145066 entry daha
  • bugün, çalıştığım kuruma kum sanatı gösterisi yapan biri gösteri yapmak için geldi. gösteriyi izlerken daha önce hep tv'den izlediğim için sadece öylesine baktığım bir sanatın aslında ne kadar derin manalar içerdiğini gördüm.

    kurumda fotoğrafçılık yaptığım için adamın bizzat dibindeydim. yaptığı her harekete şahit oluyordum. bi mizansen çizip insanlar görsün diye biraz bekleyip sonra temizliyordu. izleyince bir an daldım ve kendi hayatlarımızı düşündüm.

    hayatlarımız o kum ve kader de o eller aslında. kader her gün, her ay, her yıl yeni bir mizansen çiziyor bize. onu bize bir müddet yaşatıp sonra yeni bir senaryo için eskisini silip yenisine geçiyor. biz de o kum taneleri gibi sadece oradan oraya savrulup duruyoruz. işin sonunda da ölüm geldiğinde o beyaz tahtanın, yani hayatımızın ışığı sönüyor, bizi savuran o eller çekiliyor ve geriye sadece üzerimizde hayat boyu bize şekil veren toprak kalıyor.

    bugünkü gösteri, kader inancımı yeniden sorgulattı bana. biz ne yaparsak yapalım aslında o ellerin kontrolündeyiz. sadece "ben yaptım" zannediyoruz, o kadar.
  • - dur ulan sarkma düşüp boğulacaksın!

    neredeyim?

    deniz kokusunu suratıma çarpan rüzgar. kulaklarımda dalga sesleri. karanlık gökyüzünü nokta nokta delen yıldızlar. başım dönüyor. karşımda yüzünü seçemediğim bir ihtiyar. neredeyim?

    + boğuldum daha önce...

    sesimi duyup duymadığından emim değilim.

    - verdiği acıyı bilirsin o zaman...
    + çok küçüktüm hatırlamıyorum.
    - bu gece yaşadığın acıdan daha beterdir.

    yattığım tahta parçası üzerinde biraz doğruluyorum. dalgaların beşik misali salladığı bir tekne üzerinde denizin ortasındayım.

    +nasıl geldim buraya?
    - denize açılacaktım, geldin elinde bir şişe atladın tekneye, oturdun o köşeye anlatmaya başladın.

    hatırlamaya çalışıyorum. öncesinde ne oldu. nasıl geldim buraya. neredeyim?

    evden çıkıyorum. elimde seninle güzel bir sohbet sırasında içeceğimiz bir şişe viski. direksiyona geçiyorum. çeşmealtındayım. balıkçı teknelerinin olduğu iskeleye çekiyorum arabayı. arka koltuğa geçiyorum.

    geçen cumartesi bu saatlerde seninleydik. bir ıssızlığın ortasında iki deli. gözlerin aklımdan hiç çıkmıyor. şişeyi alıyorum açıp büyük bir yudum alıyorum. içim alev alev. 2 hazirandan bu yana geçen kısacık bir zaman dilimi. çeyrek asrı aşan ömrümün dönüm noktası olan zaman.

    hayatıma giren onca kadın. hep umarsız tatminlerin aracı olanlar. kimiyle sevişip, kimiyle sohbet ettiğim. sözde hepsi beni çok iyi bilenler. hayatımdan çıkardıktan çok sonra bile neden ben değil de bir başkası diye soranlar. hala ufak bir yakınlıkta ne istersem alabileceğim kimseler. aslında beni hiç tanımayanlar. kendimi hiç açmadıklarım. en gizli, en kuytu köşelerimde kalanları hiç bilemeyenler.

    nasıl oldu da 2 ay önce tanıdığım insana tüm benliğimi açabildim. nasıl oldu da onun kucağında yıllar yılı tatmadığım huzuru tadabildim.

