• "kendime yalan soyledigimden bu yana artik kimseye inanmaz oldum" der perhan...

    ve sizi yalanlariniz ve guvensizliginizle basbasa kalirsiniz.
  • dunyayi ikiye ayirabilirim: cingeneler zamanini sevenler ve sevmeyenler...

    ve dahi sevenlerin oldugu dunyada yasamaya raziyim...
  • --- spoiler ---

    "ruhumu zaptedip dans eden bir ayıya çeviriyorlar. kanatlarımı koparmak istiyorlar, kanatları olmayan bir ruh nedir ki ? benim ruhum özgür. bir kuş gibi özgür. yükseklere çıkıp sonra aşağıya iner. bazen gözyaşı döker, bazen de şarkılar söyleyip kahkahalar atar.."

    "oğlum, sana diyeceğim: hayat bir hiledir. yarın sabah, kader seni dibe batırabilir."

    --- spoiler ---

    izlemek için çok geç kaldığım film.
  • (bkz: emir kusturica) ' nın en sevdiğim filmi..
    filme, müziklerine, nineye, perhana, hindiye herkese ayrı ayrı tavım. müzikal edasında geçiyor film. izlemeyen kalmamalı.
    nineye minnetim daha bir büyük çünkü
    "ne zaman evleneceksin?" sorularına maruz kaldığımda cevaben sürekli onun şu repliğini söylüyorum:
    "inan bana, köprüden atlamak ve evlenmek için hiçbir zaman geç kalınmaz." sinsi ile şeytani arasında bir gülüş ve kapanış....
  • 2 saat 20 dakika filmi izledim, 2 saat 20 dakikadır da film üzerine düşünüp, film görüntülerinden oluşan ederlezi klibini izleyip bağıra bağıra eşlik ediyorum,
    sa o roma babo babo sa o roma o daye,
    sa o roma babo babo eeeeyyy ederlezi eeederlezi.

    öhöm neyse.

    --- spoiler ---
    ben, insanı insana insanla anlatan filmleri severim. uçan kaçan süper kahramanların birbirini dövdüğü, protein tozu yemiş yakışıklı adamların dünyayı felaketten kurtardığı ve filmin sonunda ultra seksi sarışınla seviştiği filmleri anca silah zoruyla izlerim.
    misal bence, ölen karısına aşık, huysuz ve büyük kalpli ihtiyarın başrol olduğu a man called ove, tüm marvel, dc filmlerinden daha güzeldir. ya da stalin dönemi romanya'sında geçen, kahkahalarını bile sessiz atmak zorunda olan bir grup insanın hikayesini anlatan silent wedding, tüm macera filmlerinden daha güzeldir. çünkü gerçek insanlar var bunlarda.

    film zevkimi biraz özetlediysem, bu güzel çingenelere gelebiliriz.
    bu filmde de sen varsın, ben varım, hayat var. düşüşüyle, kalkışıyla, hatasıyla, sevabıyla, sarılışıyla, gülüşüyle, ağlayışıyla, çaresizliğiyle, çakallığıyla, kavgasıyla, çırpınışıyla.
    konuya çok uzaktan bakarsak klişe görünebilir. masum bir gencin, sevdiklerini kurtarmak için çakallaşması, kazık yedikçe intikam ateşiyle yanması. gayet basit konu. zaten ünlü duayen serdar ortaç'ın da dediği gibi "topu topu 7 nota var, kaç farklı beste yapılabilir ki?". konunun işlenişinde ortaya çıkıyor hafızadan silinmeyecek sahneler.

    kendi gölgesinin üstünden atlamaya çalışan, atlayamadıkça söven ve perhan'ı intihardan kurtaran sarhoş abi ile büyükannenin talijanska eşliğinde ettiği dans. bu arada büyükanne nefis bir performans sergilemiş, kendi büyükannem bu kadar gerçekçi değildi benim lan. kadını yolda bi yerde görsem, gidip ellerini öpmek isterdim ama vefat etmiş 2006 yılında.

