• yanlış kişilerin yanlış tespitlerle suçlandığı başlık.

    nedense "anne de çalışabilir, kadın da çalışabilir" denince karşılık olarak verilen argüman direkt olarak aynı: bakıcı

    niye bakıcıyla kıyaslıyorsun anneyi kardeşim? baba ne alemde burada?

    o "evi erkek geçindirir" olayları geride kaldı. iş kadınları yöneticilik sıfatlarında gittikçe daha çok hakim olmaya başlıyor ve bu artarak devam edecek. şimdi o yönetici kadınla orta pozisyon adamın evliliğinde kadının işi gücü bırakıp çocuk bakmasını kim savunabilir? çocuğun bakıcı elinde büyümesin istiyorsan o zaman sen işi bırak baba efendi, git çocuğuna bak. kadın evi geçindirir nasıl olsa, değil mi?

    belli bir yaşa kadar annenin çok özel bir önemi var tabi ki, emzirmesi vs. gibi. ama çocuk doğdu diye kadına tek ve nihai bir bakıcılık görevi atamak da biraz çağ dışı. doğum izni denen bi olay var, alır kullanır kadın, o dönemler geçince de kendi hayatına da devam eder. etmeli.
  • kızını 40 günlükken bırakıp işe başlamak zorunda olan, çalışan bir anne olarak kesinlikle katıldığım durum.
    ki biz de bakıcı durumu hiç söz konusu olmadığı, babaannemiz baktığı halde biz şanslıyız diyoruz. bugün 5,5 yaşında olan kızım hep kendi evinde oynadı, kendi yatağında yattı. oradan oraya göçebe misali çantalarla sabahın bir kör vakti taşınmadı. en çok buna üzülüyorum sanırım.

    etrafımda hem bakıcı, hem akraba çocuk bakanların her çeşidine o kadar çok denk geldim ki bu dönemde doğan, büyüyen çocukların çok şanssız olduğunu düşünüyorum.

    onlara baktığımda bir çoğunun maddi anlamda bir takım eksiklikleri giderilse bile yeri hiç bir zaman dolmayacak manevi eksiklikleri her daim olacak. herkes gücünün yettiğince çocuğuna istediklerini vermeye çalışıyor. onunla geçiremediği vakti ona bir şeyler alarak aslında borcunu ödemeye çalışıyor bir nevi. ama çocuğun istediği sadece birlikte sağlıklı vakit geçirmek.
    zaten çocukların kafasına kalite, marka, güzel, havalı, yakışan kelimelerini ve anlamlarını bizler empoze ediyoruz. bıraksak sıradan bir tişört, pantolon ve ayakkabı ile kendi dünyasında o saydığım saçmalıklardan bir haber yaşayıp kendi kendilerine gayet mutlu yaşarlar. çocuklarımızın sevgi anlayışı bile değişime uğruyor bu yüzden.

    işi sebebiyle yurt dışına gidip 1 ay boyunca çocuğunu görmeyen kariyer delisi kadınlar tanıyorum.
    ihtiyacı olmadığı halde çalışmayı gurur meselesi yapan kadınlar görüyorum. eşinden daha fazla kazandığı için bu gücü elinde tutmak isteyen kadınlar biliyorum. maalesef çocuk yapmayı sadece marifet sanan kadınlar da var.
    bana göre kadınlar erkeklerden her anlamda çok daha güçlü insanlar. hayata karşı daha dirençli ve kolay kolay pes etmiyoruz.
    ama o kadın ihtiyacı ve kaldırabileceğinden çok daha fazlasına sahip olduktan sonra bunu amacı dışında kullanacak kadar da uyanık.
    ben bir kadın olarak cem davran'a ve onun gibi düşünen herkese katılıyorum.
    eğer ihtiyacı, bir mecburiyeti yoksa bir kadın evde çocuklarına kendisi bakmalı. ne kadar iyi olursa olsun başka birine bu işi bırakmamalı.