    - ne o delikanlı sessizliğe gömüldün. 2 saat önce susmak bilmiyordun.
    + söylesene neler anlattım?
    - bazen hiç tanımadığın birine daha kolay anlatırsın içinden geçenleri. ne güzeldir gençlik. içinde hala sevgiden eser olan kimseler olduğunu bilmek güzel. bir kadından bahsettin bana. uzaklara gideceğinden bahsettin. seni sevdiğine inandığını ama bunu sana hiç söylemeyeceğimden söz ettin.
    + canını fazlasıyla sıktım desene ihtiyar..
    - aksine... senin yaşındakiler artık bunları dert etmiyor. şu karanlığın ortasında bile onu anlatırken gözlerinin parladığı belli oluyordu. bak etrafına herkes sevgiden bahsediyor, kaybetmekten, sevdikleri için herşeyi göze alabileceklerinden. ama karşılarına çıkan ilk fırsatta o dillerinden düşürmedikleri sevdaları bir başkasına yöneliyor.
    + belki ben de onlardan biriyim nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?
    - gençliğime benziyorsun. 75 senesiydi ilk denize açıldığım vakit. gencecik delikanlıydım. 16 yaşımdaydım evden kaçmıştım. o günden beridir denizi yâr belledim. yakışıklı da çocuktum. her gittiğimiz ülkede pek çok kadınım olurdu. her milletten kadının teni değmiştir tenime. 84 senesiydi. ispanyadan yük çıkartıp tunusa indirdik. genellikle yabancıların vakit geçirdiği küçük yerler olurdu, hemen gemide üzerimi değiştirip önceden bildiğim o yerlerden birine gittim. daha önce hiç yaşamadığım bir sey yaşadım o gün. senelerce onlarca kadınla beraber olan ben, orada bir fransız kadına vuruldum. gönüllü bir öğretmen 30larının sonunda. sevdim. gemiye koşup kaptandan helallik aldım. yapma etmeleri hiç dinlemedim. ayrıldım gemiden. onunla 3 ay bir cennette yaşadım resmen o iğrenç ülkede. sonra 1 haftalığına ülkesine gitmesi gerektiğini söyledi. gitti. bir daha da dönmedi. senelerce aradım onu. kaçak gidip fransaya ülkeyi boydan boya dolaştım. buldum da sonunda. meğerse evliymiş. çocukları falan. mutlu bir yuva...

    susuyor ihtiyar. boğazına birşeyler düğümleniyor belli.

    + ya sonra ihtiyar?

    - birdaha sevmedim. birkaç saat önce birdaha sevemem diyordun. bu yüzden anlıyorum seni, insan bunu dedi mi kendi kendine sevemiyor sonrasında. onu kocasının yanında ilk gördüğümde deliye dönmüştüm öldürecektim neredeyse ikisini de. belli ki unutmuştu çoktan beni. hiç var olmamışım gibi. merak etme unutuyorlar. hiç var olmamışsın gibi. çok sürmez unutulman.

    " çok sürmez unutulman. " bu cümle dalgalara çarpıp geri geliyor kulaklarıma. unutulmak. hiç var olmamışsın gibi. unutacak mıydın beni gerçekten. hiç var olmamışım gibi. ben dudaklarımda eriyen tenini aklımdan hiç çıkartamazken sen beni silecek miydin zihninden. gözlerindeki sıcacık bakışların kaybolup gidecek miydi? galiba haklıydı ihtiyar. unutulacaktım. hiç var olmamış gibi. zaten günlerdir umrunda bile değildim. hiç var olmamış gibi. kaybolup gitmeye başlamıştım bile zihninden. bir hafta önce deli gibi dudaklarımı öpen, sevgi dolu bakışlarla gözlerime bakan kadın benimle konuşmaktan bile imtina eder olmuştu.

    ilk defa birşeylerin farklı olacağını düşünmüştüm. bir ömrü bir insanla geçirebileceğim ihtimalini ilk defa sevmiştim. ortak hayalleri paylaşıp müşterek bir hayat kuracağımız hayalini kurmuştum. hiç kimseye benzemeyecektik. çılgınca şeyler yapacaktık. beraber gülecektik.

    + hep mi hayat kazanacak böyle ihtiyar, mutluluk kimler için var, sevginin hiç mi kıymeti yok.

    - kumarda hep oynatan kazanır. tüm bu yaşadıklarımız hayatın bize canımız pahasına oynattığı bir kumar. ne olurda olsun kazanan hep hayattır. mutluluk ise kaygısız insanlar için vardır. kaybedecek birşeyi olmayanlar için ve sevgi en kolay harcanan şeydir şu dünyada, birşeyleri sevmek istiyorsan tabiatı sev. o sevgini asla havada bırakmaz. suladığın bir bitki çiçekler açarak teşekkür eder sana, baktığın bir ağaç en güzel meyveleri verir, deniz sana en lezzetli balıklarını sunar ve senin onu sevdiğini hep anlar.

    balkonda baktığım 30 saksı çiçek geliyor aklıma. hepsini yollardan ölüme terk edilmişken buldum. kimisinin yaprakları yoktu, kimisinin kökleri çürümeye yüz tutmuştu. hepsini sevdim. iyileştirdim onları. yaprakları dahi olmayan begonya bu sene onlarca sarı güzel çiçek açtı. kaktüslerim bile onlarca güzel çiçek açıyor. daha geçenlerde bana " severek bakiyorsun bitkilere sevgin çok etkili " demiştin. sevgim keske senin için de bu kadar etkili olabilseydi. benim neyimeydi ki seni sevmek. sana hiç faydam dokumazken sevgim neye yetecekti. ah be oğlum. senin neyine sevmek. sen otur balkonunda çiçek sev. sevgin bir onlara yetebiliyor zaten...

    + nasıl atlattın tüm bunları?

    - döndüm memlekete. balıkçılık yaptım yıllarca. nefret ettim insanlardan, hala da ederim. birdaha kimsenin gözünün yaşına bakmadım. hiçbir duygumu anlayamaz insanlar, kimseye bir gram merhamet bir nebze sevgi vermem.

    + 2 ay önce böyleydim....

    seni tanımadan önce duygularını gömmüş bir adamdım. insani bir yanım hiç yoktu. sevmezdim, üzülmezdim, hislerim yoktu. hayvan gibi s.kisir kıçımı dönüp yatardım. seninle saatlerce şehvetle seviştik. hiç bitmesin istedik bazı şeyler. hiç bitmeyecek gibiydi. hiç insani bir yönüm kalmamışken seninle insan olan yönlerimi hatırlamaya başlamıştım. şimdi gidiyorsun. ben yine eski ben olacağım. belki de eskisinden daha tehlikeli. daha yaralı.

    - o zaman fazla söze gerek yok. bu dünyada güçlü olmak istiyorsan acımasız olman gerekir.

    + acımasız olmak istemiyorum artık...

    - sana hiç acıdılar mı?

    kimse bana acımamıştı bunca zaman haklıydı ihtiyar. hep üstüme basıp geçtiler. yine üstüme basıp geçecekti. yok olacaktım yakında.

    cevap veremedim ihtiyara. motoru çalıştırıp yavaşça kıyıya doğru yol aldık. alkolün ve dalgaların sarhoşluğu ile tahta iskeleye yalpalayarak indim.

    + bu şişeyi al boğma rakı ihtiyacın olacak.

    - sağlıcakla ihtiyar teşekkürler herşey için. muhtemelen birdaha karşılaşmayız. mutlu ol diyemem ama umarım huzurun hiç eksik olmaz hoşçakal.

    arkamı dönüp yavaşça arabaya doğru yol aldım. ihtiyarın verdiği şişeyi açıp içmeye başladım. ihtiyar yine motoru çalıştırıp iskeleden uzaklaşmaya başladı.

    bostanlı vapur iskelesinde beni vapura bindirip ardımdan bakman geldi gözlerimin önüne. ardını dönüp gitmedin. ben gözden kayboluncaya kadar o kırık bankın ardında bekledin. hiç ayrılmayacağız sanmıştım o an.

    oysa ayrılık gelip çattı. iki ayda sen bir enkazdan bir insan yaratabilmişken ben senin için ne yapabildim hiç bilmiyorum. 2 ay geçirdik beraber ben her firsatta bana faydalarını dile getirirken sen hiç sana faydalı olduğumu söylemedin. olmasa da olur insanı gibiydim hayatında. galiba gerçekten de öyleydim. hiç konuşmuyorsun benimle. sabahlara kadar konuşup uykusuz kalan biz değilmişiz gibi artık iki kelimene muhtaç kalıyorum. cevap da vermiyorsun artık. muhtemelen bir kaç haftaya hiç var olmamış gibi olacağım. söylediğim onca söz, sana beslediğim onca duygu yok olup gidecek. ellerinden hiç yemek yiyemeyeceğim mesela. artık kucağına yatıp yüzünü izleyemeyeceğim. yatakta uzanıp aynı sigarayi paylaşamayacağım seninle. birdaha uyurken seni izleyemeyeceğim. bugüne kadar hiç almadığım sorumlulukların altına girebilecek gücü bulmuşken yitireceğim. yine duygusuz bir adam olacağım. seni hiç unutamayacağım. rüyalarıma giriyorsun.

