301 entry daha
  • başta ingiltere olmak üzere hiçbir itilaf devleti bu savaşa girmemizi istemiyordu. bi' kıyak yapıp kapitülasyonları kaldıracaklarını ve maddi yardım yapacaklarını açıkladılar. özellikle ingiltere için osmanlı'nın ayrı bir önemi vardı. bize savaş açtığı takdirde sömürdüğü müslüman ülkelerin isyan etmesinden çekiniyordu. ne kendi yanlarında savaşa girip güçlenmemizi ne de karşı tarafta yer alıp ayak bağı olmamızı istiyorlardı. hatta savaştan çekilmemiz için bize 25 milyon dolar rüşvet verdiler. peki biz ne yaptık? parayı bir güzel cukkalayıp savaşın 3. ayında; almanya'nın kaybedeceği az çok belliyken savaşa dahil olduk.

    almanlar daha bismillah savaşın ilk çarpışmasını kaybetmişti. hem de fransızların yanında ingilizlerin desteği yokken. ilber ortaylı, fransızların bu savunmasının bir benzerinin yalnızca çanakkale'de görüldüğünü söyler. enver paşa, almanların marne savaşı'nda yalnız kalan fransızlara iki tokat atıp hemen doğuya; kafkas cephesine gideceğini ve türklere yardım edeceğini öngörüyordu. hesaplar tutmadı. almanlar marne savaşı'nda bozguna uğradı. türkler sarıkamış'ta yalnız kaldı. marne yenilgisi üzerine ismet paşa, enver paşa'ya "bu adamlarla müttefik olunmaz. marne'daki duraklama, zaaflarını gösteriyor." şeklinde bir rapor yazmıştı. [1] fakat enver paşa'yı ikna edememişti.

    o dönem türkiye'ye doğru inmekte olan rusya'nın önünde duran tek güç almanya'ydı. bu yüzden ''enver paşa alman hayranıydı, onun yüzden almanlarla beraber savaşa girdik.'' gibi tek taraflı, sığ söylemlerin zırvalık olduğunu düşünüyorum. almanya'yla ittifak oluşumuz, yalnızca enver paşa'nın alman hayranlığıyla açıklanamaz. dönemin dinamikleri bizi almanya'nın yanına itti. işin başında itilaf devletlerine teklif yolladık ama kabul etmediler. cemal paşa hatıratları'nda önce fransa ve ingiltere’ye ittifak teklif ettiklerini, fakat bu ülkelerin osmanlı’yı rusya’ya satmış olduğunu anlatır.[2] yoksa biz de biliyoruz güçlü tarafta yer almayı.

    1853'te kırım savaşında ingiliz ve fransızlarla aynı safta savaştık. çünkü ingilizler, bizim güçlü bir şekilde var olup olası rus tehlikesine karşı stepne görevi görmemizi istiyorlardı. çıkarlarımız uyuşuyordu. yine bundan yaklaşık 20 yıl sonra 93 harbi'nde ruslarla savaştık. yeşilköy'e kadar girmişlerdi. ruslar ''boğazımıza'' dayanmıştı. ingiliz ordusunun yardımıyla püskürtebilmiştik. savaşın sonunda ruslar bizden peşin 5 milyon altın istediler. bu para bizde yoktu. gayrimüslim olan galata bankerlerinden, fransızlardan ve yine ingilizlerden bulup buluşturduk. ingilizler, artık bu hasta adama destek vermek yerine yeni planlar düşünüyordu. çıkarları artık osmanlı'nın bütünlüğünden geçmiyordu. bitik bir haldeydik. oynanacak at değildik. batı devletleri stepne görevimizi ifa edemeyeceğimiz kanısında mutabık kaldılar. kurtlukta düşeni yemek kanundur.

    denize düşen yılana sarılır hesabı almanya'yla aynı safta yer aldık. 3 ocak darbesiyle beraber başa geçen ittihat ve terakki'nin kararlarıyla, almanya'nın yanında ve almanya'dan bir miktar borç alarak savaşa girdik. o dönem ittihatçı enver paşa harbiye nazırıydı. yani savaş işlerine o bakıyordu. güç ondaydı. ona göre almanya bu savaşta galip gelecekti. almanlar savaşı kazandıktan sonra savaşa girmemizin bir manası yoktu. zaferin getirilerinden faydalanmak için çorbada tuzumuzun olması gerekiyordu. yani birinci dünya savaşı'na mümkün mertebe erken girilmeliydi.[3]

    almanya'yla 2 ağustos'ta gizli ittifak anlaşması imzalandı. bu anlaşmadan sadece enver paşa gibi lider ittihatçıların haberi vardı. hükümetin geri kalanından saklandı. zaten padişah kim ki? fasulyeden. kim sikler mehmed reşat'ı? erdoğan'ın başbakan yaptığı davutoğlu misali. ismi bile bilinmez. abdulhamit'i deviren ittihatçılar, idare edebileceği kardeşi reşat'ı başa getirmişti. idari işlere karışmasalar da siyasi güç ittihatçılardaydı.

    bu anlaşma'ya göre almanlar zora düşünce sorgusuz sualsiz bizi yanına alabilecekti. savaşa katılmamız için bahaneydi bir nevi. enver paşa da savaşa girileceğini bildiği için ilk taarruz hareketine girişti. almanlar formalite icabı kendi gemilerine türk bayraklarını astılar; isimlerini yavuz, midilli koydular ve rusya'yı bombaladılar. meşru osmanlı kurumlarından habersiz ve tüm ülkelerin uyguladığı kuralın aksine; ilansız şekilde rusya’ya saldırdık. ruslar karadeniz'de baskın yapacağımız haberini almış olsa gerek; donanmaları limanda değildi. torpil taşıyan gemilerini düşürdük ama pek bir işe yaramadı. yarım yamalak manasız bir taarruz oldu. sonuçta bir korsan gibi ve savaş suçu işleyerek savaşa girmiş olduk.

    ''o dönem diplomasi hemen hemen hiç denenmedi. ittihatçıların sultan abdülhamid dönemine göre en zayıf tarafı diplomasiydi. büyük devletler arasında dengeyi kollamak ve “kaçınılmaz” dense bile savaşa girmeyi geciktirmek dururken, maalesef ittihatçı triumvira (enver, talat, cemal üçlüsü), almanya ile aynı cephede dünya savaşına girmekte acele ettiler. ordular hiç hazırlıklı değildi; ilk defa türkiye bir milyonun üzerinde asker toplamıştı. ülke içindeki sorunlar, doğu anadolu’da ermeni isyanları, müttefik almanya’nın teşviki ile ermenilere karşı tehciri de birlikte getirecekti.'' ilber ortaylı'nın gazi mustafa kemal atatürk kitabı'ndan. [4]

    mehmet akif, şiirinde bu üç paşadan ''üç beyinsiz'' şeklinde bahseder:

    üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk
    bak nasıl doğranıyor? kalk, baba, kabrinden kalk!

    diriler koşmadı imdâdına, sen bâri yetiş...
    arnavutluk yanıyor... hem bu sefer pek müdhiş!

    baba! en sevgili annen, o senin öz vatanın
    olacak mıydı fedâ hırsına üç kaltabanın?

    dedemin sürdüğü, can ektiği toprak gitti...
    öyle bir gitti ki hem: bir daha gelmez ebedî!

    13 kasım 1914 günü tüm kafirlere karşı bir cihad ilan edildi. şeyhülislamın çağrısının amacı, sömürülen müslüman ülkeleri gaza getirmekti ama islam camiasında pek ipleyen olmadı. en başta mekke şerifi hüseyin çağrıya uymayacağını açıkladı. sonra mısır, hindistan ve diğer bölgelerdeki islami liderler de ''biz ingilizlerle beraberiz'' dediler. sağolsun şammar aşiretinden ibn reşid gibi delikanlılar, kanının son damlasına kadar bizimle çatıştı ama yetmedi. ingilizlerin korktuğu başına gelmedi. çağrımız islam camiasında yankı uyandırmadı. aksine din kardeşi dediğimiz orospu evlatlarının çoğu ingiliz ajanı lawrance ile bir olup filistin cephesinde bizi sırtımızdan vurdu. [5]

    birinci dünya savaşında kafkas cephesi'ndeki komutanımız enver paşa, kafkasya'da bir turan birliği kurmak istiyordu. bu uğurda toprak kazanmayı kafasına koymuştu. dolayısıyla kars, ardahan ve batum'u geri alarak -ki bu fetih sayılmaz- işe başlamak istedi. ilk hareket sarıkamış'tı ve faciayla sonuçlandı. askerlerimiz donarak can verdi. bu faciada enver paşa tek başına sorumlu olmasa da rolünün sorgulanması gerekiyordu. ayrıca enver paşa dolaylı olarak filistin cephesi'nin de düşmesine sebep oldu. cemal paşa, -atatürkün de 7. orduyu komuta ettiği- filistin cephesi'ne yoğunlaşmak gerektiğini düşünürken, enver paşa bağdat'ı geri alma sevdasına yenik düşmüş; askeri yoğunluğu kafkas cephesi'ne vermiş ve dolaylı olarak filistin cephesinin kaybedilmesine neden olmuştu.

    bizim filistin cephesi'nde esas amacımız süveyş kanalı'nı ele geçirmek ve mısır'a yeniden sahip olmaktı. başarılı olunursa ingilizlerin uzak doğu'daki sömürgeleri ile bağlantısı kesilecekti. fakat ingilizler için süveyş kanalı'nın önemi büyüktü ve bu yüzden mısır'a yani filistin cephesine desteğini esirgemiyorlardı. arapların da desteğini alan ingiliz donanması bize nazaran güçlüydü. almanların direktifiyle iki kere çıkartma yaptık ve tabi ki ikisi de püskürtüldü. sabaha karşı sessiz sedasız petrol bidonlarıyla kanaldan karşıya geçen 600 osmanlı askeri geri dönemedi. sanayi devriminin evladı ingilizler, zırhlı trenlere mitralyöz koymuş; yarın yokmuşçasına tarıyorken kanalı almak mümkün değildi. murat bardakçı'ya göre kanal harekatı bir rezalettir.

    inönü'nün ikinci dünya savaşında izlediği politika gibi tamamen tarafsız kalsaydık ya da savaşa olabildiğince geç girseydik ne olurdu bilemiyoruz. burada sorulması gereken en önemli soru şu: ittihatçıların hedefi meşru müdafaa ile ülkeyi korumak mı yoksa hayallerle fethe mi çıkmaktı? siyasi güce sahip üç ittihatçi enver, talat ve cemal paşa'nın savaş esnasında ve öncesinde aldığı aksiyonların ne kadarı gerçekçi ne kadarı hayalperestçeydi? savaşa girmemiz mecburi olmuş olsa dahi, savaşta aldığımız süveyş kanalı, sarıkamış gibi fetih odaklı kararlar bize ne kazandırdı?

    o dönem savaşa dahil olan osmanlı’nın kendisiydi. o tarihe kadar henüz saldırıya uğramamıştık. bekleseydik ne olurdu? muhtemelen saldırıya uğrardık. ama daha geç girilecek bir savaşta itilaf devletlerinin yıpranmış olma ihtimali olacaktı. bir ihtimal avrupa efkarı umumiyesinin harpten aşırı zayiat vermesiyle bize saldırmaya mecalleri kalmayabilirdi. savaşın çok uzun süreceği, dolayısıyla kazanan dahil tüm tarafların başkasını tehdit edemeyecek kadar yıpranacağı düşünülüyordu. saray başmabeyincisi lütfü simavi diyor ki ''trablusgarp ve özellikle uğursuz balkan savaşından sonra, daha kabuk bile bağlamamış yaralarımıza rağmen -hele ortada hiçbir ciddi zorunluluk yokken- ve kimse tarafından kışkırtılmadığımız halde, dünyanın en güçlü devletleri aleyhine savaşa girişmek delice bir siyasetti.''[6]

    aslında iki ucu boklu değnek. savaşa girsen bir türlü, girmesen bir türlü. hadi girdin diyelim; kazansan bir dert, kaybetsen ayrı bir dert. sen sanıyor musun ki muzaffer olduğumuzda suriye'den varil varil petrol çıkaracağız? adama bırakırlar mı? almanya'nın ağzına bakacaktık. geri kalmış teknolojimizle kazandığımız toprakları idare etmemiz mümkün olmayacaktı. dünya değişmişti. sanayi devrimiyle beraber, gelişmiş teknoloji ve sanayi temelli bir emperyal düzen kurulmuştu. bu durumda bizim için en iyi ihtimal savaşa girmek değil, yapısal dönüşümümüzü tamamlamaktı. eğer şartlar buna izin veriyor olsaydı, yapmamız gereken en doğru şey savaştan kaçınmaktı.

    o dönemdeki ittihatçılardan biri olan mustafa kemal henüz muktedir değildi. birinci dünya savaşı’nda tarafsızlığımız üzerine sunulan tezlerde mustafa kemal’in birçok yerde tarafsızlığı savunduğu ve bu üç ittihatçıyı suçladığı söylenir. doğu perinçek kemalist devrim-8 kitabında bunu şöyle reddeder: ''atatürk’ün bütün eserleri’nin 30 cilt halinde yayımlanmasında çalıştım. büyük devrimci önderin yazdığı ve söylediği her şeyi okudum; dahası inceledim. birinci dünya savaşı’na girmekten kaçınılabileceği yönünde tek bir sözcük bulunmuyor.''

    perinçek, mustafa kemal’in tarafsızlığa dair görüşlerini cemal paşa’ya yolladığı 10 ekim 1919 tarihli yazısıyla açıklar: ''umumi harb’e katılmamak elbette son derecede arzuya değer idi. fakat buna maddi imkan mevcut değildi. çünkü katılmamak, silahlı bir tarafsızlığı yani boğazların kapalı bulunmasını icap ettiriyordu. halbuki vatanımızın coğrafi mevkii, istanbul’un stratejik vaziyeti, rusların itilaf hükümetleri yanında yer almış olması, bizim seyirci kalmamıza asla müsait değildi. bundan başka, silahlı bir tarafsızlığı devam ettirilmesi için paramız, silahımız, sanayimiz, kısacası lazım olan vasıtalarımız mevcut değildi.''[7]

    pek bilinmez ama birinci dünya savaşı'nda toplam kaçak asker sayımız çok fazlaydı. savaşta kolordu komutanlığı yapan ismet paşa hatıratında, 1918 yılı için firari sayısını 300.000 olarak veriyor ve ''tarihimizde görülmemiş sayıda asker firarisi vardı.'' diyordu.[8] dönemin gazetecilerinden ahmet emin yalman'a göre ise, 1918 yılında firari sayısı 500.000'den daha fazlaydı. ''islam için savaşın, savaş size farz kılındı'' minvalindeki bakara suresi 216. ayetine rağmen kaçak sayıları yarım milyonu bulmuştu. bu sayılar alman komutanlarını bile hayrete düşürmüştü. çünkü aynı savaşta kaçak alman asker sayısı bizim askerlerimizle kıyaslanamayacak kadar azdı.[9]

    yıllardır savaşlarda babasını, amcasını, kardeşini kaybeden halkın hamasete karnı toktu. padişahıyla, hanedanıyla, alimiyle, askeriyle, bürokratıyla herkes savaşın acı yüzünü görmüştü. artık kimse savaşmak istemiyordu. uzun bir süredir rezil haldeydik. büyük bir coşkuyla girdiğimiz savaşı kaybetmiştik. iki milyon kaybımız vardı. halkın ittihatçılara güveni sarsılmıştı. önümüze sevr'i koydular. ''imzala, sulh gelsin.'' dediler. sulhun şartları ağırdı. fakat bu anlaşma söylenildiği gibi ölü mü doğmuştu? tek kurtuluş yine başka bir savaş macerasında mıydı? bu da başka bir entry'nin konusu olsun.

    [1] ortaylı, i. (2018) gazi mustafa kemal atatürk, sf. 69
    [2] hatıralar, cemal paşa: ittihat ve terakki, 1. dünya savaşı anıları
    [3] bolayır, e. (1946). talat paşa?nın hatıraları. güven basımevi, istanbul
    [4] ortaylı, i. (2018) gazi mustafa kemal atatürk, sf. 115
    [5] bostancı, m. (2014). birinci dünya savaşı’nda osmanlı devleti’nin hicaz’da hâkimiyet mücadelesi. 7; 14
    [6] simavi l. (2004). son osmanlı sarayında gördüklerim
    [7] kemalist devrim-8 birinci dünya savaşı ve türk devrimi, doğu perinçek, s. 47
    [8] ismet inönü, hatıralar, 1. kitap, yay. haz. sebahattin selek, bilgi yay., istanbul, 1992, s. 126-127.
    [9] ahmet emin [yalman], turkey in the world war, yale university press, 1930, s.262.
130 entry daha
hesabın var mı? giriş yap