• yazar mukadder yakupoğlu'nun, enis batur'un acı bilgi isimli kitabı için yazdığı eleştiri yazısıdır.

    yazar bu eleştiri yazısı için " giriştiğim işin zorluğunun farkındayım. parça parça yazılan, dağılan bir metinler dizisi üzerine eleştiri yazmak gerçekten zevkle uğraşılabilecek bir konu değil." diyerek yazarken hiç zevk almadığını belirtmekten de kaçınmamıştır.
  • öncelikle "aklımda" demek istiyorum. başlık gerçeği öğrenmek için troll yapalım mantığıyla oluşturulmuş.

    bunun dışında söylenmesi gereken ilk ve en önemli şey, edebiyatın, sanıldığının aksine bilimsel gelişmenin önünü açması, hatta pek çok zaman ona öncü olmasıdır. bunun için size önereceğim kitap, jonah lehrer'in proust bir sinirbilimciydi adlı kitabıdır. bu kitapta, george eliot'tan, marcel proust'ya, walt whitman'dan virginia woolf'a kadar pek çok edebiyatçı ve entelektüelin, nasıl da bilimden önce derin keşifleri gerçekleştirdiklerini yazmış.

    dolayısıyla burada bahsi geçen romanlarda, anlatılmak istenen, salt bir yaşam öyküsünden daha fazlasıdır. bu zihinlerin en karanlık köşelerine yapılan yolculuklardır aslında. siz neye bakarsanız o şey de size bakacağı için, siz bir romanı okuduğunuzda, bilincin kendine bakışı ile başlayan süreç, bilimsel düşüncenin de gereği olan vizyonu size kazandıracaktır kanaatindeyim.
  • yanlış düşünce. edebiyat zemin oluşturan bir uğraştır. zemin, kaide olmadan teknik yahut bilim yükselecek bir nokta bulamaz. c++ tasarımcısı stroustrup'un c++ makalesinin kaynaklarında orwell'ın 1984 kitabı var. tabii bu topraklarda yaşayıp, özellikle klasik metinler ile doğru bir bağlantı kuramayan insan için, doğru bir düşünce olarak kabul görecektir. heidegger oku mübarek kardeşim. edebiyat neymiş, bilim neymiş azcık anlarsın. heidegger diyorum zira doğu metinleri seni şu durumda bayağı aşacaktır.
  • (bkz: entry nick uyumu)

    şu önermeye katılmayı canı gönülden istesem de bu ülkede bilimsel gelişmeyi engelleyecek kadar çok insan kitap okumuyor.

    bunu da suserin ironisi olarak kabul ediyorum.
  • amerika'da, buffalo üniversitesi'nde gerçekleştirilen ilginç bir araştırma var. 140 öğrenciye popüler gençlik romanlarından iki tanesi veriliyor. (s.meyer'den alacakaranlık kuşağı ve j.k. rowling'den harry potter). deneklerin okurken geçirdikleri değişim gözlemleniyor. hemen hepsi kendilerini ya "vampirler" ya "büyücüler"le özdeşleştiriyorlar. buraya kadar her şey normal. işin çarpıcı yanı, deneklerin beyinlerindeki empati bölgesinin (anterior insular cortex) yoğun olarak çalışmaya başlaması. burada araştırmacılar inceleme veya tarih kitaplarından değil, hayal gücünden beslenen romanlardan bahsediyorlar bilhassa. roman okurları genelde empati duygusu gelişmiş insanlar. buna karşılık hayatlarında roman okumayanlarda empati gelişmiyor. empati gelişmemiş insanlar neden bilimle ilgilensin ? diyecektim ki empati kuramayacaklar var . (bkz: empati)
  • dunyanin en yanlis cikarimlarindan...

    edebiyat konusunda guclu olmayan toplumlarda bilim de hayalden ibaret kalir.

    ingiltere, almanya, fransa, rusya... butun bu toplumlarin cok ciddi ve dunya kolektif zihnine yon vermis edebiyat degerleri bulunmaktadir. bu da nesillerinin yasami daha iyi algilamasi ve beraberinde bilimsel acidan da guc ve motivasyon yakalamasini saglamaktadir.
  • troll mü değil mi hiç düşünmeden naçizane konuşacağım.

    günümüz bilimine naturalizm diyebilirim kendimce. naturalizm en nihayetinde felsefi olarak da düşünülebilir.

    felsefenin temeli ise dildir. dil varlığın evidir demiş koskocaman adamlar ki doğrudur.

    peki ya dil varlığını nasıl devam ettirir ?

    edebiyat ile.

    eğer bir dille yapılan sanat mevcut ise o dil gelişir ve kendisini gelecek kuşaklara aktarır.

    özetle dünyadaki birçok şey birçok şeyin ardılıdır. birbirine sıkı sıkıya bağlı bu olgular duvar gibidir. tek tuğla eksik olduğunda sorun çıkar.

    iddia ediyorum; bir ülke sanatında ne kadar ileri ise biliminde de o kadar ileridir.
  • başlığı açan arkadaşın yazdığı walden, martin eden ve the catcher in the rye eserlerindeki karakterler tam olarak hayali olmadıkları için arkadaşın ironi yaptığını düşünüyorum. hele hele walden zaten direkt henry david thoreau'nun 2 yıllık hayatının özeti sayılır.

    altına altına sığır adam yazmadan önce biraz düşünmek lazım, değil mi?

    edit: daha fazla anlaşılırlık.
  • tamamiyle yanlış önerme. bak bilimkurgu edebiyatı diye bir şey var, duydun mu hiç? yıllar öncesinden, daha o teknolojik gelişmeler yokken, bilimkurgu yazarları tahmin etmiş şimdiki bizim kullandığımız teknolojilerin çoğunu.

    brave new world'ü oku istersen. ya da isaac asimov, philip k. dick, arthur c. clark falan oku biraz.
hesabın var mı? giriş yap