    sik kırığı dayının "para verin lan bana" diye anaya ettiği eziyetlerde, danira'nın başında akordeon çalarak farklı bir dünyaya sürüklenen perhan. dayı denen kavram kadar gereksiz bir olay yok şu dünyada ha. yeri gelmişken; dayıların genelde dolandırıcı olması.

    nehirde yapılan müthiş hıdrellez kutlamaları, fonda çalan ederlezi ve azra ile perhan'ın kayık? sandık? tabut? içinde mutlulukla oynaşmaları ve kendilerini nehirde akıntıya bırakmaları. ölmeden önce şunu gerçekleştirmek istiyorum lan. (hey duydun mu? duydu ama sallamadı galiba)

    azra'nın hamile olduğunu gören perhan'ın meyhaneye gidip içtikçe içmesi, oynadıkça oynaması, güldükçe ağlaması. oyyy oyyy. dünya üzerinde aşık olup da, terk edildiğini/aldatıldığını öğrendiği gün şunu yapmayan çok az erkek vardır lan. zorla eğlenmeye çalışılır, gülünür oynanır, içilir, kusulur, eve gelinip ağlanır.
    burada perhan karakterini canlandıran davor dujmovic'e de bir parantez açmak gerekli. azra ile evlilikten sonra sevgi ile kızgınlık arasındaki ikilemi o kadar iyi oynamış ki, evde ben dertlendim. sarılmak istiyor ama kızgın, tam dokunacak, aklına aldatılmak geliyor kalkıp gidip akordeonuna sığınıyor. müthişti.

    böyle gerçek bir filmdeki, gerçeküstü öğeler de filme değişik bir tat katmış. göt oğlanı dayının evin çatısını söktüğü sahnede, aklına dogville gelen tek ben değilimdir sanırım.
    danira ve perhan'ın, ahmed'in peşine takılıp köyünü terk ettiği sahnede, vedalaşan aileyi, komşuları takip eden keman çalan adam ve ekibi, görsel açıdan çok hoş kılmış sahneyi. ayrıca azra doğuma ve ölüme koşarken uçan duvağının gelip lambaya dolanması etkileyiciydi.

    perhan oğlu perhane, puşt kısa göründü filmde ama iz bıraktı. tren sahnesinde babasının ardından bakışı hüzünlendirdi. aradan 10 dakika geçmişti ki, ölen babasının gözündeki altınları çalıp, bir yöre geleneği olan koli içine saklanıp yürüme taktiğiyle fıydırıp "ölenle ölünmüyor hacı" mesajı verdi resmen. oğlan dayıya, kız halaya çekermiş işte
    --- spoiler --- .

    daha çok sahne ve an var filmden ama anca bu kadar toparlandı kafa. düşün işte bu toparlanmış hali. bi de toparlanmayanını düşünün?

    filmin müzikleri konusuna hiç girmiyorum. yanlışlıkla az överim filan, çarpılır kalırım valla yavşak ahmed gibi.
  • "çingeneler özgür oldukları için gezerler; çaresizliklerinden değil"
  • anneannenin oyunculuğunun beni büyülediği çingenece çekilen ilk film.
  • 'çingene, insanın tabiata en yakın kalan güzel bir cinsidir. zannedilir ki, bu tunç yüzlü ve fağfur dişli kır sakinleri, beşeri şekle istihale etmiş (insana dönüşmüş) birtakım yeşil ağaçlardır. çingene bizzat bahardır'

    ahmet haşim
  • emir kusturica 'nın yönettiği, goran bregoviç'in müziklerini yaptığı filmdir. hep korkulan ve beklenen olur. çünkü hayat basittir.
  • daha demin bitirdiğim film bu vakite kadar izlememiş olmam bir hayli üzücü.

    • inancın kalmazsa tanrı da sana sırtını döner. ve ne tanrı, ne de insanlar umursar seni.
hesabın var mı? giriş yap