• "hani böyle karanlık bir gecede bir yokuş inerken bir köşeyi dönersin, deniz çıkar ya karşına, sonra o denizde bir gemi belirir. şıkır şıkır ışıklarla gelip geçer. sen sevinirsin, hiç nedensiz. seni tanıdığımdan beri hep bir gemi geçiyor içimden. aşkım benim, yurdanur'um..."
  • madam niki:
    "bize ögretmişler bir ülke, bir vatan… ülke dediğinin taştan demirden duvarı mı vardır? bilemedim ülkem neresi. yanlış saksıda büyüyen bir çiçek gibi... hatırlarsın birkaç sene evvel bu kıbrıs barış harekatı, kapımızda yazılar yazdılar. ”piskos makaryos” diye. ben alışkınım gavurun kızı olmaya. çıkıp pencereye bağırdım; ”hepinizden daha türküm” diye, dinleyen kim… madem düşman eder bizi vatan dediğiniz şey yoktur benim vatanım! güneşimi suyumu verin yeter…"
  • 78 olaylarında hapiste kaybolanlar için yurdanur'un söyledikleri:
    “sihirli sözcükleri söylemek çok kolaydı, oysa geri getirecek sözcükleri herkes unutmuştu.
    göz altında kaybolmak. hem de ‘göz altında’.
    edebiyat fakültesi mezunuyum ama bunun anlamını bilemiyorum.
    gözün gördüğü şey nasıl kaybolur. türkçenin azizliği mi bu?”
  • *****

    37. bölüm

    (yurdanur ve mehmet, askerlik celbini ertelemek için, yükseklisans başvurusu hakkında hocalarıyla görüşmek üzere üniversiteye giderler. mehmet okulda fişlenmiştir. mehmet'i destekleyen hocası ile ülkenin gündemi ve toplumsal sorunları üzerine sohbete dalarlar.)

    hoca :gençsin. en verimli, en heyecanlı, en taşkın, en duygulu çağındasın. dünya'yı değiştirecek o coşkulu gücü hissediyorsun içinde. karşındaki kırkını çoktan aşmış, çoktan teslim olmuş, ölgün suratla bir an önce yaşlansın diye gözünün içine bakıyor. iki seçeneğin var: ya onlar gibi yaşlanırsın ya da hapse girersin. aslında seçenek tek. ikisi de hapsolmak.
    yurdanur :tek tip bir nesil mi yaratmak istiyorlar? düşünmeyen,irdelemeyen, itiraz etmeyen?
    mehmet :nereye gidiyoruz böyle?
    hoca :bir askeri müdahaleden söz ediliyor.
    mehmet :baskı rejimi. çok değil 10 sene önce gördüler. insanlar 10 sene öncesini bu kadar hızlı unutabilir mi?
    hoca : ne yazık ki mehmet, unutkanlık toplumsal hastalığımız. geçmişi unuturuz. kulağımızın dibindeki sesi duymayız. bak işte, sokaktaki insan cumhurbaşkanlığı seçiminin kaçıncı turunun yapıldığını ya da kaç kişinin öldürüldüğünü artık umursamıyor. kötü haber duymak istemiyor. bilinçli ya da bilinçsiz bir reddetme bu. bu duymazlık daha da kötüsünü davet ediyor, farkında değil.
    yurdanur :demek darbe olacağını düşünüyorsunuz?
    hoca :benim ki tahmin yalnızca. fakat temmuz ayıyla birlikte olaylar o kadar arttı ki, sanki bi yerden düğmeye basıldı. yalnız şu var çocuklar, bu düzen 68 kuşağını ezdi, şimdiki kuşağı daha da eziyor. ve korkarım bir sonraki nesli çok daha fazla ezecek.

    (mehmet ve yurdanur umutsuzca birbirlerine bakarlar. yurdanur hamileliğinin 8. ayında. karnını korumacı tavırla sarar. konağa geçerler bu süreçte yolda geleceğe dair umut tüketen baskıya maruz kalırlar ve başkaca kötü haberler alırlar. yurdanur korkar, öfkelenir. bu çocuğu doğurmayacağım, böyle bir dünyaya çocuk getirmeyeceğim diye konağı dağıtır, kendini dışarıya atar. mehmet'le evin köşesini döndükten sonra duvara yazı yazan devrimci arkadaşları ile karşılaşırlar.)

    yurdanur : banada verin bir fırça ben de yazacağım.

    mehmet :verin.

