• roger kempf giyim kuşam konusunda özenli arayışları olan baudelair'in orta sınıfın moda konusundaki "koyun"luğuna duyduğu kin nedeniyle yaşamının son yıllarında hep siyah giysiler giyindiğini belirtir. üstad bir de yazım kurallarına baş kaldırmak için bazı kelimeleri bozarmış, 'puro'yu iki r ile yazarmış mesela.

    not: zizi'ye teşekkür..
  • şeytanı taçlandırdıktan yıllar sonra fark eder ki şeytan aslında kendidir. ve bu şaşkınlığın ve zaferin özrünü şöyle dile getirir:

    "hakkında nice kötü şeyler söylenen ben, siz ölümlülerin deyimiyle bazen de iyi bir iblisim ve sizde de iyi bir anı bırakmak istiyorum. ruhunuzun onulmaz kaybını onarmak için; yazgınızın sizden esirgediği şeyi, yani, bütün sayrılıklarınızın, ve bütün o zavallı gelişimlerinizin kaynağı olan şu sıkıntı denen illeti bütün ömrünüz boyunca dindirip yenme olasılığı veriyorum size, şöyle ki gerçekleşmesine yardım etmediğim bir arzuyu asla duymayacaksınız."

    ortağı şeytanın mertebesine yükselirken charles, aslında çevresine karşı başlattığı başkaldırının da nihai sonucuna ulaşır. sıkıntının ve suçluluk duygusunun zaferi!

    seviyorum seni rezil başkent! orospular
    ve haydutlar, sunduğunuz hazlar sonsuz
    yazık ki anlamaz bayağı inançsızlar
  • yıllar önce rimbaud, pound, gide, eluard, lamartine, vs okurken benim içimdeki öfkeyi, bezginliği ve ara sıra uykusundan uyanan coşkunluğu bir türlü yansıtacak dizelerle karşılaşamıyordum.. ta ki bir gün, baudelaire'in şu dizelerini gecikmeli de olsa okudum:

    derdim: yeter, sakin ol, dinlen biraz artık;
    akşam olsa diyordun, işte oldu akşam,
    siyah örtülere sardı şehri karanlık;
    kimine huzur iner gökten, kimine gam.

    bırak, şehrin iğrenç kalabalığı gitsin,
    yesin kamçısını hazzın sefil cümbüşte;
    toplasın acı meyvesini nedametin
    sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle.

    bak göğün balkonlarından, geçmiş seneler
    eski zaman esvaplariyle eğilmişler;
    hüzün yükseliyor, güleryüzle, sulardan.

    seyret bir kemerde yorgun ölen güneşi
    ve uzun bir kefen gibi doğuyu saran
    geceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi.
  • "sonsuz'un ucundan daha keskin uç da yoktur."(demiş)
  • şunu yazmış insan:

    mais qu'importe l'éternité de la damnation à qui a trouvé dans une seconde l'infini de la jouissance?
    bir saniyeliğine de olsa neşenin sonsuzluğuna ulaşmış bir insan için, sonsuza dek lanetlenmenin ne önemi var?
  • bir yüzyıl öncesinden ettiği "je t'aime, ô capital infâme!"* kelamıyla, bana alakasız bir başkenti sevdirenlerdendir.
  • poe sevgi-saygısının aramızda tutkal olduğu fransız şair.

    "sadece üç adet saygıdeğer varlık vardır: rahip, savaşçı, şair. bilmek, öldürmek, yaratmak."
  • şiirdiği ve yaşadığı hayatın hakkını sonuna kadar veren ruh. sıcacık odalarda oturup bunaltılı düşlere, kaybolan hayallere, halüsinoksijenlere, aşka, aşksızlığa, yalnızlığa, varol ve sağol uş sıkıntılarına falan filan her türlü halta, her türlü halt sebebiyle, her türlü sebepsizliklerle şiirler yazılabilir eyvallah. ama yaşanabilir mi? daha da mühim olan bu mu? damarına girerek hayatı yaşamak! bilmiyorum. araştırmalara çalıştırmalara yaşamaya çalışmaya devam.

    http://www.youtube.com/…a&feature=player_embedded#!
  • hem bıçağım, hem de yara...
    hem yanağım, hem de tokat...
    hem kurbanım, hem de cellat,
    ezen ve ezilen aynı çarkta !
hesabın var mı? giriş yap