    edit: bende çalışan bir annenin kızıydım. annesi evde olan arkadaşlarıma hep imrenirdim. okula giderken saçlarımı hangi komşumuz müsaitse ona gider toplatırdım ya da ördürürdüm. annemin işten dönmesini o çocuk haliyle kapılarda beklediğimi dün gibi hatırlıyorum.
  • anlık atılmış bir twit olduğunu düşünmekle beraber özünde doğru buluyorum. hem iş hem çocukla hayata yetişebilse keşke kadınlar ama bir taraf hep eksik kalıyor işte özellikle yakınlarında güvendiği birileri yoksa..her an ayrı bir dert anne ve baba için diğer yandan çalışmayıp ne yapsın?ilerde demez mi o bebe karşılarına çıkıp ecemsu kolejlerde okuyor,pıtırların evi şööyle güzel böyle güzel berk'in iphone bilmem kaçı var?yani kısaca ana baba olmak çok zor,en güzeli benim gibi yapın o işlere hiç bulaşmayın bu da bir seçenek :)
  • başıma bir iş gelmeyecekse hiç katılmadığım laf. benim de annem çalışıyordu ve ben dönüp baktıımda "iyi ki çalışan bir annem varmış!" diyorum. çünkü onun sayesinde kadınların da çalışabileceğini, mühendis olabileceklerini, inşaatta şantiye şefliği yapabileceklerini, satranç oynayabileceklerini, bilimle ilgilenebileceklerini, kısaca "kadınlar yapamazlar" denilen her konunun sadece sözle değil, fiiliyatta da yapılabilir olduğunu görmemi sağladı. bana özgüven verdi. tıpkı anneannemin de çalışıp emekli olmuş bir kadın olarak "her şeyi yapabilirsin, yeter ki iste..." demesi gibi... duymakla görmek çok farklı şeyler. herkesin bildiği gibi, çocuk ona söyleneni değil, gördüğünü yapar. hiç kitap okumayan ebeveynlerin "çocuğa o kadar 'kitap oku!' diyorum, okumuyor gene de..." diye yakınması bundandır. ve annenin babandan para istemeye ihtiyacı olmadığını görmek kız çocukları için çok ama çok farklıdır. belki debe'ye giren beylerin ve onları oylayanların gözden kaçırdığı gerçek budur. hiç kimse romantizm sosu dökmesin lütfen, para eğer tek kaynaktan geliyorsa asla o evin içinde gerçek bir ekonomik eşitlik olamıyor. adı konmasa, sözcüklere dökülmese bile, alttan alta hissedilen bir gerçek oluyor iki kişinin arasında.

    anne kısmına baktık, şimdi izninizle ebeveynin diğer yarısına, bence esas sorunlu olan baba kısmına geleyim.

    şahsi baba tecrübelerim son derece olumluydu çok şükür. babam beni parka götüren, kahvaltımı hazırlayan, okuldan alan, ilkokuldayken beslenmemi hazırlayan, hatta küçükken kendim beceremediğimde saçlarımı tarayıp toplayan ebeveynimdi. çünkü annemin iş yeri uzaktı ve bizden çok daha erken saatte kalkması gerekiyordu. neyse ki babam eşinden gerekirse saat altıda değil beşte kalkıp ona hizmet etmesini bekleyen yahut çocuk ortak yapılmışken bakımını yalnızca kadına yükleyen bir davar değildi. iyi ki de değildi. dönüp baktığımda babamla ilgili yüzlerce mutlu çocukluk anım var. büyürken fark ettiğim şey ise, yaşıtım pek çok insanın babalarıyla ilgili neredeyse hiç böyle anılarının olmamasıydı. baba çekinilen, korkulan, uzak durulan, en hafif tabiriyle "yüz göz olunmayan" bir varlıkmış, onlardan öğrendiğim kadarıyla... (günümüzdeki babalar belki artık daha farklıdır, ama benim zamanımın yaygın baba modeli kesinlikle öyle değildi.) kadın çalışsa da çalışmasa da, erkeklerin çoğu çocuklarıyla hiç ilgilenmiyor. birçok arkadaşımın babasının elinden tutup onu parka, gezmeye götürmesine dair tek bir anısı yok (bakın anne-baba birlikte hallerden söz etmiyorum, babanın tek başına çocukla ilgilenmesinden bahsediyorum.) baba akşamdan akşama eve gelen, gazete okuyan, onlarla ilgilenmeyen, çoğunlukla sadece derslerini soran ve para veren bir "otorite figürü" olmuş. insanca paylaşımları bile olmamış doğru düzgün. bu yüzden -kadınlı erkekli- ilgiyi hep annelerinde aramış, hep ona sığınmışlar. halbuki çocukla ilgilenme görevi eşit dağıtılsaydı, emin olun çalışan annelerle bile büyüseler, bu insanlar çok daha mutlu çocuklar olurlardı. oysa ortalık hâlâ kendisini babasına ispatlayıp ondan birazcık "onay" (yani sevgi yansıması) almak için çırpınan erkek ve kadınlarla dolu, çünkü babalarından hiç ilgi-sevgi görememişler. bunun kadar yürek burkan şey azdır... kaç yaşına gelmiş, nice başarılara sahip insanlar hâlâ babalarının gözünün içine bakıyor azıcık sevgi için. o babalar çocuklarını sevmiyorlar mı? elbette ki seviyorlar. ama çocuklarının hiç yanında olmamış, hiç ilgilenmemiş, hiç oynamamış, hiç yemeğini yedirmemiş, hiç banyosunu yaptırmamış, hiç salıncakta sallamamışlar. çoğundaki özgüven eksikliğinin sebebi, işte bu ilgisizlik.