    (fırça verirler. duvara kırmızı boya ile yazı yazarken, midesi bulanır eve dönerler. duvar yazısı 'hazirand' diye yarıda kalmıştır. evin bahçesine geldiklerinde yurdanur oturmak ister, bahçede oturup, konuşmaya başlarlar.)

    mehmet :ne yazacaktın duvara?
    yurdanur :haziranda ölmek zor
    mehmet :hasan hüseyin'in şiiri. nazım hikmet'in ölümü için yazdığı şiir.
    yurdanur :sadece nazım hikmet için değil orhan kemal ve ahmet arif içinde yazmış. üçü de haziranda ölmüşler
    mehmet :duvara bunu yazmak nerden aklına geldi?
    yurdanur :fırçayı elime aldığımda burnuma bir leylak kokusu geldi ordan mı acaba.sokakta tank paleti,sokakta düdük sesi, sokakta tomson, sokağa çıkmak yasak, sokaktayım, gece leylâk ve tomurcuk kokuyor
    mehmet :yaralı bir şahin olmuş yüreğim, uy anam anam, haziranda ölmek zor! benim karım böyledir işte. slogan diye şiir yazar duvara. anarşik karım.
    yurdanur :inşaallah biri benden sonra tamamlamıştır yazıyı.

    (yazıyı birileri tamamlamıştır. sonrasında mahsun ve canan geçerken görür ve okurlar.)

    *****

    bir ülke hiç mi ders almaz geçmişinden. 70'den 2000'lere kadar geçen süreçte hiç mi bir şey değişmez!
  • mehmet: yurdanur bana gerçeği söyle, mutlu musun?

    yurdanur: sen kendini suçlu hissediyorsun mehmet. problem ben değilim. şikayet ettim mi hiç? hiç yüzüm asıldı mı? hiç sana belli ettim mi?

    mehmet: neyi belli ettin mi?

    yurdanur: öyle demek istemedim. evet zor. buna alışmak zor. yeni bir yaşam kurmak, bir sürü alışkanlıktan vazgeçmek, yarını düşünmek, tüpü idare etmek, yemeğin etini az patatesini çok koymak da zor. ama çabalıyorum mehmet. ben öğreniyorum. seni, beni, bizi, ikimizi yaşatmayı öğreniyorum.

    mehmet: ben mutlu musun diye sordum?

    yurdanur: mutluluk ne? gördüğümüz filmlerdeki gibi ağaçların arasında kovalamaca oynamak mı? bu mu mutluluk dediğin? hayatımda ilk defa bi işe yaramayı, bi şeyleri yönlendirmeyi, yoluna koymayı öğreniyorum. mutluyum ben. sen varsın çünkü. sen şu kapıdan giriverince her şey bitiyor işte. saray oluyor tek göz oda. neden bunu düşündün? aksini mi bekledin benden? olmayacak mı sandın? başaramayacağımı mı düşündün? yapıcam mehmet. bak nasıl güzelleşecek her şey.

    mehmet: ya ben öyle demek istemedim.

    yurdanur: benim yerim burası. sen benim hem ailem hem de vatanımsın artık.
  • "sevdiklerimizin yanında mutlu olacağımız öğretildi bize. bir kez sevgiyi, gerçek sevgiyi tadınca anladık. başka hiçbir şey besleyemez hayatı bu kadar. sevdiğimizin o ter kokusu var ya, hayatın pınarı..."

    şunun üzerine gelince daha bir anlam kazandı doğrusu.
  • “deli diyeceksin bana ya, canım çekti aldım. sana aldım. hatıra defteri. bak... hiç kimse seni avutmazsa sen kendi kendini avut. olanları değil, olacakları yaz buraya. yani olmasını istediklerini. beş dakika da sürse, on dakika da canının istediği gibi olsun dünya. can yoldaşı olur, avutur seni. bize kocaman kitaplar yazmışlar, kocaman kaderler. bir sayfacık da sen yazıver kendin için, en güzelini isteyerek hem de."
  • sayamayacak kadar çok olan repliklerdir. bu dizide, bir kenara not etme isteği uyandıran öyle güzel sözler var ki; hepsini bir başlığa toplamanın güzel olacağını düşündüm.

    "mühim olan, ölümü hayatın birinci sırasına yerleştirmemektir, onun üzerinden politika yapmamaktır, propaganda yapmamaktır. bana ölüme düzdüğün övgüleri anlatma vedat! bana insanları nasıl yaşatacağını anlat. nasıl mutlu, adil ve özgür yaşatacağını…"*
  • yurdanur ve mehmet okulun ilk günü öğrencilere küçük kara balık, bir şeftali bin şeftali, küçük prens kitaplarını hediye etmişlerdir. ancak müdür bu kitapları zehirlidir, zararlı neşriyattır diyerek tüm okulun önünde ibret olsun diye yaktırmıştır. yurdanur ilk gün yaşadığı bu olay karşısında çok üzülmüş, ağlamıştır. öğrencilerden biri küçük kara balık kitabını müdüre vermeyip saklamış ve çıkışta yurdanur'un peşinden koşup ona sorular sormuştur.

