185 entry daha
  • yüzüklerin efendisi, truva, alexander filmlerinin ardından gelen, bu filmleri daha rezil ve doğrudan bir ideolojik açıklıkla takip eden, hiç bir dramatik numarası olmayan, gerilimden nasibini almamış, karagöz-hacivat tadında dümdüz ve ezik bir hikâye. bu film hakkında söylenecek iki şey var:

    birincisi görsel değeri. savaş sahneleri, renkler, antik çağın [elektro gitarlı] savaş naraları, efektler harikaydı. dış sesin ve yer yer kralların cümleleri şiirsel ve cezbedici imgelerle yüklüydü, doğrusu bunlar baymadı. ama bunlar zaten çizgi roman uyarlaması ve "postprodakşın" harikası her filmin vaat ettiği numaralar. ki o kadar olmasa da postprodakşın dediğimiz şeyden asmalı konak'ta da vardı; geçelim.

    ikinci ise filmin klasik alegorisi. film barbar doğulular ve medeni batılılar üzerine ki; bu kadar pespaye bir alegori ben görmedim, duymadım. yukarıda zikrettiğim filmlerden ve sayısız romanlardan, diğer başka filmlerden mütevellid oryantalizm yalaması oluğum için doğrusu kızmayıp sadece güldüm filmi izlerken; hele son sahnede bir "mistisizme karşı omuz omuza" vaveylası vardı ki kahkaham bütün salonda patladı.*

    arada da akıl, mantık, rasyonalite, vatan, millet, demokrasi, parlamento, kanun hükmünde kararname lafları; tezkere meclisten geçecek mi tartışmaları havalarda uçuşmadı değil. aydınlanma ve fransız ihtilali çok eskiden varmış da haberimiz yokmuş.

    işin kötüsü ortalama amerikan taşralısı bu filmi izleyip de muhtemel ve müstakbel bir abd'nin iran'ı işgal girişimine bile sessiz kalabilir. film bir yandan da bu dediğim pespaye ve kör gözüm parmağına alegorisiyle ırak işgaline de selam çakıyor: özgür spartalılar, diktatör kralın kölesi perslere karşı.

    bu karşıtlık tastamam ve aynı cümlelerle alexander filminde vardı. filmde iskender batılı bir lider olarak anakronizmin zirvesinde dolaşıyor ve batı'nın, bu iğrenç, bu uygarlık dışı pers yaratıklarını yok etmesi gerektiğini söylüyordu. oliver stone'nun bu filminde iskender, george bush gibi konuşuyordu ve askerlerine "özgür makedonyalılar" diye seslenirken doğulu pers askerleri için "kralın köleleri" diyordu. edward said, oryantalizm için kısaca "doğuyu, doğuluyu batılı zihninde karikatürize edip tarihsizleştirerek onların yıkımlarını "meşrulaştırıır" demişti... 300, "incelik", birikim, güç, zaman ve bilgi, uzun bir zorbalık gerektiren bu korkunç süreci bile müsamere seviyesine çekmiştir. dolayısıyla film de neresinden tutsak elimizde kalmıştır.

    son olarak filmlerdeki bu "kötüler eşcinseldir" vurgusu da kabak tadı vermiştir. filmde 300 spartalı delikanlı perdeye erkeklik hormonu salgılarken, persliler "böyle puşt gibi ibne gibi bir şey" olarak gösterilmiş, pers kralının alınmış kaşları, ojeli tırnakları gözümüze sokulmuştur. bu erkeklik gösterisi de nedir? neden "pis ve barbar doğulular" sanki kötü bir şeymiş gibi üstüne bir de eşcinsel gösterilmektedir? seyircinin basit seksist algılarını gıdıklayıp "pis" doğuluları bir kez daha aşağılamak için mi? ayrıca yunan uygarlığının eşcinsellik konusunda söyleyecekleri bu olmamalıdır değil mi?

    bir de not: filmin sonuna doğru çalan bir şarkı*, çok bilinen bir makedon türküsü zajdi zajdi jasno sonce'nin değişik bir yorumudur. makedonlarla kanlı bıçaklı olan yunanların buna ne tepki vereceğini merak etmekteyimdir. dilerim soundtrack albümde bu şarkının kaynağıyla ilgili doğru bir bilgi verilmiştir.
383 entry daha
hesabın var mı? giriş yap