    sorun da tam burada işte zaten. babalar çocuğun ortak sorumluluk ve ortak ilgi yükü getirdiğini anlayamıyorlar. daha doğrusu işlerine gelmiyor. istiyorlar ki, onlar kariyer yaparak, bir şeyleri başarma hissiyle dolarak kendilerini tatmin etsinler, hatta evde "bu evin parasını ben kazanıyorum ulan!" diye terör estirsinler ve kadınlar da sırf çocuk sahibi olmayı istedikleri için tüm bunlara sesini çıkarmasınlar. kadın çalışmadığında da bunları yapmak daha kolay, çoğu -itiraf etsin ya da etmesin- çocuktan önce kendi rahatını düşünüyor.

    kendi tecrübelerime dayanarak söyleyeyim, kahvaltımı hazırlamayı erkek de kadın kadar becerebiliyor. salıncakta sallamayı da. saçlarımı yıkamayı da. ödevime yardım etmeyi de. bir tek yapamayacağı emzirmek olabilir, o da zaten sürse sürse bir sene... sonrası için, boşuna kendinizi yırtmayın/kandırmayın/oyalamayın, hiçbir mazeret yok, olamaz. bu saydıklarımın hepsi anne için de baba için de eşit derecede yapılabilir şeyler. bunlar "yetenek" gerektirmiyor. resim yapmak değil bu, gitar çalmak da değil. şefkat göstermek, sevgi vermek, ilgilenmek cinsiyetlerle alakasız. belki siz de şefkatsiz babalarla büyüdünüz, belki kafanızda o yüzden bunu annelerinizle eşitliyorsunuz, ama inanın ben erkeklerin de gayet şefkatli olabildiğini biliyorum. çünkü bu bir karakter meselesi, cinsiyet meselesi değil. çok şefkatli bir baba ve iki dede ile büyüdüm ve etrafıma baktığımda gördüm ki, şefkatsiz bir insan her cinsiyette şefkatsiz. ilgisiz biri, anne olsa da ilgisiz oluyor zaten. eğer bu hislere sahip değilseniz yahut çocukları çok sevseniz bile düzenli olarak ilgilenmeyi zor buluyorsanız (mesela ben buluyorum), o zaman siz de çocuk yapmayıverin, kimse şakağınıza tabanca dayamıyor. hem yapıp hem "ya canım çocukla ilgilenmek annenin işi" derseniz, işte o olmaz. demek ki siz bir çocukla ilginebilecek şefkate, ilgiye, sevgiye sahip değilsiniz. ya bunu baştan kabullenip çocuk yapmayın ya da yaptıysanız üzerine düşeni yerine getirin. bu kadar basit.

    kendi rahatı uğruna çocuğu bahane etmeyen erkekler doğum izni, annelik izni, babalık izni, süt izni gibi konularda sesini çıkarır. bunlar için uğraşır. elin isveçli erkekleri "doğum izninin yarısını anne, yarısını baba kullanacak" diye bastırıyor, "ben de çocuğumla vakit geçirmek istiyorum, bu benim de hakkım" diyerek babalara yönelik doğum izni alıyor; bizde ise erkeklerin doğum izni alabilmesi için bile gene kadınlar çaba gösteriyor. erkeklerimizin büyük kısmının muzdarip olduğu samimiyetsizlik buradan belli. çocuklarınızı o kadar umursuyorsanız, onların her iki ebeveyniyle de yeterince vakit geçirebilmesini sağlayacak düzenlemeler elde etmek için uğraşın. yok uğraşmıyorsanız, demek ki sizin tek derdiniz kısa yoldan topu anneye atıp kaçmak. hiiiç boşuna lafı sündürmeyin, çocukları da yalanlarınıza bahane etmeyin.
  • 300 giriyi okumadım ama sonrasında "benim yazdığımdan dostlarım korktu. merak etmeyin ben damdan düşenim. bebek dolaştıran dadılar gördüm de. elde telefon, araba itekleyen." twitini atarak neden bunu yazdığını açıklayan kişinin beyanıdır.

    aslında haklılık payı da yok değil. öyle aptal, beyinsiz, sorumsuz bakıcılar var ki bizler çalışırken çocuklarımızın nasıl eğitildiğini, nasıl bakıldığını göremiyoruz. sıkıntı burada aslında. sanatçının bahsettiği de bu. tabii kariyer kısmına girerek talihsiz bir açıklama yapmış. muhtemelen gördüğü sorumsuz bakıcının üzerine gaza gelip o twiti atıp sonrasında da neden yazdığını anlatmış. ama yine de öyle demese daha iyiymiş tabii.

    kariyer derdinde olan bir kadın olarak hem katılmıyorum hem de çocuğun bakıcılar elinde büyümesinin zararlarını görebildiğim için katılıyorum. bizler için iki ucu boklu değnek. biz çok mu meraklıyız sanki çocuklarımızı elin bakıcılarına emanet etmeye... ama hayat gailesi ve erkeğin eline muhtaç olmama güdüsü bizi kariyer meraklısı yapıyor ister istemez... keşke her kadının imkanı olsa da, atıyorum 4 yıl çalışmaya ara verip çocuğuna baksa ve sonra kaldığı yerden kariyerine devam etse... o zaman ne güzel olur hayat... ama işte öyle olmuyor genelde...

    ya kadın çalışmazsa evin gelirinde ciddi eksilme yaşanıyor ve ihtiyaçlar açısından sıkıntıya düşülüyor, ya da erkek hegemonyası hüküm sürüyor. kimse aslında kariyer diye ölüp bitmiyor bence.... herkes çocuğunu kendi büyütmek ister ama para denen zıkkım bizleri alıkoyuyor diye düşünüyorum. çocuklarımızı kimlerin eline bıraktığımıza dikkat etmemiz gerek...

    edit: hegemonya olacakmış hegamonya yazmışız. düzeltme için teşekkürler @1123581321
  • mesele kadın erkek meselesi değil. kadına sen çalışma otur evinde çocuk bak demek tam bir hödüklük o ayrı.

    mesele insani çalışma koşullarında. ben çalışmayı hiç sevmem. şu anda da çalışmıyorum, çocuk bakıyorum. çalışmayı sevmemem, çalışmamam tembel olduğumdan değil. vasıflarıma uygun insani koşullarda iş olmayışından. son çalıştığım şirkette çalışmayı sevmediğimden işlerimi haftanın ilk iki günü bitirip sonrasında nette takılıyordum. benden önce bu işi üç kişilik bir departman yapıyordu. gittim patrona ben haftada üç gün çalışsam yeter, siz de bana maaşımın yarısını verin part time çalışayım dedim.

    sonuç: önce olur mu bizim size çok ihtiyacımız dediler iki hafta sonra da kovdular.
  • sonuna kadar katıldığım önerme. çalışan annelerin çocuklarına baktığınız zaman bunun travmasını çok net görebiliyorsunuz.

    bir annenin ilk önceliği çocukları olmalıdır. çocuğu olduktan sonra eğer ihtiyacı yoksa çalışmaması veya çocuk yetiştirmesini engellemeyecek bir işte çalışması en güzelidir. ihtiyaç derken de "ev var, yazlık alacağız", "arabayı yenileyeceğiz" gibi keyfi ihtiyaçlardan bahsetmiyorum.

    çalışan annelerin çocukları şanslı ise anneanne veya babaanne elinde büyüyor. eğer onlarında bakma imkanı yoksa bakıcı elinde büyüyorlar. güya çocuğuna iyi bir gelecek sağlamak için çalışan anne, çocuğunun en önemli yaşlardaki eğitimini genelde ilkokul mezunu bir kadından baştan savma aldırıyor.
    şanslı olupta anneanne veya babaanne elinde büyüyenler de genelde çok şımartılıyor. bu kişiler yaşlı oldukları için çocukla yeterince ilgilenemiyorlar.
  • çocuğu anne büyütür evet, özellikle bu yüzden anneler çalışmalı. ben annemin hem çalışıp hem hepimize yetiştiğini görüp örnek alarak el oğluna ihtiyaç duymayan, hiç bir hayalini de ertelemeyen bir insan oldum. allah annemden razı olsun.
  • komik bir açıklama. isteyen kariyer yapar, isteyen çocuk büyütür, kimseyi ilgilendirmez. ben neden ikisini birden yapamadığımızı sorgulamak istiyorum. ben çalışmak istiyorum, ceo olmak gibi hırslı hayallerim yok ama çalışmaya hem maddi hem manevi ihtiyacım var. ama anne olduğumda çocuğumla müzeleri gezebilmek, resimler, bilimsel deneyler, maketler falan da yapabilmek istiyorum. gayet birikimli biriyim ona ders çalıştırabilmek istiyorum. ama bunların hiçbirini yapamayacağım muhtemelen. neden bir orta yol yok, neden ya öyle ya böyle olmak zorunda? ya ölesiye çalış ya evde otur, çok saçma değil mi bu? çalışan annelerin şartlarını biraz esnetsek, 2016 senesine gelmişiz, artık denizin dibinden filan mail atabiliyorsun, home office olayı biraz yaygınlaşsa? zor değil ki bunlar. sağlıklı, mutlu, iyi eğitilmiş bir nesil yetişsin, sadece bize değil bütün memlekete faydası olur.
hesabın var mı? giriş yap