkadaş da "gel hadi bak ben de yatacam" diye yanına uzanıyor ama "ne yanıma yatıyon lan. beni mi sikecen?" diye hopluyor yattığı yerden. böyle böyle zor da olsa sızıp kalıyor yerdeki minderlerin üstüne. tabi biz bunu fırsat bilip hemen kaçıyoruz.

    sonraki gün o gece orda kalan bir arkadaştan öğrendiğimize göre ev sahibi çocuk minderlerin üstünde uyurken birden uyanmış ve olduğu yere kusmuş. kusmuğu kaşıkla bi tasa doldurup dökmüşler. ama çocuk uykusuna devam etmiş. sabah olunca halıdaki kusmuk kokusuna uyanmış ve diğerlerine "bu koku ne amua koyum?" diye sormuş.

    özet: götüne güvenmeyen borazancıbaşı olmasın
  • ilk defa ağva'ya gitmiştim. kıyısı olanlardan birine oturduk, bir erkek arkadaşımla balık yiyoruz, aylardan aralık mıydı ne. rakı içemezdim, hastaydım zira. yoksa insan bi duble götürür, hele ki mis gibi deniz havasında. kıyıda da bi tane balıkçı teknesi. boştu ilk oturduğumuzda.

    derken bi amca geldi, bi tane de arkadaşı gibi ama daha genç bi adam. benım gözüm ister istemez yan tarafta zira biliyorum bi şeyler olacak orda, hissediyorum ki 'o rakı' çıkacak. baştan çay bardağı çıktı, bana bir gülümseme geldi haliyle. diyorum ki; bak şimdi neler olacak izle, rakıya meyil edecekler, bak. ardından peynir iki kişilik hani plastik bi kapta, su ve rakı.

    nasıl gülümsediysem -gerçi kafam sağ omzum üzerinde gibi hani, aramızda da branda vardı ama işte gözleri sağlamsa demek ki- amca benı farketti. davet etti, rakı dolu çay bardagını gösterip. bende elimi göğsüme koyar gibi yaparaktan; sağ olasın amca, demek istedim gülümseyerek. gülümsemesi daha da yayıldı ve bize kadeh kaldırıp yudumladı.o kadar samimiydi ki. balığı yedikten sonra çıkıp iki muhabbet de ettik amcayla.

    babamdan ve bu amcadan sonra daha samimiyet kokuyor bana, çay bardağında rakı içmek. tabi her seferinde özellikle tercih etmiyorum. ama tek başına içiyorsam mutlaka çay bardağı. hani uzunca olanlarından içecek kadar muhabbet bulamazsın kendinle ve demlenirsin tek başına.

    o yüzden bazen de sadece yalnızlıktır.
  • bahçede uygun kıyafetle mangalın başında eti pişirirken içerdeki gözü dönmüş et bekleyen insanlara aldırmadan pirzoladan tırtıklayarak rakı içmek isteyenlerin kullanabileceği en uygun şekildir. küçüktür,saklaması çok kolaydır.
  • ister istemez göğsümü kabartan aktivite aktivasyon aktüel.
    madem kimse yazmamış ben yazayım uleayn: rakı dediğin ince bellide ufak ufak içilir. erkek adam rakıyı böyle içer. budur. dağıtırım.
  • bir kartal'in on kaputunda olu$an en kiral kultur.
    muhtemelen beyaz, muhtemelen adana plakali.
  • regli sancisi çeken kadın kısmının hem agriyi dindirmek hemde azcık keyiflenmek icin basvurdugu yoldur..çay bardaginda içilirki anneye ilaç niyetine içiyorum ayagi cekilir..
  • türk insanının sıcaklığından gelen bir harekettir.
    samimiyettir. hüzündür. neşedir. rakıya kıyamamadır. aceleciliktir. rakıya hazırlıksız yakalanmaktır. keyiftir. rakıdır. rakının ta kendisidir.
  • babamı özlediğimde yaptığım şey.
    mekanı mutfaktır bu eylemin,dedemin yaptığı ufak taburelerden birine oturur, ağzının bir kısmında içine çekmeyi unuttuğu sigara ve onun yandıkça yere düşmek üzere olan külü, diğer ufak taburede kül tablası, elde gazete, kolormatik gözlük, ruhi su kaseti, ela gözler ve kocaman damarlı elleri hatırlatır bana.babamı yani.
  • güzel insanların rakı içme şekli.
hesabın var mı? giriş yap