• şarkılarının düzenlemelerinde ve hatta "yazılış"larında chris de garmo (of legendary queensryche) ismini görebileceğimiz gruptur. bu referans bile tek başına grubu baş tacı etmemize neden olabilecekken, inanılmaz ötesi müzikleriyle kendilerini daha da "değerli" kılmayı bilebilmişlerdir. edebiyat saçan şarkı sözleriyle, melankoli ve arabesk arasındaki o ince çizgideki duruşlarıyla, kolaya kaçmayan müzikleriyle son zamanlarda mükemmel kelimesini hak eden nadir gruplardan biri.
  • sözlükteki temasının hoşluğu sayesinde merakımı celbeden ve başlık altındaki entryler yoluyla bu celbedilmiş merakı iyice alevlenen gruptur bu. sonuç olarak catch without armsı ilk dinleyişte, "dredg dinlerken olabileceğim kadar iyiyim" cümlesini bana sarfettirmiştir. kısaca etkili melodileri var.
  • gitarda ve vokalde gavin hayes, piyano ve davulda dino campanella, gitarda mark engels ve basta drew roulette'ten oluşan amerikalı grup. 1996 yılından bu yana, leitmotif, el cielo ve catch without arms isimli muhteşem albümlere imza atmışlardır. son albümlerinde*, aynı zamanda deftones ve soundgarden gibi grupların prodüktörlüğünü yapmış olan terry date ile çalışmış olmalarından mütevellit albüm insanı bağımlı bir hale getiriyor.
  • 3-4-5 haziran 2006'da hollanda'nın güneyinde landgraaf'ta gerçekleşecek olan pinkpop festivaline katılacak olan grup.same ol' road şarkısını live dinlemek için feste gitmeye değer grup..
  • 01/12/05 için:

    - konserlerini izlicem diye sevinirsin.
    - konserlerinde oradaki ilk yaratık olursun, bunun için sevinirsin.
    - ön grup geldiğinde* aralarına karışıp içieri girdim diye sevinirsin.
    - soundchecklerini izleyip kaydeden, crew dışında ki tek varlık olduğun için sevinirsin.
    - konser başlamadan en güzel yeri seçtiğin için sevinirsin.
    - o muhteşem konser için sevinirsin.
    - konser sonrası drew'le konuştuğun, ona vermek istediğin hediyeyi verebildiğin için, fotoğraf imza ıvır zvır için sevinirsin.
    - tanıştırdığı insanlar için sevinirsin.
    - uzak bi diyarda yanlız başına en harika gününü geçirdiğini düşünüp evine giderken yolda, yüzündeki gülümsemeni düşünüp sevinirsin.

    06/06/06 için:

    - o en sevdiğin grubu, o küçük şehirde ikinci kez dinleme şansını edindiğin için sevinirsin.
    - geçen sefer sayesinde tanıştığın insanlarla birlikte olduğun için sevinirsin.
    - konseri en önden izleyeceğin için sevinirsin.
    - başka bir harika konser için sevinirsin.
    - mükemmel fotoğraflara imkan verdikleri için sevinirsin.
    - kaptığın baget için sevinirsin.
    - herkes konser alanını boşaltmış sen tam evine dönecekken tekrar drew'i karşında, yanına gelmiş seninle konuşurken bulduğun için sevinirsin.
    - seni backstage'e afterparty'lerine davet ettikleri için sevinirsin.
    - bir de her biri tarafından imzalı bagetin oldu diye sevinirsin.
    - uçağımız kalkmadan daha 3 saatimiz var bochum'da nereye gidebiliriz diye sana sormalarına sevinirsin.
    - geyik taxi muhabbeti için sevinirsin.
    - barda elemanlarla sabahın erken saatlerine kadar yaptığın inanılmaz muhabbetler, ısmarlayıp durdukları içkiler için sevinirsin.
    - en sevdiğin grubun sadece müziklerinin değil, grubun kendisinin de en az yaptıkları kadar mükemmel olduğuna sevinirsin.
    - veda vakti geldiğinde, elemanların 3 saat önce sölediğin ismini unutmayarak veda etmelerine sevinirsin.
    - bahar'da yeni albümlerinin yayınlanacağını duyan ilk insanlardan biri olduğuna sevinirsin.
    - türkiye'ye gelmeyi düşündürdüğün için sevinirsin.

    bunlara sevinmezsin de neye sevinirsin. böyle bir gruptur işte... sevindirir.
  • dinlerken her şeyi unutturan, sadece müziğiyle bütünleştiren, olağanüstü grup.
  • konserlerinde baget kapmamanın neredeyse imkansız olduğu grup. baterist daha konser başlar başlamaz bagetleri çatır çatır yemeye başlıyor, her kırılan baget de tabii seyirciye fırlatılıyor. o nasıl abanmadır bateriye kardeşim? fakat pek mükemmeller..
  • esinlendikleri gruplarin her birinden birşeyler barındıran fakat bunları güzelce sentezleyip ortaya son derece özgün bir sound çıkaran topluluk. son yıllarda dinlediklerimin en iyilerinden...
  • sonunun muse'a benzemesinden korktuğum grup.

    showbiz'i cıkardıklarında cok bilinmezdi muse. azdı dinleyeni. sonra origin of the simetry cıkardılar. rüya gibiydi. tanınmaya başladılar. insanlar muse kimdir nedir ne degildir diye konuşmaya başladılar. ve sonra absolution ile belki de en vurucu darbeyi yaptılar. müthiş bir albüm, harika bir sound. gecisler güzel, riffler güzel, davullar güzel, klavyeler güzel. bravo! bravo! müzik elestirmenlerinin bile dikkatini cekecek güzellikte bir albümdü absolution. sonra ne oldu?
    muse dinlemek farklılık oldu, piyasa oldu, onun bunun ağzına düştü. lacka oldu. ha fare dağ misali. ama olsun. sonucta bir takım değerlerin aşşağılara cekilmesi üzücüydü. muse bunu yaşadı kanımca...
    3 albüm. 3 basamak... her adımda büyük bir gelişme.
    işte bunun aynısı dredg'de var. 97 de orph'ı demosunu cıktarttıklarında neredeyse kimse bilmiyordu. paylasim programlarında sadece orph sarkisi bulunabiliyordu zar zor o da... sonra leitmotif cikti. sert, farklı ve kaliteli sound'u ile büyüledi. vurdu kırdı gecti. etkiledi. hemen ardından el cielo cikti. ilk albümlerine nazaran, kendi icinde bir sertligi bulunsada soft bir albümdü ve deneysel kokuyordu. bir biri ardından gelen ve birbirleriyle bağlantı olan sarkıların müzikal değerleri birbiriyle müthiş bir harmoni içinde uyuşmuyordu. ama yine de güzeldi. kendilerini belli etmeye başladılar. yaygınlaştılar. ve şimdi catch without armsı cıkardılar.
    müzik programlarına cıkmaya, konser vermeye başladılar. para kazanmaya başladılar. böyle bir albümü cıkarttıktan sonra oturmak aptalca olur tabii ki. müthiş bir şey yapıcaksın, onu canlı icra etmeyeceksin... olmaz! ama şimdi bakıyorum, dredg konuşmak fark olmuş, dredg dinlemek ayrıcalık olmuş. bundan sonra ki adım ne? piyasala$mak mı? bu denli kaliteli bir grup piyasa olursa üzülürüm acıkcası.
    herkese a$inadır, rock-metal ortamlarında coğu ki$i dinlediği grup sayısının fazlalığıyla, ve dinleme senesiyle övünür durur. ağzılarına sakız yapar dimmu borgir'lari, in flames'leri, muse'ları vs. sonra ne olur? ne dimmu'su kalır ne flames'i. hepsi artık yaygınlaşmalarından mı ya da yeni arayışlardan mı bilinmez, özlerine sadık kalıp, sahip oldukları değerleri müziklerine yansıtamaz olmuştur. böyle mi oldu? evet benim bakış açıma göre böyle oldu! işte ben dredg'in başına da aynı şeylerin gelmesinden korkuyorum...

    peki nedir bu dredg?

    aslında bu cok önemli bir soru. grup tabii. rock grubu. ama tarz ne abiiiğğ? işte sıkıntı burda başlıyor. progresif alternative rock olabilir mesela? ya da experimental rock yok bu uyar mı ki?
    progarchives dredg'i art rock olarak değerlendiriyor. ama tam olarak art rock da değil ki bu. sanatsal olan duruşları ve müziğe bakış açıları ve şarkılarının her birinde itina ile her saniyeye bile özen göstermeleri, armonilerin, ölcü birimlerinin, ritmin, melodilerin, onun bunun şunun senkron halinde hazırlanması onları art rock grubu yapar mı ki? belki yapabilir evet.
    tüm bu soruları kendime sorduktan sonra "evet. art rock yapıyor bu grup" diyorum. ama art rock özelliğini taşıyan bir dream theater, pink floyd var. ve daha niceleri. hepsi mi sanat arayışında... bilinmez. celiski belki de burda.

    peki 6 senedir bu grubu dinlemekten memnun muyum ?

    evet elbette! bu grup dinlenmeli ve müzik severlere dinletilmelidir kanımca. her ne kadar piyasalaşması korkusu ile bencilce sahip cıkmak istesem de, kimse bu müzik ziyafetinden mahrum kalmamalı da...

    dredg dinleyin... dinletin de...

    her daim kendini geliştiren bir grup olarak bizleri daha cok sasırtacağa, etkileyeceğe benziyor...

    zamanının ötesinden edit: ağzına laçka yapanların canını sıktıysam ne mutlu lan. selam ediyorum sizin gibilere.
hesabın var mı? giriş yap