• başarılı makyaj & kostüm, iyi oyunculuk, vasat yönetmenlik, kötü senaryo.

    + çok saygısız istanbul izleyicisi.
  • birinci perde bittiğinde, bakalım ikinci perdede bir şey olacak mı, diye bekleyip pişmanlık içinde izlediğim oyun. aralara serpiştirilmiş klişe cümleler, bilindik hikayelere göndermeler çok sıradan. son sahnenin açıklayıcı cümlelerle bitmesi ise seyircinin zeka seviyesiyle alay etmekten başka bir şey değil.
    sadece oyuncuların emekleri önünde saygıyla eğilelim.
  • üzüldüğüm oyun.

    neden üzülüyorum biliyor musunuz? zaten bir elin 5 parmağı kadar kalmış tiyatroların, bu denli özensiz ve seyirciye hiçbir şey sorgulatmayan oyunları seçmelerine, para harcamalarına... türkiye'de tiyatro yapmak, don kişot'un yel değirmenleri ile düello yapması gibi zor bir şey. hiçbir şekilde tiyatroya gitmemiş ve gitmeyecek olan kitleleri, sanattan daha da çok soğutacak içeriğe sahip oyunlar izliyorum arka arkaya. kaldı ki, iyi bir tiyatro izleyicisini bile kaybedebilirler.

    benim bu oyun hakkındaki tek yorumum, "hiçbir şey anlamamak" olacak. oyun için seçilmiş ve kurgulanmış bütün karakterleri bilirim. 20. yüzyıla damgasını vurmuş insanları bir araya getirip, çok şey söyleterek hiçbir şey anlatamamak nasıl bir sanat anlayışının ürünüdür anlamak mümkün değil. karakterlerin birbiriyle bağlantısını kurmak bir hayli zordu oyun boyunca. bu o kadar zordu ki, yazar bile bağlantıyı kuramamış zaten. yönetmen, sürrealist dekor eşliğinde sürreal bir oyun izleyeceksiniz izlenimi verse de, vadettiği gerçeküstücülük yoktu oyunda. evet, yazar kendince bir mevzu yaratmış ve seyirciye bunu anlatamamak istiyor. öyle ki, filmlerini ayrı kendisini ayrı sevdiğim, dünyanın en güzel kadınlarından biri olan marilyn monroe'yu öyle itici göstermiş ki oyun boyunca. "bu ne ya?" dedim. marilyn'in hiç de salak bir kadın olduğunu düşünmeyenlerdenim. oynayan oyuncunun sesinin iticiliği çok rahatsız etti beni. marilyn'in mickey mouse gibi sesi yok ki. kadının gerçek sesi son derece yumuşak ve seksi. hatta çok da güzel şarkı söyler. sinema tarihinin en hüzünlü, en derin kadın oyuncularından birini bu şekilde çözümleyip göstermiş olmak da yazarın başka bir talihsizliği.

    edith piaf ise tam bir ezik karakter olarak resmedilmiş. dünyanın en güçlü kadın seslerinden biri o kadın ve oyunda öyle ezik, öyle acınacak durumdaki. düşünebiliyor musunuz?

    yıllardır iyi bir tiyatro oyununa denk gelemiyorum. eskiden böyle miydi? şehir tiyatrolarında, atatürk kültür merkezi'nde ne oyunlar izledim ben. yaşar ne yaşar ne yaşamaz'dan tutun da arturo ui'nin önlenebilir tırmanışı'na kadar. sanırım hep aynı kaliteyi bekliyorum.
  • izledim. gözlerim kanadı. dün geceme yazık ettim. bir de uzak bir salon. tertemiz...

    çektiğim yola mı yanayım, verdiğim paraya mı, giden zamana mı yanayım bilemedim.