    - öğretmenim, siz bugün ağladınız ya, ben çok üzüldüm. ben bunu sakladım. zehirli bir kitap olsaydı babam almazdı ki aynısından bana.
    + o zaman sen bunu okumuşsundur.
    - yok daha okuyamamıştım evde duruyordu. bugün son sayfasına kadar okudum ama son sayfasını okuyamadım. çünkü müdür geldi. sonunda ne oluyor öğretmenim küçük kara balık ölüyor mu?
    + kitap şöyle der. bir daha küçük kara balığı gören olmamış. hikayeyi anlatan nine balık uyumuş, torunlar da uyumuş. içlerinden bir tek küçük kırmızı balık uyumamış. bütün gece boyunca okyanusu ve küçük kara balığı düşünüp durmuş.
    - çok güzelmiş.
    + sen kitapları seviyor musun?
    - kitapları da çok seviyorum, filmleri de çok seviyorum.
    + ee büyüyünce ne olacaksın bakalım?
    - bilmem.
    + okumaya devam et. belki bir gün sen de güzel hikayeler anlatırsın insanlara, bugünleri anlatırsın ..
    - ama bu çok zor, ya unutursam ?
    + çocukken yaşadıklarını hiçbir zaman unutmazsın. çünkü hafızanın en temiz, en güçlü olduğu zamanlardır çocukluk. büyüyünce bugünleri unutma. kitapların yakıldığı, insanların fikirleriyle suçlandığı bugünleri unutma. unutma ki anlatabilesin bunları. türkiye’yi sevmeyi anlat birilerine. birileri bunu hep yanlış anladı çünkü ..
    - ya beni de yanlış anlarlarsa ? ya beğenmezlerse ?
    + olsun sen gene de bi hikaye anlat .. beğenen inanan birileri çıkacaktır elbet.

    not: o küçük çocuk çağan ırmak'tır.
  • en trajik hayatlardan biri belki de canan'ınkiydi. hayatta onu en çok seven, en güzel seven nejat'tı. ölmeseydi hayatı çok başka olacaktı canan'ın. kollarında öldü nejat. öldü ve canan ona kendi acıklı masalını anlattı.

    "evvel zaman içinde diye başlar ya masallar, çok değil az zamanlar evvelsi bir pervane böceği yaşarmış bataklıkların birinde. mutlu mesut uçarken bu oralarda, bi dert gelip bulmasın mı bu fakiri. bir kelebek görmüş gelen baharla. o güne kadar bir tek kendi suretini görmüşmüş bu bataklığın suyunda. bi kendini sanırmış en güzel. bi kendini sanırmış uçup kaçan.
    “sen ne güzelsin a canım” demiş. “ben gariban kaldım yanında.”
    kelebek hain çıkmış, iki günlük ömrünün acısını bundan çıkarıcam diye kandırmış onu.
    “hani” demiş. ”akşam olunca o uzak ışıkları görürsün ya ta oralarda, sihirli o ışıklar… orada kelebek yapıyorlar sen gibileri”
    aldanmış buncağazım. düşün, taşın biraz da kaşın, pervanecik o uzak ışıklara uçmaya başlamış en nihayetinde.
    yol uzun mu uzun.
    bitmez mi bitmez.
    yaklaştıkça ışığa, dili damağı kurumuş. kanatları yanmış kavrulmuş. ışıklar yalancı, ışıklar sahtekar. pıt diye düşüvermiş yere, pıt diye. bir su verenim yok mu derken, yakışıklı bir prens görmesin mi bunu. görüş o görüş.
    “adın ne?” demiş, prens.
    “emine.” demiş, pervane.
    adı da mı varmış bunun deme. masal bu yersen.
    “ne eylersin burada a benim canım” demiş, prens. “yazık sana.”
    “kelebek olmaya geldim.” demiş, kız böcek.
    demiş, “görmez misin kendini, kelebeğin ömrü iki gün, neyin eksik kelebekten? sen zaten en güzelsin, sen zaten en şirinsin.”
    tutup kaldırmış bunu prens yerden.
    özünden ayrı, özünden farklı güzel olur mu hiçbir mahluk?
    böyle işte. sonu mu? sonunu sorma bana.
    sonu yok ki masalın.
    hiç bitmemiş bu masal.
    mutlu mesut hala yaşarlarmış oralarda bir yerlerde.”
hesabın var mı? giriş yap