    gözlerim kapanıyor. belki hiç açılmazlar diye geçiriyorum içimden. keşke diyorum.

    uyanıyorum öğlene doğru. arabanın içindeyim, boğucu bir sıcak. neler olduğunu hatırlamıyorum. koskoca bir gün bunları hatırlamak için çabalıyorum. çoktan unutulmaya başlandım. sana hiç kızamıyorum. seninde kendince haklı sebeplerin var elbette. şakaklarımdan bir kurşun girene kadar galiba seni unutamayacağım. hoşçakal demeyeceğim. duygularımın hikayesi yeni başlıyor.

    ( 2014)
  • bazı ve çoğu şeyi son kez yaşıyorum gibi hissediyorum. sanki zamana yayılmış bir yok oluş içerisindeyim.
  • bir insana ederinden fazla değer verirseniz ya o insanı kaybedersiniz yada kendinizi kaybedersiniz.
  • bulaşık yıkamaktan hoşlanıyorum. köpürte köpürte bıjjjt bıjjjt diye ses çıkması ve kurulamak bana ilginç bir zevk veriyor.

    erkeğim.
  • ne çok zaman olmuş gökyüzüne bakmayalı. yüzümde rüzgarı hissetmeyeli. o şeyden artık hoşlanmıyorum diye olumlu yanlarını da görmezden geliyormuşum. ben belki de görmek istemiyormuşum.
  • bence ekşiye bir şey itiraf etmeden önce başlık sahibinin entrysini bir okuyun #5526036
    tamamni okumak istemeyenler için anlatmak istenilenin bir kısmı aşağıdadır

    --- spoiler ---

    02.02.2012
    ekşi sözlük'e bakıyorum yorumlara inanamıyorum. şaka şaka. gayet inanıyor ve anlıyorum. ekşisözlük’teki maalesef artık ezici çoğunlukta olan gerizekalı, cahil, ahmak, kullanıcıları gören herkes de rahatlıkla anlar zaten.

    tamamen itiraf.com ile taşak geçmek için açılmış bir başlık çok değil iki sene içinde gerçek bir itiraf.com’a dönüştü ve sözlükteki metamorfozu tespit için şahane bir deney oldu.

    ki bu itiraf.com ile dalga geçme hadisesinde dalga geçilen şeyi biraz olsun şöyle tarif etmeye çalışayım: 21.yy’ın ilk yılları. internetin coştuğu yıllar. itiraf.com kullanıcısı acemi. bir çok sıradan konuyu sadece kendi başına geliyormuş gibi, gereksiz yere yazıyor. itirafçı jargonuyla konuşarak (bkz: itirafçılar için hazır magma esprileri) siteye duyduğu aidiyet ile kendini yüceltiyor. tabi ki bu sahte unvan (itirafçı), bu zavallılık bütünü görenlere komik geliyor. esasında tam da incisözlükçülerin “ekşici piç” dediği gibi, itiraf.com’cu da (tabi ki genel ortalama) taşak unsuru oluyor ekşi sözlük’te.

    olayların içyüzünü, detaylarını fark edemeyen, gerçekten okumayı ve yazmayı bilmeyen, klişelerle, kalıplarla, tabularla bezeli zavallı düşünce dünyaları olan kişilerdi itiraf.com ile birlikte açığa çıkan kitle. bu yüzden “ekşi itiraf” başlığı açılıp, oradaki klişeler ile dalga geçildi. ama iki sene olmadan tam da dalga geçilen “itiraf.com ruhu” tüm sözlüğü ele geçirmişti bile

    --- spoiler ---

    şimdi (bkz: ekşi itiraf)a bir şey itiraf etmeden önce tekrar düşünün *
  • hayatından çıkan insanlara düşmanlarınmış gibi davranmama. onları hayatına sen soktun. öyle ya da böyle mutlaka sana bir şey kattılar.
  • hayatı fazla ciddiye alıyoruz..
  • çok şey olmak istiyorum, bu yüzden hiçbir şey olacağım.
128621 entry daha
hesabın var mı? giriş yap