    intihar etmeyi sevdirir hale getirmiş neredeyse. ben bir çok yerde frida kahlo'nun intiharı ile bir şey okumadım henüz ki hayatı benim yaşam ışığımdır. marilyn monroe de gösterildiği kadar salak değildir. ben oyunu yansıtmaya çalıştığı ve diğer tüm kadınlara hakaret algıladım bir kadın olarak. sahnedeki hayatlar hakkında fikir sahibi biri olarak. ciddi hayal kırıklığı yaşadım, üzüldüm. tek güzel yanı gerçekten oyunculuklar iyiydi. bu kadar saçmalığı ancak böyle iyi oynarlardı.
  • kötü demek yanlış olur, çünkü kötüden öte bir art niyet var ortada. virginia woolf, edith piaf, frida kahlo, marilyn monroe gibi ilgi çekecek karakterlere bir de salvador dali eklenerek gişe yapmak üzere bir oyun yazılmış. oyunu izledikten sonra ilk işim yazarını araştırmak oldu. kendisi makine mühendisiymiş ama tiyatroyla ilgili çeşitli workshop'lara katılmış. iki yıldır fox türkiye'de drama editörü olarak çalışıyormuş. ilk oyunu bu. anlattığı karakterleri zerre tanımıyor. ilgi çekeceğini düşündüğü adları çorba yapıp ne idüğü belirsiz bir oyun yaratmış. ne kahlo'nun acıları, ne woolf'ün zarafeti, ne monroe'nun güzelliği, ne piaf'ın cesareti. yazar belli ki hiçbirisini gerçek anlamda tanımıyor. kahlo'un eline tekilayı tutuşturup, woolf'un o eşsiz mektubunu deli gibi okuyunca iş bitiyor. yüzeyselliğin doruklarında gezen, yozlaşmanın en son ürünü olarak gösterilebilecek bir oyun.

    yazar kendi oyunu için absürt komedi demiş ama benim sahnede gördüğüm bu değildi. marilyn monroe üzerinden üçüncü sınıf fahişe esprileri yapmak bana hiç de komik gelmedi. oyun yazdık ama bir halta benzemedi, o zaman biz de absürt diyelim diye düşünülmüş olabilir. oyunda absürt olan tek şey, iyi kötü bir tiyatro kültürü olan bir ülkenin 'prestijli' sahnelerinden birinde böyle bir oyunun sahnelenebilmesi. fox'ta böyle bir senaryoyla bir dizi çekiliyor olabilir ancak tiyatro izleyicisi biraz daha nitelikli işler arıyor.

    yönetmen, oyuncu, dekor... böyle bir senaryoyla yola çıkan kişilerin bence yapabilecekleri pek bir şey yok. ama oyunu okuyup sahneye çıktıklarına göre sorumlulukları var. hatta yazardan daha fazla.
  • ne yalan söyleyeyim ilk perdesinde bir ara uyudum. oyunculuğa laf yok ama senaryosu ilgimi çekmedi. tek bir sahnede geçen dinamizmi olmayan bir oyun. intiharı yücelten söylemleri var. depresif eğilimliler gitmesin.

    bence oyunun ismini de seyirci çeksin diye seçmişler. dali'nin kadınlarından bahsedip galadan bahsedilmeyen bir oyun benim için her türlü eksik kalmış bir oyundur. 5 üstünden 3 veriyorum.
  • dün akşam ckm'de izlediğim bir garip oyun.

    keşke metin bu kadar zayıf olmasaymış, o sevdiğim cağnım kadınlar bu şekilde harcanmasaymış ve hatice aslan orada hiç olmasaymış.

    bu yıl ckm'de izlediğim merhaba ve 1984ten sonra 3.oyundu. gelen kitle zaten oranın her oyunda müdavimi ve malesef ki öncesinde iki güzel oyun izlendi. benzer hayal kırıklığını herkeste gördüğüme baya üzüldüm. her şartta desteklenmesi gerektiğini düşündüğüm çoğu oyunun aksine, bu kadar güçlü isimleri kullanıp kurguyu bu kadar eksik görmek hoş olmadı.

    bir diğer başlık

    (bkz: dalinin kadınları)
  • hatice aslan'ın başrolünde olduğu tiyatro oyunu. ekim ayından itibaren sahnelenmeye başlıyormuş.
  • tiratları güzel, kurgusu yavan bir oyun.
  • tanim : başrollerini hatice aslan (edith piaf), devrim nas (kişi), hande soral (frida kahlo), gülin iyigün (marlyn monroe) ve açelya devrim yılhan’ın (virginia woolf) paylaştığı tiyatro oyunu.

    salvador dali ,evinde bir parti vermis ve öldürulmüs.oyun o anlatimla basliyor.
    dünyada hiçbir zaman bir araya gelmemiş dört kadin kahraman cagriliyor ,sorgulaniyor cunku o geceki partide onlar da güya oradaymis. guya diyorum cunku ,o kısimlari görmuyoruz.
    edit:oyuncularin performansina diyecek yok,emeklerine saglik.

    --- spoiler ---

    ozellikle frida tarafindan mm baya bi asagilaniyor. o da minnie mouse sesleri cikararak konusuyor ,aptal sarısini oynuyor.virginia woolf intihar eyilimli ,depresif haliyle cok sıkıci.hatice aslan ,pardon edith piaf da ortayi bulmaya calisan teyzeler gibi.

    dali yle ilgisi hic yok oyunun.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap