78 entry daha
  • bir müddet önce izlediğim oscar'lı film. kısaca açıklamak gerekirse şunu söylemek gerekir, insanlık, sinema sektöründe daha ne kadar ileri gidecek gerçekten merak ediyorum ve heyecanlanıyorum. üstelik 1900'lerin başından beridir sinemanın var olduğunu düşünürsek, bu süre zarfında epey yol kat ettik. bu film de sinematografinin geldiği son nokta, tek kelimeyle muazzam bir görsel şölen.

    uzun uzun anlatmak gerekirse. bazı eklemeler yapmak gerekir tabii, buradan sonrası, izlemeyenler için birazspoiler olabilir

    filmin hikayesi, sam mendes'in dedesi yani alfred mendes'in 1917 yılında birinci dünya savaşı anılarına dayanıyor. almanlar, kuzey fransa'dan geri çekiliyorlar. ingilizler de bu geri çekilme üzerine almanlara karşı harekat hazırlıkları yapıyorlar. fakat almanlar uyanık olup, aslında bu taktikle onları tuzağa düşürmek istiyorlar. 1,600 ingiliz askeri habersiz bir şekilde bekliyor, çünkü almanlar, haber alamamaları için kablo hatlarını kesiyorlar. bu durumda bölüğe "dur emrini" haber verme işi de, kıdemsiz onbaşı olan schofield ve blake'e kalıyor. bu ikilinin koşturmacası burada başlıyor.

    film başlar başlamaz, izleyici adeta siperdeki 'üçüncü adam' olarak bu iki askeri takip ediyor. nereye giderse, biz de arkasından izleyici modunda gidiyoruz. hiçbir zaman tempo düşmüyor. kah çamurda yatıp kalkarken yanlarında sürünüyoruz, kah köprüden atlarken, siperde koştururken hep yanında oluyoruz.

    sam mendes ve görüntü yönetmeni roger deakins sahnelerin nasıl çekileceğini aylarca prova etmişler. tek plan olduğu ve sürekli akan bir hikaye olduğu için, oyuncuların hareketlerinin, kat ettiği mesafelerin sürelerine göre senaryodaki diyaloglar sürekli değişmiş. bunun için sürekli hazırlık yapmışlar. hatta haritalarda gidilen yerler, ahırlar, kilise, yıkılmış köprü, metruk-harabe duvarlar film için özel dizayn edilmiş. işin inanılmaz tarafıysa bu uzun yol boyunca asla aynı yere tekrar gelinmemiş. filmdeki ingiliz siperi ise 5,200 ft (1,584 m) uzunluğundaymış. bu kadar uzun bir siper kazmanın gerekli olduğunu, prova esnasında düşünmüşler. bütün bu provalar, neyin nerede yapılacağı, aktörlerin nerede nasıl etkileşime geçeceğini planlamak altı ay sürmüş ve filmi çekebilmişler. yani film one single shot (tek plan çekim) olduğu için, haliyle filmin provasını yapmak, filmi çekmekten daha zor olmuş.

    "sette büyük bir kamera ordusu bulunuyor."

    adamlar kameranın geçmesi için farklı güzergahlar inşa etmişler. örümcek kameranın ve steadicam'in geçmesi için ayrıca yol açmışlar ve ancak çekebilmişler. filmin tamamını kayda aldıkları kamera ise süper hafif, donanımlı, 360° bir kameraymış ve kameramanlar kamerayı sırtlayacağı, yer yer sabitleyeceği ve hatta kamerayla koşturacağı için kolaylık olması için böyle düşünmüşler. şelale sahnesinde de kameranın yine havadan çektiğini bunu da drone teknolojisi ile yaptığını görüyoruz. kilisenin yandığı sahnede de devasa bir ışıklandırma paneli kurup, yangın fişeklerinin çıkaracağı gölgeler için de ayrıca bir ışıklandırma sistemi kurmuşlar. böylelikle her haliyle görsel bir şölen ortaya çıkmış.

    yani anlayacağınız üzere, adamlar kamerayı kullanırken, sinemanın bütün mühendislik teknolojilerinden faydalanmışlar. bütün bu sahnelerin dizaynını yaparken, tıpkı belediye binalarındaki fanusta bulunan bina projesi modellemelerindeki gibi minyatür modelleme ile çizimini yapıp, daha sonra inşa etmişler. bunları yaparken, çekimin yapılacağı en uygun günü seçmişler ne çok güneşli, ne çok karanlık olacak. hatta kimi zaman çok güneşli olduğu ya da hava birden karardığı için, o günün çekimlerini iptal etmişler.

    ve en ilginç kısma geliyoruz. öyle bir organizasyon var ki set arkasında... son sahnede schofield'ın tek başına koşturduğu epik sahnede, siperde asker olarak figüranlık yapan oyuncular bile kameramanlara, kamerayı sabitlemek kısmında yardımcı olmuş ve rollerine kaldığı yerden devam etmişler. yani anlayacağınız, sette yönetmenden tut, oyunculara, figüranlara kadar herkes setin tozunu yutmuş. ve ayrıca bu final sahnesinde kullanılan patlamalar, grafik hilesi değil, tankın içinde yapılan "kontrollü toz patlaması"ymış.

    "peki nedir bu one perfect shot, yani tek plan tekniği?"

    kamera çalışıyor, aksiyon başlıyor ve duraklamaksızın devam ediyor. farklı açılardan çekim yok, başlıyorsun ve bitiyorsun. bu, sinemada çok önceden alfred hitchcock'la başlamış bir çekim tekniği. 1948 yılında çektiği rope isimli filminde film boyunca (80 dk) bu tekniği kullanmış. o dönemler filmin makarası 300 metre olduğu için, makara bitmeye yakın, kamera duvara, sütuna vs. yapıştırılıp görüntü karartılıyormuş. sonra eklenen diğer makaralarla film tamamlanıyormuş. şimdi harddiskler ve kamera bataryaları geliştiği için böyle bir sorun kalmamış tabii. 1917'de ilginçtir ki bazı yerlerde alfred hitchcock'un bu filminden kesitler kullanılmış. sam mendes kendisinden epey etkilenmiş diyebiliriz. hatta şu uçak sahnesi, hitchcock'un north by northwest'ine güzel bir gönderme olmuş.

    1917'nin sahne arkası ve çekim tekniklerinin nasıl olduğuna dair açıklayıcı bir mini belgesel.

    izlemelik : tek plan çekimi, filmlerinde çokça kez kullanmış stanley kubrick'in the shining filminden tek plan bir kesit.

    bu da yine aynı şekilde sinema dehası diyebileceğimiz tek plan bir kesit, contact (1997) filminden.
595 entry daha
hesabın var mı? giriş yap