8 entry daha
  • hazır gençler eğleniyorken muhabbete limon sıkmak gibi olacak ama ekonomik açıdan da incelenmesi gereken bir konu bu. ekonomik boyutu kadının köleliğine bir bakış açısı içeriyor.

    türkiye'de evlilik olgusu aslında tarihsel dönemlere ayrılarak incelenmeli. bu türden bir tarihsel incelemeyi ince sınırları koyacak denli hassas bir şekilde yapacak vaktim yok ama kabaca gruplayarak gidelim. (türkiye deyince aklıma osmanlı imparatorluğunun bitişinden sonra kurulan modern türkiye geldiği için daha öncesine sadece atıfta bulunacağım)

    1. feodal düzenin hakim olduğu kırsal kesim evlilikleri veya şehir düzenine yayılmış türk ailesi arasında ekonomik yönden incelendiğinde cumhuriyetin ilk yıllarında da evin geçimi erkek egemen düzene uyarlanmıştır. aslını isterseniz son bir kaç bin yıldır böyle (bkz: yemek yapmayı bilmeyen kız/@antropolog)
    türk toplumunda kadının yeri arap medeniyetiyle tanışmadan önce bu denli ikinci planda değildi. devlet yönetiminde hakan bir söz söyleyeceğinde buna ece de karışırdı, görüşünü belirtirdi. türk kabile yapısı arap kabile yapısından farklıydı. islamiyetin kabulüyle birlikte kadın daha bir ikinci sınıf vatandaş oldu. üretime katılımı ev işleri ve çocuk yetiştirme şeklinde gelişti. kadının ekonomik olarak kocasına ya da ailesine bağlılığı hala daha sürmektedir. "kadın evde ev işlerini yapmalı, çocukları büyütmelidir" mantığı hala daha çok büyük bir çoğunluk tarafından desteklenmektedir.

    2. cumhuriyetin kabulüyle birlikte, türk toplumunun yaşantısı atatürk'ün istediği şekilde, kabile etkisinden kurtulup modern üretim düzeninin gerektirdiği bir biçime girmeye başladı. tabii kültürü ulaştırabildiğimiz, eğitimi verebildiğimiz, modernliği içselleştirmesini sağladığımız çocuklarımızda oldu bu değişiklikler. yoksa kırsalda kadın hala tokaçla nehir kıyısında çamaşır dövmekte, karnında bebeğiyle sırtında odun taşımaktaydı. sonuçta şu görülmüştü: eğitimli çocukları eğitimli anneler yetiştirebilir.

    3. kadın yine de uzun süre evliliğin ikinci sınıf vatandaşı olarak kaldı. aslını isterseniz benim hatırladığım kadarıyla özal dönemi'ne kadar kadının çalışma hayatına katılması konusu yine aynı tutucu mantığa takıldı. özal döneminden sonra kadının üretim hayatına daha fazla atılması ise rahmetlinin ekonomiyi batırıp bir aileye bir kişiden fazlasının bakmasını gerektirmesiydi diye aklımda kalmış. modernliği destekleyen dünya görüşüyle yapmadı yani. yamuluyorsam düzeltin. tabii bunun başka açıklamaları da olabilir. misal, yeni ürünlerin taksitleri ve tüketim toplumu özendirmeleri de bu tarihlerde başlamış olabilir. bilemem.

    4. kadının üretime katılması, dolayısıyla ekonomik özgürlüğünü elde etmesi. bu süreç sanırım türkiye'de diğer gelişmiş ülkelere göre daha yavaş işledi. ama sonuca baktığımızda kendine güvenebilen, güçlü, erkeğin veya çocuğunun kölesi olmayan kadının gelişimi ekonomik özgürlükten geçmektedir. bir tek odanız olsa ama hayatınız kendinizin olsa daha mı iyi olur yoksa itaat etseniz de saraylarda yaşasanız daha mı iyi olur sorusunun yanıtı burada gizli. artık evlilik bir beyaz atlı prens bekleme olayı değil, faturaların yarısını ödeyecek bir hayat arkadaşı bulma olayına doğru gitmekte. evlilik kurumu, yeni düzenlenen yasalarla, evin erkeğin evi olmasını, erkeğin aile reisi olmasını, evlenen kadının erkeğin soyadını almasını daha modern şartlara ulaştırdı. aslını isterseniz, bu biraz da mcdonalds'a gidip ücretsiz bir şekilde süper menü yiyebilecekken bundan haberiniz olmamasına benziyor. nikah sırasında başvurmazsanız, talep belirtmezseniz, bir kadın olarak kocanızın soyadını alıyorsunuz. çocuk yaptığınızda genlerinin %90'ını annesinden bile alsa babasının soyadını taşıyor çocuğunuz.

    5. bunun yanı sıra, evliliğin ayrıca kadını koruyucu bir tarafı var. ekonomik olarak güçlü olan taraf, yani erkek, kadın üzerinde tahakküm kurarken, evlilik kurumu da kocayı kadının ihtiyaçlarını gidermek üzere bağlamıştır. yani itaat edenin otorite üzerindeki tahakkümüdür bu olay. "ben sana itaat ediyorum, sen de beni koru" mantığıdır. artık anlaşmalı evlilikler var bildiğiniz üzere. ayrılınca mal nizamının nasıl olacağını belirleyebiliyorsunuz. kadın da erk sahibi ya. sanırım yasa koyucu erkeği de koruma gereği hissetmiş.

    6. evliliğin nasıl bir "ekonomik tahakkümü resmileştirmek" olduğu konusunda güzel bir örnek olarak öztürk serengil'e atfedilen bir hikayeyi anlatmak istiyorum. ekonomik olarak evlilik kurumu daha basit anlatılamazdı: rahmetli her yatağa girdiklerinde karısına önceden belirledikleri bir miktar para verirmiş. geçimsizlik nedeniyle mahkemeye başvuruyorlar. kadın nafaka talebinde bulununda bizimkisi de "ben parasını peşin peşin verdim" diyor, olayı anlatıyor. hakim nafaka talebini reddetmiş bu olay üzerine.
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap