3060 entry daha
  • babama bir mesaj geldi:

    "iyi akşamlar. bir şey gönderebildiniz mi? durumumuz malum."

    telefon babamın elinde. babam mesajı okuyor. "ah ya" diyor. evi bir fırtına dolaşıyor. "bu ay gönderemeyeceğim ya ne diyeceğim ben şimdi" diye yakınıyor anneme... borcu bitmesine rağmen hala babamın bu adama para göndermesine kızan annem telefonu eline alıyor. mesajı okuyunca boğazına bir şey oturuyor. "muhammed'de var mıdır acaba" diyor, içeriden duyuyorum bu soruyu. belli ki paradan bahsediyor. "yine kesin o gerizekalı adam... sikecem parasını" diyorum içimden.

    mesajı gönderen kişi babamın eski bir arkadaşı. su an işsiz. dört çocuğu var. iş bulamıyor. üstelik üniversite mezunu. babam bir zamanlar borçlanmış kendisine.
    borcu çoktan ödemiş aslında da... durumları kötüymüş, artık olay borcu aşmış. çok da sinir olurdum bu adama, tipine bi gıcık olurdum. bi kere tl aldığı borcu kendi kafasına göre dolara çevirmiş, diye kızıyorum. salak bu adam ya, diyorum babama. çok kızıyorum gerizekalılıklarına. girip batırdıkları işlere, babama ve bu adama.. küfürler bile ediyorum bazen. çok kızıyorum. "yav baba niye gönderiyorsun o zaman bizim halimizi görmüyor musun?" diye sorduğumda bir gün "gönderiyorum hala, içim el vermiyor" diyor babam...

    annem çok kızıyor babama. kendi kendine konuşurken yakalıyorum bazen, babamın borçlarına kızıyor:

    "çok kızıyorum babana. çok kızıyorum! hazır para düşmanı! bütün paralarını çar çur et çar çur et! sonra niye böyle!"

    kızıyoruz babama, borçlarına...

    "hayır ben şunu merak ediyorum baba, bu adam bizim borcumuz olduğunu düşünüp mü istiyor bunu? yoksa şeyden mi..." diyorum,

    "bak. o adam beş para etmez dengesiz şabalağın biri, gözümde beş para değeri yok. ama her şey o gece o eve gitmemle değişti" diyor babam.

    yav, diyor babam, ben ödedim borcumu o adama daa.... yani bitti dee.... işte ne bileyim... o gün o evde.....

    borcu çoktan tamamlanmış aslında da... "yav baba niye gönderiyorsun o zaman bizim halimizi görmüyor musun?" diye sorduğumda yine bugün "gönderiyorum hala, içim el vermiyor" diyor babam...
    "o kızın gözleri gözümün önünden gitmiyor..." diyor.

    mesaja bakıyoruz tekrar. "bir şey gönderebildiniz mi? durumumuz malum..."

    "o ufak kızın bakışını hiç unutamıyorum... evlerine gittiğimde... o çocuklar"... derken sesi titriyor babamın... gözleri doluyor, dudağı seğiriyor. beraber pazara gidip o önünde karton toplarken onu hüzünle seyredişini, ona yardım edişini anlatıyor. gözleri saklanacak yer arıyor bunları anlatırken. o an anlıyorum ben bir babanın gözlerine bakılmaz öyle zamanlarda. o gün o eve gittiğinde, o dört çocuğu gördüğünde, o kartonları topladığında da gözleri saklanacak yer aramış... öte yanda kalbi ve ruhu bir vakanüvis gibi o gün olanı biteni bugün burada bize anlatılıp bizi de ağlatmak üzere kaydetmiş. dört çocuğuna nasıl bakıyor? pazarda karton topluyor...

    bizim de paramız yok. ücretli öğretmenlik yapıyorum ben de. bi babamın emekli maaşı bi de benim ücretli öğretmen maaşı ve halk eğitimden aldığımla beraber tekerleği ağır ağır hani biraz da zorlanarak döndürüyoruz işte. ittire kaktıra yaşıyoruz. hani "ruhun bedene battığı yere ağrı diyoruz" diye bir söz var ya. bazen ruhumuz bedenimize batıyor gibi oluyor bu yükün altında. bir bakarsın kardeşimin ev kirası, bir bakarsın babamın şu borcu falan derken imkan kalmıyor bazı şeylere. dedim ki geçenlerde bir kıyafet alayım. kahverengi bir bot ve beyaz bir sweatshirt beğendim. ah ya, dedim, param olsaydı da alsaydım. mecbur erteledik gelecek aya. param yatınca alırım dedim. ay başında maaşı alınca dedim ki bu sefer bizimkilere: bana bakın bu sefer 1000 lira ayırıcam kendime. aldım, ayırdım kenara. sakladım bi güzel kuytuya.

    yaklaşık iki üç saat önce bu mesaj geldi.

    babamın parası kalmamış. konuşmaları duyunca gittim yanlarına. bana sordular. var mı sende para oğlum? annemle oturduk kanepenin önüne halının üzerine birbirine sokulmuş tomruklar gibi dip dibe.

    - ne dersin oğlum gönderelim mi?
    ...

    "o ufak kızın bakışını hiç unutamıyorum"...
    "pazarda karton topl......"...

    aklıma en zor günlerimiz ve bizi umursamayan insanlar geldi. hayata dair iç burkan garibanlık anılarım hücum etti hafızama birden. geçmişten bir koku dönüp dolaşıp burnuma geldi sanki. daima gülüştüğüm abdullah abinin "muhammed, şu montu, ceketi ne olur al, kabul et; şuraya da domates, biber bıraktım, yumurta da var..." dediğinde "abi yaa" deyip, cümlemin yarıda kaldığı, şurama bir şeyin çöktüğü, utanarak dolu gözlerimi kaçırdığım o dakika, o anki o odanın kokusu zamanları, mekânları aşıp geliverdi sanki burnuma. çocukluk sancılarım ve garibanlığımız, babamla yaşadığımız o hüzünlü gece, şu meşhur aha sıçtık gülüşü, hatırlayabildiğim ilk dondurma toplanıp "bu ay alma o kıyafeti" diye ikna ettiler beni. bütün dünyanın kederini yüklenmiş bir hıçkırık bırakasım geldi dünyaya. tuttum gözyaşımı. hayatı özetleyen bir gözyaşı olurdu halbuki o an aksaydı.

    durdum öyle. sustum. halıya bakarken ve kafamın arkasını kaşıyarak ve bir öksürük sallayarak.....
    gönderelim anne, dedim, ben kıyafeti alırım sonra, boş ver.

    babam geldi.

    pazardan karton toplamış, deyince ve o ufak kızın bakışını, o çocukların yüzünü unutamadığını söyleyince babam;
    içimde sanki sarı saçlı, pembe yanaklı bir kız çocuğu ağlamaya durdu. uzaktan uzağa onu sever gibi seyretmeye koyuldum. içimde sanki binlerce toz zerreciği... içimde sanki uzun, karanlık, rutubetli kış günleri... tutmaya çalıştığım ve hayatı özetleyen o gözyaşım duramadı daha fazla yerinde, akıverdi bir damla. bir düğüm de boğazımda... içimde sanki o an bir de hıçkırık. hani neredeyse onu da tutamayacağım.

    gönderelim, dedim. gönderelim anne be, alırım ben kıyafet daha. hani durumumuz da iyi değil ya... ama öyle olurmuş... nedendir bilinmez veren el, hani neredeyse alan el kadar muhtaç olurmuş. yardımı baltalayıp iyilik hareketini önce kusurlarıyla tanımlayanlar, nedendir bilinmez muhtaçlık nedir bilmezlermiş.

    ama böyle konuşunca içimde sanki uzun, karanlık, rutubetli kış günleri geride kalmış gibi...
    babamın o anda gözlerinde bir gurur... gurur duyma belirtisi.. bir ışık, parıltı... "ailem... sizinle gurur duyuyorum. çok çok çok teşekkür ederim" şeklinde tefsir edilebilecek bir bakış o anda babamın gözlerinde, öyle der gibi...
    derken doldu bizim gözler. bir ağlama seremonisidir başladı evde.

    allah bize de yardım eder elbet. eder değil mi?
    hem merhamet etmeyene merhamet mi olunurmuş, öyle değil mi?
1427 entry daha
hesabın var mı? giriş yap