• ya da bazen öyle olmayan biri..
  • yaklaşık iki buçuk yıldır herşey ters gidiyor; hastalıklar, sevdiğin insanları toprağa vermek, iş hayatı... bir yerden yakalamaya çalışıyorum, galiba beceremiyorum. çok şükür huzurumuz yerinde, dünyanın bir çok köşesinde ne dertler çeken insanlar var. bunu adım gibi biliyorum, bugünüme de şükürler olsun.

    kendimi iyi hissettiğim iki yer var. birisi mezarlık diğeri ise doğa. sanırım şu anda ihtiyacım olan şey; kamp ateşi, hiç sohbet etmeden söylenecek türküler ve bu türküler eşliğinde özlemleri haykırmak, içimizde biriktirdiğimiz dertlerimizi ortaya dökmek.

    ve beni keşke hayata bağlayacak bir kızım olsa...
  • bir şeyi daha aştım. hayatımda ilk defa, bulunmak istemediğim ortamda zorla durmadım. ilk defa, kendimi zorlamadım. çok uzun zamandır aklımda olan, çok istediğim bir şey yaptım bugün. bir kursa gittim, öyle diyeyim. aklımda orası vardı. oraya odaklanmıştım. oradan başka bir alternatif düşünmemiştim. bir şekilde mekanın ve insanların enerjisini hiç sevmediğimi, içeri adım attığım anda fark ettim. daha önce telefonda konuşmuş olduğum, kurs ücretine, ders günlerine kadar ayarlamasını yapmış olduğum bir yerdi. gittim ve hiç iyi bir enerji almadım. beni iten bir şey oldu. çıkmak istedim, sadece on dakika durdum ve kimseye hiçbir açıklama yapmak zorunda hissetmeden, çıktım. sağanak yağmurun altında, telefonumu çıkarıp google maps'e aradığım şeyi yazdım. yirmi dakika yürüme mesafesinde başka bir yer buldu bana google. aradım, yakındayım bir gelmek istiyorum, dedim. yağmurun altında ıslana ıslana yürüdüm. oraya gittim. gözüme hem mekan hem insanlar çok sıcak gözüktü. çıktığım yola onlarla devam etmeye karar verdim. bütün bunları, düşüne düşüne yapmadım. şu an yazdıklarımı, şu an düşünebildim. yazarken bile zevk aldım şu an, kendime ilk defa hayran kaldım.

    hiçbir şeye mecbur değilim. bir şeyin içinden çıkıp gitmeye, alternatifim olmasa bile on dakikada karar verebilirim. başka bir yol her zaman var ve bir dakika sürüyor onu bulmak. yağmurun altında deli danalar gibi oraya buraya yürüme hikayem bana çok güzel bir şey anlattı, artık durmak istemediğim yerde durmaya mecbur hissetmiyorum.
  • öyle yorgunum ve sinirliyim ki...

    insanların çiğliğinden ve bencilliklerinden tiksiniyorum.

    başkaları adına utanmaktan yoruldum.

    toptan helak olsak keşke.

    içimi bir döksem bir daha toplayıp içime sıkıştıramam yemin ederim.

    gelmesenize lan üstüme.
  • selam sözlük hala iyileşemedim. 1 yıl küsürdür lösemi savaşım devam ediyor. bir senedir 26. yaşımı hastanelere bıraktım. her şey tamam diye diye tükeniyorum hala. yaklaşık 3 haftadır tekerlekli sandalyeye mahkûmun. 26 yaşındaki olduğumu söylemiş miydim. 2 gün önce ise bir beyin operasyonuna girdim. benle konuşan insanların beni anlaması için yırtınıyorum. keza konuşmamda bir aksaklık olabileceği söylemişti. geçiciymiş bekliyoruz. 3 gün sonra doğum günüm ve ben yine lösemi savaşındayım. bu hayatta adaletin olmadığını göreli 1.5 sene olmak üzere.
  • maçtan ve ilgili takımlardan mutlak gol beklediğimde o
    lanlar:

    dk 84: juventus penaltı kaçırdı
    dk 82: nice penaltı kaçırdı

    kimse bizim bahtsızlığımızı sorgulamasın, teşekkürler.

    ayrıca bana yaşattığını yaşayasın dybala şerefsizi.
  • yalnızlıktan şikayet ettiğiniz zamanlar ile yalnız kalmak istediğiniz zamanları toplasak hangisi daha fazla çıkar ?

    bir insan, doğduğu anda yalnızlık nedir bilmez. çünkü annesine göbek bağı ile bağlı doğar. anneler yapayalnız bu dünyaya gelmesine engeldir insanoğlunun. yalnızlığın en büyük düşmanları bu yüzden annelerimizdir. yani bir kadın...

    ama göbek bağınız kesildiği andan itibaren bebek de olsanız anlarsınız yalnızlığı. o ilk yalnızlık anı hayat denilen mücadelenin de başlangıcıdır. ilk mücadele yalnızlığa karşı verilir. tabi son mücadele değildir. bir sürü farklı şeyle mücadele edersiniz hayat boyu. ama sizi her fırsatta tekrar tekrar yakalayan yalnızlıktır.

    zamanla yalnız kalmamak için yollar bulursunuz. arkadaşlar, sevgililer, dostlar... kimbilir yalnız kalmamak için ne saçma şeyler yaptık. bu saçma şeyler yüzünden daha saçma neleri veya kimleri gördük. fark etmeden yalnızlıktan kaçacak yollar ararız biz. ancak ya yöntemimiz ya da çevremiz yanlış yollara sevk eder bizi. bir yalnızlığı, bir yanlışla yok edemezsiniz. daha yalnız ve daha yanlış olursunuz sadece. acaba yalnızlığa düşman gibi davranmamış olsaydık, bu yanlışlarla arkadaş,sevgili veya dost olur muyduk? düşman gibi bakmasak mı yalnızlığa?

    varsayalım ki; hayatı boyunca hiç yalnız kalmamış, hayali bir insan var. hep etrafında birileri olmuş bu insanın. yalnızlıktan bir şekilde hep kurtulmuş. böyle bir insan bir çok kişiyi tanıyabilir. tanıdığı herkesin özelliklerini, sevdiği şeyleri, yaptıklarını bilebilir. peki ya, kendisini?

    kendisi ile yalnız kalmamış birisi, kendisini tanıyabilir mi? ne istiyorum, ne istemiyorum, ne yapmak istiyorum, ne yapmak istemiyorum gibi sorular yalnızken cevaplanabilir sadece. bir süre yalnız yaşadığınızda fark edersiniz nasıl biri olduğunuzu. kendinizle ev arkadaşı olmaktan bahsediyorum...

    yalnızlık, insana kendini tanıma fırsatı verir. kalabalıklarda sadece başkalarını tanırsınız. kendini tanımak çok mu önemli peki? evet çok önemli. başarılı öğrenciler kendilerini öğretmenlerinden iyi tanırlar. bir dersi en iyi nasıl anlayacaklarını bilirler. mutlu olmayı bilen insanlar da öyledir. nasıl mutlu hissedeceğini kendini tanıyanlar bilebilir sadece. reklamcılık sektörü, kendini tanımayan insanlara, olmayan mutluluğu pazarlamaya çalışmıyor mu? en güzel hayalleri, kendini tanıyan insanlar kurabilir mesela. bazı hayaller, gerçeklerden bile güzeldir...

    yani yalnızlık; size ne istediğinizi, nasıl elde edeceğinizi ve nihayet mutluluğu anlatan bir dost gibi de olabilir. düşman azaltmak bir hayatta kalma stratejisidir. düşman sayısı baş edebileceğinizden çoksa bazılarını dosta çevirmek gerekir. bir tanesini dost edinseniz, düşman sayısı bir azalır ama siz ikiye katlanırsınız.

    peki aşk, yalnız kalmamak için içgüdülerin bir dayatması mı? aşk bir yalnız kalmama tedbiri mi ? karşı cinsten birine aşık oluveriyoruz. dünya nufusu bir anda iki kişiye düşüyor. siz ve o... sadece iki kişinin yaşadığı bir dünyada yalnızlık diye bir sorun olur muydu? aşk, nufusun geri kalanını yok ederek yalnızlıkla mücadele edeceğini sanıyor olabilir mi? bu kadar çok insan olduğu için mi yalnızlıktan sıkılıyoruz acaba? ilk insanları düşünün. o çağlarda, yalnız kaldığınızda öleceğiniz kesindir. böyle bir dünyada aşk nasıl yaşanır sizce? bir aşk teklifine hayır demek ne kadar mümkün olabilirdi? bu soruların hepsine cevap verecek kadar sigaram kalmadı bu gece maalesef...ama bir tane soruya var.

    ya aşık olacaksın ya da yalnız kalacaksın şıklarından birini seçmek özgürlük mü? aşık olup da işleri yolunda gitmeyenler veya aşık olamamışlar ne olacak. tek tercihle yalnızlık üniversitesi ızdırap bölümüne mi yerleştirilecekler. en büyük insan hakkı, istemedikçe yalnız kalmamak ve yalnız hissetmemektir. bir insanın kendi ruhunun, yine kendi ruhuna işkence etmesidir, istenmeyen yalnızlık. mesela bunu anayasaya yazsak nasıl olurdu. şöyle bir madde geçse meclisten:

    "ülke sınırları içerisinde istenmedikçe yalnız kalmak yasaktır. kimsenin kimseyi yalnız bırakma hakkı yoktur. bir insanı yalnız hissettirmek de yasaktır. bir insanı kasten yalnız bırakmak, şartlı tahliye imkanı olmaksınızın 1 ila 3 yıl arası hapis cezasını gerektirir. ancak hapishanede yalnız kalmak da yasaktır. "

    yeni bir millet tanımı gibi oldu değil mi? "birbirlerini asla yalnız bırakmayan insan topluluğuna millet denir." ne mutlu yalnız değilim diyene!... imkansız mı böyle bir şey acaba? insan olduğumuzu hesaba katarsak yani sarılabilmek için kullandığımız kollarımızın olduğunu düşünürsek, dinleyebilen kulaklarımız, dertleşebilen dilimiz varsa...
    mümkün bence.
  • bundan 2 sene önce doğum günlerini insanların en kötü günlerinin yıl dönümleri olarak görürdüm.

    şimdiyse geride kalanlara rağmen pes etmeyip yenilmediğimiz bir yılı kutladığım bir gün olarak bakıyorum.

    böylesi daha zararsız. böylesi daha iyi.
  • hic bir adet youtuber'a 2.5dakikadan fazla dayanamiyorum.
    ya ulke olarak toplumsal bir gerizekalilik seviyesinin onune gecilemiyor ve o milyon hitleri oyle aliniyor suanin meshur makyaj/araba/denerim yaparim/amerika'da yasarimcilari tarafindan.ya da ben baya yaslandim oldschoolum bu isler icin.

    mesela bir ornek;orkun isimak; bu aksam kendisini tanima serefine eristim.
    kendisinin basligina yazamayacak kadar irrite oldum sahsindan.
    usa'e 4 ya da 5bin dolarlik business bilet ile ucus videosu yapmis; ancak bu kadar bos,ancak bu kadar capsiz olabilir. ama sorsaniz milyon hit'i var. ıcerigi yok fakat takipcisi cok; cunku o kadar minik akvaryumlarda yasiyor ki o milyonlar bu ve benzeri yutubirlarin ucundan azcik gosterdikleri hayatlar onlar icin devasa!

    bana kalsa bu ve minvalindeki tum yutubirlari islak odunla baya bi dover; bi is yapiyorsaniz;
    1.o isi adam gibi yapin
    2.itici olmayin mottolarini kafalarina kazirdim.
    edit; imla
  • geçtiğimiz ay çalıştığım yerin önünden geçerken bana öyle bir bakış attı ki sözlük. bir dilencinin gözlerinde bile bu bakışı görmedim ben. sevgi dileniyordu... bense umulmadık karşılaşmadan dolayı ortaya çıkan şaşkınlık ve sinirle kafamı çeviriverdim. o gün bugündür aklımda o gözler. çökmüş ve yıpranmış. ama ben terk ettiğim için değil. hepimiz terk ettik onu.
hesabın var mı? giriş yap