• çok kısa bir zaman evvel 17 ağustos depremi ve etkilerini yaşamış, şehirler ve hayaller değiştirmek zorunda kalmış, kafası karışık, neyle ilgileneceğini ya da neyin ilgiyi hak ettiğini tam olarak anlayamamış, sakin fakat duygusal patlamalara her daim hazır, herhangi bir ergendim. kadıköy anadolu lisesi'nin herhangi bir sınıfında, herhangi bir öğrenciydim. bir gün sınıfa çok yaşlı, ekoseli etekli bir kadın girdi; muhteşem bir artikülasyonla "merhaba, ben dicle." dedi, "müzik, edebiyat ve sinemayı çok severim. ama ingilizce öğretmeninizim."
    o andan sonra onu hiç unutmadım. iyi üniversitelerde okudum, kültürlü ve zeki pek çok insanla tanıştım; fakat onu hiç unutamadım.
    arthur miller'ın death of a salesman'ini, salinger'ın catcher ın the rye'ını okuturdu okuturdu bizlere, müfredatın gizli boşluklarının arasında sıkıştırıp. 15 yaşında çocuklara holden caulfield'ın "düşüş"ünün -yani "fall"unun- "fall" mevsimine denk gelmesinin bir tesadüf olmadığını, ve bunun edebiyatın asli amacı ve büyüsü olduğunu anlatmaya çalışırdı. sırf -ergenliğin tatlı hezeyanı işte- bukowski fanatiğiyim diye yabancı edebiyat dergilerinde yayımlanan bukowski eleştirilerini bir yerlerden bulur, elime tutuşturur, anlamadığım yerlerini çevirir, anlatırdı. yani o güzel kitapları önümüze koyardı ama bunu kimseye yaranmak için yapmazdı; bilelim, düşünelim, duygulanalım diye yapardı. ingiliz aksanı ve amerikan aksanı arasındaki farkın neden temelde "göç" ile ilgili olduğunu ya da viktoryan dönem tiyatrosunun güzelliklerini anlatmak, onun için "simple present tense" mevzusundan daha kıymetliydi. bunlar onun nedzinde "entellik" değil sadece duru bir "meraktı". işte tam da bu yüzden bizim için de öyle oldu; bir şeyleri merak edince, simple present işi zaten çok kolaydı. her şey simple, her şey present oluveriyordu.
    60 yaşında bir alice ın chains fanıydı, moda'daki kedi sıcağı evinde bizleri toplayıp süt ve kurabiye ikram eder, slayer ve neil young dinletirdi. istanbul film festivali ekibine festival seçkileri için danışmanlık yapardı, beğendiği filmlerin bazılarını saklar, bizlerle paylaşırdı. "mitoloji ve psikanaliz olmasa halimiz harap!" derdi sinema için; dün gibi hatırlıyorum.
    fakat tüm bunlar bir anlamda "pop", bir anlamda "entel" tespitler; daha önemli olan şeyler var.
    bu ülke, çocuklarını tam da kafalarının bu en karışık olduğu dönemlerde hayatlarını değiştirecek tercihlerde bulunmaya zorluyor; daha "şimdinin" muhasebesini veremezken kendisine, koca bir el kadar bir çocuk "ben pilot olacağım, göklerde uçacağım!" tadında bir karar verip aslında belki de kalbinde hissetmediği bir geleceğe doğru düşe kalka koşmaya başlıyor. işin politik ve sosyal boyutlarına hiç girmeyelim, işin içinde çıkamayız, malum; yıllardır tartışıyoruz.
    fakat işte bazen de dicle hoca gibi birileri çıkıveriyor karşımıza. ömrünü güzelliklere vakfetmiş, 15 yaşında çocuklara arkadaşı muamlesi yapmış -ve gerçekten yapmış-, onları elleriyle yaptığı kurabiyelerle beslemiş, aşktan ve insan sevmekten bahsederken hep açık sözlü olmuş ve açık sözlü olunmasını öğütlemiş, politik olmaktan asla ve asla çekinmeyen, verdiği notların aslında hiçbir anlama gelmediğini her sınav günü tekrar tekrar hatırlatan; gerçek bir istanbul hanımefendisi, gerçek bir öğretmen. önünü göremeyen, sümüğü yeni kurumuş çocukların yollarına ışık tutan ve onlardan özetle yalnızca olabilecekleri en iyi insanlar olmaları dışında bir beklentisi olmayan, kendinden geçip öğrencilerine varan, gerçek bir öğretmen.
    ...
    lise yıllığıma yazdığınız, death of a salesman'in willy loman'ınının dediği gibi dicle hocam: "that's the training." anlattıklarınız, öğütledikleriniz bir ömür boyu benimle olacak.
    çünkü siz benim hayatımı değiştirdiniz.
  • lise 1, sınıf o gün biraz geniş, dicle hocamın dersi rahat geçiyor. bir sohbet havasında, ingilizce birşeyler anlatırken "çocuklar, tetikçinin ingilizcesini bilen var mı?" diye soruyor. mestan atlıyor "hit man" diye. bu cevap hiçbir şey ifade etmiyor öğretmenime, yüzünü buruşturuyor, "sanmıyorum" manasında. üç beş kişi gülüyor, uydurma diyor, mestan hafiften kızarıyor..
    ertesi gün veya iki gün sonra yine ingilizce dersi. dicle hocam dersin başlarında, herkesin kendisini dinlediği bir anda "haklıymışsın, sözlüğe baktım, hit man olarak geçiyor. afedersin" diyor.
    işte bu kişiliği ile taht kurmuştur dicle öğretmenim tüm öğrencilerinin kalbinde.
  • kadıköy anadolu camiasının başı sağolsun.

    şahsen dersime girmedi ama kendisini tanırdım herkes gibi. muthiş bir insandı ve gerçek bir hanımefendiydi.

    en önemli martılardan birini kaybettik.
  • dicle hoca ile ilgili ilginç bir bilgi; babası veya dedesi, şeyh said isyanı sonrasında diyarbakır'da idam edilmiştir. tartışmalı bir karardır. haksızlık edilmiş gibidir. dicle hoca'nın soyadı da işte bu yüzden 'öldürülenoğlu'dur zaten.
  • sayısız insanın hayatına dokunmuş, çok saygıdeğer cok nadide bir insandı. başımız sağolsun. yıllar var görmedim, benim ayıbım.

    lisede isyankar, okula küsmüş bir çocuktum. o ısrarcı olup beni ikna etmese üniversite sınavına bile girmeyecektim. üniversite sınavına girdim, kazandım, bitirdim, doktora yaptım. ne yapacağını bilmez küskün bir çocuğa anlayış gösterdi yol gösterdi üç yıl boyunca. hikayem tekil değil biliyorum.

    "gerizekalı ergenler" diyip otobüste sinemada varlıklarına bile zor tahammül edilen çocuklara dicle hoca bir ömür boyu ışık olmuş bir insandı. umarım onun yaktığı ışık hiç sönmez, umarım dicle hocanın bize aktardığı değerleri biz de başkalarına aktarabiliriz.
  • kadikoy anadolu'da her cesit ogretmenin ve ogrencinin saygi duydugu, herkese ingilizceyi sevdiren hocadir.

    basimiz sagolsun. kadikoy anadolulu herkesin ingilizcesinde katkilariniz cok buyuk hocam. keske cenazenize katilabilseydim.
  • kadıköy anadolu'da 7 yılda bir kez dahi dersime girmemesi, hayatımın en büyük şanssızlıklarından biri olsa gerek.
    arkasında bu kadar olumlu izler bırakarak giden azdır bu dünyadan.
  • 2003 yılı yıllıklarında öğretmenleri tanıtan sayfada ingilizce öğretmenleri sıralamasında son sıraya yerleştirilen(!), ve altına da parantez kullanılarak "ücretli"(!) yazılan; yıllık komitesinin büyük ayıp ettiği hocamız.
  • veda etmesi zor olacak, çok kıymetli, çok nadir, çok hanımefendi insanlardan biri
hesabın var mı? giriş yap