• 1980 öncesinde doktorcu çizgide yer almış bir eylemci. 1970'lerin ikinci yarısını hapiste geçirmiştir. 1980 sonrası yurtdışına çıktı bildiğim kadarıynan. ukteyi veren arkadaşım yurtdışında yayınlanan internet sitelerinde bu şahsın yazılarını bol bol bulabilir.
  • 1 mayıs öncesinde türkiye soluna somut öneriler içeren zihin açıcı bir yazı yazmıştır.

    "biliniyor festus okey diye br afrikalı göçmen işçi türk polisince keyfi bir biçimde öldürüldü ve türk mahkemeleri bu cinayetin üstünü örtmek ve cezasız bırakmak için elinden geleni ardına koymuyor.
    bu sefer lütfen, denizlerin, mahirlerin ve diğer şehitlerin resimleri isimleri ile yürümeyin. herkes bir sembol olarak festus okey’in resmiyle yürüsün. on binlerce festus okey resmi olmalı.
    bu da eneternasyonalist bir şehit anlayışını yerleştirecektir. festus okey de ne kürt ne de ermeni. yani korkacak bir şey de yok, “kitlelerden tecrit olmaya” yol açmaz.
    ayrıca hem mahir’i hem deniz’i tanımış bir insan olarak, sizi temin ederim ki, onlar bunu kendi anılarına en uygun davranış olarak göreceklerdir, eğer bir öte dünya varsa ve oradan taksim meydanına bakıyorlarsa. ektiğimiz tohumlar nihayet yeşerdi diyeceklerdir."

    http://www.akintiya-karsi.org/koxuz/node/7607
  • hdp'ye oy ver girişimini ve neden içinde yer aldığını anlattığı yazısı için bkz;

    “hdp’ye oy ver “ girişiminde niçin yer alıyorum?

    adı “hdp’ye oy ver, barajı yık, diktatörü durdur, barışı sürdür” olan bir girişim kuruldu.
    kısa adıyla “hdp’ye oy ver”
    ben de bu girişimin kurucularından biriyim.
    neden böyle bir girişimde yer alıyorum; neden sizleri de bu girişime çağırıyorum?
    bunu kısaca açıklamak istiyorum.
    elbet girişimin şimdi üzerinde konuşulan ve kararlaştırılacak bir metni olacaktır.
    ama hdp’ye oy ver girişimi’ndeki herkesin farklı yanlarına vurgu yapabileceği, kendi meşrebince açıklayabileceği, kendi farklı gerekçeleri olabilir ve olacaktır.
    bizler disiplinin temelini itaatte değil inisiyatifte gören bir yaklaşım içindeyiz.
    çünkü bu girişim alışılmış yöneticileri, komisyonları, belli bir hiyerarşisi olan bir örgüt değil; bir “ağ”, bir “net”tir.
    burada hdp’ye oy isteme amacına yönelik olarak herkes uygun gördüğünü söyleyebilir, yazabilir ve yapabilir. özel olarak görüşülüp karar alınmamışsa kendini bağlar.
    ben de kendi gerekçelerimi açıklayayım.
    *
    ben hdp’li değilim.
    hdp’nin program, örgütlenme, strateji ve taktiklerine ilişkin farklı görüşlerim ve ciddi eleştirilerim var. bunları çeşitli yazılarımda da zaten dile getiriyorum. özetle “ortadoğu demokrasi girişimi”nin programını, stratejisini, örgütlenme anlayışını savunuyorum.
    elbet, hdp’yi bugün var olan ve seçimlere katılan partilerin de en iyisi, en demokratik programa sahip olanı olarak görüyorum.
    ama bu seçimlerde “hdp’ye oy ver” dememin gerekçesi bu değildir.
    öyle olsaydı, hdp’nin kurduğu, seçimde hdp’ye tam da bu nedenlerle oy isteyen çalışmalarda yer alır veya çalışmalarımın ağırlığını oraya yöneltirdim.
    parti olarak hdp, kendisi elbet çalışmasını bu yönden yapabilir ve yapmalıdır.
    bu onun hakkı ve görevidir.
    *
    kısa ve özce söylemek gerekirse, hdp’ye oy verilmesini istememin esas nedeni, bu seçimin çok özgül koşullarından dolayı, hdp’nin yüzde on barajını aşmasının erdoğan’ın bir şirketi yönetircesine kişi diktatörlüğüne geçmesini engelleyebilecek biricik ve son imkân olmasıdır.
    çünkü erdoğan’ın “türk tipi” diye vaftiz ettiği başkanlık sistemine geçilmesi demek, her türlü yasal kontrolden uzak bir kişi diktatörlüğü sistemine geçilmesi demektir. ve bu sistemin başına geçecek kişi çoğunluk beni destekliyor o halde her şeyi yapmak benim hakkımdır diyen demokrasiyle ilgisi bulunmayan bir anlayışı demokrasi diye satan ve uygulayan bir anlayışa sahiptir. padişahlar ve krallar bile en azından kâğıt üzerinde kendilerinin üzerinde tabi olacakları ilkeler ve kurallar olduğunu kabul ederlerdi. erdoğan ise, çoğunluğun oyunu almayı demokrasi ile özdeşleştirerek, herşeyi yapmaya hakkı olduğunu düşünmektedir. demokrasi, çoğunluğun kararına rağmen temel haklara dokunulamaması ve bu hakların tanımlanması demektir veya çoğunluğun haklar üzerine karar alamaması demektir.
    böyle bir sistem, demokrasiyle fazla bir ilişkisi olmayan bugünkü 12 eylül sistem ve anayasası’na bile rahmet okutacak bir devlet yapısına geçilmesi anlamına gelecektir.
    böyle bir durumda tüm ülke frenleri patlamış bir arabaya dönecektir.
    bu frenleri patlamış arabanın direksiyonunda ise, aslında bağımsız bir ruh doktorları heyeti tarafından hakkında çalışabilir diye rapor verilmesi gereken erdoğan oturacaktır.
    bu gidişi ve felaketi engellemek bugünün an acil görevidir.
    bu, hiçbir kanunun, hiçbir kontrol mekanizmasının olmadığı kişi diktatörlüğü sadece türkiye’de değil, tüm ortadoğu’da çok kanlı ve acılı bir süreci başlatacaktır.
    *
    bu bir kehanet değildir.
    bunu bugünden bile görmek mümkündür.
    erdoğan aslında şu an bile suç işlemekte, en azından biçimsel olarak tarafsız olması gereken bir cumhurbaşkanı sıfatıyla, seçim meydanlarında akp’ye oy istemekte, anayasa ve yasaları fiilen ayaklar altına almaktadır. buna dur diyebilecek hiçbir güç yoktur.
    normal olarak, bir politikacı hakkında bir yolsuzluk iddiası varsa, bağımsız mahkemeler tarafından yargılanmayı ve adını temizlemeyi talep etmesi gerekirken, erdoğan böyle bir aklanmayı kabul emek bir yana; tüm yargıyı hallaç pamuğu gibi atarak bunu engellemektedir. yetkilerini ve gücünü kendini korumak için kullanmaktadır. bu suçtur. ama bu suçluyu tutuklayıp mahkemeye çıkaracak bir güç yoktur.
    normal olarak bir politikacı başkanlık sistemini savunduğunu söyleyebilir ve o makamda oturabilir. ama o sisteme resmen geçilmediği sürece kanunlara riayet eder, seçimlerin sonuçlarını bekler, tarafsızlığını korur. erdoğan ise neredeyse tek başına seçim kampanyası yürütüyor.
    aslında her an, her dakika suç işliyor. yurttaşların vergilerinden alınmış paralarla mevkiinin verdiği olanakları kullanarak kendi politikasının propagandasını yapıyor, seyahat ediyor, televizyon kanallarını işgal ediyor.
    bir parça kontrol mekanizması kalmış bir ülkede erdoğan’ın bulunacağı yer, sadece mevkisini ve yurttaşlardan alınan vergileri kendi amaçları için kullandığı için bile cezaevi veya cezai ehliyeti yoksa bir hastane olabilir.
    ama türkiye’nin o merkezi ve anti demokratik devlet yapısı, bu yapının başına geçenin henüz kanunlaşmamış olsa bile, bütün bunları yapması ve buna karşı hiçbir şey yapılamaması sonucunu da doğurmaktadır.
    *
    işte bu kritik durumda bu freni patlamış arabayı durdurabilecek bir tek ve son imkân var: hdp’nin yüzde on barajını aşması.
    hdp’ye oy vermek, imdat frenini çekmek ve uçuruma giden bir treni durdurmaktır.
    bir zamanlar walter benjamin diye bir düşünür, marks’ın “devrimler tarihin lokomotifleridir” sözüne bir gönderme olarak, bir felakete doğru giden bugünün dünyasında, “devrimler tarihin imdat frenleridir” demişti.
    bugünkü türkiye ve ortadoğu’nun da durumu aynıdır.
    bu seçimlerde hdp’ye oy vererek imdat frenini çekmek, aynı zamanda bir devrim anlamına bile gelecektir.
    *
    eğer yüzde on barajı olmasaydı ve hdp’nin de yüzde onu aşma olanağı olmasaydı veya yüzde onu aşma gibi bir sorunu bulunmasaydı, meclis aritmetiği bundan böyle etkilenmez, bu nedenlerle hdp’ye oy istemek gereksiz ve anlamsız olurdu.
    bütün bu koşulların olağanüstü kombinasyonu sonucu, hdp’nin yüzde on barajını aşmasının, erdoğan’ın planlarına son vermenin; freni patlamış bir şekilde uçuruma giden arabayı durdurmanın biricik yolu olması gibi bir durum ortaya çıkarmıştır.
    bu nedenle hdp’ye oy vermek gerekiyor, bu nedenle barajı yıkmasını ve meclis’e girmesini sağlamak gerekiyor.
    *
    bu yapıldığı an, sadece erdoğan’ın sınırsız ve denetimsiz kişi diktatörlüğü; firavunluk hayalleri engellenmiş olmaz; iki büyük kazanç daha olur.
    birincisi, aynı zamanda dünyanın en yüksek ve anti demokratik barajı fiilen işlevsiz kalmış, yıkılmış olur.
    ikincisi, bugünkü “tahkim edilmiş ateşkes” veya “barış süreci”nin en azından sürdürülmesi mümkün olur.
    barajın aşılamadığı, erdoğan’ın istediği türden bir diktatörlük sisteminde, bugünkü tahkim edilmiş ateşkesin veya barışın sürmesi olanaksızdır. bu da tekrar savaşta ölenlerin cenazelerinin gelmeye başlaması, gerilimler ve nihayet iç savaş demektir.
    kan akmasının yeniden başlamasını engellemek için bile; nispeten daha barışçıl, daha yumuşak, daha az acılı bir şekilde çözümler aramak için bile, hdp’ye oy vermek; barajı aşmasını sağlamak gerekiyor.
    *
    batı demokrasisinin temeli olarak magna carta gösterilir.
    bilindiği gibi batı ve ingiliz demokrasisin temelinde kralın sınırsız yetkilerine direnen aşiret şeflerinin, “bize sormadan vergi koyamazsın” direnişi ve bunu krala silahlarıyla kabul ettirmesi vardır.
    hdp’nin yüzde on barajını aşması bir bakıma küçük bir magna carta olacaktır.
    bugün hdp’ye oy vererek, erdoğan’ın sınırsız ve kontrolsüz yetkilerle diktatörlük özlemlerine dur demek, oyları bir silah olarak kullanarak dayatmalara dur demek; kralı hizaya getirmek, bir tür magna carta yapmak mümkündür.
    bunun için hdp’ye oy vermek gerekiyor.
    *
    büyük peygamberler, erdoğan’ın bin odalı aksarayı gibi, göğe erişen babil kuleleri yapan nemrutlara; dağlar gibi piramitler yapan firavunlara karşı, “senden büyük allah var” diyerek, onların sınırsız ve kontrolsüz egemenliklerine bir son vermek veya sınırlamak için gelmişlerdir.
    hdp’ye oy vererek, halk erdoğan’a sınırını gösterebilir, çoğunluğu hakların önüne geçiren ve her türlü hakkı sadece kendine tanıyan bin odalı sarayın hakimine, “senden büyük allah var” diyebilir. ibrahim’in nemrut’a, musa’nın firavun’a direnişi geleneği sürdürebilir.
    kitaplardaki mesellerin sembolik ve derin anlamları vardır.
    hdp’ye oy vererek, aşılmaz denizde yol açmak, firavun ve askerlerini sular içinde boğmak mümkündür.
    bu nedenle hdp’ye oy vermek gerekiyor
    *
    akp’nin hükümet olması bir yanıyla eşit aşiret şeflerinin bir uygarlığın başkentini ele geçirmesi gibiydi.
    ama bütün uygarlıkların gösterdiği bir şey daha vardır. uygarlıkları ele geçirenler ele geçindikleri uygarlık tarafından ele geçirilirler.
    ve bununla birlikte, eşitler içinde birinci olanın, firavunlaşma, mutlak egemenliği elinde tutma; kendisinin dayatmalarına diklenecek olabilen dünkü yoldaşlarını tasfiye süreci başlar.
    bu firavun namzetleri, kendi emirlerine itaat edecek kapıkullarından bir ordu kurarlar.
    gözlerimizin önünde bunun modern çağdaki bir versiyonunu görüyoruz.
    ibni haldun, bunun için eski çağlarda yüz yıl ömür biçmişti her hanedana. günümüzün hızlı zamanlarında ise bu yüz yıl on yılda kat edilmiş bulunuyor.
    erdoğan bütün eski yoldaşlarını tasfiye etmekte; etrafında jöleli kapı kullarından oluşan bir ordu kurmaktadır. tasfiyeden son kalanları da, üç dönem kuralını kendi dışındaki herkese uygulayarak, tasfiye etmektedir. üç dönem kuralını sadece kendisi için uygulanmaz yapmaktadır.
    bu nedenle erdoğan’ın dünkü yoldaşları bile, akp’nin, hatta bugünkü kontrolden çıkmış halini gören eski yoldaşları bir veya duygusuyla erdoğan’ın iyiliğini istiyorlarsa, hdp’ye oy ver demeleri gerekmektedir
    bu nedenle hdp’ye oy ver diyoruz.
    bu nedenle sadece akp’nin muhaliflerini değil; akp’lileri, hatta erdoğan’a bir insan olarak sempati duyan ve felakete doğru gittiğini görüp acıyanları bile, yani tehlikeyi gören herkesi erdoğan’ı durdurmaya ve bunun için de hdp’ye oy vermeye çağırıyoruz.
    *
    testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur.
    ama bir testinin kırılması geri dönüşsüz (irreversibel) bir süreçtir.
    geri dönüşü olmayan bir noktaya gelmeyi engellemek için hdp’ye oy ver diyoruz.
    *
    bu nedenle bütün partilerden veya partisiz herkesi bu girişime çağırıyoruz.
    bizim çağrımızın özü bu tehlikeyi kavratmak ve elimizdeki tek çıkış yolunu göstermektir: hdp’ye oy vermek.
    hdp’yi beğenmesek, tutmasak, hata karşı olsak bile hdp’ye oy vermemiz gerekiyor kendimizi hatta tüm ortadoğu’yu kötü kaderden kurtarmak için.
    *
    benzer kaygıyı duyup bir şeyler yapmak isteyenlerle birlikte hareket etmek için bu girişimde yer alıyorum.
    *
    bu girişim son derece somut, açık tanımlanmış bir amaca sahiptir.
    hedefi ve işlevi 7 haziran seçimlerine kadar geçerlidir.
    bu girişimin amacı klasik bir örgüt kurmak değil; bir ağ oluşturmak; çalışmaların koordinasyonunu sağlamaktır.
    bu girişimde herkesin herkese doğrudan ulaşabilir olması temel prensiptir.
    bu girişimde herkesin her şeyi denetleyebilmesi temel prensiptir.
    bunun için elimizdeki araç bir e-mail grubudur.
    bir e-mail grubu, sizin gruba yolladığınız her mektubun herkese ulaşmasını sağlayan araçtır.
    bunu bir köy meydanında toplanmış, herkesin herkesi gördüğü, herkesin herkese sözünü doğrudan söyleyebildiği bir doğrudan demokrasi gibi düşünebiliriz.
    zaten boşuna internete “global köy” denmiyor. internet bu doğrudan demokrasi olanağını çok geniş ve büyük birimler için bile mümkün kılmakta; zamandan ve mekândan bağımsızlaştırmaktadır.
    yüz binlerce insan bir alanda toplanıp, tartışıp karar alamaz. bu fizik olarak mümkün değildir.
    öte yandan herkesin her an veya aynı anda bir toplantıya gidecek boş zamanı olmayabilir.
    ama bir e mail grubu binlerce insanın hiçbir zaman baskısı vs. de olmadan tartışıp karar alabileceği sürekli çalışan, “zamandan ve mekândan münezzeh” bir meclis gibidir.
    elbette bu mail grubunun yöneticileri pek ala bu yetkileriyle diyelim ki bazı kişileri veya mektupları engelleyebilirler.
    biz böyle tehlikeleri bertaraf etmek için, isteyenin yönetici olabileceği; böylece yöneticilerin yaptıklarının başkalarınca her an denetlenebildiği açık bir sistemle çalışıyoruz.
    grubun tüm yazışmaları, tartışmaları, kamuoyuna açıktır.
    ama elbet tartışmalara ve oydaşmalara katılmak için grubun üyesi olmak gerekmektedir.
    *
    kararları oylama değil, oydaşma yöntemiyle alıyoruz. oydaşma daha demokratik, uzlaşmaları teşvik eden, firavunlaşmalara olanak tanımayan en modern ve en eski karar yöntemidir.
    • oylamada herkes sadece kendi seçtiği görüş ve kişiye oy verir; sadece onu iyi bilmekle yetinir. oydaşma’da herkes tüm görüş ve kişilere bir ret puanı verir. bunun içinde hepsini iyi bilmek zorundadır.
    • oylamada en çok oyu alan kazanır; oydaşmada en az ret puanı alan kazanır.
    • oylama yönteminde, alternatif görüşler asgari sayıya indirilmeye ve elenmeye çalışılır oydaşmada ne kadar çok ve farklı, nüanslı öneri varsa o kadar doğru karar alma olanağı artar.
    oyadaşmada, herkes her alternatif öneri hakkında kendisi için kabul edilebilirlik (veya reddedilirlik) derecesini belirten bir puan verir. (bu puanlama yazılı biçimlerde 10 dereceli, günlük ve sözlü biçimlerde 3 dereceli olarak yapılabilir.)
    böylece klasik oylamada en çok oyu alan kazanırken, bu yöntemde en az ret puanı alan kazanır.
    bu yöntem uzlaşmalara imkân sunar, herkes için en kabul edileni bulmayı sağlar.
    bütün bu farklar nedeniyle karar alma mekanizmasına oyalama değil, oydaşma diyoruz.
    buna doğrudan demokrasi ve oydaşmanın birliği olduğu için kaba oylama demokrasisinden farklı olarak doğrudan oydaşma demokrasisi diyoruz.
    aslında bu yöntem, tarihin en eski, en yaygın, arkadaş gruplarında bilinçsizce ve kendiliğinden uygulanan bir yöntemidir. suda yaşayan balıkların suyu bilmemesi gibi özel bir adı bile yoktur.
    üç beş arkadaş bir akşam buluşup iyi bir gece geçirmek için bir yere gitmeye karar verirlerken bilinçsizce bu yöntemi kullanır. herkes önerilerini yaparken, diğerlerine kendi arzularını kabul ettirmek üzerinden değil; diğerlerinin de kendilerini en iyi hissedeceği yerler ve alternatifler üzerinden yapmaya çalışır. nereye gidileceğine de böyle karar verilir. çünkü arkadaşınız kendini iyi hissetmezse sizde iyi bir gece geçiremezsiniz.
    yaptığımız bu yöntemi sistemleşmiş bir biçimde ve bilinçlice uygulamaktan başka bir şey değildir.
    *
  • örgütlü mücadelenin içine atıldığım zamandan beri kendisinin mail gruplarından çıkmakla uğraşıyorum.

    açarsın bir web sitesi, yazarsın yazılarını, bunu sosyal medyadan duyurma çalışırsın vs bunların hepsi güzel. insanlar da kıymet veriyorlarsa okurlar fikirlerini.

    bu adam seni mail grubuna ekleyip zorla gönderiyor yazılarını.

    2-3 ayrı mailimle defalarca gruplarından çıktım. ya grubun yenisini kuruyor, ya başka bir şey, muhakkak eninde sonunda geliyor mailler.

    gerçekten çok çok üzücü.
  • askerliği yapmadığı gerekçesiyle göz altına alınmıştır. ama işin aslı pek de öyle değil.

    benim bildiğim küçükaydın, yıllardır yurt dışına girer, çıkar. eğer gerçekten askerliğini yapmadıysa neden yurt dışına çıkışına daha önce izin verildi? zamanlama manidar.

    demir küçükaydın, 17-18 ocak 2013 tarihlerinde "hikmet kıvılcımlı sempozyumu" düzenlemek için bir çağrıda bulunmuştu. çağrısında bu sempozyumun sadece doktorcuların ve marksistlerin platformu olmayacağını, sempozyumda müslümanların, liberallerin ve anti-komünistlerin de yer alabileceğini söylemişti.

    sempozyumun, marksistlerle bu grupları bir araya getirmekle neyi hedeflediğini ve hedeflediklerini elde edip etmeyeceğini bilmiyorum ama iktidar sadece bir araya gelme fikrini bile kabul etmediğini göstermiş oldu.
  • korona gunlerinde koronik adli programina youtube'da basladi. her gun videolar yayinliyor. acil ve yakici sorunlara yonelik, marksist temelde teorik aciklamalar, elestiriler ve pratik oneriler sunmanin yaninda, anilarindan da bahsediyor.

    her pazar gunu saat 20.00'de canli yayin yapiyor ve sorularinizi yanitliyor.

    politik konularda doyurucu ve ufuk acici bilgiler ve elestiriler duymak istiyorsaniz birebir. videolarinda konusma hizi yavas gelirse, hizini 1,25'e alin, yag gibi akiyor.

    kendisi turkiye'nin en onemli teorisyenlerindendir. pratik cozumler acisindan da onemli onerileri var. turkiye'de siyaset yapmaktan anlamiyoruz. anlamadigimiz icin de bir turlu arzuladigimiz ulkeyi ve toplumu yaratamiyoruz. bunu yapamadikca, kiziyoruz ve dagiliyoruz. oysa, demir abi, bir ogretmen gibi teker teker anlatarak, muthis bir siyaset egitimi veriyor. boyle bir muthis egitimi baskalari verse, dunyanin parasini alir sizden. demir abinin ise tek istegi daha fazla insana sesini duyurmak ve politik programinin halkca benimsenmesi. bu baglamda, turkiye'nin demokratiklesmesi ilk hedefi.
  • bazı liboşlar gibi taksim gezi parkı olaylarına evinin penceresinden değil; sokaktan, biz gençlerin arasından bakmıştır.

    http://demirden-kapilar.blogspot.ch/…una-dogru.html
  • ismail beşikçi'yi ve savunduğu tezleri odağa koyarak, "beşikçi’de 'kafa karışıklığı': tersinden kemalizm - veya alevilik, din, ulus, politika ve bilim üzerine" adlı bir çalışmaya girişmiş demir küçükaydın.

    parça parça internette yayınlamaya başladığı bu çalışmanın temel iddiası, yayınladığı kadarından anladığım kadarıyla, beşikçi'nin, her ne kadar kemalizmin ulusçuluk ve laiklik anlayışına karşı çıksa da, bu anlayışın temel varsayımlarını paylaştığı yönünde. yani beşikçi'nin özünde bir kemalist olduğu tezini temellendirmeye girişiyor küçükaydın. bunu yaparken beşikçi'nin mücadelesine duyduğu saygıyı vurgulasa da, iddiası (çok geniş çevrelerde olmasa da) birilerini epey rahatsız edecek gibi görünüyor.

    yaşadığımız coğrafyada (aslında bir devletin egemen olduğu bütün coğrafyalarda) "başına 'sözde' sözcüğü eklenmeden kullanılması yasak olan kavramlar" mevcut, malumunuz. bu nedenle bu yazıyı buraya kopyalamamayı tercih ediyoruz. (demir küçükaydın, kendilerinden biz diye bahseden insanlardanmış, biz de ondan alıştık herhalde.)
  • tescilli psikopat apoyu delice sever. dünyada bu tipin bir sürü örneği var. bir tür mental rahatsızlık sanırım.
    (bkz: afton elaine burton)
  • toplumdaki karşıtlıkların giderilmesine dönük mükemmel fikirleri var,
    inanılmaz ama,
    gerçek,
    bu arkadaş,
    marksist.
    evet.
    şimdik.
    şunu yapabilir,
    çok düşündüğünden aklına gelmemiştir.
    sayın recep tayyip erdoğan hazretlerine oy versin.
    kutuplaşma falan da kalmaz.
    mükemmel planı da başarılı olur.
    ahhahahahahahahahahh.
hesabın var mı? giriş yap