• sars, domuz gribi türevi -daha tehlikeli ve dokunmayla bulaşabilen- bir virüsün dünyadaki olası etkilerini gösteren belgeselimsi. yönetmenliğiyle, senaryosuyla, müzikleriyle, kurgusuyla, kısacası her şeyiyle vasat. gerçekçi ve iyi oyunculuklar bulunduruyor ama böyle bir kadrodan bu tür bir filmde kötü oyunculuk, böyle bir konudan gerçekçi olmayan bir film beklemek biraz saçma olurdu zaten.
  • kadro çok iyi olmasına ragmen vasatı aşamamış bir film.

    --- spoiler ---

    105 dakika boyunca ilaç şirketlerinin ne kadar masum kuruluşlar olduguna inandırılmaya çalışılıyorsunuz.

    (bkz: yersen)

    --- spoiler ---
  • steven soderbergh'in bok yemesi olup, 2012'in salgınlı versiyonudur.
  • her ne kadar atmosferi ve oyunculuklar iyi olsa da surekli birseylerin eksik oldugunu hissettiginiz film.
    --- spoiler ---

    oncelikle matt damon'in kaninin neden kullanilmadigini anlayamadim.
    kate winslet ''kandan asi uretmek cok pahali ve zor'' tarzi birseyler soyledi.
    ulan burda birkac ay icinde 1 milyar insani oldurecek bir salgindan soz ediyoruz hala para pul derdindesiniz. oldu olacak buldugunuz asiya da su katsaydiniz bari fazla para gitmesin diye. hem onca babayigit maymun telef oldu sizin yuzunuzden.
    asi bulmak icin laurence fishburne'un evini basan elemanlarin da bulamayinca basip gitmeleri de anlamsiz biraz.
    karisini rehin alip laurence abiye ''asilar cikinca bize ver yoksa karini keseriz, ederiz'' falan gibi birsey yapabilirledi.

    --- spoiler ---

    filmin iyi yonlerine gelirsek bir kere oyunculuklar iyi(bu kadrodan da daha azi beklenmezdi zaten)
    her ne kadar matt damon'in karakteri diger karakterlere gore biraz daha one ciksa da filmde tam anlamiyla bir basrol yok.
    yani butun hikayelere esit derecede onem verilmis. onun disinda hikayelerin farkli ulkelerde veya sehirlerde gecmesi ve mekan cesitliligi olmasi da iyi olmus.
  • çok durgun ilerleyen bir film. durmadan bir aksiyon beklentisi içinde mal gibi bekliyorsunuz ama mal gibi beklediğinizle kalıyorsunuz.
  • filmin tek artısı , filmi izledikten sonra 3 gün boyunca elimi her 30 dk'da bir yıkamam oldu.
  • cok buyuk para harcanmis bir house bolumudur..
  • alışılagelmiş felaket filmlerine bir antitez olarak gördüğüm film. bu niteliği çok iddialı değil ancak filmin kimi yerlerine serpiştirilmiş sahnelerle bunu başarıyor. bir başyapıt da değil; fakat felaketi, salgını bir de böyle okuyalım diyor. filmi benzer örneklerden ayrıştıran yönü senaryonun gittiği veya gitmediği yerler. kahraman yok, kaybeden kimliksizler ve kurtulan zeki, hızlı, iyi insanlar yok, herhangi bir umut ışığı yok, heyecan yok. herkes kaybediyor, birileri arka planda birşeyler kazanıyor, halk hurafelere inanıyor; en temel ihtiyaçlarını giderebilmek ve hayatta kalmak için yıkıyor, yağmalıyor. hayatta kalanlar sadece hayatta kalıyorlar. ölenler ise bir hata yaptıkları için değil, salgın insanları bir ayrım yapmadan vurduğu için ölüyorlar. dünya grileşiyor her geçen gün. bu ebatta bir salgın olduğunda dünyanın tam da bu filmde anlatıldığı gibi bir yer olacağını düşünüyorum. bu bakımdan beni çok etkiledi. ve bahsettiğim felaket filmi klişelerini bir yana koyduğu için hoşuma gitti.
  • bir dolu sağlam oyuncunun bir araya geldiği fekat hiç birinin müthiş performans sergilemediği, bu sebepten ötürü izlenmeden önce filmi oyuncuların sürükleyeceği gibi bir yanılgı oluşturan film. bunun dışında filmin senaristi, ayrıntılar üzerine ciddi derece eğilerek sağlam bir kurgu oluşturmuş. tahmin ediyorum aylarca geçmiş salgınlar üzerine araştırma yapmış, onlarca uzmandan fikir almış.

    --- spoiler ---

    filmin benim için orijinal olan kısmı jude law'ın oynadığı karakterde saklı. biraz zeka sahibi ve günümüz dinamiklerini iyi analiz edebiliyor olmanın insanı nereye çıkaracağını pek güzel anlatmışlar. her türlü koşulu kullanabilen ve bundan onbinyüzmilyon dolarları cebine atanları buradan isim verip rencide etmek istemiyorum tabi.

    --- spoiler ---
  • taze taze izleyip geldim anlatayım hemen. öncelikle şunu demem lazım, sanki proje hazırlarken bi deadline vardır da öyle hemencecik yaparsın arada boşluklar olur, ordan oraya atlarsın ya. işte böyle, hemen toparlayıp yapmışlar bi anda elden çıkmış gibi film ama beğendim. ha ilk yarıda arkamızdaki aklıevvel embesil çift yüzünden stres dolu dakikalara yaşadık ama (tekil anlatıma geçiyorum) genel olarak beğendim. farkettim de anlatıcam filmi hiç bi isim kalmamış aklımda. matt damon ise bana bi ayrı hoş geldi bu filmde niye anlamadım. ama bence filmi götüren jude law olmuş ki filmin dinamik sahneleri kendisine aitti.

    --- spoiler ---

    day 2 diye başlayıp en sona ilk günü, nasıl yayıldığını anlatması gerçekten hoştu. bir anda herşeyin nasıl değişceğini, nasıl bir kargaşaya yol açacağını iyi vurgulamışlar. ama okadar kopuk ki hikayeler. hong kong'da rehin tutulan kadın adını unuttum, şimdi adamlar bu kadını niye rehin aldı, iğne karşılığında bırakmak için. e adamlar iğne yolladı tamam placebo belki ama sen ne diye son anda geri dönüyosun. gerçi geri mi dönüyor onu da bilmiyoruz. koşuyor ama nereye, ne yapmaya ?
    en beğendim sahne, gülümseten bi sahneydi babanın kızına hazırladığı prom night idi.
    kate winslet tam bok yoluna gitti filmde.
    laurence fishburne de baba adammış takdir ettim. güzel hareket yaptı şirket görevlisinin çocuğuna iğnesini vererek. başka da bişey kalmamış aklımda. bir de yazık adam hem aldatılıyor, hem de ne biliyim yazık üzüldüm o fotoğraf makinasından resimlere bakarken, ağlak ve kırgın hallerine. bukadar.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap